Teknolojinin yaptıkları açısından insan
İnsan diye adlandırılan varlığın insanlık tarihine bir göz attığımızda kısaca şunları görürüz. İnsan ilkel yaşamdan teknolojiyi keşfederek kurtuldu: On binlerce yıl dağ, mağara, çöl hayatı yaşadı. Ellerin maharetini keşfedince değişim başladı.
Önce taşı yonttu, sonra demirle sanayiyi yarattı. Bilişim çağında dijitalleşme ile işin zirvesine ulaştı. (Şimdilik bu zirvede, sonra nereye gidecek, bir muamma!)
İnsan, zamanla her bakımdan zenginleşti, “zenginlik” başını döndürdü, insanlıktan çıkıp tanrı olmak istiyor şimdi. Peki bu nasıl oldu?
Her şey bir çitle başladı!
İnsan akıllı bir varlık olmasıyla övünür. Oysa akıl tek başına bir halt değil. Nitekim kimse aklıyla duvara bir çivi bile çakamaz. Aklın dışarıya uzantıları var; bunların başında el gelir. Aslında insan, son tahlilde eldir diyebiliriz.
İlkel bir memeli ve de hayvanlar aleminin bir üyesi iken (yukarıya doğru avlanırken) zaman içinde dik omurgalı hale geldi. Ayakları üstünde kalınca eller boşa çıktı ve ellere bakıp fark etti.
Avını daha kolay avlamak için bir sopanın başına sivrilttiği bir taşı bağlayınca bir balta meydana getirdi, bu onun ellerle yaptığı ilk alet oldu. Bunu diğerleri izledi. Bununla daha kolay ve etkili avlanmaya başladı. Bu sayede mağaradan düze indi, geliştirdiği tekniklerle artık fazla avladıklarını biriktirdi.
Biriktirmek onu yerleşik hayata geçirdi. Diğerleri bu biriktirdiklerine göz koydu. O da bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip yurt edindi, böylece ilk güvenli bölge ve aile nüvesi ve ilk tarım toplumu başladı. Bu yaklaşık sekiz bin yıl sürdü.
Çitten buhara geçti!
İkinci önemli teknolojik atılımı kendisinin ve evcilleştirdiği hayvanların gücünün yerine buhar gücünü keşfetmesiyle oldu. Yanı sıra demiri eğip büktü, fabrikalar kurdu. Bu hem üretimi hem yaşam biçimini kökten değiştirdi. Bu sanayi ve endüstri ile serüveni de yaklaşık iki yüz yıl sürdü.
Sonra bununla da yetinmedi. Artık daha ince ve hızlı bir iletişim, ulaşım ve üretimin peşine düştü.
Bilginin gücünü keşfetti
Bilgi/bilişim çağı -bir yarım asırlık zamanda- böyle başladı. Daha bir asrı bile bulmadı. İnsan bu serüvende her bakımdan, çok değişti, çok zenginleşti. Bu değişimi ve zenginleşmeyi bir örnekle açıklayalım. Bir kilo kumu ele alalım. Kumu tarım toplumunda harç yapar duvarda kullanırsınız. Bir kilo kum tarım toplumunda ancak bir sent eder. Sanayi toplumunda kumu cam yaparsınız. Camın hammaddesi silis, silisin de kumdur. Müteşebbis bir kilo kumdan yaptığı camı bir dolara satmaya başladı. Ardından bilişim çağına sıçradı. Bilgi çağında ise o bir kilo kumdan bilgisayar çipi yapıp bilgisayarı bin dolara satmaya başladı. Bir sentten bir dolara, bir dolardan bin dolara, geometrik bir artış oldu. İşte size zenginliğin kaynağı…
Şimdi de gözünü uzaya dikmiş
Bu hızlı değişim başını döndürdü şimdi başını göklere dikmiş oralara gitmek, oralı olmak istiyor. Bu nedenle son elli yıldır başka bir maceranın içinde. Düşünsenize; önce kol gücünü kullandı, sonra makine gücünü keşfetti, şimdi de zihin gücünü kullanmaya başladı.
İşte dijitalleşme çağı böyle başladı. Karasabanla fabrikaya, oradan da bilgisayara geçti. Bilgisayardan yapay zekaya geçti…
İnsan aklı arızalı mı yoksa!?
Şimdi artık demire akıl vermeye, akıllı demiri insana çevirmeye çalışıyor. Farkına varmadan giderek kendisi yarattığı şeye benziyor. Geldiği bu nokta da artık ona yetmiyor. Binlerce yıl taptığı tanrılara benzemek istiyor; bu nedenle tanrılaşmak peşinde koşuyor. Bir Amok Koşucusu gibi, başaracak mı yoksa işin sonunda tükenecek mi belli değil. Yoksa aslında sahip olduğu akıl arızalı mı?
