BewVQGkCUAAPx9m

Cenk Sidar – 2014`te Küresel Sistem ve Türkiye

cenk sidar as

 

 

 

 

2013 senesi küresel ekonomik krizden çıkış sinyallerinin yavaş yavaş ortaya çıktığı, Suriye ve İran başta olmak üzere Orta Doğu`daki risk faktörlerinin gündemi meşgul etmeye devam ettiği ve makro bir trend olarak “yeni orta sınıf” ismiyle adlandırılan demografik grupların kendi ülkelerindeki farklı sorunlara seslerini yükselterek sokağa çıktıkları ve “birey” kavramını küresel gündeme taşıdıkları hareketli bir yıl oldu.

2014 yılında mevcut problemlere barışçıl ve sürdürülebilir çözümler üretebilmek için küresel alanda işbirliğinin azami düzeyde olması gerekiyor. Önceki iki senenin aksine öncü sinyaller, 2014`ün, işbirlikleri açısından daha verimli ve diplomasinin ana unsur işlevi göreceği bir yıl olacağı konusunda umut verici görünüyor. Buna rağmen gelişen ve yaygınlaşan iletişim teknolojilerinin, verileri hızlı şekilde yaymasıyla çetrefilleşen sistemde belirsizlik ve dalgalanma, “yeni normal” olarak görülebilir. Yeni normalin sürekli kriz durumu olduğu bu ekosistemde var olmak ve konumlarını geliştirmek isteyenlerin birincil önceliği dış şoklara karşı kuvvetli bir yapı inşa edip, makro gelişmeleri iyi okumak olmalı.

2013 senesi Türkiye`de de siyasette yenilenmenin ülkenin refah ve istikrarı için ne denli kritik olduğunu gözler önüne serdi. Mayıs ve Haziran aylarında yaşanan Gezi direnişi ve 17 Aralık süreci hem ülkenin küresel sistemdeki kırılganlığını artırdı hem de önümüzdeki yıllara daha güçlü bir yapının kurulabileceği bir siyasi iktidar değişikliğine zemin hazırladı. Türkiye`nin ekonomik ve siyasi istikrarı için risklerle dolu bir döneme giriyoruz. Türkiye uzun vadeli bir yenilenme ve kalkınma sürecini başlatabilir. Bir Çin atasözü «ilginç zamanlarda yaşayın» der. Hiç kuşkusuz Türkiye olarak ilginç zamanlarda yaşıyoruz;

Küresel ekonomide gelişmiş ekonomilerin öncülüğünde olumlu rüzgarın devam edeceğini beklemek mümkün. Batı’nın uluslararası ekonomik sistemdeki üstünlüğü geçmiş senelerin aksine bu yıl tekrar ön plana çıkacak. Amerika, Japonya ve Avrupa yeniden büyüme trendine girecek. Küresel ekonomi için 2013 senesinde temel risk Avrupa`ydı. Bu sene kriz riski gelişmekte olan piyasalarda. Bunun ana sebebi küresel piyasalarda likiditenin azalma ihtimalinin artması. Özellikle “Kırılgan 5”`li (Brezilya, Türkiye, Endonezya, Güney Afrika ve Hindistan ) olarak adlandırılan ülkeler başta olmak üzere, bütün gelişmekte olan ülkeler FED`in parasal genişlemeyi yavaşça azaltmasıyla siyasi ve ekonomik sorunlar yaşamaya aday ülkelerdir.

Amerika Birleşik Devletleri için 2014 yılında da önemli siyasi ve ekonomik problemler mevcut. Obama`nın popülerlik oranı önceki başkanların aynı dönemlerine nazaran rekor düşük seviyede seyrediyor. ABD`nin halen birincil önceliği içeride yapılması gerekenler. Ekonomik kriz sonrası eğitim, altyapı ve sağlık alanında atılması gereken birçok adım var. Uluslararası alanda da ABD`yi İran, Suriye ve İsrail-Arap süreci gibi konularda önemli kararlar bekliyor.

