İç-dış terör ve güncel siyasete o kadar bulandık ki, bu ülkenin istisnasız hepimizi etkileyen ekonomi gündemini çok ıskaladık.
2002 ylında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidar olduğunda dönemin ekonomi “uzmanları”, açıklanan ekonomik programın kriz sonrası Türkiye’yi uçuracağını düşünüyorlardı. Oysa açıklanan program temelde tüketimi önceleyen, büyük inşaat (özellikle konut) projeleri destekli sıcak para politikasına dayalıydı.
İstedikleri gibi de oldu! 2000’li yılların başında dünyada döviz çok boldu ve gidecek adres arıyordu. ABD, AB ve Japonya’da faizlerin çok düşük olduğu ortamda gelişmekte olan ülkeler yüksek faizle dikkat çekti. Türkiye’nin de yaptığı buydu: Düşük kura karşılık, yüksek faizle nereye gideceği belli olmayan paranın aklını çelmek! Plan tuttu! Türkiye, 2000’li yılların sonlarına kadar, kısa vadeli yüksek faizle sıcak paranın güvenilir limanı oldu. Dışa bağımlılık, tasarrufların azalması, cari işlemler dengesinin bozulması gibi eleştiriler, “sıcak paranın gelmesi çok önemli” gibi anlamsız argümanlarla karşılandı.
Kredi cennetinde büyüme
Türkiye işte bu yıllarda %7-9 arası efsanevi büyümeler kaydetti. Nasıl? Tüketim ve inşaat yoluyla. Bankalar yurt dışından ucuz maliyetlerle buldukları parayı biz vatandaşlara(müşterilerine) sattılar.
KOBİ’ler, ama özellikle ücretli çalışan kesim bu paranın “müptelası” oldu. Zira sıcak paranın bir özelliği de bağımlılık yaratmasıdır. Bugünkü harcamalarınızı yarınınızı ipotek altına alarak yaparsınız.
İşin bir diğer ayağı da TOKİ eliyle yapılan inşaat projeleriydi. Düşük faizli mortgage kredileri de bu hormonlu büyümenin bir başka katalizörü oldu. Herkesin geliri ölçüsünde konut edinmesi hedefiyle oluşturulmuş olanTOKİ, geçen yıllar zarfında adeta bir “arsa emlakçısına” dönüştü.
Şehirlerin kentsel dönüşüm projeleriyle birer rant odağına çevrilmesi ve yol açılan kentsel ve çevresel felaketlerin yanı sıra, denetimden uzaklaştırılmış kapalı kutu mali yapısıyla TOKİ tek başına bir yazı dizisi olur!
Özetle Türk halkı “tüketim”in sihrini keşfetti. AVM’lerde kurulan stantlarda dağıtılan kredi kartı başvuru formlarını doldurmayanları neredeyse dövüyorlardı! 1 kişi 10’larca bankadan kredi kartı alabiliyordu. Sadece kart da değil; her türden tüketici kredisi de bankalarda halkımızın emrine amade bekliyordu! Ev, araba, beyaz eşya, elektronik…artık akla ne gelirse.. “TC kimlik numaranızı…numaraya SMS olarak gönderin kredi/kart onayınız 10 saniye içinde cebinize gelsin”
Reel geliri artmadığı için sürekli fakirleşen halk, devlet eliyle yaratılmış bir hayal dünyasında yaşadı. Sıcak paranın -biraz da zorunluluktan- ciddi bağımlısı oldu. İtiraf etmek gerekirse, yaratılan bu illüzyonu iktidar partisi başarılı şekilde kullandı. Gerçekte kendisine ait olmayan bir parayı harcayan bu efsunlanmış kitleler her seçim döneminde oylarını -her türlü olumsuzluğa rağmen- iktidar partisinde birleştirdiler. Geçtiğimiz yılın seçimlerinin yaratılan algıyı hatırlayın: “CHP iktidar olursa tüm kredileri geri çağıracak”mış !!!
“Yeni” Türkiye’den 2016 yılı bazı ekonomik veriler
TC devleti total borç stoku: 285 milyar dolar
Özel sektör dahil edildiğinde: 396 milyar dolar ( Krizdeki Yunanistan’da şu an:431 milyar dolar!).
2002’de bu miktar 130 milyar dolardı…
Vatandaşın bankalara olan bireysel borcu:
2015 yılı sonu itibariyle toplam:384 milyar TL
Konut kredisi borcu: 143 milyar TL
Kredi kartı borcu:79 milyar TL
Taşıt kredisi:6 milyar TL
İhtiyaç ve diğer krediler: 156 milyar TL !
Bu rakamları 2002 senesi ile kıyasladığımızda dramatik artışlar görüyoruz:
Kredi kartı borcu 18 kat, tüketici kredileri ise 135 kat artmış!
Takipteki krediler ise 2015 sonu itibariyle şöyle;
Bankalara borçlu olanların sayısı:25 milyon kişi
Hakkında icra takibi başlatılanların sayısı: 2 milyon 670 bin kişi
Takipteki kredilerin brüt tutarı:48 milyar TL.
Açılımı:
Tüketiciler: 17 milyar TL
KOBİ’ler: 16 milyar
Ticari krediler: 14 milyar TL
Batık halde!
Ödeme şartını ihlal gerekçesiyle açılan dava sayısı:1 milyon 179 bin adet.
Mahkumiyetle sonuçlanan:725 bin dosya (Bu, bir Cumhuriyet rekoru)
2015 ile beraber dünya ekonomisinde başlayan yeni dönem
Gerek ABD Merkez Bankası FED’in faiz artırımı, gerekse Çin kaynaklı gelişmeler paranın eskisi kadar rahat dolaşımda bulunmayacağını ve eve dönüşün başladığını gösteriyor. Yani bir anlamda “deniz bitti, kara göründü!”
Konjonktürel olarak dışarıdan borç para bulmanın zorlaştığı bir ortamda, Türkiye’nin kendine özel terör, güvenlik ve demokrasi sorunlarını da eklersek sıkıntılı bir dönemin çoktan başladığını düşünebiliriz.
2000’li yılların başından itibaren “tüketim” ile büyüyen ama üretimini ve tasarruflarını artıramayan, yapısal sorunlarını çözemeyen Türkiye’nin ivedilikle makas değiştirmesi gerekiyor.
Ancak dış politika, güvenlik, bağımsız hukuk, insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü gibi konularda sınıfta kalan ülkemizin geleceği ekonomi konusunda da -en azından bugün itibariyle- pek parlak gözükmüyor.
Kaynak:TUİK,Türkiye İstatistik Kurumu,http://www.tuik.gov.tr/
Vatandaş Borç Batağında,Dr. Nedim Türkmen,Sözcü
Kutlu YILDIZHAN
kyildizh@gmail.com