India. July-August 2009.

Aydın Cıngı – Bir Hindistan Gezisinin Düşündürdükleri

aydin cingi as

 

 

 

 

 

2013 yılının son ayındaki iki haftalık Hindistan yolculuğum süresince yaptığım gözlemler beni dünya düzeni üzerinde düşünmeye yöneltti. Bu yolculuk, birkaç arkadaşımla birlikte çıktığım özel bir geziydi. Bu kez Kalküta’ya uçtuk. Şimdi “Kolkata” denen bu kent Batı Bengal’in başkenti. Megakentin geniş ana caddeleri, dev parkı ve görkemli binaları, Hindistan’ın Büyük Britanya sömürgesi olduğu dönemin kalıntıları. Bu açıdan burası da, artık Mumbai olarak anılan Bombay’a benziyor. Ancak arka mahallelere doğru biraz ilerleyince, yine Mumbai’de olduğu gibi, derin Hindistan ile karşılaşıyorsunuz. Biz bu kentte iki gün kalıp sonra eyaletin kuzeyine çıktık.

Himalayalar, Hindistan yarımadasını enlemesine kateden, batıda Pakistan’dan doğuda Çin’e kadar uzanan ve en yüksek tepeleri Nepal’de bulunan bir dağ zinciri. Onun da kuzeyinde Tibet platosu bulunuyor. Buraları vaktiyle epey dolaşmıştım. Bu kez de Himalayalar’ın yemyeşil eteklerinde, her biri 8 bin metreden yüksek karlı tepelere bakarak birkaç gün süreyle ruhumuzu dinlendirdik. İyi de etmişiz; çünkü bir sonraki etapta tanığı olacağımız dramatik durumlara karşı dayanma yetimizi arttırmış olduk.

BRICS; sayısal veriler

Hindistan, BRICS olarak anılan ve toplam dünya nüfusunun neredeyse yarısını barındıran ülkeler grubunda yer alıyor. BRICS; İngilizce alfabetik diziliş sırasıyla Brazil (Brezilya), Russia (Rusya), India (Hindistan), China (Çin), South Africa (Güney Afrika) ülke adlarının baş harflerinden oluşuyor. İlk dördü 2006’da bir araya gelip müzakerelere başlamış, 2009’da resmen BRIC grubunu oluşturmuş. Bir yıl sonra aralarına Güney Afrika da katılınca grubun adı BRICS olmuş. Bu ülkelerin özellikleri, hepsinin “farklı derecelerde de olsa” gelişmekte ve nispeten yeni sanayileşmekte olan ve de özellikle çok yüksek büyüme oranına sahip ülkeler olmaları.

Hindistan’ın nüfusu, 2011 sayımına göre, 1.210 milyon, yani dünya nüfusunun %17,5 kadarı. Şimdilik, 2010 sayımına göre 1.344 milyonluk Çin nüfusunun gerisinde. Ancak, yıllık %1,5’in altına henüz düşüremediği nüfus artış hızı, Hindistan’ı 2025’te en yüksek nüfusa sahip ülke konumuna getirecek. Çin, 2030’dan itibaren azaltmaya başlayacağı nüfusunu yüzyılın tam ortasında 1.300 milyona düşürecek. Oysa aynı anda Hindistan nüfusu 1.600 milyona ulaşacak. Nüfusun yarısı, bugün Çin’de 36 yaşın altında iken Hindistan’da 25 yaşın altında.

Genç nüfus, eğer iyi eğitilebiliyorsa, ülkeye bir fırsat penceresi açar. Oysa görülüyor ki, BRICS ülkelerinden Rusya Federasyonu’nda %99,6; Brezilya’da %93,5; Çin’de %92,3; hatta on yıllarca “apartheid” denen ırk ayrımcılığına uğramış Güney Afrika’da bile %86,4 olan okuma yazma oranı, Hindistan’da %74,0. Dolayısıyla geleceği aydınlık görmek için Hindistan’ın büyük bir çaba harcaması gerekiyor. Kaldı ki, ABD doları cinsinden kişi başı yıllık gelir de şöyle sıralanıyor: Rusya 17.700; Brezilya 13.600; G. Afrika 11.400; Çin 9.200; Hindistan 3.800.

Hindistan’ın en yoksul
eyaleti: Bihar

Bizim ziyaret için özellikle seçtiğimiz eyalet olan Bihar, işte bu Hindistan’ın 27 eyaleti ve “birlik” denen 8 bölgesi içinde en yoksul olanıydı. Kişi başına yıllık geliri 1.000 TL dolayında; 103 milyonluk nüfusu ve 1.100/km2 nüfus yoğunluğuyla en kalabalık ikinci eyalet. Ülkenin en düşük okuma yazma oranı da, 2011 sayımına göre %61,8 ile yine Bihar’da.

Hindistan kentleri arasında en ucuz ve elverişli ulaşım aracı tren. Çok ucuz olduğu için de bilet bulmakta zorluk çekiliyor. 1853’te kurulmuş olan Indian Railways (Hindistan Demiryolları) genel bütçeden ayrı bir bütçeye sahip. Böyle yoksul bir ülkede vatandaşa ucuz ve yaygın hizmet vermek için görev zararını bütçeden karşılama yöntemi, her türlü ulaşım ve hizmet aracını özelleştirme hevesinde olan neoliberal anlayışa ters gelebilir. Ama bence doğrusu budur. Himalayalar bölgesinden Bihar’ın başkenti Patna’ya biz de trenle geldik.

