İçinde bulunduğumuz kaotik gerçeklikte yerküre, toplumlar, yaşam ve daha bir çok şeyle ilgili belirsizlikler her geçen gün artmakta, bunun sonucunda da iklim, pandemi, ekonomi gibi krizler ortaya çıkmaktadır. Mevcut konjonktürde günümüzün siyaset bilimi açılımları, siyasetçileri, iktisat kuramları, ekonomik politikalar çözüm olmaktan çok sorun üreten araçlar olduğu gözlemlenmektedir. Günün sonunda küreselleşme, oligopol piyasa düzeni, neoliberal politikalar, insanlığa ‘liberal demokrasi’ şemsiyesi altında sınıf çatışmalarını, emek sömürüsünü ve meta fetişizmini bırakmaktadır. Bu karamsar tablo aşağıdaki soruları düşündürmektedir:
Neolitik çağdan itibaren Mezopotamya, Mısır, Yunan, Roma gibi büyük uygarlıklar kuran tarım ve sanayi devrimleri gerçekleştiren, aydınlanma dönemlerinden geçen insanoğlunun doğal zekası ve beraberinde toplumların kolektif aklı gerçekten gelişmekte midir?
Teknoloji aksında isim ve yöntem değiştirerek algı yönetimini sürdüren ve içerik değiştirmeden dönüşen kapitalizm (örneğin tekno-kapitalizm) karşısında diğer siyasi ideolojiler realpolitikte nasıl karşılık vereceklerdir?
Türkiye özelinde ise durum biraz daha karmaşıklaşmaktadır. Avrupa’nın en geç nüfusuna sahip olmasına rağmen her üç gençten birinin işsiz olduğu, para biriminin diğer para birimleri karşısında büyük değer kaybettiği, enflasyonun arttığı, çalışan nüfusunun nerdeyse yarısının asgari ücret ve altında çalıştığı, yurt dışına beyin göçünün arttığı, ihracatta rekorlar kırılırken yurttaşlarının emeklerinin emek gücünde dünyada kötü üne sahip Çin’den daha kötü koşullarda sömürüldüğü bir düzende tekno-kapitalizm, endüstri 4.0/5.0, yaşam 3.0 gibi kavramlar karşısında nasıl mücadele edilebilir?
Bu tür soruların sayısı tabii ki arttırılabilir. Önemli olan farklı siberfiziksel ortamların oluşturulduğu, giderek daha çok kriptolaşan dünyada yapay zeka çağında bu ve benzeri sorulara nasıl yanıt verilebileceğidir.
Veriden anlam ve toplumsal yarar çıkarma
Söz konusu yanıtı ararken öncelikle yapay zekanın veriden anlam ve değer çıkaran bir araç olduğu kabulü ile başlayalım. Bugün yapay zeka uygulamaları özellikle özel sektör tarafından özel sektör veri kümeleri üzerinde geliştirilmektedir. Diğer bir ifadeyle yapay zeka uygulamalarından kazanılan katma değer özel sektör tarafından kullanılmaktadır. Oysa bir ülkede en çok veri kümesi devlette bulunur. O zaman öncelikle kamu kurumlarında veriye dayalı karar alma anlayışının politika üretmenin temel bir aracı haline getirilmesi gerekir. Başka bir deyişle merkezi ve yerel yönetimler politikalarını veriden anlam çıkararak geliştirebilmeli ve yönetim modellerini veriye ve ölçmeye dayalı mekanizmalar üzerine kurmalıdır. Burada veriden kasıt bağlantılı olan her şeydir. Veri olduğu zaman yönetimler hizmetlerinin etkisini de ölçebilecektir. Örneğin bir belediyenin bir mahallede bir hizmet geliştirdiğini veya hükümetin yeni bir uygulamasını devreye soktuğunu göz önüne alalım. Bu hizmet veya uygulamanın toplum üzerindeki etkisi nasıl belirlenebilmektedir? Toplumdan bir kesimin ‘çok memnunuz’ veya ‘memnun değiliz’ demesi yeterli mi görülmektedir yoksa farklı iletişim kanallarından alınan geri beslemeler sisteme veri olarak girilmekte midir? Gerçekleştirilen uygulamanın etkisi veri üzerinden ölçülebilmeli ve etki üzerindeki belirsizlik giderilebilmelidir.
