AKP iktidarı, önce 4+4+4 uygulamasıyla ana okullarından başlayarak ilk ve orta öğretimde dini eğitimin güçlendirilmesinin yolunu açtı. Şimdi de “proje okulları” adı altında bu okullardaki ilerici, Atatürkçü, laik öğretmenleri tasfiye ederek gerici ve dinci bir eğitim anlayışını egemen kılmayı ve tümüyle siyasal İslamcı bir kadrolaşmayı amaçlıyor.
Aslında laik, bilimsel ve parasız eğitimin tamamen tasfiyesiyle tüm okulların imam hatip anlayışına göre düzenlenmesi, böylelikle sorgulamayan, biat eden “dindar ve kindar” nesillerin yetiştirilerek siyasal İslam anlayışının topluma dayatılması hedeflenmektedir. Tek tipçi, faşizan bu büyük projenin eğitim ayağı da tamamlanmak istenmektedir.
AKP’nin ikili amacı
Keza bu okulların sıradan birer okula dönüşmesi karşısında çocuklarını bu okullarda okutan orta sınıf aileler de, ister istemez özel okullara yönelmek zorunda kalacaklardır. Ayrıca AKP, proje okullarına sağlayacağı teknik donanımla kendi yandaş sermaye kesimine de ara eleman temin eden bir uygulamaya ön ayak olmaktadır.
Böylelikle AKP, bir yandan eğitimdeki çağdaş, laik ve bilimsel birikimin tüm unsurlarını temizleyip onun yerine dinsel içerikli bir anlayışı ve kadrolaşmayı hayata geçirirken diğer yandan da sermaye kesimine biat eden ara eleman ve ucuz işgücü sunmayı amaçlamaktadır.
Köklü okulların başarısı
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Mart 2014 tarihinde “proje okulları” uygulamasını başlattı. Türkiye’nin en yüksek puanlı, en başarılı %1’lik diliminde olan öğrencilerin gittiği İstanbul Erkek, Kabataş, Vefa, Bornova ve Kadıköy Anadolu Lisesi gibi okullar da bu kapsama alındı.
155 olan proje okul sayısının, Eğitim-Sen’in son verilerine göre, 170’e ulaştığı belirtiliyor. Proje okulu kapsamına alınan Türkiye’nin en başarılı yıldız okullarından mezun olan öğrencilerin üniversiteye girişte de yüksek bir performans sergilediği görülmektedir.
Bu okulların mezunlarının üniversiteye giriş oranı ortalama % 85 düzeyinde bulunuyor. Örneğin Kabataş Erkek Lisesi mezunlarının üniversiteye giriş oranı %92.5, İstanbul Erkek Lisesi’nin %81.6, Galatasaray Lisesi’nin de %85’dir.
İlerici öğretmenlerin tasfiyesi
MEB’nin 19 Eylül 2016’da yayımlanan “İhtiyaç ve Norm Kadro Fazlası Öğretmenler” başlıklı genelgesi ile İstanbul Erkek, Cağaloğlu Anadolu, Vefa, Bornova Anadolu gibi Türkiye’nin köklü liselerinin yer aldığı proje okullarında 8 yılını doldurmuş öğretmenler norm fazlası gerekçesiyle başka okullara atandılar, bir anlamda sürgün edildiler.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre toplam 155 proje okulunda 5 bine yakın öğretmen bulunuyor. Bunların 1.200’ü, bulundukları okulda 8 yılı tamamladığı gerekçesiyle başka okullara tayin edildi.
Sürgün edilen öğretmenlerin kimisi sendikalı olduğu gibi sendikalı olmayanlar da dahil hemen hemen hepsi, çağdaş, Atatürkçü, laik bilimsel eğitimi benimseyen ve sorgulayan, edebiyata, sanata düşkün öğrenciler yetiştirmeyi amaç edinen öğretmenlerdi.
Bu atamalar, başta o okulların öğrencileri ve velileri olmak üzere kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı. Lise koridorlarında sürgün edilen öğretmenlerle ilgili duygusal veda törenleri düzenlendiği gibi öğrenciler, veliler ve eski mezunlar, çeşitli etkinlik ve eylemlere başvurdular.
Veli ve öğrenci eylemleri
Özellikle veliler, illerdeki milli eğitim müdürlükleri önünde sürgün kararlarının geri alınması ve proje okulları yönetmeliğinin iptali için protesto gösterisi yaptılar. Öğrenciler de sosyal medyada #ProjenizDeğiliz ve #ÖğretmenimeDokunma “hashtag”i ile kampanya başlattı.
Bu okullardaki öğrencilerin duyarlılığı her aşamada yüksek düzeydeydi. Proje okulu kapsamındaki İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri, idarecilerinin değiştirilmesi üzerine Haziran 2016’daki mezuniyet töreninde yeni okul müdürüne sırtlarını dönerek eylem yapmışlardı. Bu eylemin ardından Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Bornova Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi gibi onlarca lise “Karanlığa sırtımızı dönüyoruz” başlıklı bildiriler yayınlayarak tepkilerini ortaya koymuşlardı.