Yapay zeka ve insan
İnsan akıllı olmakla yetinmeyip fazla akıllı olmanın peşinde. Madem ben bu kadar zekiyim, kendim kadar zeki yaratıklar yaratabilirim deyip bir yapay zekâ üretme sevdası ile çılgınca ilerliyor.
Bazı filozoflar olan bitene bakıp, insanın aslında ussal bir varlık olmadığını, ussal olmaya çalışan bir varlık olduğunu ileri sürüyorlar. Çünkü yaptığı şey akıl karı değil. Ya ha bire şişirilen balon bir gün patlarsa…!
Bu kapitalist aklın tamire ihtiyacı var!
İnsan eğer gerçekten ussal yani akılcı bir varlık olsaydı böyle olmazdı. Akıllı bir varlık olarak ele alınacaksa bu akıl durumunun çok da iyi bir durum olmadığı ortada. Çünkü savaşların, işkencelerin, kendi türünü yok etmenin, doğayı tahrip etmenin akıllı bir varlığın işi olmadığı, olsa olsa ancak arızalı ve sakat(lanmış) bir beynin ürünü olabileceğinin ortada olduğu gibi. (O halde bu akılla övünmek yerine onu tamir etmek daha evla değil mi? Her şey ayan beyan ortada. Böyle giderse dünya yok olacak. Yok olacak bir dünyada para pul, gelişme ve teknoloji kaç para edecek?
Dünya alarm veriyor
Bu söylem bizce de pek de yabana atılacak bir şey değil elbet. Gerçekten dal kırılmak üzere. Eee peki, bindiği dalı kesmenin düzgün bir aklın sonucu olduğu ileri sürülebilir mi?
O yüzden dışardan binlerce yıllık müdahalelerle sakatlanmış durum düzeltilmeye çalışılıyor, ama maalesef gene de arıza devam ediyor. Asıl meselemiz bu..
Demiri insana çevirmek mi yoksa insanı mı tersine bükmek mi?
İşte alın son marifeti yapay zekayı, robotik insanlar (siborglar) yapmayı. Aç gözlü kurtlar gibi doğaya saldırmayı. Kendi türünü zevkle yok etmeyi. Kendini lider diye lanse edenlerin her gün daha fazla insanı bir seferde öldüren silahları yapmakla övünmesini. Bu nasıl bir insan aklı, nasıl bir insanlık?
Bu irdelemelerimizle sakın teknolojik gelişmenin karşısında olduğumuz anlaşılmasın. Bizim karşı çıktığımız şey, köle ile efendinin yer değiştirme tehlikesi. Buna dikkat çekmek istiyoruz. Ki buna da ramak kalmış gibi.
Uyarılarımızın nedeni ise işler çığırından çıkmadan, insan onurunun korunması ve önlem alınmasıdır.
Bil Gates ve Yapay Zekâ
Yapay zekanın tehlikelerini sadece biz değil, dijital dünyanın öncüleri de dile getiriyor. Bunlara yeni dünyanın yeni dijital oligarkları da diyebiliriz.
Dijital dünyanın öncülerinden cebimizdeki akıllı telefonların mucidi Bill Gates’i ele alalım. Gates, Stanford Üniversitesi’nde yeni kurulan İnsan Merkezli Yapay Zekâ Enstitüsü’nün açılışında yaptığı konuşmada, “Yapay zekânın atom bombası gibi tehlikeli olduğunu; iki tarafı keskin kılıca benzediğini, yapay zekanın özellikle tıp ve eğitim alanında önemli dönüşümlere ve gelişimlere yol açarken, insan soyunun geleceğine büyük zararlar verebileceği”uyarısında bulunuyor.
Yapay zekâ sayesinde sağlıkta, eğitimde, küresel yoksulluğu önlemede önemli yararlar elde edilecek kuşkusuz. Örneğin yapay zekânın ilaç geliştirme süreçlerini hızlandıracağını ve sağlığa daha büyük katkılar yapacağını da düşünülebiliriz.
Yapay zekâ asistanları öğretmenlere yardımcı oluyor, öğrenciler daha eğlenceli eğitilebiliyor da olabilirler. Ama eğer gerekli önlemler alınmazsa kepçeyle insanlığa verdiklerini (bir defada) kazanla geri alma tehlikesi vardır.
