Son dönemde dünyada ve özellikle Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bizi ulusal- uluslararası ilişkisini yeniden düşünmeye sevk ediyor. Suriye’deki savaşla iyice görünür hale gelen, uluslararası siyasetin ulusal siyaset üzerindeki ‘dayanılmaz ağırlığına’ dair yapılan analizler, her ne kadar tek yönlü olsa da, hem akademik hem siyasi çevrelerde oldukça yaygın. Bazen komplo teorisi aşamasına ulaşan bu değerlendirmeler aslında bu bölge için oldukça tanıdık. Uzun süreli dış müdahaleler, sömürgecilik ve devam eden patronaj ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda bu eğilimi anlamak pek zor değil.
Ortadoğu’ya ilişkin okumalarda sıklıkla karşımıza çıkan ve literatürde “metodolojik uluslararasıcılık”[1] yani bir ülkedeki tüm sosyal olguları sadece uluslararası etmenler ile açıklama eğiliminin diğer aksında ise “metodolojik milliyetçilik”[2] olarak adlandırılan ve bir ülkede ortaya çıkan dinamikleri uluslarararası faktörlerden tamamen kopuk bir şekilde değerlendirmek yer alıyor k,i bu da bize pek yabancı gelmeyecek.
Uuslararası siyasetin kendini bu kadar hissettirdiği bir bölgede, bölgeyi tüm tarihselliği içinde anlamak için uluslararası ile ulusal arasındaki ilişkiye daha fazla kafa yormak ve tek yönlü bir kavrayıştan kurtulmak gerekli görünüyor.
Ulusal-uluslararası, yerel-küresel, iç-dış
Uluslararası ilişkileri devletlerarası ilişkilere indirgeyen ve -daha da ötesi- ulusal ve uluslararası arasında keskin bir ayrım olduğunu varsayımına dayanan Realist Uluslararası İlişkiler kuramına en büyük eleştiri Tarihsel Sosyoloji’den gelmiştir. Tarihsel Sosyoloji, iç ve dış arasındaki dikotomiyi reddeder ve ulusal ve uluslararası kavramlarını bir sosyal bütünün karşılıklı ilişki içinde olan parçaları olarak görür. Buna göre iç ve dış arasında birbirini kurucu ve dönüştürücü bir ilişki vardır.[3] Tarihsel sosyoloji yaklaşımına göre uluslararasının rolünü anlamak için sadece küresel ölçekli, emperyalizm, kapitalizm gibi makro yapılara bakıldığında mikro uluslararası bağlantılar gözden kaçırılır. Uluslararası, temel olarak devletler ve toplumlar arasındaki etkileşimler bütünü anlamına gelmektedir. Dünya savaşları; dış müdahaleler; komşu ülkelerdeki siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmeler; dış güçlerin çeşitli toplumsal kesimlerle kurdukları ilişkiler; dünyadaki ve içinde bulunan bölgedeki fikri evren; toplumsal hareketler vb. hepsi uluslararası kavramına dahil edilir.
“Uluslarararası İlişkiler”deki tarihsel sosyolojik yaklaşım sadece ulusal-uluslararası veya iç ve dış arasındaki etkileşimin varlığına odaklanmakla kalmaz, aynı zamanda bu ilişkinin doğasına da değinir. Fred Halliday’e göre[4] ulusal ve uluslararası arasında interaktif bir zincir vardır. Bu da bize olayların uluslararası sistemden ulusal sisteme ve oradan tekrar uluslararasına doğru izini sürmemize imkan verir. Uluslararası, ulusalın sadece alanını daraltan sınırlayıcı bir güç oluşturmaz aynı zamanda ulusal olana, ulusal aktörlere yeni imkan ve olanaklar verir.
Aynı şekilde uluslararasının ulusaldaki etkisi de sadece devlet düzeyiyle sınırlı kalmaz; zira uluslararası siyasetle ilişkiye giren sadece -kendi de aslında uluslarararası bir aktör olan- devlet değildir, çeşitli toplumsal gruplar da dışarıyla ilişki içindedir. Özellikle son yıllarda yaşanan toplumsal hareketlerin eylem biçimleri açısından birbirlerinden nasıl ilham aldıklarına bakmak bunun iyi bir örneğidir.
