Kitle partileri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış ve XX. yüzyıl boyunca gelişmiştir. Bunlar o zamanlardan bu yana devlet ve kapitalizmde ortaya çıkan değişimlere paralel olarak yeniden tanımlanmış ve dönüşüme uğramıştır. İlk ortaya çıktığı biçimiyle kitle partileri -yaygın kanının aksine- üye sayısının çokluğu ile tanımlanan partiler olmayıp temel nitelikleri “kapsayıcılık” olan oluşumlardır. Bunlar, kadro partilerinin aksine, toplumun belli sınıf ve kesimlerini kapsamakla kalmaz, geniş ve özellikle de yoksul kesimlere kapılarını açık tutar. Çalışma yaşamı ve emek dünyası ile kurulan ilişki ağları özel bir önem taşır.
Kitle partisine dönüşme süreci
XIX. yüzyılın sonunda ve XX. yüzyılın ilk yarısında bu anlayışla şekillenen kitle partileri, İkinci Dünya Savaşı ertesinde refah devleti politikalarının etkisiyle önemli dönüşümler yaşadı. Bu değişimin en temel göstergelerinden biri, son derece pragmatik bir kaygıdan hareketle, iktidara gelebilmek için ideolojik bagajlarını boşaltarak, toplumun tüm kesimlerine – sınıfa değil, ulusa – seslenen partiler halini almaları olgusudur. Böylece kitle partileri ve dolayısıyla sosyal demokrat partiler sadece emekçi kesimlerin oylarına talip olan değil, aynı zamanda işveren dünyasına da seslenen partilere dönüştü. Bu, genelde kitle partileri ve özelde de sosyal demokrat partiler için derin bir açmazın başlangıcı oldu. Başka bir dizi gelişme de –medyanın etkisi, siyasetteki profesyonelleşme eğilimleri, vb.- kitle partilerinin açmazlarını pekiştirdi. Cumhuriyet Halk Partisi de Avrupa kitle partilerinde yaşanan bu dönüşümlerden payını aldı.
Bugün CHP’nin sosyal demokrat bir kitle partisi olup olmadığını tartışmanın yolu, en başta onun kapsayıcılığını ve -daha doğru bir ifadeyle- kapsayıcılığının sınırlarını belirlemekten ve bunun üzerine tartışmaktan geçer. Her siyasal parti, toplumsal ilişkilerin karmaşık bir sistemidir; CHP de öyledir. CHP, donmuş bir yapı olmadığı için toplumsal ilişkilerin geçirdiği evrimden etkilenen bir örgüttür. Bu nedenle de -her partide olduğu gibi- CHP’nin de nasıl bir kitle partisi olduğunu anlamanın yolu, partinin ilişki ağlarını incelemekten geçer. Parti merkez ve taşra yöneticileri, üyeler, ilişki kurulan diğer demokratik kitle örgütleri, çok sayıda alana bakılarak bir partinin ilişki ağları resmedilebilir. Örneğin CHP’nin taşra örgüt yöneticilerinin toplumsal profili, partinin kapsayıcılığının sınırlarını – yani daha çok toplumun hangi kesimleri ile ilişki kurduğunu- mükemmel bir biçimde ortaya koyar.
CHP’nin yönetici yapısı
CHP’de kimler taşra örgüt yöneticisi oluyor? 2007-2010 yılları arasında TÜBİTAK’ın desteği ile gerçekleştirdiğimiz saha çalışması şöyle bir profil ortaya koyuyor: CHP, diğer partilerle benzer bir biçimde, ilişki ağlarını eril evrenle/evrende örüyor. Bu durumun tek istisnası Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’dir. Bu yönüyle CHP, bir “erkek oyunu” olarak mevcut siyaseti yeniden üretmektedir. Bu oyunda gençleri (yöneticilerin % 81,7’si 50 yaş üstü) ve belli bir kültürel sermayeye sahip olmayanları (% 56,9’u yüksekokul veya üniversite mezunu) dışlamaktadır. Siyasi partilerde en büyük dışlayıcılık meslek ve gelir konusunda yaşanmaktadır. Bu açıdan bakıldığında CHP’nin diğer partilerden farklılaşmadığı görülür. Partinin taşra yöneticileri arasında profesyonel meslek sahiplerinin –yani mühendisler, muhasebeciler ve avukatların- bir ağırlığı vardır (% 38). Zanaatkarlar olarak tasnif edilen meslek grubunun hiç temsili bulunmadığı gibi, tarım sektörü de % 1,4 oranında temsil edilmektedir. Bu az sayıda örnek bile, siyasi partilerde bazı meslek gruplarının daha görünür olduğunu, buna karşılık bazı meslek gruplarının ise görünmez ve kaybolmakta olduğunu ortaya koymaktadır.
İş durumlarına baktığımızda ise, CHP yöneticilerinin % 73 gibi ezici bir çoğunluğunun kendi hesabına çalışanlardan (% 44), işverenlerden (% 29) oluştuğunu görürüz. Bu durumla bağlantılı olarak, partinin kapsayıcılığının da belli bir sınıfsal kesimi içerdiğini söylemek mümkündür. CHP parti yöneticileri, tıpkı AKP ve MHP’de olduğu gibi, üç sınıfsal kategoride yoğunlaşıyor: kapitalist (% 35), küçük işveren (% 20) ve küçük burjuvazi (% 19). Bu manzaranın gösterdiği üzere, üst ve orta sınıflar dışındaki toplumsal kesimler parti yönetiminde kendisine ancak % 26 oranında bir yer bulabiliyor. Yine bu durumla bağlantılı olarak, partinin, ilişki ağlarını daha çok mesleki örgütlerle kurduğunu belirtmeden geçmeyelim.
Çizdiğimiz bu küçük tablo bile CHP’nin yeterince kapsayıcı bir sosyal demokrat kitle partisi olmadığını açıkça gösteriyor. Daha doğru bir ifadeyle CHP’nin kapsayıcılığı, tıpkı AKP ve MHP’de olduğu gibi, sermayeye dair bir kapsayıcılıktır. Partinin nitelikli (% 16) ve niteliksiz (% 2) işçileri kapsama kaygısı taşımadığı görülmektedir. Kısacası CHP, ilişki ağlarını, çalışma yaşamının işveren kanadı ile örmekten yana tercih kullanmıştır.
*Doç.Dr. Ayşen Uysal
DEU Öğretim Üyesi
aysen.uysal@deu.edu.tr