AÇILIM SÜRECİNDE CHP

Fikret Kök
SODEV Yönetim Kurulu Üyesi
fkok21@gmail.com

Kürt sorunu yıllardır siyasi arenadaki tüm partilerin gündeminde değişken ağırlıkta yer aldı. Bunlar, güncel siyasal gelişmelere uygun tavırlar belirleyip çoğu zaman çıkarlarına uygun söylem geliştirdiler. CHP içinse her dönem diğer partilerden daha sancılı bir mesele oldu. Diğerleri siyasal alanda çıkar elde ederken CHP hep zarar gördü.

“Terörsüz Türkiye” açılımının mimarı olarak öne çıkan MHP’nin, ilk günlerde, tabanını ikna etmesinin sancılı olacağı tahmin edilmekteydi. Çünkü MHP içinden çıkan bakiye sağ partilerin süreci manipüle etmeleri bekleniyordu. Oysa MHP, önceki tutumlarında sergilediği muğlak tavırların aksine, böylesine önemli bir gelişmede net bir tavır geliştirdi. Ve kendisi açısından riskli bir hamleyi, “kadro” partisi olmanın hakkını vererek tereyağından kıl çekercesine yönetti, birkaç fevri çıkış haricinde tabanını tümüyle konsolide edebildi. Kadro partilerinde tabanlarını yönlendirmek zaten hiçbir dönemde büyük sıkıntı yaratmaz.

SÜREÇTE MHP’NİN ROLÜ

İdeolojik derinliği olmayan bu tür kadro partilerinin siyasi tavırları etki – tepki prensibine dayanır. Bir tarafa tepki göstererek nemalanacağı biçimde pozisyon almak, onların karakteristik özelliğidir. Bu açıdan bakınca, MHP’nin ilk kez, hem de önceden kurgulanmış ve alt yapısı hazırlanmış bir açılım hareketine öncülük etmesi oldukça manidar görünüyor.

Bunun nerede ve nasıl hazırlandığı çok önemli. Zaman geçtikçe sır perdesi aralanacak, kimi spekülatif tahminler netleşecek ve hangi motivasyonla MHP’nin bu tutumu gerçekleştirdiği belirginleşecektir. Her şeye rağmen, en önemlisi, sorunun kalıcı olarak çözülmesidir, diye düşünülebilir. Yarım asırdır ülke gündemini meşgul eden, adeta toplumsal travma haline gelen sorunun çözümü için barışa bir şans tanımak gerekir. Kalıcı barışa ulaşılması, her türlü manipülasyona açık olan sürecin iyi yönetilmesi, şeffaf ve samimi bir demokratik zeminde karşılıklı yapıcı davranışlar sergilenmesiyle mümkün olabilecektir.

KÜRT BİLEŞENLERİ

Sürecin diğer mimarı ise, DEM parti aracılığıyla kendini ifade eden ve “İmralı” olarak anılan Apo’dur. Kürt grubu; Kandil, İmralı, DEM parti ve Selahattin Demirtaş unsurlarıyla heterojen bir yapı sergilese dahi İmralı’nın ağırlığı, partinin doğal olarak siyasete yatkın olması ve Demirtaş’ın öteden beri demokratik siyasete bakış açısı, Kandil’in çok fazla ayak sürümesini engellemiştir.

DEM’in bir açıdan “kitle”, başka açıdan “kadro”, diğer bir açıdan “vesayet” partisi görünümü, kimliğinin netleşmesine engel oluyor. Yine de süreçte en rahat kümenin, DEM parti çevresi olduğu görülüyor. Tabanının siyasi bilinci ve kümedeki aktörlerin deneyimi itibariyle, baştan sona süreci rahatlıkla yürütecek gibi görünüyor. Tabii ki sekteye uğraması durumunda bazı aktörleri tutuklanacak ve seremonide yaktıkları silahlar heba olacaktır.

