shutterstock_139718395-e1434663575388

Cenk Sidar – Dördüncü Sanayi Devriminin Sosyal Etkileri: Türkiye Solu Ne Yapmalı?

l_MR-NFC Dördüncü Sanayi Devrimi içinde yaşadığımız dünyada önemli bir eşik noktası olarak ortaya çıkıyor. Bu konu hakkında onlarca makale ve araştırma yayımlandı fakat meselenin sosyal tarafı ve gelecekte sol ideolojiyi nasıl etkileyeceği henüz entelektüel çevrelerde tartışılmadı.

Türkiye solu açısından da bu gelişmeleri iyi takip etmek ve değişen parametreler ışığında bireysel ve toplumsal olarak hazırlanmak çok önemli. Peki nedir bu yeni kavram? Ne ölçüde bir sosyo-ekonomik yeniden yapılanma sürecinden bahsediyoruz? Dijital teknoloji devriminin önceki sanayi devrimlerinden farkı nedir? Emeği, sermayeyi ve sol ideolojiyi nasıl etkileyecek? Merkezinde emek-sermaye ilişkisi olan sol, emek-sermaye yeniden tanımlanırken bu değişim çağından güçlenerek mi zayıflayarak mı çıkacak? Bu soruların cevabını verebilmek için içinde bulunduğumuz dönemi iyi kavramak gerekiyor.

18. yüzyılın sonunda gerçekleşen Birinci Sanayi Devriminde insanlık buhar gücüyle çalışan makinelerin sanayide yaygınlaşmasıyla otomasyonun ön plana çıkmasına şahit oldu. İkinci Sanayi Devrimi 20. yüzyılın başında Henry Ford`un elektrik ile seri üretim konseptini gerçekleştirmesiyle hız kazandı. Üçüncü Sanayi Devrimi 1970`li yıllarda bilişim teknolojilerinin ve elektronik sistemlerin tam otomasyonla yaygınlaşmasıyla tanımlandı. Kişisel bilgisayarlar, iletişim ağları üçüncü sanayi devriminin yapıtaşları oldu. İçinde bulunduğumuz süreç ise kimilerine göre Üçüncü Sanayi Devrimi’nin bir uzantısı, kimisine göreyse hızı, sistemik etkileri ve kapsamı nedeniyle başlı başına yeni bir süreç.

Dördüncü Sanayi Devrimi nedir?

Dördüncü Sanayi Devrimi’nin merkezinde dijitalleşme ve teknolojinin sunduğu otomasyon, yapay zeka ve ağların birbiriyle içice girmesinden ötürü oluşan Nesnelerin İnterneti (Internet of Things), büyük veri analitiği (Big Data Analytics), yapay zeka (AI) ve bulut (Cloud) gibi temel yapıtaşları var. Bu teknolojilerin oluşturduğu yeni sektör-şirketler emek ve sermayeyi yeniden tanımlıyor, yeni bir ekonomik sistem yaratıyor. Kavramın öncülerinden Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Başkanı Klaus Schwab`a göre bu süreçte nasıl yaşadığımız, nasıl çalıştığımız ve birbirimizle nasıl ilişki oluşturduğumuz kökünden değişiyor.

Yapay zeka bu transformasyonun tam da merkezinde! Medyadan finansa, finanstan ulaşıma, ulaşımdan sanayi üretimine, üretimden turizme, turizmden medyaya kadar yapay zeka geleneksel mesleklerin yerini alıyor. Tahminlere göre 1955 yılında kullanılmaya başlanan “yapay zeka” teknolojileri 2040 yılında insan-aklı seviyesine ulaşacak. Deloitte ve Oxford`un yaptığı bir araştırmada İngiltere gibi yüksek katma değere sahip bir ekonomide bile, önümüzdeki on yıl içerisinde, toplam işgücünün %35`inin yapay zeka tarafından ikame edileceği belirtiliyor.

Örneğin; yapay zeka sürücüsüz arabaları mümkün hale getirdi. Araba üreticileri ve teknoloji şirketleri trafikte diğer arabalarla ve sinyalizasyon sistemiyle iletişim halinde kendi kendine şoförsüz giden arabalar üretiyor. Bu arabalar ABD`de birçok şehirde deneme sürüşlerine çoktan başladı. Birkaç sene içerisinde çok daha yaygınlaşacaklar. Bu durum Türkiye’de geçimini şoförlükten kazanan milyonlarca vatandaşımızın yakın bir gelecekte ekmek parası kazanamayacağı anlamına geliyor. Artık veri girişini sisteme girecek memurlara, bu verileri analiz edecek teknik uzmanlara, yabancı dilden çeviri yapacak çevirmenlere ihtiyaç kalmıyor. Çevirmenlik, muhasebecilik, muhabirlik, sigortacılık gibi orta katma değerli mesleklerin bile artık yapay zeka sayesinde bilgisayarlar tarafından yapılabildiği bir döneme girdik.

