istock000087614919medium

Caner GÜNEY – Yerel Yönetimlerde Paradigma Değişimi

Sanayileşme, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ekonomik gelişimde büyük bir hızlanmaya, insanlığın birçok açıdan ilerlemesine ve refahının artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte iklim değişimi, hava kirliliği, ormanların yok olması, toprakta ve akarsularda bulunan zehirli ve kirletici maddeler, toprakta ve denizlerde bulunan atıklar vb. örnekler sanayileşmenin çevre üzerindeki istenmeyen sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, küresel ekonomideki değişim, hızlanan şehirleşme, şehirlerdeki demografik değişiklikler gibi etkenler şehirler üzerinde büyük dönüşümler oluşturmuş ve plansız büyüyen, kalabalık, kaotik şehirler meydana gelmiştir.

Endüstriyel ekonomiden bilgi ekonomisine, bilgi ekonomisinden girişim ekonomisine geçilmesi ve 21. yüzyılın başında 4. Endüstri Devrimi (2. Bilgi Devrimi)’nin hız kazanmasıyla, yenilikçi çözümler her zamankinden daha hızlı, daha verimli ve daha erişilebilir biçime evrilmeye başlamıştır. Bu durum da bireyin tüketim anlayışında ve bireylerin kent yaşamından beklediği hizmet türlerindeki değişiklikler üzerinden etkisini göstermektedir. Bunun sonucunda hemen hemen her sektörde görülmeye başlayan “Akıllı Şey” ve/veya “Akıllı Sistemler” kavramları dijital dönüşümde ve dijital ekonomide önemli yer almıştır.

‘Akıllı’ şehir kavramının oluşması için

  • Bir şehrin nesnelerin interneti yaklaşımıyla çöp kutularından, aydınlatmalarına kadar yüz milyonlarca sensörle donatılması;
  • büyük veri yaklaşımıyla bu sensörlerden elde edilen verilerin anlamlı biçimde bütünleştirilmesi;
  • yapay öğrenme yaklaşımıyla şehrin sorunlarının çözümüne ilişkin çıkarımların yapılabilmesi;
  • sanal/arttırılmış gerçeklik gibi ileri görselleştirme yaklaşımları kullanılarak şehir hayatının canlandırmalarının ve benzetimlerinin kentlilerle paylaşılabilmesi;
  • blockchain yaklaşımı ile evrak işlerinin herkese açık olarak yapılabilirliği;
  • tüm bunların 5G gibi geniş bantlı kesintisiz bir iletişim yaklaşımı ile bağlantılarının kurulması

vb. yaklaşımların şehirlerin yetileri arasında yer alması gerektiği ve böylece yerel yönetimlerin veri güdümlü karar verme süreçlerini oluşturabileceği düşünsel boyutta oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bir taraftan ‘Akıllı’ şehir uygulamaları ile sıfır karbon salınımı yapan, hiç atık üretmeyen, yenilenebilir enerji kaynakları ile kendi kendine yetebilen bir şehir olma hayalleri yaratılırken, diğer taraftan olası deprem beklentilerine ve diğer tür afetlere altyapısal hazırlıklarını tamamlayamayan, yeşil alanları betona çeviren, trafik sıkışıklığı problemi her geçen gün daha kötüye giden, toplu taşıma araçlarında konforsuz biçimde yolculuk yapan kentlilerin olduğu şehir gerçekleri bulunmaktadır.

Dünyada genel olarak iki farklı ‘akıllı’ şehir oluşturma yöntemi bulunmaktadır. Birincisi Barselona, Kopenhag, Viyana gibi tarihi değerleri olan şehirlerin uyguladığı mevcut altyapılarını güncelleme yöntemidir. İkinci yöntem ise Masdar, Tianjin gibi şehirlerin uyguladığı sıfırdan inşa edilip kurulan şehirlerdir.

Her ne kadar Türkiye’de pek çok şehir ‘akıllı’ şehir olabilmek için birçok proje geliştirse de, merkezi hükümet stratejik planlarında ‘akıllı’ şehirler konusunun önemli olduğu vurgulasa ve eylem planlarında bu konuya yer verse de çalışmalar genelde belirli düzeyde kalmaktadır.

