Ali Er – TSK’nın Yeniden Yapılandırılması

ali_er_as Hükümet OHAL’den aldığı yetkiyle her gün yeni KHK yayımlıyor ve TSK’de çok önemli değişiklikleri gerçekleştiriyor. Bugüne kadar muvazzaf generallerin yarısı ordudan ihraç edildi ya da tutuklu. Savaş pilotu/uçak koltuk oranı en az 1/1,5 olması gerekirken koltuk sayısının altına indi. Muvazzaf subay, astsubay ve uzman erbaş erler diken üstünde; bugün kim ihraç edilecek sıra kimde diye. Hükümet, “orduyu bugünlere getiren aymazlık nedir ve sorunun temelinde neler yatıyor?” gibi soruları sormadan, teşhis için çaba harcamadan, elinde neşter kesip biçiyor. Böylesine karmaşa içinde on dört yıllık iktidarında atması gereken adımları bir gecede panik içinde atıyor; önünü görmeden attığı adımlarda tökezlememesi ise mümkün değil.

Ordu nedir?

Ordu, farklı disiplinlerin bir arada sinerji içinde yaşadığı sürekli evrim içinde yaşayan bir organizmadır. Ordu, tarihin derinliklerinden gelen bilgi, birikim, tecrübe ve kurumsal bellek ile çalışır. Özellikle TSK, beğensek de beğenmesek de, dünyanın en köklü ve sağlam kurumsal belleklerinden birine sahiptir. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi ile son yıllarda artarak sızan virüslerin ordu sistematiğini felç ettiği en somut olgu. TSK’nın özgün yapısının sipariş üzerine gelişmediği; binlerce yıla dayanan tarihi geçmişi, Kurtuluş savaşında halka dayanan bağımsızlık mücadelesinde şehit kanları ile yazılan tecrübeler unutulmamalıdır. Bir gecede çıkarılan KHK’ler ile yıkmak kolay, ama yerine yenisini koymak neredeyse olanaksız; üstelik olası yıkıcı domino etkileri de işin cabası…

Bugün Rus ordusu üç aşağı beş yukarı yine aynı Kızıl Ordu, yine “Kızıl Yıldız” ile gurur duyuyor. Dünyanın en güçlü orduları arasında yerini koruyor. Amerikan, İngiliz, Fransız veya İsrail gibi dünyada öne çıkan her ordunun kendine göre ayrı kurumsal hafızası ve tarihi vardır. Ordular gelenekleri ile yaşarlar ve DNA’ları hem hassas hem de tutucudur. Silah sistemleri ne kadar modern olursa olsun güçlerini tarihlerinden alırlar, kurumsal hafızaları ile yönlerini bulurlar ve yine aynı güçle savaşırlar. Modern silah ve donanımları ile güç çarpanları teknik bir konudur; ülkelerin ekonomik, teknolojik ve bilimsel güçleri velhasıl milli güçleri ile koşut gelişirler.

Hükümet ne yapıyor?

OHAL ilanından sonra çıkarılan KHK’lerle TSK yeniden yapılandırılıyor mu? Hayır. Ordu etkisizleştiriliyor mu? Evet.

KHK’ler, anayasanın etrafından dolaşarak yasa yolu ile TSK’nın anayasal konumunu hukuken tartışmalı kılıyor. TSK’nın ülke savunması ve güvenliği için sağlam ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gerekirken; iktidarın, kendini sağlama alma dürtüsü ile panik içinde tepkisel değişiklikler yaptığı görülüyor. 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan kaos ortamında “dava” hedefini oldubittiye getirmeye çalıştığına dair izleri göz ardı etmek de mümkün değil. Alelacele çıkarılan KHK’leri yeniden düzeltmek için atılan adımlar, hükümetin de kendi hatalarını gördüğü izlenimi verse de umutlanmak oldukça güç. Çünkü bu tedbirler bütüncül bir yaklaşımdan uzak ve günü kurtarmaya yönelik palyatif tedbirlerin ötesinde bir şey getirmiyor. İktidar, YAŞ’tan orgeneralleri çıkarmakla, TSK içindeki atamalar ve kadrolaşmalarla, personel üzerindeki oynamalarla yapısal bir değişiklik yapabileceği vehmi içinde hareket ediyor.

Ne yapmalı?

Özellikle TSK’nin yapısal bir değişikliği için siyasal kararlar alınacaksa, stratejik konseptler ve karar alma süreçleri, kuvvet yapısı ile komuta yapısı bütüncül bir anlayışla değerlendirilmelidir.  AKP öncelikle güçlü bir TSK’nin kendisine tehdit olmadığını görmelidir. On dört yıllık iktidarında sivil asker ilişkilerinde ısrar ettiği TSK’nin itibarsızlaştırılması ve etkisiz kılınmasını öngören politik duruşunu değiştirmelidir.