Peki bu işlerini kaybeden insanlara sistem nasıl sahip çıkacak? Sosyal güvenlik şemsiyesi altına girebilecekler mi? Makasın açılması sadece emek piyasasını da etkilemiyor. Toplumdaki gelir adaletsizliğini artırıyor ve sosyal dokuyu da bozuyor. Çalışanlar, sermaye ve teknolojiye karşı sürekli güç kaybediyorlar. Bu sosyal riskin ve muhtemel tansiyonun önüne geçebilmek için sistemin mevcut trendleriyle uyumlu iktisat, eğitim, sosyal güvenlik, finans, teknoloji ve istihdam politikalarını birbiriyle bütünleşik olarak inşa etmek gerekiyor. Bu da, ancak meseleye çok disiplinli ve analitik bir pencereden bakmakla mümkün.

Dijital devrim ve yeni ekonomi, tehditler sunduğu kadar trendlere hazırlıklı olan birey ve ülkelere fırsatlar da sunuyor. Yaratıcılık faktörünün önemli olduğu meslekler, skalanın en üzerindeki komplike beceriler, eğitim ve mesleki vasıflar gerektiren işler hayatta kalmaya devam edecek. Yöneticiler, mühendisler, bilim insanları, hukukçular ve eğiticiler bu trendlerden olumsuz değil belki de olumlu etkilenecekler. Bu da gelir adaletsizliğini tetikleyecek.

İçinde bulunduğumuz devrim çağını önceki sanayi devrimleriyle karşılaştırıp etkilerinin benzer olduğunu düşünenler yanılıyor. Çünkü önceki sanayi devrimleri otomasyon ve üretim verimliliğini sağladı. Şimdiyse yapay zeka söz konusu. Milyarlarca insanın birbirlerine makineler aracılığıyla bağlanmasından ve çok hızlı gerçekleşen değişim süreçlerinden bahsediyoruz. Yapay zeka nedeniyle sıradan insanı tamamen denklem dışına çıkarabilecek risk mevcut. “Emek-Sermaye” ilişkisi “Birey-Sermaye” olarak yeniden tanımlanabilir; çünkü bir kesimin emeği belki “gereksiz” hale geliyor.
İşsizlik sonucu gelir adaletsizliğinin artması, orta sınıfın neredeyse yok olması ve yoksulluk gibi artan riskler var. Bunlar, solun, yeniden mağdur-mazlum ve güçlü-zayıf ekseninde yeniden tanımlanmasını zorunlu kılıyor. Sosyal adaletsizliğin artması ve gelir makasının açılması solun ana meselesi olduğundan, Dördüncü Sanayi Devrimi solu yakından ilgilendiriyor. Belki dünyada ekonomik büyüme artan verimlilik ve iletişimle artacak; ama paylaşılan dilimlerin büyümesi için vicdani sol siyasete ihtiyaç duyulacak.

Sol siyaset, hem insanı yaratacağı sosyal güvenlik şemsiyesiyle koruma altına almaya çalışmalı hem de toplumsal transformasyonu gerçekleştirme sürecine katkıda bulunmalı. Çünkü yapay zeka yetenekli ve donanımlı insanla mücadele edecek güçte değil. Otomasyon daha verimli üretimi yaratırken, yaratıcılık kısmı halen insanın tekelinde. Yapay zekanın duygusal zekası yok ve olmayacak. Bu yüzden yaratıcılık, girişimcilik ve liderlik halen önemli. Yaratıcılığı ve girişimciliği teşvik edecek hukukun üstünlüğü, özgürlük ve demokrasi bu nedenle olmazsa olmaz değerler. Bu da solun tam merkezinde bulunuyor.

Yetenek (Talent) Teknoloji
(Technology) Hoşgörü (Tolerance)

3T bu bağlamda ülkeler için çok kritik. Bu yüzden, siyasetin insanı eğitimle yetenekli ve donanımlı hale getirmesi; teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmesi ve hoşgörülü bir demokratik sistemi sol siyasetin yaratabilmesi gerekiyor. Bu 3T her zaman birbirini takip ediyor. Yetenek ve teknoloji, hoşgörünün olduğu ülkelere akıyor. Yerel ve küresel trendleri belirliyor ve küreselleşmeye yön veriyor. Çünkü yaratıcı sınıflar ancak huzurlu, mutlu, istikrarlı ve güven veren coğrafyalarda yaşamak ve iş yapmak istiyorlar. Bu huzurlu toplumları ise ancak vicdanlı ve çağdaş bir sol siyaset kurabilir.

