2013’E ORTADOĞU’DAN BAKMAK…

DENİZ TANSİ*

 

Türk dış politikası, 10 yıllık AKP iktidarı döneminde pek çok yapısal hasar gördü. Önce bakan ve başbakan danışmanı, sonra da bizzat dışişleri bakanlığı görevini üstlenen Prof. Davutoğlu, kendi duygusal dünyası ile ABD müttefikliğini harmanlayan, ikinci nesil ve ne yazık ki taşeron bir dış politikanın mimarı olarak tarihe geçti.

Hayaller gerçeklerle bağdaşmıyor

2009’da Dışişleri Bakanı olmadan önce, AKP iktidarlarının AB çıpasına sahip çıkan görüntüsü, -özellikle 2007 genel seçimlerinden ve Çankaya seçiminden sonra örtük bir hegemonyaya dönüşürken- ABD ile işbirliği, 2011’de bu ülke Irak’tan çekildikten sonra daha ilginç bir hal aldı. Obama’nın 2009’da başkanlık görevini devralması, 2011’de sözde Arap Baharı’nda Obama’nın İhvan’a karşı ılımlı bir tavır alması ve İsrail’de Netanyahu Hükümeti’yle yaşadığı gerginlikler, AKP’nin ABD algısında “aldatıcı bir imge” yarattı. Osmanlı’nın Alman Kayzeri’ni Müslüman sanması gibi, AKP de Obama’nın “Neo-Con”lar tarafından öne sürülen “gizli Müslüman” rüyasına vesile oldu. Ortadoğu’da AKP’nin tüm hesapları, ABD’nin başına bir şekilde geçmiş “gizli Müslüman” sanılan ve göbek adı Hüseyin olan bir politikacıya endekslendi.

Böylece ABD müttefiki ve NATO üyesi Türkiye, Obama’nın yardımıyla Ortadoğu’ya İhvan iktidarları getirecek, İsrail’i “hizaya sokacak” ve bölgede, Davutoğlu’nun kitabında yazdığı biçimiyle, bir büyük gücün yardımıyla, bölgesel bir vesayet kuracaktı. Diplomasinin “çıkar-mantık” çekirdeğini aşan, duygusallık ve ABD müttefikliğini kendince yeniden üreten bu “taşeron-vesayetçi” anlayış, Kasım 2012’de beklemediği bir şokla karşılaştı. Obama henüz ikinci seçim zaferinin “sarhoşluğunu” yaşarken, İsrail Hamas’a yönelik “Bulut Sütunu” operasyonunu gerçekleştirdi. Erdoğan’dan beklenen ikinci “one minutes”, söylemi İsrail’e “terörist devlet” diyecek kadar ileri gittiyse de, İhvan’ın Mısır’ı İsrail-Hamas arasındaki ateşkeste  “aracı” oldu, ABD Dışişleri Bakanı Clinton ateşkesi Mısır’da duyurdu ve Mısır’a bölgedeki “lider rolü”nden dolayı teşekkür etti.  İsrail operasyonu Gazze’de sürerken, Mısır Başbakanı Kandil bizzat Gazze’ye gitti.

ABD Mısır’dan bölgede “liderlik beklentisini” 2009’da Obama’nın daha ilk döneminde belirtmişti. Erdoğan’ın Davutoğlu tarzı dış politikasında, AB çıpası zayıflayınca, “ABD vesayeti ön plana çıktı” demiştik. ABD’nin, İsrail’in operasyonunda -AB ülkeleri ile birlikte- “İsrail’in kendini savunma hakkı”na vurgu yapması, Erdoğan’ın dolaylı olarak Obama’yı eleştirmesine yol açtı.