ABD ekonomisinin, 2014 yılında, performansını artıracağı yönünde olumlu sinyaller mevcut. Kongrenin bütçe konusunda anlaşması, son ekonomik verilerin beklenenden daha olumlu gelmesi ve bu veriler ışığında FED`in parasal büyümeyi azaltması bu beklentileri güçlendiriyor. Ekonomik cephedeki olumlu manzaraya rağmen Washington kaynaklı siyasi risk tehditleri halen devam etmekte. ABD Şubat başında borç tavanına ulaştığı takdirde yeni bir bütçe anlaşmasının bir aylık dönem içinde tamamlanması gerekiyor. Borç tavanı meselesi hükümetin geçtiğimiz aylarda karşılaştığı kepenk indirme olayından çok daha önemli taşıyor; çünkü etkileri tüm küresel ekonomiye yayılabilecek.

Amerikan siyasetinde de hareketli bir gündem mevcut. 2014 yılının Kasım ayında Kongre ara dönem seçimleri yapılacak. Cumhuriyetçiler hem Kongre’yi hem de Senato’yu ele geçirmeye ve 2016 yılında yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde konumlarını güçlendirmeye çalışacaklar. 2016`da başkanlık yarışının Hillary Clinton ve New Jersey Valisi Chris Christie arasında başabaş geçmesi tahmin ediliyor, ama bu süreç de doğal olarak sürprizlere epey açık.

Avrupa, 2014 yılına girerken, temkinli bir toparlanma sürecine girdi diyebiliriz. Kamu maliyesi, talep düşüklüğü ve kredi daralması gibi sorunlar büyümenin önünde hala engel teşkil ediyor. Ayrıca ABD Merkez Bankası FED`in parasal genişlemeyi yavaşlatmaya başlatması da Avrupa`nın büyümesi önünde engel olacaktır. İspanya, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin kamu maliyelerinde de hala ciddi sıkıntılar mevcut. Avrupa krizi, siyaset ve ekonominin en fazla iç içe girdiği küresel krizlerden biri. Avrupalı siyasetçilerin çözüme yönelik adımları karşısında ülkelerinde ciddi siyasi muhalefetle karşılaşma ihtimali, çözüm önünde ciddi bir engel. Halen kalıcı çözümün niteliği yönünde ülkeler arasında ciddi görüş ayrılıkları mevcut. Kısa dönemde kemer sıkma ve bütçe disiplini gibi siyasal maliyeti yüksek adımlar gerekirken, bunun yanısıra büyümeyi tetikleyecek ve işsizliği azaltacak adımlar uzun dönemli yapısal hamleler gerektiriyor. Bu yüzden 2014 yılı, uzun vadeli entegre bir strateji yerine yine büyük ihtimalle günün kurtarıldığı ve finansal korkuların yaşandığı bir yıl olacak.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi, 2014 yılında da, küresel gündemi belirleyecek. Kronikleşen Sünni-Şii çatışması bölgesel krizlerin odağı ve şiddetin ana tetikleyicisi olmaya devam edecek. Arap Baharı›ndan sonra hız kazanan Müslüman Kardeşler odaklı siyasal İslam’ın -Mısır ve Yemen başta olmak üzere- bölgede kan kaybetmeye devam edeceği söylenebilir. Demokratik ve seküler bir alternatif ortaya konulamazsa, bu ülkelerde siyasi istikrarsızlık tam gaz devam edecektir.

Suriye Krizi’nin, 22 Ocak`ta başlayacak Cenevre-2 süreciyle 2014 yılı içinde diplomatik çözüm için önemli fırsat barındırdığına inanıyoruz. Bu çözüm, kapsamlı ve genel bir çözümden ziyade ilk etapta ancak ateşkes şeklinde olacaktır. ABD`nin Rusya ve İran`la ilişkilerinin düzelme eğiliminde olması, Suriye krizine diplomatik bir çözüm getirme ihtimalini artırsa da Suriye`nin geleceği açısından çok kapsamlı bir çözüm için şimdilik çok da umutlu olmak doğru değil.