Bürokratları ve teknokratları ile beraber hem merkezi hükümet yöneticileri hem de yerel yönetim idarecileri ‘akıllı’ şehir kavramını tam olarak anlayıp ülke gerçeklerine göre yorumlayamadıkları için ‘akıllı’ şehir çalışmaları Türkiye’de belirli bir düzeyin üstüne çıkamamaktadır. ‘Akıllı’ şehir yaklaşımı yalnız teknolojiyi kullanarak şehrin bazı sorunların çözümü olarak görülmemelidir. ‘Akıllı’ şehir yaklaşımı, kentin tüm paydaşlarının katkı sağladığı ve kentlilerin gereksinimlerini karşılamaya yönelik oluşturulan sosyal, ekonomik, ekolojik, kültürel açılardan duyarlı yeni bir yerel yönetim modeli oluşturabilme fırsatı olarak görülmelidir.

Yarının şehirleri için sanal ortamda ve gerçek ortamda test

‘Akıllı’ Şehir yaklaşımında ‘akıllı’ şehir kapsamında uygulanması düşünülen projeler fiziksel olarak uygulanmadan sanal ortamda benzetimleri dijital ikiz olarak gerçekleştirilebilir. Gerçekliğin sanal kopyası olan benzetim ortamında uygulanılması düşünülen projelerde eksiklikler ve/veya yanlışlıklar görülerek revize edilmiş biçimi ile uygulanıp uygulanmayacağına sanal ortamda karar verilebilir. Böylece yoğun emek ve yüksek maliyet gerektiren ‘Akıllı’ Şehir kapsamındaki birçok projeden gerçekten yapılması anlamlı olanlar uygulamaya geçirebilir.

‘Akıllı’ ulaşım teknolojilerini, ‘akıllı’ bina teknolojilerini, enerji, elektrik, su gibi ‘akıllı’ altyapı teknolojilerini, sürücüsüz araçları, taksi, servis gibi sürücüsüz araç filolarını gerçek ortamda test etmek için sanal ortamda yapılanlara ek olarak şehir içerisinde gerçek bir pilot bölge oluşturulabilir. Mevcut durumda yukarıda ifade edilen ‘akıllı’ şehir kapsamındaki temel bileşenlere ait teknolojiler genel olarak ayrı ayrı test edilmektedir. Oysaki ‘akıllı’ şehir kavramının veya ‘akıllılık’ kavramının ortaya çıkaracağı düşünülen asıl değerin, bütün bu teknolojilerin birbirine bağlantılı çalışmasında görünür olması beklenmektedir. Bu nedenle, ülkemizdeki şehirlerin yaptığı gibi ‘akıllı’ şehir yaklaşımlarını öncelikle tüm kent ölçeğinde uygulayarak etkilerini gözlemlemekle yetinilmemelidir. Pilot bölge içinde daha az maliyetle ve daha kısa zaman içerisinde denemeler yaparak, belirlenen yöntemlerin ve seçilen teknolojilerin hem dikeyde hem de yatayda verimlilikleri incelenmeli ve uygulanabilir olduklarına karar verildiği durumda tüm şehir üzerinde yaygınlaştırılmalıdır.

Sanal ve fiziki ortamlarda gerçekleştirilecek sınamaların en önemli yararlarından biri, ‘akıllı’ şehir kapsamında sibergüvenlik açısından elde edilebilir. Yukarıda ifade edildiği gibi sayısız sensörün kullanılacağı ve sensörlerden elde edilen verilere göre kararlar alınıp eyleme geçileceği için hem sensörlerden gelen verilerin hem de bulut ortamında çalışan farklı kurum ve kuruluşlara ait bilgi sistemlerinin güvenilirliğinin ve güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Sanal ve fiziki ortamlarda gerçekleştirilecek testler kapsamında sistemlerin tüm bileşenlerine korsan saldırılar yapılmalı, sistemlerin bazı bileşenleri bilinçli olarak devre dışı bırakılarak sistemlerin sürekliliğinin sağlanıp sağlanmadığı gözlenerek ortaya çıkan durumlara göre sistemler revize edilmelidir. Bu tür yaklaşımların ‘akıllı’ şehir teknolojilerinin tüm şehre uygulandıktan sonra gerçekleştirilmesi, daha zor olmasının yanında kentlilerin yaşamları bu testlerden olumsuz olarak etkileneceği için yapılacak testlerin yerel yönetimler için sıkıntılı sonuçları ortaya çıkaracağı açıktır.

