Hukukun Siyasallaştırılması Diye Bir Şey Olmaz: HUKUK ZATEN SİYASALDIR.

Uğur TUNÇAY                İnşaat Mühendisi            Siyaset Bilimci ugurtuncay1960@yahoo.com

Aşağıdaki makaleyi yazmak; içerisinde bulunduğumuz ortamda, politika üretme konularındaki özensizlik/yetersizliği sergilemek ve daha doğru hedefler konulabilmesini sağlamak amacıyla zorunlu bir hal almıştır.

Hukukun siyasallaşması kavramı, çoğunlukla hukuk sistemlerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik bir eleştiri olarak kullanılmaktadır. Ancak hukukun tarihsel ve sosyolojik doğasına bakıldığında, hukukun siyasetten bağımsız bir alan olarak tasavvur edilmesi, modern devletin ideolojik bir kurgusu olarak görülebilir. Bu makale, hukukun siyasallığını bir “bozulma” ya da “sapma” olarak değil, hukukun toplumsal güç ilişkilerinin bir ürünü ve ifadesi olduğunu savunan yaklaşımları tartışmaktadır. Sonunda söyleyeceğimizi baştan da söyleyebiliriz: Hukukun Siyasallaşması Normatif Bir İdealin Ötesinde Sosyo-Politik Bir Gerçekliktir.

Hukukun Sosyolojik Doğası: Normatif İdealler ve Gerçeklik Arasındaki Çatışma

Hukuk, yalnızca normatif düzenlemeler bütünü değil, aynı zamanda bir sosyal mühendislik aracıdır. Weber’in bürokratik-rasyonel otorite anlayışına göre hukuk, modern toplumlarda formel rasyonaliteye (yasal egemenlik / bürokratik otorite) dayalı kurallarla işlerken, aynı zamanda iktidarın meşrulaştırılmasının temel araçlarından biridir.[1] Marksist Hukuk Kuramı ise hukuku, ekonomik altyapının bir yansıması ve egemen sınıfın çıkarlarını güvence altına alan bir üstyapı kurumu olarak değerlendirir.[2] Bu nedenle Marksistler hukuku sadece bir baskı aracı olarak görürler. Eşitsizliklerin giderilmiş olduğu bir toplumda hukuk kurallarına ihtiyaç kalmayacaktır; savıyla hareket ederler. Bu bakış açısına göre “hukukun bağımsızlığı” ve “tarafsızlığı” söylemleri, sınıf ilişkilerinin üzerini örten ideolojik bir perde niteliğindedir.

Hukukun tarafsızlığı, çoğu zaman devletin göreli özerkliğinin bir tezahürü olarak görülür; ancak devletin bu özerkliği, farklı toplumsal güç odaklarının mücadelesi içinde yeniden şekillenir.[3] Dolayısıyla hukukun nesnelliği, güç ilişkilerinin bir kesitinde ortaya çıkan bir denge durumunun ifadesi olmaktan öteye geçemez.

Tarihsel Perspektif: Hukukun Siyasallığının Evrimi

Modern devletin inşası sürecinde hukuk, egemenliğin araçsallaştırıldığı bir alan olarak gelişmiştir. Roma hukukundan itibaren mülkiyetin düzenlenmesi ve toplumsal sınıfların ayrışması, hukukun politik bir çerçevede kurumsallaşmasının önünü açmıştır.[4] Ortaçağ’da feodal ilişkiler ve kilise otoritesiyle iç içe olan hukuk, modernleşmeyle birlikte ulus-devletin merkeziyetçi yapısını pekiştiren bir mekanizma haline gelmiştir. Bu dönüşüm, hukukun siyasetten “arındırıldığı” iddialarının aslında kapitalist modernleşmenin bir ideolojik anlatısı olduğunu gösterir.[5]

Hukukun Siyasallaşmasının İki Yüzü: Baskı ve Dönüşüm Aracı

Hukukun siyasallığı yalnızca bir baskı mekanizması olarak değil, aynı zamanda toplumsal dönüşüm aracı olarak da okunmalıdır. Feminist hukuk teorileri, hukukun tarihsel olarak patriyarkal düzenin yeniden üretiminde oynadığı rolü eleştirirken, aynı zamanda hukuku eşitlikçi bir dönüşüm aracı olarak yeniden kurgulamanın yollarını tartışır.[6] Hatta daha da  ileri giderek feminist hukuk teorisi kadının tarihsel olarak ikinci planda tutulmasının başlıca sebebinin hukuk olduğu görüşüne dayanır.

