Yeni Başbakan Davutoğlu Türkiye’de bir restorasyon döneminden söz ediyor. “Yeni Türkiye” dedikleri “ütopya” ülkesinde her şey yeni ve mükemmel olacakmış. Ne kastediliyor? Daha yakından bakalım.
Aslında gündemin kısırlaştırıcı etkisinden sıyrılarak olaylara geniş açıdan bakmak, yaşanılan dönemi insanlık tarihi bağlamında yerli yerine koymak açısından yararlı oluyor. Günümüz Türkiye’sinde olan bitenler ve “restorasyon” kavramı da, biraz yukarıdan bakıldığında, günlük siyasal çekişmelerin ötesinde bir anlam kazanıyor.
Devrim-restorasyon ilişkisi
Toplumsal düzenin ani biçimde değişmesi, gününü yaşayıp gitmekte olan insanların rahatını kaçırır. Devrimler, bu nedenle, içlerinde karşıt akımların tohumunu taşır. Kemalist Devrim de Anadolu insanının yüzlerce yıllık alışkanlıklarını altüst etmiş, bazı kesimlerin kendilerini dışlanmış hissetmesine neden olmuştur. Esasen toplumun hiçbir katmanını dışlamamış devrim yoktur. Bu nedenledir ki, devrimin dışladığı sosyal kategoriler durmaksızın eskiye dönüş için çaba harcar. Bunlar, bir süre sonra iktidara tırmandıklarında da devrimin getirilerini aşındırır, devrim öncesi düzeni olabildiğince geri getirmeye çalışır. Özetle, er ya da geç her devrimin getirdikleri, öz ya da -daha çok- biçim olarak, tümüyle ya da kısmen yitip gider. Gelgit durulup dengelenip durum normalleştiğinde ise, devrimlerin yalnızca toplumsal dokuya işlemiş kazanımları kalıcılık edinebilir.
Bu türden geri dönüşlere, tarihte, “restorasyon” dönemleri denir. Latince “restaurare”den gelen deyim, eskinin yeniden yapılandırılması anlamına gelir. Siyasal literatürde en çok bilinen “restorasyon” örneği, Fransız İhtilali’ni izleyen 1814-1830 monarşisi ve 1830-1848 Louis Philippe meşrutiyet rejimidir. 1789’da yıkılan krallık, rejim “restore” edilerek, yeniden tesis edilmiştir. Ne var ki, eski biçim geri gelmiş; ama devrimin özü kalıcı olmuştur.
Kralı kovan Cromwell’den sonra, İngiltere’de, 1661’de, Stuart Hanedanı’nın yeniden iktidara gelmesi, “restorasyon”un daha da erken bir başka örneğidir. Öte yandan, her restorasyon dönemi reaksiyon, yani nesnel anlamda “gericilik” içermez. Örneğin bilinen örneklerden Japonya’da, 1868 Meiji Restorasyonu bir tür çağdaşlaşma sürecidir. İspanya’da kırk yıllık faşist Franko rejimi 1975’te yıkıldıktan sonra, faşizm öncesi rejim restore edilmiş ve çağdaş demokratik değerlerle bütünleştirilmiştir.
Çok yakınlardan bir başka restorasyon örneği, 1917 Sovyet Devrimi’nin oluşturduğu komünist rejimin yıkılışını takip eden dönemdir. Gerçi devrimin yıktığı çarlık rejimi geri gelmemiştir; ancak, 1917-1991 arasında proletarya adına tüm yapılmış olanlar o döneme karşı biriktirilmiş tepkiyle yok edilmiş, o dönemin “antitezi” niteliğinde bir rejim şimdilik egemenlik edinmiştir. Belki birkaç on yıl kadar sonra o dönemden neyin ne kadar kalıcılaştığı daha iyi anlaşılacaktır.
Aslında, gerçekten de, toplumsal dokuyu derinden etkileyip değiştiren devrimlerin getirileri, restorasyon dönemlerinde tümüyle yitip gitmezler. Örneğin Fransız İhtilali’nin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik (dayanışma)” ilkeleri insanların zihnine silinmeyecek biçimde kazınmış ve (1814-1848) restorasyon dönemi dahil, hiçbir dönemde etkileri kaybolmamıştır. Bu ilkeler, bugün de sosyal demokrat partilerin programlarının baş sayfasında yer alır. Anadolu Devrimi’nin getirmiş bulunduğu aydınlanma değerlerinin belirli bir bölümü de, bugün içine yuvarlandığımız ve bir süre daha devam edeceği belli olan “restorasyon” döneminin aşındırıcı etkisine direnecektir. Çünkü Fransız İhtilali gibi, Anadolu İhtilali de kendi insan prototipini yaratmış ve ürettiği değerlerin önemli bölümü kalıcılık kazanmıştır.