İran Nükleer Krizi’nde 24 Kasım 2013`de İran ve P5+1 ile yapılan anlaşmanın, nihai bir çözüme dönüşüp dönüşemeyeceğini yılın ilk altı ayında beraber göreceğiz. Bu anlaşmanın İran`ın sivil amaçlı nükleer teknoloji geliştirmesinin uluslararası camia tarafından onaylanması anlamına geldiği için de önemi oldukça büyük. Eğer İran askeri bir niyet beslemiyorsa bu anlaşmanın nihaileşmesini beklemek daha doğru bir adım olur. 2014 yılında İran ve ABD arasındaki buzlar erimeye devam ederse, Orta Doğu`daki taşların tekrar yerinden oynayacağı bir döneme girebiliriz. Bu sürecin en büyük etkisi Sünni-Şii eksenindeki ayrımlarda ABD`nin alacağı pozisyon olacaktır.
Irak, Sünni-Şii çatışmasının en önemli cephesi durumunda olmaya devam edecek. 2008›den sonra en çok şiddet olayları yaşanan yılını 2013›de geçiren Irak`ta 2014’te seçimler yapılacak. Irak siyasi sistemini çözme yönünde çok umutlu olunmaması gereken süreçte şiddet, artış eğilimine girecektir. Maliki en azından bir dönem daha ülkeyi yönetmek istemesine rağmen Ulusal Şii Koalisyonun desteğini kaybetti. Maliki`nin uluslararası desteği de son dönemde oldukça azaldı. Irak`ta şiddet artarak devam edecek, siyasi çözüm zorlaşacaktır. 2014`te yaşanacaklar 2015 ve sonrasında muhtemel bir bölünmenin önünü açabilir.

Rusya, 2013 yılının en kazanan aktörlerinin başında geldi. ABD`nin Suriye`ye müdahalesini çok akıllıca hamlelerle engelledi, Orta Doğu`daki ağırlığını önemli ölçüde artırdı ve son olarak da Ukrayna`yı kendi yörüngesinde tutmayı başardı. Rusya, 2014`e girerken de, uluslararası gündemin zirvesinde; Şubat`ta başlayacak Soçi olimpiyatlarına ev sahipliği yaparak giriyor. Putin, olimpiyatlar öncesinde siyasi tutuklulara af sağlayarak muhaliflere barış eli uzattı. 2014 yılında bu yaklaşımın devam edeceğini bekliyoruz.

Asya-Pasifik`te de sular durulmuyor. Kuzey Kore`nin nükleer programı ve uranyum zenginleştirme programı tam gaz devam ediyor. Senkakus/Diaoyus adaları üzerindeki egemenlik mücadelesi Japonya ve Çin arasında devam edecek, ama önemli bir kriz mertebesine gelmeden engellenecektir. Japonya, 2014 yılına girerken, yeni bir güvenlik stratejisi oluşturarak savunmaya daha fazla yöneleceğini göstermiş oldu

Türkiye’nin, bölgesinde ve dünyada bu denli jeopolitik ve ekonomik risk tehdidiyle karşı karşıya olacağı 2014 yılına hem ekonomik hem de siyasi olarak kötü siyasi yönetim ve bunun yansımaları olan siyasi kutuplaşma ve yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle kırılgan bir şekilde girmesi ülkemiz açısından önemli bir güvenlik zaafı yaratmakta. İktidar başta olmak üzere siyaset kurumu, ivedi bir şekilde siyasetin ve ekonominin zeminini güven verici adımlarla güçlendirmelidir.
*Cenk Sidar, Sidar Global Advisors (SGA) Kurucu&Yönetici,
cenk@sidarglobal.com