resized_a79c1-1152_eng_picture_20190417_18222950_18222943

Berivan GÖKÇENAY – İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimini İptal Eden Yüksek Seçim Kurulu Kararı ve Ardında Bıraktıklar

31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçim sonucuna göre, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adayı Ekrem İmamoğlu AKParti adayı Binali Yıldırım’a karşı 13.729 oy farkı ile kazandı. Ancak AKP, seçimde “organize sahtekarlık” yapıldığı iddiası ile olağanüstü itiraz yoluna başvurdu. Bunun üzerine, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), seçimden otuz yedi gün sonra 6 Mayıs 2019 tarih ve 2019/4219 sayılı kararı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin (kısaca İstanbul seçimi olarak anılacaktır) iptaline ve 23/06/2019 tarihinde yenilenmesine karar verdi[1]. Seçimin iptal nedeni olarak “bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması” gösterildi[2].Hem iç hem dış kamuoyunda büyük yankı uyandıran[3]iptal kararının toplumun her kesiminde büyük bir merakla beklenen gerekçeli kararı ise on altı gün sonra açıklandı. Gerekçeli kararın ilk iki yüz sayfası AKP’nin itiraz dilekçesinde yer alan iddialar ile ilçe seçim kurullarından gelen kısıtlı, hükümlü, ölü seçmen ve sandık kurullarıyla ilgili değerlendirmelerden oluşmakta; 10 sayfa YSK’nın iptal gerekçelerini ve kalan39 sayfa ise karşı oy yazılarını içermektedir.

Yüksek Seçim Kurulu kararının hukuka uygunluk sorunu

YSK değerlendirmesinde, öncelikle, olağanüstü itiraz yoluna başvuru şartları ile sandık kurullarının nasıl oluşturulacağının hukuki çerçevesini belirlemiş ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un (298 sayılı Kanun)130. maddesi uyarınca olağanüstü itirazın kabulünün ancak “seçimin sonucuna müessir olaylar ve hallerin varlığı” ile mümkün olabileceğini belirtmiştir. YSK’ya göre, “seçimin sonucuna müessir bir olay veya halin varlığı saptandığında, alt kademelerce verilen kararların kesinleşmiş olması veya kurullara süresi içinde başvurulmamış olması” bu itirazın incelenmesinin reddini gerektirmez. Buna göre, YSK İstanbul seçiminin iptali için iki temel şartın bir arada gerçekleşmiş olmasını aramıştır: Bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun seçim sonucunu etkilemiş olmasıdır.Farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, sandık kurullarının oluşturulmasında bir takım usulsüzlükler olsa dahi, eğer bu durum seçim sonuçlarını etkilememişse, seçimin iptal edilmesine gerek yoktur.[4]

YSK yaptığı inceleme sonucunda, İstanbul il genelinde 754sandıkta sandık kurulu başkanlarının yasal zorunluluğa uyulmaksızın kamu görevlisi olmayan kişiler arasından belirlendiğini ve kanuna aykırılık oluşturan bu belirlemenin ilçe seçim kurulları tarafından açıklanamadığı sonucuna varmıştır.Bununla beraber YSK İstanbul seçiminde kamu görevlisi olmayan kişilerden oluşan sandık kurullarının seçim sonuçlarını nasıl etkilediğine dair somut deliller ortaya koyamamıştır (298 sayılı Kanun md. 112). Oysa YSK’nın 31 Mart 2019 yerel seçimlerine ilişkin diğer kararlarına bakıldığında, yapılan usulsüzlüğün seçim sonucu üzerinde belirleyici etkisi olup olmadığını dikkate aldığı ve hatta İstanbul seçiminin iptal gerekçesinde bu kararlara[5] referans gösterdiği gözlenmesine rağmen, İstanbul seçiminde söz konusu sandık kurulları ile seçim sonuçları arasında bir nedensellik ilişkisi kurulamamıştır (298 sayılı Kanun md. 112).