Kuşkusuz bu süreçten en karlı çıkan parti AKP olacaktır. Politik davranışı ve yapısı itibariyle ilk dönemlerde “pragmatik kitle partisi” görünümü sergileyen AKP, zamanla “tek adam” partisine dönüştü. Bu tür partilerde her ne pahasına olursa olsun iktidar korunmalıdır. İlk günden beri parti öyle veya böyle iktidarda kalacak şekilde kendini formatladı ve seçim sürecini her defasında manipüle etmeyi başardı. Önceden belirlediği politikayı ilmik ilmik örerek, yüzde otuzlarla girdiği seçim yarışlarını, bir yolunu bulup en önde bitirmeyi başardı. Her seçim öncesinde, süreci izleyip önce tabanını, sonra muhalif seçmenin bir kısmını siyasi duruşuna uygun olarak mobilize etti. Geçmişten bu yana yaptığı en başarılı iş, seçim sürecinde algı yönetmek oldu. Başlarda biraz amatörce yürüttüğü bu işi, şimdilerde İletişim Başkanlığı marifetiyle daha profesyonelce yürütüyor. Kürt sorununda da aynı davranışı sergiliyor. Süreç olumlu ilerlerse başarıyı hanesine yazacak.

Süreç beklediği gibi gelişmezse, geçmişte yaptığı gibi, masayı devirip yoluna devam eder. Açılımın seçim sürecinde getirisi olmadığı ya da zarar verdiğini gördüğü anda süreci inkâr etmesi ve tabanını buna ikna etmesi hiç sorun olmaz.

BAKİYE PARTİLER

Siyaset biliminde tanımlaması olmayan irili ufaklı MHP bakiyesi “şahıs” partilerinin birbirleriyle “sel önünden kütük kapmaca” yarışına girmesi, her birinin kuruluş felsefesine uygun. Bu partilerin geçmişte manipüle ettikleri göçmen ve mülteci sorunu göz önüne getirildiğinde durum daha kolay anlaşılabilir. Bir dönem yeri göğü inleterek ülke bekasının bir tek göçmen ve mülteci sorununa bağlı olduğunu ve bunun, ülke bütünlüğüne en büyük tehdit olduğunu ileri sürmüşlerdi. Haklarını teslim etmek gerekir ki, toplumun önemli kısmında bekledikleri etkiyi yarattılar.

Artık siyasetin gündeminde, göçmen sorununun ağırlığı azaldı. Bu partiler nemalanacaklarını gördükleri anda hiç tereddüt etmeden verimli alana yönelirler. Şimdi verimli alan Kürt sorunu. Bu nedenledir ki, Kürt meselesinde takındıkları tavır ve popülist söylemleri hiç şaşırtıcı değil. Görüldüğü kadarıyla, bu partilerin süreci baltalamaya güçleri yetmese dahi uzun süre kamuoyunu güvenlikçi çözüm modelleriyle meşgul edecekler.

Küçük sol partilerin ideolojik açıdan net olması, sorunun tespiti ve tutarlı davranış açısından onlara avantaj sağlıyor. DEM Parti’de sorunun düşük şiddette seyretmesi de, aynı şekilde, sorunu tanımlamasındaki ve talepleri dile getirmesindeki netliğiyle açıklanabilir. 

CHP İÇİN SANCILI SÜREÇ

Kürt meselesinde asıl sancının CHP’de yaşandığı ve yaşanacağı aşikâr. Tabanı tam bir mozaik görünümündeki bu “kitle” partisinin süreçte net bir politika izlemesi ve belirlediği politikaya uygun biçimde tabanını mobilize etmesi hiç kolay değil. Önümüzdeki günlerde kendisini ülkenin koruyucusu olarak hisseden ulusalcı taban ile demokratik dönüşüm talep eden sol/sosyalist taban arasındaki düşünsel çelişkiyi yönetmek, CHP’nin öncelikli işi olacak. Hatta 19 Mart İmamoğlu meselesinden dahi önce çözmesi gereken sorunu, tabanındaki bu çelişki.