AKP Anadolu Aydınlanması’nı tümüyle silebilir mi?
Yineleyelim ki, hiçbir devrimin, toplumun dokusunu bir ölçüde zorlayarak benimsettiği değerleri hiç eksiltmeden sonsuza değin koruyabildiği görülmemiştir. Kaldı ki, yüzyıllar boyu ümmet olarak yaşamış toplumun İslami güdüleri ve günün Ortadoğu konjonktürü Anadolu Devrimi’ni geriletmektedir. AKP’nin üst kadroları bu gidişin bilincindedir. “Sandık demokrasisi” fetişizmi, 4+4+4 sistemi bunların göstergeleridir. Esasen mevcut trend doğrultusunda her şeyin sırasının geleceğini bilen eski başbakan, zamanında TBMM’ye türbanla giremediğinden yakınan AKP’li bir kadına “çocuk dokuz ay on günde oluyor” diyerek sabretmeyi öğütlememiş midir?
AKP, iktidara geldiğinden bugüne seçmenin önüne sürekli “mağdur” kisvesiyle çıkmak için “aydınlanma” değerlerinin kendilerine empoze edilmiş olmasını kullandı. Erdoğan, “dışlanmışlığın ne olduğunu bilmek”ten dem vurdu. Dönemin geriye dönük akışından yararlanmak amacıyla, Anadolu Devrimi’nin dışladığı kategoriye ait olduğunu seçmen çoğunluğuna anımsatıp durdu. Bu öyle bir dönem olmakta ki, devrimin değerlerini tümüyle elden çıkarmamak için getirilerden bir kesiminin gözden çıkarılması gerek. Örneğin türbanın kadını –sosyolojik değil- “mutlak anlamda” özgürleştirebildiği yolundaki sav peşinen kabul edildi. Anadolu Devrimi’nin öncüsü olan muhalefet partisi, toplumun muhafazakarlığa dönüşünü bir “veri” olarak kabul edip aday belirlemelerini, bu veriyi temel alarak yaptı.
Yukarıda öne sürülen görüşler toplumun yalnızca iç dinamiklerini dikkate alıyor. Oysa günümüz dünyasında dış dinamikler de, toplumun yönlenişinde bir öncekiler ölçüsünce rol oynayacak. “Küresel” dünya artık her şeyi görüyor, anlıyor ve de Türkiye’yi etkiliyor. AKP, kendi restorasyonu yolunda özgürlükleri kısıtladıkça ve demokrasiyi zorladıkça karşısında, kaçınılmaz olarak, özgür ve demokrat dünya kamuoyunu bulacak. AKP’nin ve liderinin, bölgeyi ve dünyayı, saplantıları ve dogmaları doğrultusunda biçimlendirme çabaları tepki görüyor ve görecek.
Gerçekten de bu dönemi az ya da çok yoğun biçimde yaşadık, yaşıyoruz ve bir süre daha yaşayacağız. Daha 1930’larda uç veren ve 1950’lerden bu yana bastırıldıkça güçlenen siyasal tepkiler, yineleyelim ki, AKP eliyle bir tür “restorasyon” dönemine dönüştürülmekte. Geçen yüzyıl başının sosyopolitik çerçevesi dikkate alınmaksızın, günümüz bağlamında bir sosyal ve siyasal ayıp gibi algılatılan “Jakobinizm” deyimiyle özetlenerek aşağılanan Anadolu Aydınlanması’nın getirileri belirli ölçüde aşındı, aşınacak. Son yıllarda pek çok şey değişti ve değişecek. Bir geriye dönüş yaşandı, yaşanmakta ve yaşanacak. Ancak, karamsarlığa gerek yok; bu dönem de geçecek. Bir kez, aydınlanma değerlerinin özü, Anadolu Devrimi’nin ortaya çıkardığı yurttaş prototipinin bilincinde yaşamayı sürdürüyor. Ve o yurttaş, bu ülkenin üreten ve vergisiyle ürettiren dinamik kesimini oluşturuyor. Ayrıca, dışımızda bir dünya var ve o dünya da tersine dönmeyecek.
*Aydın Cıngı,
Siyaset Bilimci,
acingisdv@gmail.com