Dünyanın, ülkenin veya bir kentin sorunsallarını bir yapay zeka problemi olarak ele alalım. İlk yapılacak iş bir veri altyapısına dayalı dijital ikizin oluşturulması olacaktır. Kamu kurumlarının sürekli üretmekte olduğu yapılandırılmış veri üzerine kurulu bu dijital ikiz hem nesnelerin interneti yaklaşımıyla sensörlerden sürekli akan veriyle hem de toplulukların sosyal medya üzerinden yaptıkları paylaşımlarla beslenecektir. İkinci olarak böyle bir büyük veri altyapısı üzerine milyonlarca veya milyarlarca parametreden oluşan bir yapay öğrenme modeli eğitilecektir. Eğitilen model bulut ortamında uygulamaya alınacak ve yönetim-yurttaş (government-to-client) ve yönetim-özel sektör (government-to-business) arayüzleri ile toplumun her kesimi ile paylaşılacaktır. Böylece dünya/ülke/kent için tutarlı çözüm kümeleri önyargısız çıktı olarak modelden elde edilebilecektir. Örneğin belediye geniş sorumluluk alanında farklı birçok uygulamayı uçtan-uca çözüm olarak devreye alabilecek ve böylece kenti daha yaşanabilir kılabilecektir.
İnternetin ortaya çıkması, mobil cihazların web üzerinden etkin kullanımı gibi teknolojik açıdan birçok devrim yaşanmaktadır. Bu devrimler insanoğlunun yeteneklerini ve yapabilirliklerini, iletişimlerini, birlikte çalışabilirliklerini arttırmaktadır. Bu duruma en güzel örnek pandemi dönemidir. Sağlıktan eğitime bir çok alanda farklı dijital teknolojiler etkin olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır. Pandemi tekno-kapitalizm için bir fırsat olmuş ve daha uzun zamanda yerleşiklik kazanması beklenen uygulamalar çok daha kısa sürede insan yaşamında yer etmiştir. Buradan hareketle yukarıdaki yapay zeka senaryosunu devam ettirelim.
Açık veri, yapay zekanın demokratikleşmesi ve yurttaş veri bilimi
Bir mahallede bilişim sektöründe çalışanların da olduğu farklı mesleklerden kentlilerin, yaşadıkları çevrenin daha yaşanabilir olması ve/veya yerel yönetimlerce çözülemeyen sorunları için bir şeyler yapmak istediklerini düşünelim. Bunun için dijital ortamda bir iş birliği ağı oluşturabilirler. Bu iş birliği ağı yapay zeka alanında defter (notebook, örneğin jupyter notebook) olarak adlandırılan bir teknoloji üzerinden oluşturulmaktadır. Yukarıda bahsedilen büyükşehir belediyesi tarafından eğitilen modelin etkileşim arayüzü (API) kentlilerle paylaşılabilir. Mahalledeki bilişim uzmanları bu API ve jupyter notebook üzerinde geliştirecekleri birkaç satırlık kod ile belediyenin birçok bürokratik sürecini atlayarak bir türlü ulaşmayan hizmetin ulaşmasını veya yaşam alanlarının iyileşmesini sağlayabilir. Eğer bu senaryonun ütopik olduğunu ya da mahallede herkesin yazılımcı olması gerekeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü bu konuda iki kavram öne çıkmaya başlamıştır. Birincisi yapay zekanın demokratikleşmesidir. Bugüne kadar hep teknik becerileri olanlar tarafından gerçekleştirilen makine öğrenmesi artık ya çok az kod geliştirerek (low-code AI) ya da hiç kod geliştirmeden (no-code AI) herkesin kullanımına sunulmaya çalışılmaktadır. Mahalledeki farklı disiplinlerden, uzmanlıklardan olan kentlilerin mevcut sorunlara veya eksikliklere ilişkin birçok yenilikçi fikirleri, tasarımları olabilir. Yukarıda sözü edilen yapay öğrenme modelinin en önemli eksik taraflarından biri de aslında bu tür düşünme ve tasarlama süreçlerine sahip olmamasıdır. Bu durumda insan makine etkileşiminin gücü kullanılarak daha yaşanabilir yerleşimler oluşturulabilir ve kentlinin yönetime katılımı sağlanabilir.
