Türkiye’de sosyal demokrasinin, gençlik örgütlenmesinde zaaflar gösterdiği söylenebilir. Gerçi Cumhuriyet Halk Partisi Gençlik Kolları 1950’lerde tarih sahnesine çıkmış köklü bir kurumdur; fakat hem “katıksız” sosyal demokrasiyi temsil etmez, hem de parti siyaseti –eşyanın tabiatı icabı- daima güncel çalışmaları öncele. Bu yüzden de teorik-entelektüel üretime ağırlık vermek için ideal yer değildir. Bu durum, sosyal demokrat/demokratik sosyalist gençliğin örgütlenebilmesi ve teorik-entelektüel üretimde bulunabilmesi için farklı bir örgüt yapısı oluşturulması lüzumunu doğurmuştur.
Genç Sosyal Demokratlar’ın doğuşu
“Genç Sosyal Demokratlar” (GESOS) bir inisiyatif olarak 2013 yılında “Genç Sosyalistler” ismiyle doğmuştur; fakat örgütün aktif politik faaliyete başlaması 2014 Eylül’üne tarihlenebilir. GESOS bir sol gençlik örgütü için hem teorik açıdan tutarlı hem de işlevsel olacak biçimde, hiyerarşik olmayan bir politik organizasyon olarak örgütlenmiştir. GESOS’un başkanı yoktur; karar mercii sadece üyelerdir. Yalnızca – kimi acil durumlarda hızlı karar vermek ve hareket etmek bakımından- üyelerin gizli oylarıyla seçilmiş 6 kişilik bir yürütme komitesi vardır.
2014 Eylül’ünde aktif siyasi çalışmaya başlayan GESOS, aynı yılın 11 Ekim günü “Ücretli Kölelik” başlıklı sempozyum ile halka açık ilk toplantısını düzenlemiştir. Taksim Hill Otel’in ev sahipliği yaptığı ve Türkiye’deki işçi sınıfının çalışma koşullarını irdeleyen sempozyumda, Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekili Özgür Özel, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu genel sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi genel başkanı Alper Taş, İnan Dağdelen’in moderatörlüğünde sunum yapmışlardır.
GESOS’un temel politik pozisyonları
GESOS’un bu toplantı öncesinde yayımlanan iki bildirisi, örgütün temel politik pozisyonlarını açıklamaktadır. Bu bildirilerden “Biz Başka Alem İsteriz” başlıklı olan metin, GESOS’un ana programatik belgesidir. Belgenin başlığı “Enternasyonal”e ve onun üzerinden Marksist hareketin tarihine referans vermektedir. GESOS, sosyal demokrasi ve demokratik sosyalizm ifadelerini birlikte kullanmakta, sosyal demokrasiyi Marksist düşüncenin özü addetmektedir. Sosyal demokrasi-Marksizm ilişkisi meselesinin 1970’ler CHP’sinde ne derece büyük tartışmalar yarattığını, nihai olarak Marksizmi refere etmeyen “demokratik sol” kavramının “sosyal demokrasi” kavramına yeğlendiğini hatırlarsak, GESOS’un sosyal demokrasi ve Marksizm arasındaki ilintiyi, Marksizmin tarihsel mirasının sosyal demokraside temsil edildiğini söyleyerek izah etmesi son derece mühim ve devrimci bir pozisyondur.
GESOS’un bir diğer önemli tespiti ise temsili demokrasinin kriz yaşadığıdır. Örgüt bu krizi “yeni demokrasi arayışları” ve “eşitlikçi ve demokratik bir toplum düzeni” için uygun bir ortam olarak yorumlamaktadır.
Söz konusu programatik belgenin bir diğer mühim unsuru “planlı, sosyal ekonomi” ve “tam istihdam” vurgularıdır ki, bu, 1991 sonrası yozlaşan sosyal demokratik ekonomi politikalarının zımni bir eleştirisi, özellikle “Üçüncü Yol” sloganıyla piyasa ekonomisine eklemlenme girişimine bir reddiyedir. GESOS, sosyal demokratik ekonomi politikası olarak, Tony Blair’in değil Bruno Kreisky’nin yaklaşımını olumlamaktadır, örgütün amaçladığı sosyal demokrasi, sahih ve bozulmamış sosyal demokrasidir.
GESOS, anadilde eğitimi, eşit yurttaşlığı savunmaktadır, kadına karşı şiddetin müsebbibi olarak cinsiyetçi kültürü ve bundan nemalanan siyaseti görmektedir.
Bir başka mühim vurgu “yabancılaşma” olgusudur. Bu, Türkiye’de Ortodoks Marksistlerin de, sosyal demokratların da umumiyetle ihmal ettikleri bir sorundur. Oysa çağdaş kapitalizmin yarattığı insani tahribatın en bariz belirtisi mavi ve beyaz yakalı emekçi kitlelerde baş gösteren yabancılaşmadır ve bu olgu yine her iki emekçi zümrede de sendikal mücadelenin gerilemesi ve buna bağlı güvencesizleşme ve parçalanmayla yakından ilintilidir. Programatik belgede temas edilen diğer hususlar ise “yeniden tanımlanan sınıf kavramı”, şehircilik, -hayvan hakları bağlamında- türcülük ve rant odaklı enerji politikalarının eleştirisidir.