YSK seçimin iptalini gerektiren hususları şu şekilde sıralamıştır: 1. Sandık kurulu başkanlarının kanun hükmüne aykırı olarak belirlendiği 754 adet sandıkta oy kullanan seçmen sayısının 212.276 olması; 2.CHP adayı ile AKP adayı arasındaki oy farkının 13.729 olması; 3.Kanuna aykırı biçimde oluşan sandık kurullarının yaptıkları seçim iş ve işlemlerine itibar edilemeyecek olması. Görüldüğü gibi, YSK kararında sandık kurulları başkanlarının kamu görevlisi olmamasının sonucu ne şekilde etki ettiğine ilişkin somut veri gösteremediği gibi, iptale gerekçe gösterilen 754 sandıkta kullanılan 212.276 oyun dağılımına ilişkin herhangi bir bilgi dahi sunamamıştır[6].YSK’nın gerekçesini varsayımsal bir olguya dayandırması son derece sübjektif olup kararın hukuka uygunluğunu zedelemiştir. Keza iptal kararına muhalefet şerhi koyan üye Yunus Aykın da, karşı oy yazısında, “seçimin iptal edilebilmesi için, kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanlarının her birinin, oy verme gününde yaptıkları işlemlerde seçmenin iradesini etkileyecek şekilde taraflı davrandıkları veya hukuka aykırı işlem yaptıkları …, somut delil ve gerekçelerle kanıtlanmadığı için seçimin iptal edilmemesi gerektiğini” savunmuştur (4219 sayılı Karar s. 241).

YSK’nın İstanbul seçiminin iptaline yönelik kararının hukuka uygunluğunu sakatlayan diğer bir husus 6 Mayıs’ta verilen kısa kararın genişletilmesidir. Görüşmelerde ve dolayısıyla kısa kararda sayım döküm cetvelleri ve tutanaklardaki usulsüzlükler iptal sebebi olarak belirlenmediği halde, gerekçeli kararda YSK bu hususa da değinmiş ve sayım döküm cetvellerinin bazı sandıklarda düzenlenmemiş olmasını, bu sandıklardaki “seçim sonucunun güvenilirliğini ciddi biçimde zedeleyen” bir neden olarak kabul etmiştir. Karşı oy yazılarından da anlaşılacağı üzere imzasız, eksik, mühürsüz olduğu iddia edilen tüm sandıklarda partili üyeler bulunmuş; CHP 120, AKP bazı sandıklarda birden fazla temsilci bulundurduğu için 145 üye ile temsil edilmiştir. Dolayısıyla YSK’nın kısa kararında mevcut olmayıp AKP’li yetkililerin iddiasıyla gündeme alınan ve gerekçeli kararda iptal nedenleri arasında sayılan imzasız sayım döküm cetveli iddiası aslında sandık sonuç tutanaklarıyla uyumlu olması nedeniyle iptale uygun görülmemiştir. Zaten YSK da sayım döküm cetvellerinin eksikliğinin tek başına seçim sonucunu etkilemeyeceği düşüncesiyle, bu hususu sandık kurulu başkanlarının kanuna aykırı biçimde belirlenmesi ile birlikte değerlendirerek iptal gerekçesine eklemiştir. Kısacası, sonradan giderilebilecek maddi hatalar ve kaydırmalarla ilgili usulsüzlükler söz konusu olduğu halde YSK bunu hukuka aykırı bir biçimde iptal gerekçesi olarak kabul etmiştir (Karşı oy yazısı, s. 217).

Yine iddia edilen ve iptal nedenleri arasında gösterilen diğer bir husus, kısıtlı, ölü ya da ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin yerine usulsüz biçimde oy kullandığı tespit edilen seçmen sayısının oldukça düşük olması (oy kullanma hakkı olmayıp buna rağmen oy kullanıldığı tespit edilen kişi sayısı 706) da -aradaki farkın 13.729 olduğu düşünüldüğünde- seçimin iptalini etkileyecek nitelikte değildir. Kaldı ki, belirtilen bu sandıklarda ne AKP ne de diğer parti temsilcilerinin itirazları söz konusudur. Ayrıca YSK daha önce vermiş olduğu kararlarda[7]siyasi partilerin, sandık kurullarının oluşumuna ilişkin usulsüzlüklere veya eksikliklere yönelik yasal süresi içinde itiraz etmemiş olmasını itirazın reddi gerekçesi olarak kabul etmiştir (4219 sayılı Karar s. 204).