Bu şekilde Tarihsel Sosyoloji, uluslararası kavramının analitik kapsamını genişletmiş ve uluslararası ve ulusal kavramları arasındaki ilişkiyi yeniden formüle etmiştir. Fred Halliday’in işaret ettiği gibi, “hiçbir devletin tarihi tamamen ulusal olamaz; aynı şekilde uluslararasının kurucu rolünü görmezden gelen ekonomi, devlet ya da toplumsal tarih de mümkün değildir”.[5]
İran ve ulusal-uluslararası ilişkisi
İran, bu kurucu ilişkinin çok açık bir şekilde görünür olduğu ülkelerden biridir. Tarihsel olarak 19. yüzyıl sonlarından itibaren yöneticilerin ülkeyi dünya pazarına eklemleme biçimi, büyük güçlerin müdahaleleri, hızla değişen siyasi ve iktisadi yapılar, anayasacılık, temsil edilme, adalet gibi dünyayı etkisi altına alan fikirler ülkede modernleşme girişimlerini de beraberinde getirmiştir. Bu dönemde uluslararası alan sadece bir gelişme modeli sunmakla kalmamış, İran topraklarına hem devlet düzeyinde hem toplum düzeyinde derin etkilerde bulunmuştur. Milliyetçilik ve milli kimlik gibi, ilk bakışta adı üstünde milli duran sosyal olgularda bile ulusal ve uluslararası arasındaki etkileşimin kurucu rolü büyüktür. Rıza Şah döneminin başlarında hakim olan Batı-benzeri İranlılık tanımı, dönemin sonlarına doğru yükselen ırksal üstünlük tezi, dünyayı kasıp kavuran ve Musaddık’ın İranlılık tanımını oldukça önemli şekillerde etkileyen sömürge karşıtı hareket, Soğuk Savaş ve onun yarattığı ideolojik ortamda ortaya çıkan Muhammed Rıza Şah’ın “Ne Doğu ne Batı” söylemi ve sonrasında yaşanan İran Devrimi gibi süreçlerde ulusal ve uluslararası dinamiklerin ve siyasetin kesişimi hayati bir rol oynamıştır. Uluslararası ve ulusal siyaset ilişkisinin İranlılar için ne kadar önemli olduğunu bugün bile görmek mümkündür. Bunun için nükleer anlaşma sonrasında kutlama yapmak için sokaklara dökülen İranlılara bakmak yeterli olacaktır.
İran, önce 2009 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası oluşan Yeşil Hareket ile ve daha sonra ise İran İslam Cumhuriyeti ve P5+1 (ABD, Birleşik Krallık, Rusya, Fransa, Çin ve Almanya) arasında imzalanan nükleer anlaşma ile bu tür bir aktivizme sahne oldu. Gerek diyasporada (özellikle de ABD’de) gerekse İran’da yaşayan İranlılar sosyal medya kampanyaları, imzalar ve anlaşmanın taraflarına yazılan açık mektuplar aracılığıyla anlaşmayı ateşli bir şekilde desteklediler. Anlaşma imzalandığında ise sokaklara çıkarak İran siyaseti, ekonomisi ve dış politikası açısından yeni bir döneme işaret ettiğini düşündükleri anlaşmayı kutladılar.
İran’da nükleer anlaşma ile ortaya çıkan bu aktivizm, yerelliklerin birbirleriyle ve dünyayla bağlantısını ortaya koyuyor. Bu durum, aslında Tarihsel Sosyoloji’ye ek olarak, küreselleşme çalışmalarında son yıllarda ortaya çıkan ve küreselleşme çalışmalarının analitik olarak alanının genişletilmesi yönünde yapılan çağrılara da işaret ediyor. Bu çağrıya göre küreselleşme, artan karşılıklı bağımlılık ve küresel kurumların oluşması şeklindeki sıradan betimlemeden daha fazla bir şeydir. Bu alanın önde gelen düşünürlerinden Saskia Sassen’e göre; küresel, dışlayıcı ulus devlet çerçevesini aşar ama aynı zamanda yine bu ulus devlet çerçevesi içinde ortaya çıkar ve işler. Bu okumada küreselleşme ve ulus devlet, birbirlerini dışlayıcı olgular olarak ele alınmaz tersine kapalı bir kategori olan ulus devlet, küreselin alanlarından biri olarak kavramsallaştırılır. Böylece ulusal ve küresel arasındaki katı sınır yumuşar ve akademik araştırma ve siyaset için geniş bir alan açar.[6]
İran’da nükleer anlaşma etrafında oluşan bu aktivizm, küresel ve ulusal arasındaki ilişkileri anlamak için iyi bir örnek sergilemekle kalmamakta ulus içi aktörlerin küresel siyasete ulus içi nedenlerle nasıl angaje olduklarını da ortaya koyar. İran örneği, küresel ve ulusalın nasıl birbirinin içine geçtiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Uluslararası bir süreç olan nükleer anlaşma, toplumun belirli bir kesimini ulus içi reform umuduyla mobilize edebilmiştir. Bu anlaşma, aynı zamanda anlaşmanın imzalanması durumunda hükümetin varlığını sürdürmek için reform yapma gereği duymamasından korkan daha küçük bir kesimi de tam tersi yönde harekete geçirmiştir. Uluslararası düzeyde sürdürülen bir anlaşmayla İranlılar ülke siyaseti ve ekonomisini değiştirmeyi amaçlamaktadırlar. Anlaşmanın imzalanması sonucunda talep ettikleri reformu gerçekleştirmeleri durumunda ise hem bölgesel hem de uluslararası siyaseti değiştirmiş olacaklar.