Suya düşen bölge liderliğinin ve ABD’nin İsrail politikasında yaşattığı hayal kırıklıklarının yanısıra, AKP’nin Suriye politikasında da ABD’den beklediği desteği bulamaması ve “yalnızlaşması”, NATO’dan gelecek Patriot C tipi füzelerle giderilebilir mi? Bir hayli tartışmalı! Zira Irak’ta Maliki Hükümeti’yle yaşanan gerginlikler, İran’la perde arkasında yaşanan sıkıntılar, gün geçtikçe ABD vesayetinde sürdürülen politikalar açısından “komşularla kavgalı ve kuşatılmış” bir ülke görüntüsü çizilmesine neden oldu.

Bu gidiş 2013’te de hüsrana gebedir

Suriye’de İhvan ağırlıklı muhalefet koalisyonunun ABD tarafından değiştirilmesi ve Türkiye’nin de bu durumu kabullenmek durumunda kalması; öte yandan PKK’nın müttefiki PYD’nin Türkiye’nin sınır boyunda yeni bir Kürt antitesi oluşturması, AKP için şaşkınlık ve panik havasının yayılmasına neden oldu. Irak’ta Barzani’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile müttefik, Suriye’de PYD’nin Kürt bölgesiyle hasım bir AKP politikası, daha pek çok çelişkiye gebe gözüküyor.

2013’e doğru bakıldığında, Ortadoğu ağırlıklı gözüken Neo-Osmanlıcı dış politikanın, -“vesayetçi-hegemon” bir parantezde- bölge gerçekleri ve küresel gelişmeler karşısında çöktüğü; ideolojik bakış açısının realite ile her geçen gün daha da uzlaşmaz bir ilişkiye dönüştüğü; savaşçı söylemin Türkiye açısından “tarihi ve geleneksel ağırlığı” büsbütün kaybettirdiği bir bilançoyu önümüze getirmektedir.

Siyasetin genelinde olduğu gibi, dış siyasette de “sorun çıkaran” değil, “sorun çözen” bir yaklaşımın ülkelere güç kazandırdığı aşikardır. Yeni bir BM, Müslümanlar arası birlik gibi büyülü sözler, siyasilerin kendi inanç dünyalarının arka planını olduğu gibi gözler önüne sererken, artık ciddiye alınmayan bir “bağırıp-çağırma ve boy gösterme seanslarını” anımsatmaktadır. Türkiye’de dış politika artık bir iç politika malzemesidir ve “sorun çözme” adına bir karşılığı bulunmamaktadır. Hayaller ve ABD müttefikliği arasında yaşanan karmaşık zihniyet yapısı, Ortadoğu ikliminde “çıkmaz sokağa” girmiştir.

2013 yılı,  ne yazık ki, Türkiye açısından Suriye ve Irak’ta “sıcak çatışmalara” girme risklerini barındıran; 2014 Mart yerel seçimleri ve 2014 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, bu çatışmaların “seçim kampanyasına” dönüşeceği bir dehşet ortamını ortaya koymaktadır. 29 Kasım 2012’de BM Genel Kurulu’nda Filistin açısından onaylanan “üye olmayan gözlemci devlet statüsü” bile AKP açısından bir çelişkidir. Zira Abbas’ın Filistin’i, Hamas’ın Filistini’ne hakim olamamakta ve İsrail’le kalıcı barış olmadan, kendi toprak bütünlüğüne sahip çıkamamaktadır. AKP ise Hamas’a hayran bir zeminde, Abbas’a verdiği desteğin geçici olduğu yorumuyla değerlendirilmekte, inandırıcı olamamaktadır.

Umut etmek her zaman yaşamın özüdür. Sosyal Demokrasi’nin bakışını dış politikaya kazandırmadıkça, muhafazakar ve savaşçı bir söylemin, ülkemize önemli riskler getirmesi söz konusudur. Verili iktidar ortamında olumlu tahmin yapma şansı mümkün değildir. 2013’ün, Sosyal Demokrasi’nin  barışçı söylemi ve dünyasını getirmesi dileğiyle…

 

*Yard. Doç. Dr. Deniz Tansi, Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkan Yardımcısı, dtansi@yeditepe.edu.tr 

 

Tekrar içindekiler sayfasına dönmek için tıklayınız

Bir cevap yazın