İstanbul seçimini iptal eden kararın, hukukun sınırlarını zorlayan ve hatta aşan taraflarını karara katılmayan üyelerin muhalefet şerhlerinde de detaylı bir biçimde görebilmekteyiz. Söz konusu karşı oy yazılarına bakıldığında, AKP yetkilileri dışında, herkesin aklını ve vicdanını rahatsız edici bir şekilde meşgul eden, tüm sorular ve şüpheler dile getirilmiş; ve gerçekte İstanbul seçiminin iptalinin nasıl bir hak gaspına ve seçmen iradesinin yok sayılmasına yol açtığı, objektif ve bilimsel olarak irdelenmiştir. Örneğin, YSK Başkanı Sadi Güven İstanbul seçimine ilişkin maddi hataların giderilip geçersiz oyların tamamının yeniden sayılması halinde, tek başına seçimin sonucunu etkileyecek ve seçimin iptalini gerektirecek bir tespit olmadığına bu nedenle seçimin iptal edilmemesi gerektiğine kanaat getirmiştir. Karşı oy yazısı bulunan diğer bir üye Kürşat Hamurcu, itiraz sahibi AKP’nin sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, oy kullanan seçmenlerin oyunun hangi neden ve gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin hiçbir somut kanıt ve belge sunamadığını ifade etmiştir. Yine kamuoyunda sıkça dile getirilen sandık kurulunun oluşumundaki usulsüzlüğün faturasının neden seçmene yükletildiği sorusunu üye Cengiz Topaktaş sormuş ve seçmenlerin sandık kurullarının oluşumunda sorumluluklarının olmadığını, seçme hakkını kullanan seçmenlerin oyunun bu nedenle iptal edilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. 

Yüksek Seçim Kurulu’nun hukuk devletinde rolü

YSK seçimlerin genel ve yerel denetimini sağlamak ve ülke genelinde seçim bütünlüğünü güvence altına almakla görevli bir anayasal kurumdur. Kurul yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile seçilir. Üyelerin tümünün yargı mensubu olduğu kurulun kararları kesin ve nihaidir (Anayasa md. 79, 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkinda Kanun md. 3-4). YSK’ya bağlı her seçim çevresinde bir il seçim kurulu, her ilçede bir ilçe seçim kurulu bulunur. Söz konusu kurulların tümünde en kıdemli hakimler görev alır. Ayrıca oy hakkı bulunmamakla birlikte gerek YSK içinde gerek il ve ilçe kurullarında siyasi parti temsilcileri bulundurulabilir. Bu temsilciler kurulun bütün çalışmalarına ve görüşmelerine katılırlar fakat oy kullanamazlar (298 sayılı Kanun md. 15, 17-19).

Görüldüğü gibi, seçim sürecinin en etkin kurumlarında yargıçların önemli bir rolü bulunmakta, bu da sürece yargısal bir nitelik kazandırmaktadır. O halde YSK’nın aldığı kararlarda veya oluşturduğu içtihatlarda “yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı” esasına bağlı “yargısal nitelikte bir makam” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yargı makamı, vereceği kararda kamu düzeni ve hukuk güvenliği esaslarını ve bunun topluma yansımasını gözetmekle yükümlüdür. Çünkü yargının nihai amacı toplumsal barışı ve adaleti sağlamaktır. Ciddi siyasi sonuçları da barındıran bu karar sadece YSK’nın değil aynı zamanda Türkiye yargı sisteminin itibarını sarsmıştır.