Benzer şekilde, insan hakları hukuku, egemen sınıfların çıkarlarını koruyan bir araç olmaktan çıkıp küresel ölçekte adalet taleplerini dillendiren bir normatif düzen yaratabilmiştir.[7]

Bu çelişkili yapı, hukukun siyasallığını “olumsuz” bir sapma olarak değil, toplumsal mücadelelerin doğasında yer alan bir olgu olarak anlamayı gerektirir. Hukukun ideolojik işlevi, Gramsci’nin hegemonya teorisiyle açıklanabilir: hukuk, yalnızca zor aygıtı değil, aynı zamanda toplumsal rızanın üretildiği bir alan olarak işlev görür.[8]

Eleştirinin Sınırları: “Siyasallaştırma” Söyleminin İdeolojik Çerçevesi

“Hukukun siyasallaştırılması” söylemi, çoğunlukla hukuk düzeninin tarafsız bir hakem gibi davranması gerektiği fikrine dayanır. Ancak bu söylem, hukukun zaten tarihsel olarak belirli sınıfsal ve ideolojik çerçeveler içinde şekillendiğini göz ardı eder. Bu nedenle, siyasal mücadele içinde olan aktörlerin bu kavramı eleştirel süzgeçten geçirmesi gerekir.

Hukuku siyasetten arındırılmış bir alan olarak konumlandırmak, iktidar ilişkilerinin hukuki düzenlemelerdeki etkisini görünmez kılar. Bu durum, eleştirinin kendisini de ideolojik bir kurgunun parçası haline getirir.[9] Dolayısıyla hukukun siyasallığı, salt bir eleştiri konusu değil, toplumsal güç dengelerinin bir yansımasıdır.

Solon (M.Ö. 6.yüzyıl), kendi adiyla anilan ve Antik Yunan döneminin en eski anayasası olan Solon Anayasası’nı hazırlamış, görevde kaldığı süre boyunca adaleti hedeflemiş, yaptığı siyasi ve ekonomik reformlarla daha sonraki reformlarin önünü açmıştir. Solon, halkın hukuk sistemine erişimini kolaylaştirmak icin kanunları yazılı hale getirmiştir. (10) Bütün bu çalışmalarını ve kendi isteğiyle sürgüne gitmesine rağmen şu sözleri söylemekten de kaçınmamıştır: ”Kanunlar örümcek ağlarına benzer. Güçsüz ve hafif şeyler ona yakalanır; daha ağır olanlar ise onu parçalayıp geçer. Bugünkü Avrupa Hukuku’nun temelini oluşturan Solon’ un bu tespiti konuyu bütün açıklığıyla ifade etmektedir.

 

Sonuç Yerine:

Hukukun siyasallaşması, modern devletin ve kapitalist toplumun doğasından kaynaklanan bir olgudur. Hukukun siyasetten bağımsız bir alan olarak görülmesi, normatif bir idealden ibarettir ve çoğu zaman bu idealin kendisi de iktidar ilişkilerinin bir ürünü olarak işlev görür. Hukukun siyasallığını eleştirmek, bu gerçekliği kabul etmek yerine, çoğunlukla mevcut düzenin “tarafsız” olduğu yanılgısını pekiştirir. Bu nedenle, hukuk ve siyaset arasındaki ilişkinin doğası gereği iç içe geçmiş olduğu kabul edilmeli ve hukukun dönüşüm potansiyeli, bu iç içeliğin farkında olarak tartışılmalıdır.

Yaralanılan Kaynaklar:

  1. Max Weber, Economy and Society, University of California Press.
  2. Karl Marx, A Contribution to the Critique of Political Economy, Progress Publishers, 1859.
  3. Nicos Poulantzas, State, Power, Socialism, Verso.
  4. Alan Watson, The Spirit of Roman Law, University of Georgia Press, 1995.
  5. Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison, Vintage Books, 1977.
  6. Catharine MacKinnon, Toward a Feminist Theory of the State, Harvard University Press, 1989.
  7. Upendra Baxi, The Future of Human Rights, Oxford University Press, 2002.
  8. Antonio Gramsci, Selections from the Prison Notebooks, International Publishers, 1971.
  9. Duncan Kennedy, Legal Education and the Reproduction of Hierarchy, New York University Press, 1983.
  10. Hukuk Ansiklopedisi / Hukukbook