İkinci kavram ise yurttaş veri bilimcisidir. Günümüz dünyasında her bir yurttaş veri üreticisidir. Bilerek veya bilmeyerek sürekli olarak akıllı cihazları sayesinde veri üretmektedir. Ürettiği veri kümeleri genelde Microsoft, Apple, Google, Facebook, Amazon gibi platform firmaları tarafından katma değere dönüştürülmekte ve günümüz dünyasının en büyük markalarını ortaya çıkarmaktadır. Oysaki yurttaşlar toplumsal fayda veya kendi ilgi alanlarına ilişkin olarak da veri üretmektedir. Açık veriye dayalı bu tür üretim faaliyetleri vatandaş bilimi olarak isimlendirilmektedir. Yapay öğrenme ile birlikte veri bilimi konusundaki gelişmeler, vatandaş bilimi yaklaşımını genişleterek topluluk veri bilimcisi anlayışını ortaya çıkarmaktadır. Birçok insan ve/veya topluluk herhangi bir maddi karşılık beklemeden gönüllü biçimde toplum yararına farklı üretimler gerçekleştirebilmektedir. Açık dünya görüşü, açık veri, demokratik yapay zeka, yurttaş veri bilimi vb. kavramlar birlikte düşünüldüğünde dünya/ülke/kent için birçok yeni uygulamanın ortaya çıkacağı görülmektedir.
Yurttaşlar; merkezi ve yerel yönetimlerin iş süreçlerine bu derece etkin katılım gösterirlerse siyasiler ve yöneticiler ile devlet, belediye gibi yönetim aygıtları bu değişime yeterli hızda uyum gösterebilecekler midir ya da daha da ileriye giderek varlıklarını sürdürebilecekler midir? Buna en güzel örnek kripto paralar ve tokenization olabilir. Kapitalist sistemin en büyük dayanaklarından biri ABD dolarının tüm dünyada rezerv para olarak kullanılmasıdır. Buna karşı en başarılı girişim, blockchain gibi merkeziyetçi yapıda olmayan bir P2P ağ üzerindeki değer transferlerinin bir muhasebe defteri (ledger) üzerinde tutularak işlerlik kazandırılan kripto paralardır. Kripto paralar (coin) devletle para arasındaki ilişkiyi kopartmaktadır. Kriptolaşan dünyada değer transferi devletlerden bağımsız olarak coinler üzerinden gerçekleştirilebilmektedir. İnsanların kripto dünyaya bu kadar hızlı yönelmesi, merak etmesi dolarize olmuş devletlerin, sermaye ile iş birliği içindeki siyasetçilerin yönetiminden memnun olmadıklarının ve onlara güvenmediklerinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Yapay zeka ve eşitlik talebi
Yaşamlarını bir akıllı telefon içine sığdırabilen insanoğluna farklı firmalarca yeni bir seçenek metaverse adı altında sunulmaya başlanmıştır. Pandemi döneminde dijital ortamda yapabilirliklerin toplumlar tarafından benimsenmesi, arttırılmış gerçeklik teknolojisi ile akıllı telefon uygulamalarının ötesine geçilmek istenmesi ve daha birçok nedenle sanal dünyalar yaygınlık kazanmaya başlayacaktır. Sözü edilen bu sanal dünyalarda da değer transferi kripto paralar üzerinden gerçekleşecektir. İnsanlar benzer şekilde otokrat yönetimlerin baskısından kaçmak, gerçekte bulamadığı yaşam tarzına ulaşmak için bu tür dijital ortamlara muhtemelen hızlı bir geçiş yapacaktır. Öyleki Güney Kore’nin başkenti Seul, kenti metaverse ortamına geçireceğini duyurmuştur. Diğer taraftan El Salvador da bir bitcoin şehri kuracağını duyurmuştur. Barbaros, metaverse ortamında büyükelçilik açacak ilk ülke olduğunu açıklamıştır.
