13692341_10154141490070289_1958867795_o

Canan Kaftancıoğlu – O/HAL’de Ne Yapmalı?

canan 15 Temmuz darbe kalkışması üzerine çok yazıldı, çizildi. Görünen o ki, bu durum uzunca bir süre devam edecek. 15 Temmuz’a nasıl gelindi? Devamında o gece yaşanılanlar ve sonrası: Her biri ayrı ayrı ele alınması, derinlemesine irdelenmesi, geçmişten bugüne bütüncül bir bakışla değerlendirilmesi gereken olaylar silsilesi.

Başlıktan da anlaşılacağı üzere yazının ana konusu, memleketi 15 Temmuz’a getiren süreç ya da o gece yaşanılanlar değil. Bugünün Türkiye’sinde bizlerin ne yapacağmız ya da yapmamız gerektiği. Nasıl aydınlığa çıkacağımız. Konumuza geçmeden, bütünlüklü olması bakımından öncesine dair birkaç cümle kurmak yerinde olur. 15 Temmuz gecesi kucağımıza bırakılan darbe girişiminin öncesine gittiğimizde, bugünün düşmanlarının nasıl kardeş kardeş geçindiklerinin örneklerini görmekteyiz. AKP-Cemaat kavgasının filiz vermeye başladığı günlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ne istediler de vermedik?” cümlesi zamanındaki kardeşliği göstermesi bakımından önemli olup, verilebilecek sayısız örneği arka arkaya sıralamayı gereksiz kılar.

Şeffaflıktan uzak tutuluyoruz

15 Temmuz akşamına gelindiğinde, onca bilinmezlik, belirsizlik ve çelişkinin olduğu bir yerde geceye ve darbeye dair kesin yargı içeren cümleler kurmak yanlış bir yerde konumlanmamıza neden olabilir. Farklı kesimlerden gelen birbiri ile çelişen açıklamalar, görünen kısmıyla darbenin şekli, küresel güçlerin ne derece etkili olduğu, yapıldığı iddia edilen ulusal ve uluslararası pazarlıklar gibi buz dağının altında kalanlar su üzerine çıkarılmadan yapılacak her yorum eksik kalacaktır.

Gerçeklerden beslenen ve şeffaf bir devlet, medya, toplum yapısına sahip olmadığımız için zifiri karanlıkta mum ışığı ile gerçeği aramak durumunda kalmanın sancılarını yaşıyoruz o geceye dair. Böylesi bir durumda gerçeğe ulaşmak zor da olsa gücünü gerçeklikten alan bizler için tartışmasız olan şey; AKP’nin “kandırıldık” söylemine karşı, bizlerin “kandırılmadınız; ortaktınız” söyleminin gücü ve doğruluğudur. Son zamanlarda dillerinden düşürmedikleri millet çıkarları göz ardı edilerek kendi ikballeri uğruna devletin bütün kadrolarını her türlü hile ile cemaat üyelerine tahsis ettikleri balayı günlerinde AKP siyasetçilerinin Fetullah Gülen ve cemaat hakkında söylediklerine kabaca bir göz atmak bile “kandırılmadınız; ortaktınız” söyleminin doğruluğunu tartışmasız ortaya koyar.
Bugüne gelindiğinde, başarısız darbe girişiminin üzerine “bonus” olarak eklenmiş darbe fırsatçılığı yapan bir AKP Hükümeti ile karşı karşıyayız. Gezi Direnişi’nde sarstığımız on dört yıllık yıpranmış bir iktidarın 15 Temmuz’a can simidi gibi sarılması boşuna değil. AKP hükümeti, mevcut durumu fırsat bilip gündemini uygulamaya koyulmuşken memleketin sol, sosyal demokrat, sosyalist, devrimci kesimlerinin ne yapması gerektiği cevap aranması gereken asıl soru.