Orduya kurulan kumpaslarda FETÖ ile kol kola zafer nidalarını kendileri attı, ama 15 Temmuz’da FETÖ bumerang gibi AKP iktidarının üzerine çöktü. Hükümet bu şerden ders almalıdır, hiçbir siyasi önyargı olmaksızın Cumhuriyetin kurucu değerlerini ve Atatürk ilkelerini temel almalıdır. Çünkü 15 Temmuz gecesi Türkiye, bu ortak değerler ve ilkeler çerçevesinde kenetlendi. Bu milletin temel harcının Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve değerleri olduğu ve laik, demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayanan bir anayasal düzenin halkın ortak talebi olduğu ortaya çıktı. Hani Türkiye bir mozaikse; o mozaiğin harcı da Atatürk ilkeleridir, Cumhuriyetin kurucu felsefesidir. Unutulmamalıdır ki; mozaiğin harcı sağlam oldukça mozaik güzeldir, korunur; harcı bozulmayagörsün, farklılıklar ve güzellikler çöpe dönüşür.

Ancak bütün bunlara rağmen umutlanmak mümkün mü? Oldukça güç; çünkü on dört yıllık iktidarında AKP, askeri vesayetten şikayet etmekten öteye geçemedi. Askeri vesayete karşı güvenlik güçlerinin demokratik kontrol ve denetimini kurumsallaştırabilecek gerekli yasal düzenlemeleri ise ısrarla göz ardı etti. Bugün de KHK ile bir yere varılamaz. Ordunun üzerinde demokratik sivil kontrolü sağlayacak yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmadan sorun çözülemez.

Bunun için üç ana başlıkta çalışılmaya başlanmalıdır. İlk adım nasıl bir TSK’ye ihtiyaç var? Askeri güç nasıl oluşturulacak? İkinci olarak ise kuvvetlerin sevk ve idaresi yani komuta kontrol yapısı ortaya konmalı ve son olarak da siyasi ve askeri karar alma süreci teknik ifadesi ile harekat planlama mimarisi düzenlenmelidir. Hem kuvvet yapısı hem komuta yapısı hem de karar alma süreçlerinin her aşaması nesnel demokratik sivil yönlendirme, kontrol ve denetime açılmalıdır.

Bu çerçevede KHK’lerde getirilen düzenlemelere bakınca, bunlar en azından ülke savunması ve güvenliği ile gerekçelendirilebilmekten uzak görünüyor. Çünkü anayasanın 117. maddesi hükümeti TBMM’ye karşı ülke savunmasından dolayı sorumlu tutmuştur. Ancak TBMM’yi dikkate alan yok. O halde hükümetin TBMM’ye karşı anayasal sorumluluğu, ulusal savunma ihtiyaçları ve milli hedefler, TSK’nin yeniden yapılandırılmasında başlangıç noktası olmalıdır. TSK üzerinde sivil demokratik, nesnel kontrolü esas alan yasal ve anayasal çerçeve parlamento çatısı altında ulusal uzlaşı ve istişare ile çizilmelidir. Kurtuluş savaşındaki sivil asker ilişkileri bu çalışmalara rehber olmalıdır. Meclis’imizin halkın iradesini Kurtuluş Savaşı’nın harp meydanlarına aktaran usul ve esasları, bugünkü parlamenter sistem içinde temel alınmalıdır.

Kıstasları yeniden keşfe gerek yok. Venedik Komisyonu raporlarında[1] asgari kurallara bakılsın yeter de artar bile. Ayrıca yeniden yapılandırma kapsamında ilk olarak Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Askeri yapıları korunduktan ve seferberlik halinde polis teşkilatı gibi işbirliği ve görevleri belirlendikten sonra bu konu TSK’nın yeniden yapılandırılması dışında tutulabilir. Ancak kuvvet komutanlıklarının MSB’ye nasıl bağlanacağı ve Genelkurmay Bk.lığının anayasal konumu yukarıdaki çerçevede değerlendirilmelidir. Hükümet, bütün yetkileri kendi tekeline almak yerine ordunun yönetiminde demokratik sivil kontrol ve denetim mekanizmalarında ulusal mutabakatın sağlandığı esasları gözeterek parlamentonun etkisini arttıracak tedbirleri almalıdır.

[1] Study on Democratıc Control of Armed Forces: What acts or issues are under control, and when to control?
By Mr Hans Born (Expert, Switzerland), Mr Teodora Fuior (Expert, Switzerland),Ms Cecilia Lazzarini (Expert, Switzerland) 26 September 2007

*Ali ER
Emekli Tuğgeneral
alier74@gmail.com