Türkiye bu dijital donuşumun neresinde? İmam Hatip liselilerinin ülkenin tek umudu olarak görüldüğü, internet teknolojilerinin yasaklandığı ve her eleştirinin hakaret olarak değerlendirilip davalar açıldığı bir muhafazakar sağ iktidar sürecinde bu konuların hiçbirinde olumlu adım beklemek mümkün değil. AKP iktidarının ülke ekonomisinin geleceği gibi bir derdi yok. Olsaydı; hukukun üstünlüğü, demokrasi ve özgürlükler konusunda ülke bu denli geriye gitmezdi.

Ülkenin gelecekte ülkeyi üst düzey ekonomik seviyeye çıkartacak girişimci, mühendis ve yöneticilere sadece İstanbul`da, Edirne`de, Bursa`da değil; Diyarbakır`da, Silopi ve Cizre`de de ihtiyaç var. Toplumun her kesimini din, mezhep, ırk ve cinsiyet olarak ayrıştırmaksızın kucaklayacak ve bu kesimlerin yeteneklerinden yararlanacak bir ekosisteme ihtiyaç var. Bunu ancak ilerici bir sol gerçekleştirebilir.

Toplumun birbirinden ayrıştığı, duygusal kopuşlar yaşandığı, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü önünde önemli engellerin oluştuğu bir ülke ekonomiyi ileriye taşıyacak, yapay zeka ve bireyin duygusal zekasını bir araya getirecek şirketleri kuracak girişimcilerini kaybeder. Beyin göçünün son yıllarda artması bu riskin bir göstergesidir.
İyi eğitim almış, teknolojiyi içselleştirmiş ve yeni teknolojilere hakim, düşünen, okuyan, sorgulayan, yazan ve yaratan grup Türkiye`de de mevcut. Türkiye`den birçok küresel dijital marka çıkabilir. Örnek vermek gerekirse Yemeksepeti.com bunu başardı. Scorp ve Voscreen bu doğrultuda ilerliyor.

Gezi Hareketi’nde bu yeni neslin yaratıcılığı ve etkililiğini gördük. Mevcut siyasi iktidar bu genç ve yaratıcı kitlelere sahip çıkmıyor, onları cesaretlendirmiyor, eğitim ve teknoloji erişimlerini artırmıyor ve finans kaynaklarıyla birleştirecek bir iklim yaratmıyor. Tam tersine toplum sürekli kutuplaşmalarla meşgul ediliyor. Otoriter iktidar, düşük katma değerli sektörleri yüksek katma değerli sektörlere tercih ediyor; çünkü bu, kısa dönemde çarkı çevirecek e rantiye ekonomisini sürdürecek ana motor olarak görülüyor. Bu yüzden Türkiye`de köprülerden, yollardan, sitelerden yani inşaat sektöründen bahsediyoruz. Ama Inovasyondan bahsedemiyoruz.

İlerici sol siyasetin demokrasi ve özgürlükler çerçevesinde tekrar insanı merkeze alan bir siyaseti odak noktası yapması çağdaş ve güçlü bir Türkiye oluşturma konusunda kafa yorması şart. Dördüncü Sanayi Devrimi’nin Türkiye`yi ve dünyayı nasıl etkileyeceği, bu aktörlerin ne kadar hazırlıklı olduğuyla ilgili bir konu. Değişim, kontrol edebileceğimizden daha hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Güçlü bir ekonomi için şimdiden geleceğimizi düşünmek; özgürlükçü, modern, demokratik ve ilerici-sol siyasetin temsilcisi olacak muhalefet, sivil toplum ve iş dünyasına düşen önemli bir görev.

Türkiye’yi küresel bir ekonomik güç yapma hedefinin gerçekleştirilebilmesi için ülke ekonomisinin yeni bir paradigma üzerine inşa edilmesi, bunun temelinin de özgür-laik-demokratik bir iklim, inovasyon, insan kaynağı ve teknolojik ilerleme olması gerekmekte. Bu da Türkiye solunun gerçekleştirmesi gereken en büyük hedeftir. Bu hedefe ulaşabilmek için solun, kendini değişen dünyaya göre uyarlaması; bir yandan ortaya çıkan mağduriyetlerin önünü kesmesi, bir yandan da toplumsal ve yapısal değişiklikleri gerçekleştirmesi gerekmekte.

Cenk SİDAR
Siyaset Stratejisti
cenksidar@gmail.com