
Haklı çıktım…
Bu sefer; “Ben demiştim, haklı çıktım, işte oldu” lafını büyük mutluluk ve sevinç içerisinde haykırıyorum.
Dergimizin geçen sayısında yayımlanan son yazımda yerel seçimlerin nasıl kazanılacağı üzerine laf üretirken aşağıdaki bölümü kaleme almıştım. İnanarak, hem de sonuna kadar inanarak…
***
Tedavi:
Seçim nasıl mı kazanılır, işte böyle…
- Oportünizme, faydacılığa hiçbir zaman bel bağlama…
- Küçük hesapların büyük davaların içini çürüteceğini hep hatırla…
- Haklıdan yana ol…
- Ülkende yoksa bile; adalet dağıtan, insan haklarını esas alan bir hukuk sistemi varmış gibi davran etrafına, ailene, işine, arkadaşlarına…
- Ama her şeyden önemlisi, hiçbir zaman, hiç ama hiçbir şekilde, adı beyaz dahi olsa, yalan denilen kavramın yanından dahi geçme…
Çok safça değil mi?
Değil dostlar, değil…
Sadece uzunca dönemdir denenmemiş olan bu…
Her parti düştü bu tuzağa…
Gün geldi herkesi kendi hırsızına oy verme mecburiyetinde bıraktılar…
Dürüst olamadılar, faydacılığın esiri oldular…
***
İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini kazanma yolunda yukarıda değinmiş olduğum hususların büyük bir kısmının başarıyla uygulanmış olduğunu biliyorum.
Ve bu bana sizlerin de duyduğu o müthiş hazzı hissettiriyor.
Bu başarıda emeği olan, ismi artık tüm Türkiye tarafından bilinen kahramanların (Ekrem İMAMOĞLU – Canan KAFTANCIOĞLU) yanı sıra, arka plandaki strateji ordusunun “kurmay subayı” Öykü Ajans’ın Başkanı, değerli dost Necati ÖZKAN’ın, SODEV’in yeni başkanı Ertan AKSOY’un ve Vakfımızın Yönetim Kurulu Üyesi Avukat İsmail Emre TELCİ’nin adını anmamak olmaz.
1994 yerel seçimlerinde yaşanan o facia ve arkasından gelişen olaylar neticesinde ülkesine hala umutla bakmaya çalışan ancak içi kan ağlayan herkesin yukarıda adı geçen, geçmeyen tüm dostlara bir sıcak teşekkürden daha fazlasını yapma borcu var.
31 Mart 2019 Pazar gecesi başlayan ve günlerce süren ısrarlı tavır ve sıkı bir şekilde sandıklara sahip çıkılması neticesinde, 17 Nisan günü alınan mazbata ve Sosyal Demokrasi’nin siyasi ahlakının ve becerisinin onlarca yıl sonra yeniden, güzelim şehrimizde iktidar olması…
Baharın gelmesi işte tam da bu olsa gerek…
Değerli dostlar, bu satırları yazarken ne yazık ki YSK süreci henüz tamamlanmamış durumda…
Sanki Aziz NESİN’i ebedi istirahatgahında rahat bırakmama amacı güden, yerinden kalkarak yaşanan abuklukları kaleme almak isteyeceği nitelikte peş peşe sergilenen itirazlar silsilesi sonucunda “Yüksek Seçim Kurulu” adını taşıyan anayasal yapının vereceği kararın arifesindeyiz.
Ya seçimlerin sonuçlarını tescil edecekler
Ya da yeniden yapılması yönünde iptal kararı verecekler…
Sonuçlar tescil edilirse ne ala, ancak maazallah seçimleri, ileri sürülen o gerekçeler doğrultusunda iptal ederlerse ne yapılması gerektiğini de, ne tesadüf ki dergimizin geçen sayısında yayımlanan son yazımda anlatmışım. Alın bakın…
***
Benim ise seçimler konusunda iflah olmaz bir takıntım var.
İki elim kanda da olsa oy vermeye gidilecek…
Tabii ki seçimleri protesto etme gerekçelerini besleyen bir sürü post-modern, kimlikçi, cinsiyetçi, aktivist, çokbilmiş yorum okuruz her seçim döneminde. Ve hepsi de kendi içerisinde çok haklı sebeplere, bilimsel çalışmalara, akademik referanslara, bilmem hangi ülkedeki bilmem hangi seçimin sonuçlarına dayanır. Bozuk düzen seçim boykotu ile düzelir sanılır.