“Diren Kobane, yanındayız”: GESOS, Kürtler ve Ortadoğu
Aynı gün GESOS “Diren Kobane, yanındayız” başlıklı ikinci bir bildiri yayınladı. Bu metin de iki açıdan- hem örgütün Ortadoğu okumasına ışık tutması, hem de Kürt sorununa bakışını göstermesi bakımından- açıklayıcıdır.
Bu metinde GESOS, AKP-IŞİD işbirliğinden hareketle İslamcı hareketin Ortadoğu vizyonunu teşhir ediyor ve IŞİD’in Kobane saldırısında en açık şekilde gördüğümüz işgalci zihniyete karşı Kürt halkıyla -ve bölgenin diğer halklarıyla- dayanışma çağrısı yapıyor. GESOS’a göre Rojava’daki PYD milisleri, sadece haklı bir direniş kuvveti olmanın ötesinde Türkiye Kürtlerinin akrabalarıdırlar. Bu yüzden Türkiye, hem kendi vatandaşı olan Kürtlerle barışmak isteyip hem de onların akrabalarının katledilmesine göz yumamaz.
Keza Kobane’nin boşaltılması çağrısı da yanlış ve Türk-Kürt ilişkilerinin gelişmiş olduğu tarihsel zemine aykırıdır. Rojavalı Kürtlerin yaptığı, bir yurt savunmasıdır ve özünde Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’yla benzerdir. Son tahlilde GESOS, Kobane Direnişi hakkında alınacak tavrın temelde ahlaki ölçülere bağlı olduğunu ifade etmektedir. AKP hükümetlerinin yaptığı gibi IŞİD tehdidini, PYD’nin Şam yönetimi ile olan ilişkilerini bozmak ve yeni ittifaklar yaratmak için bir fırsat olarak kullanmak gayrı ahlakidir. Kobane kayıtsız-şartsız desteklenmelidir; tarihin gördüğü en vahşi köktendinci grubun saldırısı, bu saldırıya muhatap olanlardan taviz almak için kullanılamaz.
Türkiye sosyal demokrasisi için Kürt meselesinin bir turnusol kâğıdı olduğu kesindir. 1989 Paris Kürt Konferansı ile başlayan süreçte, SHP-CHP kanadı krizi iyi yönetememiş, 1990’larda yaşadığı felaketli bir iç kriz dalgasıyla gittikçe ulusalcı-güvenlikçi politikalara teslim olmuş ve Kürt halkından bir zamanlar gördüğü teveccühü kaybetmiştir. 1990’da Halkın Emek Partisi’yle hayata merhaba diyen Kürt vurgulu partiler silsilesi ise, yıllarca süren savaşın etkisiyle Kürt halkında güçlenen militan milliyetçiliğe angaje olmuşlardır. Bu kritik yıllarda belki bir atipik örnek 2004 yerel seçimlerinde Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP, 2001) ile Demokratik Halk Partisi (DEHAP)’nin ittifakıdır ki, o da, istenilen sandık başarısına ulaşamamış ve Kürt siyaseti ile sosyal demokratlar arasında yeni bir sinerji yaratamamıştır. GESOS, Kürt siyaseti konusunda –başta Kobane örneğinde olmak üzere- daima Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) vurgusu yapmaktadır. UKKTH, prensibi Vladimir İlyiç Lenin tarafından literatüre kazandırılmış olmakla birlikte, bu ilkenin öncüllerinin 1917 öncesi sol literatürde de görülebileceği açıktır.
Sonuç yerine
GESOS, sosyal demokratik bir gençlik örgütü olarak, zorlu bir yolun başında. Zaten hali hazırda otoriter bir rejimin hakim olduğu bir ülkede, gençlik arasında, sosyal demokrasi gibi yeterince kitleselleşememiş bir ideolojiyi tanıtmaya çalışıyor ve bu vadide entelektüel bir ilgi yaratmaya gayret ediyor. Sosyal demokrasi hakkındaki yanlış ezberler, bilhassa bu ideolojinin bir Kemalizm-ulusalcılık çorbasıyla özdeşleşmiş olması, genç kuşaklara “sahih” sosyal demokrasinin öğretilmesini zorlaştırıyor. Fakat son yıllarda, Gezi Kuşağı olarak tanımlanabilecek genç jenerasyon ve takipçilerinin olağanüstü canlı bir ilgiyle sol düşünceye yöneldiği gözlemleniyor. Bu, 1960’lardaki sol düşünce patlamasını hatırlatan bir süreç. Eski ezberlerden ve kötü politikacılıktan uzak olan bu yeni kuşağın mensupları gerçek sosyal demokrasiyi benimsemeye daha yatkın olacaktır. Kısacası, GESOS’un yolu çetin; fakat doğru ve ahlaki ilkelerden yola çıkan sosyal demokrasinin, özgürlük kısıtlamaları ve yoksulluktan bunalmış gençlik için bir umut olmaması için bir sebep yok. GESOS’un kendi politik ilkelerine karşı yaratabileceği ilgi ve desteğin boyutu, örgütlenme ve genç kitlelere hitap etme yeteneğiyle orantılı olacaktır. Bu, tüm gençlik hareketleri için böyledir.
*Ali Tirali,
EHESS-Boğaziçi Üniversitesi
Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi,
alitirali@hotmail.com