YSK’nın İstanbul seçimin iptal eden kararı, gelecekte, hukuken tartışmalı gerekçelerinin yanısıra, kamu vicdanını yaralayan taraflarıyla tarihimizin absürtlükleri arasında hatırlanacaktır. Örneğin seçmenin oyunu kullandığı bir zarfta dört pusuladan neden üçünün geçerliliği kabul edilip büyükşehir belediye başkanlığını belirleyen pusulanın geçersiz olduğu sorusu cevapsız kalmıştır. YSK yetkisiz saydığı sandık kurullarının yapmış olduğu işlemleri neye göre sınıflandırıp bir kısmını geçerli bir kısmını geçersiz saymıştır. İzahı hukuken mümkün olmayan bu husus seçim mevzuatının temel esası olan seçim güvenliğini önemli ölçüde zedelemiştir.Seçim güvenliği ilkesi, anayasal bir esas olup aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No.lu Protokolü ile koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda, hem anayasanın hem de uluslararası hukuk normlarının ihlali de söz konusudur.

Öte yandan YSK’nın, sandık kurulu üyelerinin kamu görevlisi olmaması nedeniyle İstanbul seçimini şekli ve usuli nedenlerle iptal ettiğini belirtmesi de kamuoyunu önemli derecede rahatsız etmiştir. YSK’nın seçim hukukunu şekil hukukuna indirgemesi, seçme ve seçilme hakkının özüne dokunan bir müdaheledir. YSK’nın bu tutumu, aslında 6 Nisan 2017’de yapılan Anayasa referandumunda mühürsüz oy pusulalarını geçerli hale getiren tartışmalı 560 sayılı kararı ile de çelişmektedir. Hatırlanacağı üzere, YSK bu kararında, sandık kurullarının mühürleme işleminde yaptıkları ihmalin sorumluluğunun, anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmene yükletilmemesi gerektiği yönünde karar vermişti. Söz konusu karara göre, sandık kurulunca mühürleme işleminin yapılmaması tek başına seçmenin oyunun geçersiz sayılması için yeterli olmayacağı gibi; aksine bir uygulama, seçme ve seçilme hakkını korumak için getirilen ve araç niteliğinde olan usul kurallarından sadece birinin ihlali ile hakkın özünü ortadan kaldırmaya yönelik bir sonuca yola açar ki, bu sonuç da, beklenilen amaca aykırılık teşkil eder.

YSK’nın 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa Referandumu’nda mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan 560 sayılı kararına kadar, Cumhuriyet tarihinde seçim meşruiyetini ve oy sandıklarına olan güveni sarsacak önemli bir vakıa yaşanmamıştır. Oder’in işaret ettiği üzere, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın tartışmalı kararları ve kendilerine yönelik eleştirileriyle karşılaştırıldığında, YSK kapsamlı yetkilerine rağmen kamuoyu tartışmalarında hiçbir zaman ciddi şekilde tartışma konusu olmamıştır[8].  Gerek İstanbul seçiminin iptaline ilişkin kararı, gerek KHK’lı belediye başkanların mazbatasının iptali yönünde verdiği kararlar, ülkemizdeki hukuk düzeninin işleyişi ve güvenilirliğine yönelik kaygıyı daha da körüklemiş; hukuk devleti esasını adeta yok saymıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 23 Mart 2001 tarihli 1999/Esas 42 ve 2001/Karar 41 sayılı kararında[9] da vurgulandığı gibi, hukuk devleti, insan haklarını özümseyen, anayasa ve hukukun üstün kuralları ile kendini bağlı sayan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, tüm işlem ve faaliyetleri bağımsız ve tarafsız yargı yargı denetimine bağlı olan devlettir.