Tüm bu gelişmeler hep toplumların vasıflı ve ekonomik gücü olan beyaz yaka kesimi, burjuva sınıfı için mi olacak diye düşünülebilir. Eğer bu şekilde gerçekleşirse yazının başındaki Türkiye özeline ilişkin soru yanıtsız kalmış olacaktır. Türkiye’de ihracatı arttırmak için özellikle mavi yakalı çalışanların emekleri sömürülmekte ve emekleri üzerinden büyük değer yaratılmaya çalışılmaktadır. Yapay zeka çağında emeğin metalaşmasının önüne geçilmesi konusu daha geniş bir tartışma gerektirir. Bu çalışma kapsamında en azından işçi sınıfının durumunun bugünkünden daha iyi hale nasıl gelebileceği üzerine görünen eğilimi ifade etmek gerekir. Endüstri 4.0 yaklaşımının yerleşiklik kazandığı yapay zeka çağında ilk aşama olarak mavi yakalı emekçiler veri işçisi olarak düşünülebilir ve gözetimli yapay öğrenme modellerinin kullanacağı etiketli veri üretimini, veri güncelleme çalışmalarını, verinin anonimleştirilmesini yerine getirebilirler. Böylece hem ülke daha yüksek katma değer üretebilir hem de emekçilerin “asgari ücretleri” arttırılabilir. Bu senaryoda beyaz yakalar da veri bilimciliği ve veri mühendisliği gibi işleri yerine getirecektir. Hem sensörlerin ve robotların yaşamımızda yerleşik kazanmaları ve sürekli veri üretmeleri hem de gözetimsiz ve pekiştirmeli öğrenme yöntemlerinin hızlı gelişmesi ilk aşamanın çok uzun ömürlü olmamasına neden olabilir. Bu durumda ikinci aşamada mavi yakalılar, beyaz yakalıların ilk aşamadaki işleri olan veri bilimciliği ve veri mühendisliği işlerini yapmaya başlayacaktır. Bu durumda hızlı biçimde yurttaşların teknoloji kullanımı ve geliştirilmesi konularındaki yetenekleri arttırılarak bir kapasite oluşturulması gerekmektedir. Daha da önemlisi mevut kapitalist düzendeki işçilerin emeğinin sömürülmesi durumunun yapay zeka çağındaki işlerde ortaya çıkmaması için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Siyasi ideolojiler açısından üzerinde düşünülmesi gereken diğer bir konu da yapay zeka ve etrafındaki diğer ileri teknolojilerin ortaya çıkaracağı katma değerin toplum içerisinde nasıl bölüşüleceğidir. Başka bir ifadeyle, emek-değer kuramı açısından bakıldığında yapay zekanın ortaya çıkaracağı değerin toplumun içinde dağılımının nasıl gerçekleştirileceği iyi düşünülmesi gereken önemli bir konudur. Yeni sermaye birikimlerinin oluşmaması ve emekçilerin de rahat biçimde yaşayabilmesi için “evrensel temel yurttaşlık geliri” almalarına ilişkin sosyoekonomik planlamalar kendini devrimci, çağdaş demokrat olarak nitelendiren kişiler ve topluluklar tarafından bugünden yapılmaya başlanmalıdır.
Siyasi ideolojilerin üzerinde durması gereken diğer bir konu da yapay zeka gelişiminin insanı kapitalist sistemden nasıl kurtarabileceği diğer bir ifadeyle özgürleşmesine nasıl yardımcı olabileceğidir. Özgürleşen insan daha çok düşünecek ve daha yaratıcı olacaktır. Düşünen insan özgür bireyler arasında daha eşitlikçi ilişkilerin kurulmasını talep edecektir. Bu tür bir toplumsal yapı ekonomik ilişkileri belirleyecek ve bu da sınıfları ortadan kaldıran devrimin kolaylaştırıcılığını yapacaktır.
Günümüz dünyasındaki, Türkiye’sindeki, kentlerindeki yöneticiler ve yönetime aday olan siyasetçiler her geçen gün daha fazla arttırılmış yeteneğe sahip yurttaşları yönetebilmek için gerekli olan zihinsel dönüşümü gerçekleştirmeye hazırlar mı? Aksi halde toplumların kolektif zekası yaşam 3.0’da siyasetçilere gereksinim olmadığını fark edebilir ve siyasetçileri oyun dışı bırakabilir.