Tarihte bir nevi veda çeşmesi olarak anılan Ayrılık Çeşmesi, Osmanlı’da Doğu’ya yönelen seferlerin ve kervanların İstanbul’dan ayrılış noktasına inşa edilmiş; sefere çıkanların buradan uğurlanması ve uğurlayıcıların da buradan ayrılmaları nedeniyle çeşmeye bu isim verilmiş. Dolayısıyla Ayrılık Çeşmesi, bir tür yol ayrımı anlamına geliyor. Bizim ayrılık çeşmemiz, yol ayrımımız da bu seçimde. Artık bir yerlere, bir şeylere veda edilecek. Demokrasiye giden yola mı, yoksa zaten bir süredir kısmen içinde bulunduğumuz otokratik bir Ortadoğu toplumu yoluna mı sapacağız? İki seçenek var. İnsanca bir yaşama mı yöneleceğiz, yoksa cehenneme mi?
Önümüzdeki seçim, eski deyimle “hayat memat meselesi”. Ya çıkacağız; ya da batıp belirsiz ve çok uzun bir süre boyunca diplerde kalacağız. Bu seçim, bizler için olduğu kadar göndermek istediğimiz iktidar için de önemli. Biz insanca yaşamak, günlük yaşantımızda ahlakı geçerli kılmak; özetle artık gülebilmek istiyoruz. İktidar kadroları ise ellerini daldırdıkları altın küplerini bırakmak ve birçoğu da işlediği suçların hesabını vermek istemiyor. Yandaşları da malum kafada! Hala secdeye varan politikacı, ibadete açılan Ayasofya ve yararını görmediğimiz halde sürekli cebimizi boşaltan ve boşaltacak olan beton eserler! İki kesim de kutuplaşmış ve kararlı. Biz kazanmaya daha yakınız, ama onlar hileye hurdaya eğilimli. Seçim güvenliği konusuna –hiçbir uygar ülkede olmadığı kadar- odaklanmamız da bundan.
Cumhurbaşkanlığı seçimi
Sorun, Kılıçdaroğlu’nun ilk turda %50’yi aşıp aşmamasında düğümleniyor. Onun oyu, kamuoyu araştırmalarının ortalamasına bakılırsa, Erdoğan’ın oyundan daha fazla. İki marjinal aday olmasa ve Kılıçdaroğlu ile Erdoğan baş başa kalsalar, cehennemin ön kapısının kapanacağından 14 Mayıs akşamı emin olabileceğiz. Ancak diğer iki aday, hele de bağırıp çağıran öğretmen işi bozuyor. Koskoca bir ülkenin demokrasi talep eden yarısının nefret objesi olma pahasına iddiasını sürdürüyor. Güya ikinci turda %60 ile seçilecekmiş. Gözlemciler, onun şimdilik kabarıkça görünen oy oranının, seçim günü yaklaştıkça köpüğünden arınarak seçimi ikinci tura bıraktırmayacak ölçüde düşeceğini varsayıyor.
Parlamento seçimi
Pusulada, bir dizi marjinal parti dışında esas olarak iki büyük bir orta boy, iki de küçük ittifak yer alıyor. Küçükleri bir yana bırakalım. İktidar, Cumhur İttifakı adı altında AKP, MHP, BBP, YRP, HüdaPar ve DSP gibi formasyonlardan oluşuyor. Lokomotif parti AKP. Diğer irice olan MHP, AKP listesi altında yarışmayı reddedip ayrı liste çıkararak İttifaka çok sayıda milletvekili kaybettirecek. YRP dışında diğerlerinin kayda değer oyu yok.
Millet İtiifakı’nın sürükleyicisi ise CHP. Sırasıyla DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti CHP listesinde yer aldılar. Bu aşamada, büyük resme odaklanıp gerekli özveriyi gösteren CHP’yi kutlamak gerek. İyi Parti ise genellikle ayrı listeyle çıkmakla birlikte belirli seçim çevrelerinde CHP ile ortak liste çıkardı. Hesaplarını görece iyi yapan bu ittifak, çöpe gidecek oy sayısını minimal düzeyde tutacak.
Üçüncü ittifakta ise en büyük parti, son anda HDP’nin yerini alan YSP. Çok küçük sol eğilimli formasyonların yanı sıra ikinci büyük parti TİP. Çok ses getiren milletvekilleri sayesinde son dönemde parlayan TİP, edindiği popülerliğe güvenerek en önemli seçim çevrelerinde, listesini YSP’den bağımsız düzenledi. Motivasyonlarını anlamakla birlikte, içinde bulundukları ittifaka –ve aynı zamanda toplam muhalif kesime- parlamentoda birçok sandalye kaybettirmeyi göze almalarını akılcı bulmadığımı belirtmeliyim.