Tehlike çanları çalıyor
Son yıllarda yapay zekâ ile ilgili hem korku hem umutlar artıyor. Yapay zekâ gibi hem gelecek vaat eden hem de tehlikeli olan çok fazla teknoloji yoktur.
Mesela nükleer silahın enerji olarak da kullanılması buna bir örnektir. Bugün yapay zekâ oyunlar geliştirmek, reklam göstermek, fotoğraf tekniklerini geliştirmek, hikâyeler yazmakta kullanılıyor. Ama burada bir risk var, çünkü güçlü yapay zekâ sistemleri istemediğimiz davranışlarda bulunabilir, kendi türümüzün de yok oluşuna doğru yönelebilir. Ama bu risklere rağmen araştırmacılar gene de büyük bir iştahla yapay zekâ sistemlerinin tüm yetenek ve becerilerini son derece hızlı geliştiriyorlar.
Mahşerin dört atlısı iş başında
Niçin bu yapılıyor? Muhtemelen pek çok nedeni var, kâr etmek, servet, şöhret elde etmek, uluslararası rekabet gibi amaçları olabilir. Ama şu unutulmamalıdır ki getireceği yararlar yanında pek çok riski de barındırıyor. Potansiyel yararlarını düşündüğümüzde yapay zekâ çalışmaları şüphesiz ki; durmayacaktır, daha ileri sistemlere doğru çalışmalar sürecektir. Ama potansiyel riskleri açısından baktığımızda bu çalışmaları dikkatli ve sorumlu bir şekilde yapmadığımız takdirde aynı derecede bir asimetri ile zararlara yol açabilir.
O halde ne yapmalı? Mesela uluslararası koordinasyonlar olmalı. Bu konuda yasalara ihtiyaç var. Ayrıca yapay zekânın insanların tümüne güvenli ve yararlı olmasını sağlayacak politikalar geliştirmek zorundayız.
Seteve Jobs: Son Pişmanlık Fayda Etmez
Bakın Steve Jobs’ub son sözleri ibretle doludur. İnsan yaşamın her türlü teknolojinin üstünde olduğunu vurgulamak açısından büyük bir anlam taşıyor, ölmeden önce hasta yatağında söylüyor bunları.
Onca teknik ve teknoloji kendisini eğri büğrü hale getirip yatağa düştükten sonra “hanyayı konyayı” anlıyor, ama maalesef o zaman artık iş işten geçmiş oluyor.
Diyor ki hasta yatağında yatan Jobs: “İş dünyasında başarının zirvesine ulaştım. Diğer insanların gözünde, benim hayatım tam bir başarı örneği. Ancak, çalışmanın yanında mutluluğu çok az yaşadım. Zenginlik ve varlık hayatın alıştığım bir yönü oldu. Şu anda bir hasta yatağında tüm hayatımı gözden geçirirken, kıvanç duyduğum tüm zenginlik ve tanınmanın ölümün karşısında solduğunu ve anlamsızlaştığını anlıyorum. …”
Peki illaki kurdun nefesini ensemizde hissettiğimizde mi güvenli ve sağlıklı yaşamayı düşüneceğiz? Ne yazık ki Jobs da olduğu gibi bir çoğumuz için durum bundan ibarettir.
Geç de olsa bunu anlayan ünlü teknoloji dehası bakın son nefesini vermeden neler söylüyor: “Sürekli olarak zenginliğin peşinde koşmak insanı benim gibi eğri büğrü hale getiriyor. Ama ne kıymeti var bütün bunların? Kazandığım zenginliği ve varlığı birlikte götüremiyorum. Birlikte götürebildiğim tek şey sevginin oluşturduğu hatıralarım.”
Ve alternatifi olmayan telafisi mümkün olmayan, olmadı başa sarayım diyemeyeceğin tek şey insan hayatı ve bu uğurda harcadığın doğru ya da yanlış zamandır.
Jobs, “dünyada en pahalı yatak nedir biliyor musunuz?” diye sorduktan sonra kendi sorusunu kendisi şöyle cevaplıyor: “Dünyada en pahalı yatak ‘hasta yatağıdır’ … Sizin için arabayı sürmesi için bir kişiyi kiralayabilirsiniz. Para kazanması için bir kişiyi istihdam edebilirsiniz. Ancak hastalığınızı sizin için taşıyacak kimseyi bulamazsınız. Kaybedilen materyaller bulunabilir. Ancak kaybolduğu zaman asla bulamayacağınız bir şey var, o da Hayat’tır”.
Ne yazık ki bugün binlerce milyonlarca hayat bu uğurda feda edilmektedir.
*Ahmet ÖZER
Sosyoloji, Prof. Dr.
ahmet.ozer@toros.edu.tr