Olabiliri piyango vurabilir ve boykot dediğin mekanizma tutabilir. Ama Murphy kanunları gereği o mekanizma sende tutmaz kardeşim…
Bunun istisnası yok mu? Var tabii ki.
Bir ülkede güçlü, ses getiren, içerisinde siyasi partileri, sendikaları, siyasi dernekleri, vakıfları bulunduran bir muhalefet hareketi mevcutsa, o seçimlerin meşruluğu üzerine bir tartışma yürütmek için mevcut zemin ve yeterli veri de varsa, işte o zaman bu boykot, yapısal anlamda siyaseti belirler, netice alır. Çünkü o zaman bu boykotun esas amacı, nihilist bir protestodan öte, “oy verme” hakkının sağlıklı olarak kullanılması yönünde bir eylem olarak ortaya konur. Yoksa bizde olduğu gibi, mühürsüz oyların geçerli kabul edilmesini “Bu seçimler asla meşru değildir” diyerek protesto edip akabinde o seçimin meşru olduğunun en büyük kabulü olan “namus ve şeref” ile süslenen milletvekilliğine geçiş yeminini kürsüde okumak suretiyle toplumsal muhalefetin liderliğinin üstlenilebileceğini sanmak, halüsinasyonlarla süslü bir müsamereden öteye bir şey ifade etmemektedir.
***
Seçimler iptal edilirse CHP Parti Yönetimi ve Ekrem İMAMOĞLU ne yapar bilemem. İptal edilecek seçime katılma kararı alırlar mı bilemem. 16 Nisan referandumunu meşrulaştıran irade yeniden devreye girer mi bilemem; ancak sizlere bu yazının görselini oluşturan aşağıdaki fotoğrafın özelliğini anlatayım, sizler oradan ne demek istediğimi anlarsınız.

Bu yazıyı ilk gördüğümde, 2007 yılının Şubat ayıydı. Çalışmaya yeni başladığım firmanın fabrikasının yakınında, arabaların geçtiği bir alt geçitte görmüştüm…
umuDumuz ECEVİT
5 Kasım 2006’da rahmetli olmuştu KARAOĞLAN…Son girdiği seçim ise 2002 seçimleriydi. Hani benim yine bir önceki yazımda aşağıdaki satırlarla andığım seçim…
***
Tabii çeşitli fikirler mevzubahis olabilir ancak Türkiye’nin önündeki son viraj bence 2002 genel seçimleri idi. Akabinde araba uçurumdan aşağıya yuvarlanmaya başladı, sıra geldi son ağaca tutunmaya…
***
Belli ki bu yazı en azından 4 yıldır aynı yerde duruyordu. AKP’nin oy patlamaları yaşadığı bir şehrin, en sık ziyaret edilen hastanelerinden birinin hemen yanındaki alt geçitte.
Bu yazıda yer alan fotoğrafı ise 26 Mart 2019 tarihinde ben çektim. Yani yerel seçimlerden birkaç gün önce.
Yazının birkaç kere silinmeye çalışıldığını ama aynı yere, aynı el yazısıyla yeniden yazıldığını söyledi bana orada yaşayanlar…
ODTÜ Stadyumu’ndaki tribünden silinemeyen DEVRİM yazısı gibi bir yazı daha var sizin anlayacağınız bu ülkede.
SİLİNEMEYEN…
Muhtemelen o duvara “umuDumuz ECEVİT” yazan şahsiyet, bir başka isim daha eklemiş o duvara bu yıl. Bakın fotoğrafa göreceksiniz…
muharremince #…
- Devrim’in bir adı kaldı bir de hayali…
- Karaoğlan bir şiir gibi göçtü gitti…
- Muharrem İnce saman alevinden hallice bir heyecan yarattı gönüllerde…
Aman uzak dur Ekrem Bey,
Sakın geçme silinemez bir yazı olarak çimentodan inşa bir duvarın spatula görmemiş zeminine…
Sana da yazık bu memlekete de…
*A. Babür ATİLA
Eski SODEV Başkanı
batila@superonline.com