Seçim sistemi; sayısal örnek
Seçim sistemleri çoğunluğa veya orantıya dayalı olabilir. Bizim seçim sistemimiz orantılı sistemlerden d’Hondt sistemidir; ama üzerinde oynanıp ittifaklara uyarlanmış, %7 barajlı d’Hondt sistemidir. Söz konusu sistem, en çok oy alan parti içi yararlı, ama görece az oy alan partinin oylarını çöpe atan ve/veya en çok oy alan partinin yararına yazan bir sistemdir. Somut bir örnekte durum daha iyi anlaşılacaktır.
5 aday çıkaran ve 400.000 oyu 4 parti arasında bölüştürüp adaylara dağıtan bir seçim çevresi düşünelim. Bu dört partiden A partisi 172.000, B partisi 112.000, C partisi 76.000, D partisi 40.000 oy almış olsun. Sistemde söz konusu olan, 5 milletvekili çıkacağına göre, her partinin oy sayısını sırasıyla 1, 2, 3, 4, 5 rakamlarına bölmektir. Buna göre, dağılım şöyle olacaktır:
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | |
A | 172.000 | 86.000 | 57.333 | 43.000 | 34.400 |
B | 112.000 | 56.000 | 37.333 | 28.000 | 22.400 |
C | 76.000 | 38.000 | 25.333 | 19.000 | 15.200 |
D | 40.000 | 20.000 | 13.333 | 10.000 | 8.000 |
A partisi 1. milletvekilliğini 172.000 oy, B partisi 2. milletvekilliğini 112.000 oy, 3. milletvekilliğini yine A partisi 86.000 oy, 4. milletvekilliğini C partisi 76.000 oy ve 5. milletvekilliğini yine A partisi 57.333 oy ile alacaktır.
Görüldüğü üzere, D partisinin 40.000 oyu çöpe gitmiştir. Ayrıca B partisi 4.000 oy fazla alsa çıkaracağı 2. milletvekilliğini A partisine kaptırmıştır. En çok oy alan ilk sıradaki parti –oyların %43’ü ile 5 milletvekilliğinin 3’ünü alarak- kazançlı çıkmış, arkalarda kalan partinin oyu çöpe gitmiştir. Bu nedenledir ki seçime, küçük partilerin de birleşeceği tek liste ile girip en büyük parti veya en büyüğe yakın oy alan ikinci parti olarak girmek önemlidir. CHP adı altında birleşen Millet İttifakı bu bakımdan rasyonel davranmış; Cumhur İttifakı’nın ikici partisi MHP ve Emek ve Özgürlük İttifakı bünyesinde de TİP –belki siyaseten doğru ama- seçim tekniği açısından yanlış yapmıştır.
İdeolojik konumlanmalar
Araştırmacıların genel olarak yaptıkları gibi iki ucu kapalı bir doğru parçası alsak ve bunların üzerine mevcut ittifakları yerleştirsek nasıl sonuçlara varırız? Ben ankete dayalı bir sonuç vermeyeceğim, yalnızca kendimi sıradan tarafsız bir gözlemci yerine koyup öyle bir sonuca varacağım.
Örneğin bir ucunda “laik” diğer ucunda “kökten dinci” –aynı zamanda kadın özgürlüğüne düşman- olan bir doğru parçasında ittifakların yerleri nerede olurdu? Herhalde YRP, HüdaPar gibi bugüne değin gördüğümüz en dinci partileri yine dinci yapıdaki AKP önderliğinde bir araya getiren Cumhur İttifakını “kökten dinci” uca yerleştirirdik.
Yine bir ucu “ırkçı” diğer ucu “nötr” olan bir eksende iki tane uçtaki ve karşıt ırkçı -Türk ırkçısı- MHP ile –Kürt ırkçısı- HüdaPar’ı barındıran ittifak yine eksenin ırkçı ucunda konumlanırdı. Bir ucu “yenilikçi” –veya sol- diğer ucu “muhafazakar” –veya sağ- olan bir eksende ise en yenilikçi tarafa Emek ve Özgürlük İttifakı konabilirken Millet İttifakı merkezin az solunu, daha çok merkezi ve merkez sağı kaplardı. Uç sağda yine bugüne değin oluşturulduğuna tanık olduğumuz en gerici koalisyon topluluğu olan Cumhur İttifakını bulurduk.
Analizi derinleştirmek olanaklı; ancak burada duralım. Esas olanı bir kez daha vurgulayıp yazıyı bitirelim. Oyları, arkalarda kalacak, yani oyları ziyan olacak partilere vermeyelim; en güçlü listede birleştirelim. Cumhurbaşkanlığı için söyleyecek sözüm yok; herkes biliyor. Önemle altını defalarca çizmemiz gereken konu şu: Bu seçim sıradan bir seçim değil. Salt bizim değil gelecek kuşakların ve ülkenin yazgısını da belirleyecek.