Yeni bir liderin doğmasına tanık olduğumuz 19 Mart sonrası sürecini başarıyla yürüten ve her kesimin takdirini kazanan yönetim, acaba Kürt meselesindeki dönüşüm sürecinde aynı başarıyı gösterebilecek mi? Parti, sürecin Mecliste şeffaf bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini anlatmak konusunda başarılı oldu. Bu amaçla önerdiği Meclis komisyonu kurulmasına ön ayak oldu.  MHP, DEM ve hatta AKP çözüm sürecinde tüm partilerin, özelikle de CHP’nin çalışmalara dahil olması gerektiğinin farkında. Sonuçta kararların nitelikli çoğunlukla alınması önerisi kabul edilen CHP, komisyona katıldı. Partinin kararlı duruşu, en azından sürecin başlarındaki politikasının başarılı olduğuna işaret ediyor.

Sürecin Meclis marifetiyle şeffaf yürütülmesini sürekli dile getiren partinin kendi önerdiği komisyona katılmaması, Meclis platformunda kendisini soyutlaması eşyanın tabiatına aykırı bir tavır olurdu. Bu itibarla, ulusalcı kanadın AKP ile hiçbir platformda bulunulmaması düşüncesi, anlaşılır ve duygusal bir istem olmasına, karşın uygulanması partinin kendisini inkâra düşürmesi anlamı taşırdı.

Güvenilir kuruluşların yaptığı araştırmalarda açılımı olumlu bulanlar başlarda üçte bir iken şimdilerde üçte ikiye yükseldi. Konu hakkında tabanı adeta ikiye bölünen CHP’de ise kayda değer bir değişim olmadı. Politikasını sadece tepki üzerine kurgulayan “bakiye” partilerde Kürt sorununda güvenlikçi politikayı önceleyen kitle, beşte bir düzeyinde iken, CHP’de bu oran yarıya yakın. Bu durumun üzerinde düşünülmeli ve parti kendisini ciddi şekilde sorgulamalıdır.

Bu aşamada parti bir şey yapamaz mıydı? Kuşkusuz yapardı. Önemli sayıda örgüt mensubu cezaevinden çıkarılırken, en azından Kent Uzlaşısı nedeniyle tutsak edilen partililerin özgürlüğe kavuşturulması ve kayyum atanan belediyelerde eski duruma dönülmesi başarılabilseydi, parti politikasına rıza göstermeyen tabanın ikna edilmesini kolaylaştırırdı.

 

İKİ ANA EĞİLİM

Baykal döneminde ulusalcı kimliğe bürünen parti, 2019 seçimlerinde, başta büyükşehirler olmak üzere, kazandığı belediyelerdeki başarılı uygulamalarıyla halka uzandı. İstenilen düzeyde olmasa dahi halkla bütünleşti, halkla birlikte halk için çalıştı ve 2024 seçimlerindeki parlak zaferini elde etti. Kuşkusuz bu başarı sosyal demokrat belediyeciliğin başarısı idi. Demek ki parti, politikasını sosyal demokrasiye yönlendirdiği ve bunu tabanına doğru biçimde anlattığı ölçüde başarılı oluyor. Dolayısıyla parti, Kürt sorununa sosyal demokrat pencereden bakmalı ve tabanını buna ikna etmeli. Bunu yaparken tabanındaki bir tek kişiyi dahi kaybetmeden geniş anlamdaki demokrat kitlenin sempatisini kazanacağı politika izlemeli.

Diğer yandan, CHP zayıf olduğu alanda iktidarla polemiğe girmeyi bırakmalı. Kürt sorunu dahil tüm alanlarda demokratikleşme politikalarını öncelemeli ve diğer partilerle tartışmaları güçlü olduğu bu alana taşımalı. Demokrasi, sadece sol/sosyal demokrat partilerin değil, parlamenter rejimlerin vazgeçilmez temel argümanıdır. Açılım sürecine bu perspektifte yaklaşmalı ve çözümün temel argümanı olarak demokrasiyi sürekli gündemde tutmalı. Gündemi takip eden değil, belirleyen olmalı.

Bernard Shaw, Fabian sosyalistlerinin, “Devrimci kahramanlıkların hoşa giden kolaycılığından vazgeçip, sıradan parlamento yöntemleriyle gerçekleştirilebilir reformlar için uğraşarak zor bir işi üstlenmek.” tutumlarını vurgulamıştı. CHP’nin de, tabanının tümünün sosyal demokrasiye evrilmesini sağlamasından ve demokrasiyi öncelemesinden öte yol gözükmemekte.