Sabah karanlığında vardığımız garda yerlerde yatan evsizlerin bir taraflarına basmamak için neredeyse sekerek yürüdük. Dışarıda da durum garın içinden pek farklı değildi. Çıplak ayaklı ve kir pas içinde bir deri bir kemik adamlar, sabahın 4.30’unda etrafımıza üşüşüp bizi komisyon alacakları bir otele götürmek için kendi aralarında çekişip durdular. Hiç birine yüz vermedik; orada yerlerde yatan evsizlerin arasında ve kesif bir idrar kokusu içinde hava aydınlanıncaya değin bekledik. Bir süre sonra karşıdaki Hindu tapınağının çanları çalmaya başladı. Üç tekerlekli motosiklet bozması bir araca doluşup otel arayışına çıktık.

Bihar’ı, sürekli klakson çalan otobüslerle kelle koltukta köşe bucak gezdik. Bir defasında hesapladım; üç-dört yüz kilometrelik yol için kişi başı 2,5 TL karşılığı ödedik. Ama yedi-sekiz saat süren yol boyu, ayakta seyahat eden bir yolcunun dirseği omzumdan, bir başkasının dizi de bacağımdan hiç eksik olmadı. Otobüsün tepesindeki bagajlar yola uçtu; onların yoldan toplanıp tepeye yeniden yerleştirilmesi için bekleşip durduk.

Biriktirdiğim izlenimleri anlatsam sayfalar dolar. Ancak bazı saptamaları aktarmadan geçmeyeyim. Hindistan’ın, ama özellikle de Bihar’ın her yerinde kuyruk var ve herkes birbirinin önüne geçme derdinde; kuralsız trafikte kim öbürünün yolunu keserse önce geçiyor vb. Kamu alanının içerdiği bu ihtilaf ve çatışma potansiyeli, yine de, şiddet üretmiyor. Türkiye’de “bıçakların çekildiği” durumlar, bu ülkede şöyle bir atışmayla geçiştiriliveriyor. Bu ruh yapısını, Bihar’lı çoğunluğunu oluşturan Hinduların metafiziğe yatkınlıklarında arayanlarla hemfikirim.

Böyle bir ekonomik
düzen(sizlik) sürdürülebilir mi?

Eyalette nüfusun %11,3 kadarı kentlerde yaşıyor. Onların da önemli bir kesimi ve kırdakiler, yerden bir metre kadar yükseklikte bir yere iki metre aralıkla tutturulmuş iki tahta arasına serilmiş bir çaput bezini dam olarak kullanıyor. O iki metrekarelik alanda çökerek yaşıyor; oracıkta yiyor, uyuyor, ürüyor ve pek yakınlarda da ihtiyaçlarını görüyor. Üstelik bunlar, resmi istatistiklerde evsiz statüsüne girmiyor. Bu arada vurgulamak gerekir ki Bihar en yoksul eyalet. Hindistan’ın bütünü böyle değil; ama genel görünüm olağanüstü farklar sergilemiyor. Böyle bir ortamda demokrasiyi yaşatmak zor iş.

Hindistan, dünyanın en yoksul demokrasilerinden. Ancak bu demokrasi, toplumsal kesimlerin çelişen taleplerinin süreç içinde dengelenerek uzlaştırılmasından kaynaklanmış bir demokrasi değil. Çünkü sıradan yoksul yurttaşın böyle bir talebi olmamış ve olamaz. Burada demokrasi, kolonyal dönemden devralınmış kurumsal yapının ulusal gereklere uyarlanıp geliştirilerek düzgün işletilişi olarak yorumlanmalıdır. Aslında bence sorun, demokrasinin de ötesinde bir sürdürülebilirlik sorunu. Yerlerde paçavralar içinde sürünen ve vücudu yıllardır su görmemiş bir adamın, dibinde yattığı duvarın üstünde gördüğüm şampuan reklamı gözümün önünden gitmiyor. Ayrıca, yukarıda betimlediğim bezden damlı evciklerin yaslandıkları duvarların üzerlerinde de televizyon veya mobilya reklamları var. İşte kapitalizm, bu zavallılara bile “belki ben de bir gün” hayali kurdurarak hükmünü sürdürüyor.

Dünyanın sayılı zenginlerinden Hintli “çelik kralı” Lakshmi Mittal yeğeninin düğünü için daha geçenlerde 60 milyon avro harcadı. Bu ölçüsüzlüğü mümkün kılan ekonomik orantısızlıklar törpülenmediği takdirde dünya yeni bir antikapitalist muhalefet türüne hazır olmalıdır. Benim Bihar’da gördüğüm evsizler, böyle bir muhalefeti tasavvur edemiyor olabilir; ama isyan içinde olan Hintliler de tanıdım. Bu ölçüde eşitsizliğin ahlaksızlıkla eşanlamlı olduğunu ben kavrıyorum; dünyanın her yanında benim gibi milyonlarca insan da kavrıyor. Kendi içinde ayaklanan vicdanların, yakın gelecekte pek çok yerde yeni yeni sokak hareketlerini tetiklemesi kaçınılmazdır. Bir yanda sefalet ve insan onuruyla bağdaşmaz bir yaşam; diğer yanda vurgunlar, yolsuzluklar, görgüsüzlükler, aşırılıklar ve bunları olanaklı kılan bir düzen(sizlik)! Sizce bu, sürdürülebilir mi? Eksik olan tek şey, münferit kalkışmaların özündeki ortak mantığın henüz kuram haline getirilememiş olması. Çağımız, kolektif çalışma ve ortak buluş çağı. O nedenle yeni bir Marks beklemiyoruz. Kuramı kendi pratiğimiz içinden zamanla kendimiz çıkaracağız.

*Aydın Cıngı, Siyaset Bilimci,
acingisdv@gmail.com