Sanal ve fiziki ortamlarda gerçekleştirilecek sınamaların diğer önemli yararlarından biri olarak, şehrin geleceğine yönelik senaryoların test edilebilmesi gösterilebilir. Kentsel alanda yaşayan insan sayısının tüm dünyada hızlı bir artış gösterdiği gerçeği göz önünde bulundurularak örneğin İstanbul’un nüfusunun bir milyon veya beş milyon artış göstermesi durumunda şehrin tüm altyapılarının nasıl tepki verebileceği analiz edilebilir ve bu artışa yanıt verebilecek düzenlemelerin nasıl yapılabileceği, kentin nasıl değişeceği planlanabilir. Benzer şekilde deprem gibi doğal afetler, terörist saldırılar, büyük yangınlar gibi doğal ve yapay olayların meydana gelmesi durumunda olay anında ve sonrasında neler yapılabileceği veriye dayalı olarak planlanabilir.

Diğer önemli bir yarar olarak da yeni gelişen teknolojilerin şehir ölçeğinde nasıl uygulanacağı konusunda planlamaların yapılabilmesi olarak gösterilebilir. Örneğin tam şarjlı bir otobüsün yaklaşık iki saat yolculuk yapacağı dikkate alınarak elektrikli otobüsler için şehrin hangi noktalarına şarj istasyonlarının kurulmasının optimizasyonu gerçeklenebilir. Aksi takdirde şarj istasyonlarının planlaması yapılmadan toplu taşıma araçlarının karbon ayak izlerini azaltmak için elektrikli araçlara geçilmesi daha büyük sorunlara neden olabilir. Yaklaşık 3,000 otobüslük filosu olan ve trafiğin sıkışık olduğu İstanbul gibi bir şehirde iyi planlanamayan şarj istasyonları nedeniyle pili bittiği için köprü üzerinde kalan otobüsler görülebilir. Benzer durum İstanbul’da faaliyet gösteren 18,000 adet taksi için de geçerlidir.

Yaşanabilir şehirde yaşanabilir ücret

İsviçre’de bulunan Uluslararası Yönetim Enstitüsü tarafından her yıl düzenli olarak yapılan dünya yetenek göstergesine göre Türkiye, 63 ülke arasında 51. sırada bulunmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri beyin göçüdür. 2017 yılındaki beyin göçü 2016 yılındakine göre %63 düzeyinde bir artış göstermiş olup yurtdışına göç eden nitelikli insanların özellikle gençlerden olması önemli bir göstergedir. Avrupa İstatistik Birimi’nin 2014 yılı verileri ile yaptığı çalışmada asgari ücretlilerin tüm çalışanlara oranı Avrupa Birliği ülkelerinde %10’nun altındayken, Türkiye’de %43 seviyesindedir. Oysaki kentin ‘akıllı’ şehir olabilmesi için ‘akıllı’ insanlara diğer bir ifadeyle farklı düşünebilen, örgütlenebilen, yaratıcı olan insanlara ve bu insanların farklı alanlarda uzmanlaşmalarına gereksinim bulunmaktadır. Şehrin her bir ‘akıllı’ bileşeninin gerçekleşebilmesi için yeni uzmanlıklara gereksinim duyulmaktadır. Bunlara örnek olarak ‘akıllı’ şehir uzmanı, ‘akıllı’ ev uzmanı, ‘akıllı’ ulaşım uzmanı, sürücüsüz araç uzmanı vb. gösterilebilir. Burada karşı karşıya kalınan ikilem, asgari ücretle çalışan insan sayısının bu kadar yoğun olduğu ve nitelikli insanların yurt dışına göç ettiği şehirlerde, yıkıcı inovasyon olarak adlandırılan yenilikçi yaklaşımların ‘akıllı’ şehir uygulamalarında nasıl yer bulabileceğidir.

Sürdürülebilir şehirlerin finans modeli

Yerel yönetimlerin ‘akıllı’ şehir uygulamalarını gerçekleştirebilmesi için mali kaynaklara gereksinimi bulunmaktadır. Şehirlerin yatırım çekebilmesi için merkezi hükümetlerin hukukun üstünlüğünü kabul etmeleri, istikrarı bozacak davranışlardan kaçınmaları, uygun vergi politikaları belirlemeleri vb. rasyonel faaliyetlerde bulunmaları gerekmektedir. Eğer bu koşullar oluşmuyorsa, yerel yöneticilerin proje bazlı çözümler üretme yoluna gitmeleri ve ulusal düzeyde kalkınma ajansı projeleri, uluslararası düzeyde Avrupa Birliği projeleri gibi desteklere başvurmaları gerekmektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için yerel yönetimlerin proje bazlı, veri güdümlü ve kentlilerin katkı verebildiği bir çalışma kültürüne sahip olmaları gerekmektedir.