Sonuç

“Demokrasilerde gerçekleşmiş ve sonucu alınmış bir seçimin iptal edilmesi en son başvurulacak olağanüstü ve istisnai bir tedbirdir” diyerek iptal kararına muhalefet şerhi koyan üye hakim Yunus Aykın’a katılmamak mümkün değildir. Türkiye bir süredir olağanüstü hal ile yönetilmektedir. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan birçok temel hak ve özgürlüğün kısıtlandığı bu sürece son olarak seçme ve seçilme hakkı da eklenmiştir. Serbest ve demokratik seçim hakkı adı altında korunan bu hak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre demokratik siyasal bir rejimin temel ilkelerinden biridir[10]. Demokrasinin klasik araçlarından biri olan YSK, bu son kararı ile sadece seçmenin anayasa ile teminat altına alınan seçme ve seçilme hakkının özünü zedelemekle kalmayıp anayasanın kendisine yüklediği seçimin düzen ve dürüstlük içinde yapılması görevini de ağır bir şekilde ihmal etmiştir.


*Berivan GÖKÇENAY
Uluslararası Hukuk, Dr.
berivangokcenay@yahoo.com

[1]RG: 10 Mayıs 2019/30770 (2. Mükerrer)

[2]https://www.ibb.istanbul/News/Detail/35393.

[3]İstanbul’da seçimlerin iptal edilmesine tepki yağdı: ‘Türkiye’de yine darbe oldu” 6 Mayıs 2019:https://t24.com.tr..‘Turkey cancels the opposition’s victory in the Istanbul election’ 9 Mayıs 2019:  https://www.economist.com/. AB tarafından konuyla ilgili aynı gün yapılan açıklamada açıklamada YSK kararının kamusal denetime açık olması gerektiği hatırlatması yapılırken, tüm demokrasiler için esas olanın özgür, adil ve şeffaf bir seçim sürecini güvence altına almak olduğu ve bu esasın Türkiye ile AB ile ilişkilerinin de temelini oluşturduğu ifade edilmiştir: https://www.ikv.org.tr. Açıklamanın orijinal metni için bkz.https://eeas.europa.eu/delegations/iran/61928/statement-high-representativevice-president-federica-mogherini-and-commissioner-johannes-hahn_en.

[4]Taha Akyol ‘YSK’nın Gerekçeli Kararı’ Karar Gazetesi, 12 Mayıs 2019.

[5]Örneğin, 6 Nisan 2019 tarihli ve 2760 sayılı YSK kararına göre, Erzurum İli, Pasinler İlçesi’ndeki muhtarlık seçiminde ihtiyar heyeti üyeliği adaylarının aynı zamanda sandık kurulu görevlisi olmalarının 298 sayılı Kanun’a aykırılığının ileri sürüldüğü itirazda, YSK, muhtarlık ve ihtiyar heyeti üyeliği seçiminde adaylık usulü olmadığından dolayı 26. madde kapsamına girmeyen bu kişilerin, sandık kurulu başkanı olmayıp sandık kurulu üyesi olduğu ve bunun da seçim sonuçlarını nasıl etkilediğine ilişkin somut bir delil gösterilmediği gerekçesiyle seçimin geçerliliğine karar vermiştir. YSK’nın 14 Nisan 2019 tarihli ve aynı yönde 2019/2760 sayılı kararı için bkz.: YSK  4219 sayılı ve 6 Mayıs 2019 tarihli Kararı (http://www.ysk.gov.tr).

[6]Kemal Göktaş ‘YSK Kararına Göre Seçmenin Oyunu Kim Çaldı?’ 23 Mayıs 2019 http://www.diken.com.tr; ‘YSK’nın iptal gerekçesi eleştirileri alevlendirdi’ 24 Mayıs 2019, https://www.karar.com.

[7] Bkz. YSK’nın 10 Mayıs 2004 tarihli ve 2004/1093 sayılı Kararı ve 27 Nisan 2009 tarihli ve 2009/1616 sayılı Kararı.

[8] Bertil Emrah Oder, ‘A Do-Over for Istanbul: Gripping Electoral Law and Democratic Resilience’ 27 Mayıs 2019: https://verfassungsblog.de.

[9] Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı 1999/42, Karar Sayısı 2001/41.

[10] AİHM, Davydov and others v. Russia (Başvuru No: 75947/11 Karar Tarihi: 30.05.2017, Par. 271-272, https://hudoc.echr.coe.int/tur#{%22itemid%22:[%22001-173805%22]}