Vesikalik-Sezen-copy

Avrupa’nın Krizden Çıkış Yolu: Federalizm Yolunda Bir Birlik

Barış Tınay

BARIŞ TINAY*

2008 yılında ABD’de başlayan finansal krizin, kısa süre içerisinde yayılarak küresel bir boyuta ulaşması ve AB üyesi ülkelerini, beklenenden fazla ve derin etkilemesi, AB’nin kriz karşısında ne kadar hazırlıksız olduğunu gözler önüne sermiştir. Kriz öncesi mali kontrol mekanizmalarının güçlendirilememiş ve üye ulus-devletlerin maliye politikalarında gerekli entegrasyonun sağlanamamış olması, Birliğin ve özellikle Avro Bölgesi’nin geleceğine yönelik endişeleri arttırmıştır.

2010 yılının ikinci çeyreğinde Yunanistan’ın borç krizi uç vermiş ve başka AB ülkelerinin kamu açıklarının ve borç stoklarının önemli ölçüde artması dolayısıyla birçok üye ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliği tehlikeye girmiştir. Bu, AB ülkelerini, krizi yönetebilir ölçekte tutmaya yönelik önlemler almaya zorlamıştır.

Düşük büyüme, yüksek kamu borcu ve işsizlik oranı gibi problemlerle karşı karşıya olan AB ülkeleri, bir yandan Yunanistan’ın krizden çıkarılmasını sağlamaya çalışırken bir yandan da İspanya ve İtalya ekonomilerini desteklemeye çalışmaktadır. Yunanistan’ın krizden çıkartılması için sağlanan kredi ve hibelerin maliyeti dikkate alındığında, büyük ülkeleri kurtarmanın maliyetinin karşılanamaz olduğu açıktır. Bu kapsamda AB, kendi bünyesinde ve IMF gibi uluslararası kuruluşlarla işbirliği içinde, krizden etkilenen ülkeleri kurtarma ve etkilerin daha da yayılıp artmasını engelleme çabasındadır. Bu çabaların en somutu, Mart ayında AB Konseyi’nde -İngiltere ve Çek Cumhuriyeti hariç- 25 üye devlet tarafından imzalanan “Ekonomik ve Parasal Birlik İçinde İstikrar, Eşgüdüm ve Yönetişim Anlaşması (EPBİEYA) (Mali Anlaşma)” ve ihdas edilen “Avrupa İstikrar Mekanizması” ile “Avrupa Mali İstikrar Fonu” olmuştur.

27 üye ülkeden 25’inin AB’nin uluslarüstü yetkisini arttıran böyle bir anlaşmayı imzalaması, AB’nin geleceği açısından umut verici bir gelişmedir. AB’nin yetkilerinin artması ve üye ulus-devletlerin egemenliklerinin azalması federalizm yolunda önemli bir aşama oluşturmaktadır. Gerçi Birlik içerisindeki ülkelerin AB’nin geleceğine yönelik düşünceleri farklı olabilmektedir. Ancak küresel krizin  olası etkilerinin göz önüne alınması ve İrlanda, Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin iflasın eşiğine gelmesi, anlaşmanın ortak bir zeminde yürütülmesine olanak sağlamıştır. Ayrıca yapılan anlaşmanın da 5 yıl içerisinde AB Hukuk sistemine entegre edilmesi planlanmaktadır.

Mali anlaşma neler getiriyor?

Ekonomik ve Parasal Birliği güçlendirme çabaları, AB’nin yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda hazırlanan mali anlaşma, krizlere karşı daha güçlü bir birlik perspektifi öngörmektedir. Karar alma süreçlerinin daha efektif, tam anlamıyla ortak hareket edebilen, ortak kurallara tabi olan ve kurallara uyulmadığında üyelere yaptırım uygulanabileceği bir birlik oluşturulmaktadır.

Mali Anlaşma ile birlikte; aşırı bütçe açıklarının önlenmesi, güçlü bir ekonomik büyümenin sağlanması, ekonomi politikaları arasında eşgüdümün arttırılması ve dengeli bütçe kuralının uygulamaya konulması amaçlanmaktadır. Mali Anlaşma’nın kurallarına göre, örneğin tarafların bütçe pozisyonlarının dengede olması ve yapısal bütçe açığı alt limitinin yüzde 0,5’ine tekabül etmesi, tarafların orta vadede hedeflerine ulaşabilmek için gerekli önlemleri alması gerekmektedir.

Ayrıca dengeli bütçe kuralının üye devletlerin ulusal hukuk sistemlerine, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde, tercihen anayasa düzeyinde, aktarılması gerekmektedir. Bu kuraldan sapma olması durumunda, otomatik düzeltme mekanizması devreye sokulacaktır. Her üye devlet, kendi düzeltme mekanizmasını Avrupa Komisyonu tarafından teklif edilen ilkeler temelinde kendisi tanımlayacaktır. Avrupa Birliği Adalet Divanı, dengeli bütçe kuralının ulusal mevzuata aktarılıp aktarılmadığını denetleyip teyit edebilecektir.

Federalizm yolunda bir birlik

1996’dan günümüze AB, 12 üye ülkeden 27’ye çıkmıştır. Böylece sınırları genişlemiş, nüfusu artmış, yeni coğrafyalara ve politik sistemlere sahip olmuştur. Avrupa’nın geleceğine yönelik tartışmalar da, yeni üye ülkelerle birlikte gündeme taşınmıştır. Üye devletler genel olarak Belçika ve İtalya gibi federalist, İngiltere ve Danimarka gibi “hükümetlerarasıcı”, daha çok ticari boyutu olan esnek bir Avrupa, Almanya ve Fransa gibi ülkeler ise belirli ölçeklerde federalizm ve “hükümetlerarasıcılık” içeren kendine özgü ve kısmen konfederalist sayılabilecek görüşlere sahiptir. Bu farklı düşünceler, 2005 Anayasa Antlaşması krizinde daha da belirginleşmiş ve AB’nin üye ulus-devletlerinin, egemenliklerini uluslarüstü bir mekanizmaya devretmek konusunda isteksiz olduklarını göstermiştir. Fakat bugün yaşanan küresel ekonomik kriz ile birlikte üye ulus-devletlerin ortak hareket etmeleri konusunda bir irade ortaya çıkmıştır. Ekonomik anlamda sağlanan entegrasyon sonucu, üye ülkelerde yaşanan ekonomik krizlerin, sistemin tüm katılımcılarını da ciddi anlamda etkilediği görülmüştür. İmzalanan Mali Anlaşma ile birlikte üye ulus-devletler, özellikle de Avro Alanı’ndaki ülkeler, ekonomi politikası konusundaki özerkliklerini büyük ölçüde yitirmekte ve kendilerini ortak kurallar ile bağlamaktadırlar. Avrupa Birliği’nin fikirsel öncülerinden Jean Monnet, AB’nin ilk nüvesi olan Kömür-Çelik Topluluğu projesini 1950’de ortaya atarken, üretimde kurumsal entegrasyonun ileride bir siyasal entegrasyona ve federalizme ivme vereceği düşüncesinden hareket etmiştir. Bugün gelinen noktada ise Avrupa Birliği’nin, bir federalizme dönüşme yolunda hızla ilerlediği görülmektedir.

*Marmara Üniversitesi AB İktisadı Y.Lisans Öğrencisi

CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı – CHP Gençlik Kolları Eski Genel Başkan Yardımcısı,

baristinay@gmail.com