Açık veri kavramının ve kitle kaynak tarafından üretilen verilerin ne kadar önemli olduğunu anlayamayan yerel yönetimlerin ne ‘akıllı’ şehir oluşturabilmesi ne de yakın gelecekte varlığını devam ettirebilmesi olasıdır. Kaynakları kısıtlı olan yerel yönetimlerin, projelerinde büyük maliyet tutan veri üretimi konusunda kentlilerden yararlan(a)maması bugünü ve yarını anlayamadığını göstermektedir. Daha somut bir örnek vermek gerekirse bir günde bir ‘akıllı’ evin 50 GB*, bir ‘akıllı’ ofisin 150 GB, sürücüsüz aracın 5 TB*, bir insanın 1.5 GB, bir stadyumun 200 TB, ‘akıllı’ şehrin 250 PB*, ‘akıllı’ fabrikanın 1 PB veri üreteceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kadar çok verinin bulunması, bu verilerden katma değer üretilebilecek olması ve tüm kararların veri üzerinden alınacak olması bunun değerini anlayabilen yerel yönetimler için inanılmaz bir fırsattır.

Yarının şehirlerinde nasıl bir yerel yönetim modeli ortaya çıkacak?

Yukarıda ifade edilen dijital dönüşüm ile birlikte şehirlerin yönetimi ve kentlilerle olan yönetişim de değişiklik gösterecektir. Veri güdümlü karar verme süreçlerinin yaygınlaştığı şehirlerde nasıl bir belediye başkanı ve nasıl bir yerel yönetim modeli kentlilerin beklediği hizmetleri karşılayabilecektir?

Üniversitelerin, reel sektörün, girişimlerin, sivil toplum örgütlerinin, kentlilerin, finans kuruluşlarının iş birliği yaptığı ve herkesin yararına olacak bir kent yaşamı için eş güdüm içerisinde hedeflerini belirlediği, algoritmik/yapay zeka yaklaşımıyla bu hedeflerin veriye dayalı olarak izlendiği yöneticisiz bir yerel yönetim modeli ortaya çıkabilir mi? Ya da tam tersi bir senaryo olarak, ‘akıllı’ şehirleri yalnız bir kalkınma aracı olarak gören ve bunu da yönetimini sürekli kılma için kullanan bir otokrat yerel yönetim modeli ortaya çıkabilir mi?

‘Akıllı’ şehir devrinin başlaması için politika ve mevzuat, teknoloji ve inovasyon, altyapı konularında hazırlıklar yapmak ve bu hazırlık aşamasında kentlileri de kucaklayan bir sosyal model geliştirmek gerekmektedir. ‘Akıllı’ şehir yaklaşımını yalnız kapitalist politikaların dayatması olarak resesyonda bulunan dünya ekonomisinin hareketlenmesi için büyük bir teknolojik uygulama alanı gibi algılamak yerine, demokrasi anlayışını temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye dönüştüren bir araç olarak görmek daha toplumcu bir algılayış olacaktır. Kent yaşamına tam olarak geçememiş şehirlerin kentli kültürünü düşünebilen ve sorgulayabilen bireyler üzerinden oluşturulabilmesi için ‘akıllı’ şehir yaklaşımı bir fırsat olarak yorumlanabilir. ‘Akıllı’ şehir yaklaşımının temelini teknoloji yerine mutluluk olarak belirlemek, ‘akıllı’ şehir uygulamalarında ne kadar ‘akıllı’ teknolojilerin kullanıldığını vurgulamak yerine şehrin sorunlarının çözümünde teknolojilerin ne kadar etkin kullanıldığı algısını öne çıkarmak ve tüm bunları bütün paydaşlarca katkı verilerek hazırlanmış bir master plan üzerinden yapmak, yıkıcı inovasyon anlayışını yapıcı anlayışla kullanılabilmesini sağlayabilir.

Bu paradigma değişiminde yerel yönetime talip olan ideolojilerin, politikaların ve adayların 21. yüzyılın ruhunu yakalayabilmeleri, teknoloji ile kentlilere hizmet arasındaki ilişkileri kurabilmeleri, çığır açan sosyal fikirlere öncü olabilmeleri gerekmektedir.

*Caner GÜNEY
Dr., Geomatik Mühendisliği
guneycan@itu.edu.tr

  • Byte (bit) bilgisayar bellek birimidir. GB (gigabayt), TB (terabayt), PB (petabayt) birbirlerinin 1 milyon katıyla artarak giden birimlerdir.