Bakana geniş yetki
Proje okulu kapsamına alınan bu başarılı liselere müdür ve yönetici atanması, daha önceki uygulamaya göre sınavla yapılıyordu. Yani, nitelikli ve başarılı yöneticiler, sınavla bu liselere müdür oluyordu. Eylül 2016’da yönetmelikte yapılan bir değişiklikle proje okullarına müdür atama yetkisi, tamamen Milli Eğitim Bakanı’na verildi. Aynı okulda 4 ila 8 yıl çalışmış olan öğretmenlerin de başka okullara atanması, o okulun yönetimine bırakıldı. Eski yönetmelikteki öğretmen atamalarında da belli kurallar vardı.
Müdür ve öğretmen atama yetkisi, herhangi bir kural ve sınava bağlı olmaksızın doğrudan doğruya bakana ve okul idaresine bırakıldıktan sonra üçüncü aşamada da bu köklü liselere imam hatip orta okulları bağlanarak eğitimin dinselleştirilmesindeki son aşama da tamamlanmak isteniyor. Daha önce sınavla öğrenci alan bu okullar, şimdi mülakatla öğrenci alabilecek ve yine bu liselerin kaynağını imam hatip orta okulları oluşturacaktır.
12 Eylül’den daha geri
Sürgün edilen ilerici öğretmenlerin yerine gelen öğretmenlerin ise, sınırlı kapasitede olduğu, çağdaş, bilimsel ve laik eğitim anlayışına alışmış öğrencilerin sorun yaşadığı, derslerin verimli geçmediği ifade ediliyor. Eskiden çeşitli sanatsal ve kültürel faaliyetlere yönlendirilen öğrenciler, şimdi cuma günleri toplu olarak camiye götürülüyor. Okulların mekanı, imaret anlayışına göre yeniden düzenleniyor.
12 Mart, 12 Eylül askeri darbe dönemlerinde bile böyle köklü değişikliklerin olmadığı, sadece “solcu” bilinen yönetici ve öğretmenlerin görevden alındığı, ancak eğitim sisteminin eskisi gibi kaldığı hatırlatılıyor.
Köy Enstitüleri süreci; İmam hatip sayısındaki artış
Proje okulları süreci -bu okullarda daha önce görev yapan deneyimli öğretmenlerin ve idarecilerin anlatımıyla- Köy Enstitüleri’nin sürecine benziyor. 1940 – 1946 yılları arasında Türkiye’de hem eğitim, hem de bir meslek edinme becerisi sağlayan ve aynı zamanda sanatla, kültürle uğraşan ve sonuçta geldikleri köylere gidip katkı veren nesillerin yetiştiği Köy Enstitüleri uygulaması, egemen güçlerin hoşuna gitmedi.
Önce bu işe öncülük eden Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve yöneticisi İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı, 1949’dan sonra da imam hatip okulları kurulması uygulamasına geçildi. 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 1951’den itibaren imam hatip liseleri açtı. Daha sonra hemen hemen bütün iktidarlar döneminde imam hatipleşme süreci devam etti.
Ancak AKP döneminde bu süreç, çok büyük bir ivme kazandı. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında tüm Türkiye’de imam hatip okulu öğrencisi 85 bin dolayında iken, bugün, yani 2016’da bu sayı bir milyonu geçti.
Bu çerçevede proje okuluna dönüştürülen Kabataş Erkek Lisesi’nin yeni müdür yardımcısı Şakir Voyvot’un “bütün okulların imam hatip lisesi gibi olmasının zamanı geldi” şeklindeki açıklaması da bu süreci en veciz şekilde tanımlayan bir ifade oldu.
Dava, Anayasa Mahkemesi’nde; CHP’ye düşen görev
KESK’e bağlı Eğitim Sen, proje okullarındaki öğretmen atamalarınn usulsüzlüğü ile ilgili olarak Danıştay’a dava açtı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu da, proje okullarının belirlenmesi ve bu okullara yönetici ve öğretmen atama ve görevlendirmelerinde Milli Eğitim Bakanı’na sınırları belli olmayan, herhangi bir ölçüte dayanmayan geniş yetkiler verilmesini anayasaya aykırı bularak Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.
Öte yandan veliler de, proje okulu yönetmeliği, öğretmen ataması ve orta okullara mülakatla öğrenci alınmasını öngören sınav sisteminin iptali için ayrıca dava açtı. Anayasa Mahkemesi ile Danıştay’daki denge yapısının AKP’nin istediği yönde değişmesi karşısında bu davaların nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor.
Velilerin, Kabataş Lisesi hariç, hemen hemen tüm başarılı liselerin Okul Aile Birliği seçimlerinde etkin olduğu ve proje okul uygulamasına karşı olan velilerin bu birliklerde seçimi kazandığı ifade edildi. Yine 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde -İstanbul ve İzmir başta olmak üzere- proje okullarının bulunduğu illerden Ankara’ya hareket edileceği ve başkentte Milli Eğitim Bakanı’nın istifaya çağrılacağı belirtiliyor.
Veliler, öğrenciler ve bu okulların mezun derneklerinin sürdürdüğü mücadele, eğitimin tamamen dinselleştirilmesine ve laik eğitim anlayışının bütünüyle tasfiyesine karşı bir hat izlerken toplumsal muhalefetin de bu gerici dönüşüme ve toplumun eğitimi alanını kapsayan faşistleşme projesine karşı daha aktif olmasını gerekli kılıyor.
Toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru olan CHP’nin proje okulları mücadelesinde sadece milletvekili düzeyinde değil genel merkez ve tüm teşkilatı ile birlikte daha etkin bir tavır koyması, kaçınılmaz gözüküyor…