Hepimizin hayatı evde yapılıp çarşıya uymayan hayaller, beklentiler ve hakikat ile yüzleşmelerle doludur.
Çocukluk ve gençlik hayalim önce bürokrat sonrasında da siyasetçi olmaktı.
Siyasetçi olmaya 9 yaşında 1977 yılının o, bazıları için kâbus benim için ise kaotik-romantik-şiirsel ortamında karar vermiştim.
Bürokrat olma aşkı ise içime Erhan BENER’in Bürokratlar adlı eserini okuduğumda girmişti.
Sihirli formülü bulmuştum.
Devlet Planlama Teşkilatı veya Hazine Müsteşarlığı benim bu “gizli emelimi” ? gerçekleştirmeme yardımcı olacaklardı. 15 yıl devlet memurluğu ve sonrasında ver elini TBMM…
Tabii bunu gerçekleştirmek için ufak bir aşamayı geçmem gerekiyordu, o da bu kurumların giriş sınavlarıydı…
Sırf bu amaçla, üniversite giriş sınavlarında tercih sıralamamı İktisat-İşletme fakülteleri ile doldurmaya karar vermiştim. Tabii ki ülkemizin güzide üniversitelerini yazacaktım listeme…
1986 yılının atmosferinde, ilk iki sıra otomatikman belli idi. İlk sırada Boğaziçi Üniversitesi İşletme, devamında ise Boğaziçi Üniversitesi İktisat tercihini yapmak adettendi. Esas olan üçüncü sıraya hangi fakültenin yerleşeceği idi.
Tercih kılavuzuna biraz dikkatli bakınca, nasıl sevindiğimi, gözlerime inanamadığımı bugün bile hatırlıyorum. Annemin maddi imkânsızlıklardan dolayı Edebiyat Fakültesi’ni ikinci sınıftan terk ettiği İstanbul Üniversitesi; İktisat Fakültesi İngilizce İktisat Bölümü’nü o sene açmıştı.
Artık bir saniye bile düşünmeme gerek kalmamıştı. İstediğim okulu bulmuştum. Henüz tek bir öğrencisi bile olmayan bu bölüm benim için tek hedef haline gelmişti.
Üçüncü sıraya bu okulu yazdım. Gerisine sıraladığım 6 fakültenin bir anlamı kalmamıştı. 9 tercih yapmıştım ama ben 3’üncü tercihimi arzuluyordum.
O arzum gerçekleşti.
29 Temmuz’da, sonuçların gazetelerde yayımlanmasından tam bir gün önce Ankara’da yaşayan kuzenimin telefondaki sesi hala kulaklarımda:
“Babür, sonuçlar açıklandı, İstanbul Üniversitesi, İngilizce İktisat Fakültesi’ni kazandın”
“Kazandın…, kazandın…, kazandın…” kulaklarımda yankılanıyordu. O gece uyuyamadım.
Mezun olduğum 1991 yılının haziran ayına kadar da aynı heyecanı duymaya devam ettim…
İş hayatı…
1993 yılında TCMB yani Merkez Bankası, gelecekte ülkenin para politikalarını yönetecek kişileri seçtiği uzmanlık sınavlarından birini açtı. Tabii ki ben üniversite mezuniyetimi takip eden süre içerisinde Devlet Planlama Teşkilatı veya Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi kurumların sınav açmasını beklerken, sırf sınav tecrübesi olsun diye bu sınava yazıldım.
Ne de olsa, üniversite sınavında üçüncü tercihini kazanmış, kendini pek bir parlak gören, devletine milletine hizmet aşkıyla içi yanan genç bir TC delikanlısıydım…
Üstüne üstlük iktisat bilimini de sevmiştim. Bu sınava özel bir şekilde hazırlanmadan girebilir, kazanmasam da kendimi diğer sınavlar için test edebilirdim.
O özgüvenle girdim sınav salonuna.
Sınava giren diğer kişilerin kendi aralarındaki sohbeti duyunca, İstanbul’dan gelen az sayıdaki birkaç kişiden birisi olduğumu anladım.
Etrafım ODTÜ, Bilkent mezunları ile doluydu.
Sınav soruları dağıtıldığında hayatımın en acı veren gerçekliklerinden biri ile karşılaştım.
Anlamıyordum, evet sınav sorularını anlamıyordum…
Bambaşka bir iktisat ekolüne sahip eğitim kurumlarından gelen o güzide öğrenciler harıl harıl soruları cevaplarken, ben her geçen dakika sınav kağıdında daha çok boğuluyor ve neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
İşte o an gerçek yüzüme çarptı.
1986 yılında, o aşk ile bağlı olduğum fakülteye giriş puanımı gördüğümde yaşadığım şaşkınlık ile mırıldandığım cümle aklıma geldi, “ben, eğer yazsaydım, bu puanla son sıradan da olsa ODTÜ İktisat Fakültesi’ne girebilirmişim yahu…”
Üzerinden tam 7 yıl geçmişti ve o gün mırıldanarak söylediğim cümle kulağımda güçlü bir şekilde yankılanıyordu.
“Eğer yazsaydım, ODTÜ’ye girebilirmişim…, girebilirmişim…, girebilirmişim…”
Ne Merkez Bankası’na ne de başka bir devlet kurumuna giremedim.