Baskı, şiddet ve bir de OHAL

Askeri ya da sivil her türlü diktaya karşı olmak bir vatandaşlık görevidir. Yaşadığımız topraklarda her türlü darbenin öncelikli mağduru olmuş solun yelpazesi içinde yer alan bizler için bu cümleyi yüksek sesle söylemek birincil görev. Darbelere karşı olduğumuzu söylerken, darbe fırsatçılığı yapanların yanında konumlanmamıza gerek olmadığının da altını çizmek gerekir. Kimi aydınların(!) bu yanılgıya düştükleri aşikar. Buradan kalkışla, hem darbelere hem de darbe fırsatçılığı yapanlara aynı anda karşı olunabileceğini gösterebilmek ve her ikisiyle de mücadele etmek öncelikli görevlerimizden. OHAL’in ilanıyla birlikte, AKP Hükümeti’nin ülkeyi gericiliğe, şiddete ve derin bir krize doğru sürüklemesine karşı duruş sergilemek, darbeye karşı olmak kadar önemli. Konumuz dışında olsa da AKP iktidarının her döneminde gericilik ve şiddet sarmalında olduğumuzu belirtmezsek sözü edilen durum 15 Temmuz sonrası ortaya çıkmış gibi yanlış bir algı olur ki, bu da doğru olmaz.

AKP iktidarının değerlendirmesini yaparken, diğer yandan da geçmişimize bakarak özeleştiriye yönelecek olursak; kendini sol yelpazede tanımlayan kişi ve kesimler bu geniş yelpazenin demokrasi, özgürlükler, laiklik, sınıf mücadelesi gibi ortak paydalarında birleşebilmiş olsaydı bugün ne AKP iktidarı ne de konuşmamız gereken bir 15 Temmuz darbe girişimi olurdu. Gerici, baskıcı, diktacı AKP iktidarına ve basiretsiz siyasetçilere mahkum olmayacaktı bu halk.

Kendini sol yelpazenin herhangi bir yerinde tanımlayanların emek mücadelesi, demokrasi, antiemperyalizm, laiklik gibi ortak paydalarında buluşmak yerine küçücük farklılıklara takılması ve ayrışması, AKP iktidarının kolaylaştırıcısı olmuştur. Öyleyse solun bütün renklerini ortak değerler paydasında bir araya getirmek ve bunu emek eksenli bir halk hareketine dönüştürmek bizi aydınlığa taşıyacak lokomotif olacaktır.

AKP’nin darbe sonrasında hayata geçirdiği OHAL’e genel bakış, karanlığı savuşturmamıza yardımcı olacak ve AKP’nin gerçek yüzünü bugüne kadar gör(e)memiş olanlara yol gösterici olacaktır. Gericiliğin en örgütlü gücü olan AKP’nin eline darbe girişimiyle birlikte bulunmaz bir fırsat geçmiş olup darbe sonrası olağanüstü hal ilanıyla sözde darbecileri, özde ise kendilerine karşıt olanları tasfiye yoluna gitmişlerdir. Darbecilerle hesaplaşacağız diye yazılıp tüm muhaliflere yönelik bir sindirme operasyonu yapacağız diye okunan ve uygulamada sık sık örneklerini gördüğümüz durumlarla karşı karşıyayız.

Bizlere düşen…

AKP iktidarının ilk yıllarında yapay demokrasi kılıfı altında gizlenmeye çalışılan cehaletin kutsanması, sekülerizmin ayaklar altına alınması, gericilik, tek referanslarının din olması ve dini de işlerine geldiği gibi yorumlamaları, laiklik düşmanlığı gibi kimi varoluşsal nedenleri, fırsatçılıklarını yaptıkları OHAL döneminde tüm çıplaklığıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Hal böyleyken bizlere düşen, pusulası bilim olan, her türlü dogmayı reddeden, fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi olmayı önceleyen, demokratik işleyiş mekanizmalarından gücünü alan, ahlaklı ve akılcı bireylerle toplumsal muhalefeti örgütlemektir. Aklın ve bilimin ışığıyla yol almak isteyen insanların ortak özellikleri son cümlede belirttiklerim.

Çok eskilere gitmeden Gezi’de yaşadığımız deneyim, yazılanların pratikte yaşanmış uygulaması aslında. Baskıcı bir iktidara karşı bir araya gelmiş farklılıklara saygı çerçevesinde benzerlikte ortaklaşan, gücünün farkında ve birbirine inanan o insanlar titretmemişler miydi zalimi? O halde fazla söze gerek yok. Aydınlık bir gelecek ve insanca bir yaşam için sol duyumuzla ve solun bütün renklerini bir araya getirerek yapılacak olan mücadele bizleri er ya da geç başarıya ulaştıracaktır. Aynen Gezi’de olduğu gibi. İnançla ve umutla yapacağımız mücadele; geçmişe borcumuz, geleceğe karşı da sorumluluğumuz olacaktır.

*Canan KAFTANCIOĞLU
CHP PM Üyesi
canankaftancioglu@gmail.com