Nükleer anlaşma nedeniyle ortaya çıkan bu aktivizmin tarihsel sürecine bakıldığında bu aktivizmin küresel alanla yakın ilişkisi ortaya çıkmaktadır. 1990’ların başında İran’da ortaya çıkan reform hareketi, 1980’lerde uygulamaya konulan liberalleşme programına göbekten bağlıdır. Dolayısıyla küresel kapitalist sistemin neredeyse dışında görülen İran gibi bir ülkede bile küresel trendler oldukça etkili olmuş ve İran toplumundaki farklı yapıları dönüştürmeye başlamıştır. Küreselleşme aktivizm trendlerini de dönüştürmüştür ki, İran’daki toplumsal hareketler 20. yüzyılın başından itibaren bu trendleri yakından izlemiş ve bunlardan esinlenmiştir. Bugün, 2009’daki Yeşil Hareket, tüm dünyayı saran ve sonrasında ABD, Britanya, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Ortadoğu’ya yayılan toplumsal hareketler dalgasının başlangıcı olarak görülmektedir.
İran’da 19 Mayıs 2017 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine bakıldığında da bu iki alan arasındaki etkileşim göze çarpmaktadır. İlk turda %50’nin altında oy alması beklenen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani pek çok gözlemciyi şaşırtarak %57 oy oranıyla ikinci kez seçildi. Ruhani’nin en büyük zorluğu, İranlılar için çok önem taşıyan nükleer anlaşmayı yapmış olmakla birlikte anlaşma sonucunda İran ekonomisinde vadedilen düzelmenin olmamasıydı.[7] Ruhani’yi yeniden iktidara taşıyan en önemli sebep ise yine nükleer anlaşmanın yapılmasıyla iyice artan ve orta sınıflarda oldukça güçlü bir karşılık bulan reform umudu oldu. Tekrar cumhurbaşkanı seçilen Ruhani, seçim sonuçlarının belli olmasının ardından devlet televizyonunda ilk konuşmasını yaparken “İran ulusu, radikalizmi ve şiddeti değil dünyayla etkileşim yolunu seçti” dedi.[8] Uluslararası bir süreç olarak nükleer anlaşma Ruhani’nin yeniden seçilme sürecinde hem zorluklar hem de imkanlar yarattı ve bu da bizi yerel-küresel, ulusal-uluslararası, iç-dış etkileşimi ve ayrımlarına ilişkin yeni bir kavramsallaştırmaya davet ediyor.
*Zelal ÖZDEMİR
Dr., ODTÜ
zelal@metu.edu.tr
*Derya GÖÇER AKDER
Dr., ODTÜ
akderya@metu.edu.tr
[1] Hobden, Stephen and John M. Hobson, eds. Historical Sociology of International Relations. Cambridge: Cambridge University Press, 2002: 271-278.
[2] Chernilo, Daniel. “Methodological Nationalism and the Domestic Analogy: Classical Resources for their Critique.” Cambridge Review of International Affairs 23, no. 1 (2010): 87 – 106.
[3] Stephen Hobden, “Theorising the International System: Perspectives from Historical Sociology,” Review of International Studies 25, no. 2 (1999): 269.
[4] Stephen Hobden, “Theorising the International System: Perspectives from Historical Sociology,” Review of International Studies 25, no. 2 (1999): 268.
[5] Fred Halliday, Rethinking International Relations (London: Macmillan, 1994): 4.
[6] Sassen, Saskia, “The Global inside the National”. Sociopedia.isa: 2. (2010).
[7] Şen, Gülriz, “Reform Cephesi Ruhani’de buluştu,” Sputnik News, last access
https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201705221028583311-reform-cephesi-ruhanide-bulustu/
[8] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39984998.