Hayat beni, birçok İstanbul gencine yaptığı gibi bambaşka bir iş hayatına attı.
Fakülteden kimi arkadaşlarımız özel bankalara savruldu, kimimiz ise uluslararası ticaretin toplamda binlerce saat uçuşa dayanmasını gerektiren neferlerinden olduk…
Ama bildiğim kadarıyla, bizim fakülteden üniversitede öğretim üyesi olanlar dışında, bürokrasiye adanan hayatlar çıkmadı…
Merkez Bankası Başkanı
6 Temmuz 2019 tarihinde gazetelerin web sayfalarına son dakika spotuyla düşen bir haberden öğrendiğimize göre, Murat UYSAL adında bir kişi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi uyarınca Merkez Bankası’nın başına atandı.
Pek adı sanı duyulmamış bu kişinin özgeçmişi de aynı anda haber sitelerine girdi. Merak bu ya, ben de okudum hemen.
Bana mı benziyordu bu arkadaşın geçmişi?
Galatasaray Liseli olduğunu yazıyordu gazete, yani aynen benim gibi frankofon idi. Yani lise eğitimini Türkiye’deki Fransız Liseleri’nde almıştı. Esas sürpriz İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat mezunu olması idi.
Bir an için acaba dedim, sınıf arkadaşım mıydı? Ama işte o anda yıllar öncesinde girdiğim o sınav geldi yeniden aklıma. O sınavda bizim fakülteden sadece ben vardım…
Ayrıca kendisinin 1971 doğumlu olduğunu yazıyordu gazete. Yani muhtemelen ben mezun olduğum yıl girmişti bizim fakülteye…
Aferin dedim içimden, bir an için gerçekten büyük gurur duydum. Benim oturduğum sıralarda oturmuş, muhtemelen aynı hocaların eğitiminden geçmiş bir kardeşim, benim uzağından bile geçemediğim Merkez Bankası’na girmiş ve başkanlığa kadar yükselmiş dedim. Demek ki benim hiç duymadığım iktisat teorilerini öğrenmiş, içselleştirmiş ve o koca sınavı kazanmış dedim.
İşin büyüsünü bozan ise, tüm semavi dinlerin baş düşmanı faizi, düş emrini vererek düşürecek ve enflasyon canavarını alt edecek olan kişinin artık bulunduğundan söz eden haberlerin önüme akması oldu.
Nasıl yani dedim?
“Mesleki ömrünü Merkez Bankası’nda geçiren biri mi alet olacak buna?” diye şaşkınlığımı yaşarken, aynı anda gözlerim özgeçmişi okumaya devam etti…
İşte o anda, “evet Babür, bu arkadaş da aynı senin gibi, Merkez Bankası’na uzman filan girmemiş” dedim.
“Murat UYSAL kimdir? 1971 yılında İstanbul’da doğan Murat Uysal, Galatasaray Lisesi’nin ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi (İngilizce) İktisat Bölümünden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Bankacılık Anabilim dalında yüksek lisans yaptı.
Meslek hayatına 1998 yılında bankacılık sektöründe başlayan Uysal, 2007-2011 tarihleri arasında Türkiye Halk Bankası’nda Para ve Sermaye Piyasaları Daire Başkanı olarak görev yaptı. 2011 yılı Kasım ayından itibaren de Türkiye Halk Bankası’nda Hazine Yönetimi’nden sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı görevini yürüttü. Eş zamanlı olarak, 2008-2010 yılları arasında Halk Yatırım A.Ş. Denetim Kurulu üyesi, 2011 yılında Halk Portföy A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi, 2012-2014 yılları arasında Halk Portföy A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı, Nisan 2015 – Nisan 2016 tarihleri arasında Halk Leasing Finansal Kiralama A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi görevlerini yürüttü. 2014 yılı Mart ayından itibaren ise Halk Yatırım Menkul Değerler A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini sürdürdü.
Murat Uysal, 9 Haziran 2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı’na atandı…”
O kuralı işletmiş ve “kapıdan giremediğin yere bacadan gireceksin” özdeyişini hayata geçirmiş bu fakülteden kardeşim. Dolu dolu tam üç yıllık Merkez Bankası tecrübesi ile oturmuş bu koltuğa.
Ama ben biliyordum; bizim fakülteden yeni yetme uzman filan çıkmaz bu kuruma! Çıksa çıksa, örnekte görüldüğü gibi başkan çıkar…?
Prof. Dr. İzzettin ÖNDER’in, rahmetli Prof. Dr. Türkel MİNİBAŞ’ın ve nice değerli hocalarımızın öğrencilerinden emir kulu da çıkmamalı be kardeşim bu memleketin başına…
Belki uzman olamadık zamanında ama başımız hep dik durmalı yaşadığımız bu hayatta…
Bilmeyenlere fikir vermesi açısından, şunu da belirtmeliyim ayrıca…
Fransız kolejlerinde her şeyden önce, 1789 Devrimi’nin özü kazınır damarlara…
“Liberté, Egalité, Fraternité”
“Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”
Eminim Uysal kardeşimiz de unutmayacaktır, kendisi üzerinde hakkı olan bu kralları alaşağı eden şiarımızı hiçbir ahval ve şerait altında…
*A. Babür ATİLA
Eski SODEV Başkanı
batila@superonline.com