Yazının başlığını sahadan bir değerlendirme olarak koydum. Bunun nedeni milletvekili adayı olarak iki aya yakın bir süre seçim çevremde ilçe ilçe, sokak sokak çalışmış olmam. Bir de, konunun daha net anlaşılabilmesi için, içinde bulunduğum seçim sürecinde yaşadıklarıma ve gözlemlerime göre bir değerlendirme yaptım. Bundan dolayı da pratikte yaşamış olduğum şeylere ağırlık vermek durumunda kaldım; ama esasında nereye giderseniz gidin, yaşanılanlar ve yapılanlar birbirinden pek de farklı değil.
15 Ekim 2022’de HDP ve bileşenlerinin de üye verdiği Yeşil Sol parti kongresinde Parti Meclisi (PM) üyeliğine seçildim. Seçildim diyorum; ama çokça insanın aday olduğu veya farklı listelerin bulunduğu bir seçimden bahsetmiyorum. Herkesin üzerinde uzlaşır görünür olduğu bir listenin oylanmasıyla parti meclisine girdim. Esasında ne HDP’de, ne bileşenlerinde, ne de diğer sosyalist sol partilerde insanların düşünceleriyle yarıştığı seçimli kongreler oldu.
Grup veya parti şeflerinin oluşturdukları kurullar veya komisyonlar kongrenin olacağı il, ilçe veya merkezde bir takım görüşmeler yapar, bu görüşmeler sonucu oluşturdukları bir listeyi üyelere oylatırlar. Yani ikinci bir liste veya farklı görüşlerin yarışmasına izin verilmez. Seçilen organların görev bölümü de aynı ekip tarafından önceden belirlenmiştir. Örneğin MYK, PM tarafından seçiliyor gibi görünse de, PM önceden belirlenmiş listeyi onaylar. Bizim cenahtaki partilerin demokratik işlerliği(!) üç aşağı beş yukarı böyledir. Bizde de böyle oldu.
Ekimde kongre yaparken HDP yerine seçime gireceğimiz kesindi. Zaten kongre de HDP ve bileşenlerinin yönetimlerde yer almaları için yapıldı. Seçime girme düşüncesi olmadan önce bizim 20 civarında il ve bu illerdeki az sayıda ilçe örgütlerimiz vardı. Bunların çoğu da kağıt üzerindeydi. Seçim yeterliliğine erişmek için gerekli olan örgütlülük, HDP ve diğer bileşenler tarafından oluşturuldu. Bunları niye mi anlatıyorum? Ortada seçime girme yeterliliğine sahip bir parti yoktu. Seçime girmek için örgütlenmiş bir parti oluşturuldu. Dolayısıyla bundan sonra bu partinin kararları kendisinin organları tarafından değil, kendisini örgütleyenler tarafından alınacaktı. Seçime girileceği kesindi ama YSK’nın seçime girme yeterliliğimizi açıklamamasından dolayı bu karar açıklanamıyordu. YSK’nın kararı açıklamasından sonra Yeşil Sol Parti adıyla seçime girileceği açıklandı ve alelacele aday listeleri hazırlandı.
Benim de arkadaş, akraba ve siyasi çevremin baskısıyla başlayan İstanbul 3. bölge adaylık sürecim böyle oldu. Başvurumdan sonra açıklanan ilk listede adım bile yoktu. Adaylaşana kadar ne HDP, ne de parti meclisi üyesi olduğum Yeşil Sol Parti’den adaylığımla ilgili benimle herhangi bir görüşme yapılmadı. Aday olan diğer arkadaşların çoğuyla da böyle bir görüşme yapıldığını sanmıyorum. Bizleri kimin nasıl ve hangi kıstaslarla o listelere aday olarak yazdırdığı ve sıralamanın niye böyle yapıldığı bile hala net olarak bilinmiyor.
Tüm bu ayrıntıları anlatma nedenim ise, ülkeye demokrasi getirme iddiasındaki bir parti ve bileşenleri içinde demokrasinin nasıl işlediğini göstermek. Diğer siyasi yapılar ve partilerde de durumun çok daha iyi olmadığını düşünüyorum.
Seçim süreci
Seçimlerde adaylar, dönüşümlü olarak, hemen hemen bütün seçim bölgemizde bulunduk. Örneğin ben 13 ilçenin 9’unda durmaksızın 1,5 ay çalıştım. Buralardaki örgütsel zaafları, karşılaşılan sorunları ve halkın tepkilerini şöyle özetleyebilirim.
- Halk adaylarımızı tanımıyor ve kendine yabancı gördüğü için içselleştiremiyor; çalışmak istemiyordu. Bu durum acilen giderilmezse gelecek seçimlerde oyumuz daha çok düşecektir. Halk, oy verdiği adayları tanımak, bilmek ve bizzat belirlemek istiyor. Bunun için aday belirlenmesinde eğilim yoklaması veya önseçim yapılmalı ve bu zorunlu kılınmalı. 11 senedir bir arada olan bileşenler artık tek parti gibi davranabilmeli. Adaylıklar bileşenlere göre değil, partililerin isteklerine göre belirlenmeli.
- HDP seçmeni ittifaklar siyasetini doğru ve samimi bulmuyor ve sıcak bakmıyordu. Bana göre bu konuda hiç de haksız sayılmazlardı. TİP seçim çalışmasını ayrı yürüttü ve HDP oylarını almak içinde gayret sarf etti. Esasında %7 baraj sorunu olmazsa HDP ile ittifak bile kurmazdı. Çünkü kısmen de olsa ulusalcı özellikler taşıyan TİP’in dokusu HDP ile uyuşmuyor. HDP seçmeni bunu görüyor ve TİP’in, çıkarları gereği bu ittifakın içinde olduğunu söylüyordu. EMEP de, özgün çalışma yapıyoruz gerekçesiyle, Yeşil Sol parti-HDP seçim çalışmaları içinde yer almadı. Diğer ittifak ve bileşen partileri de bizim bölgemizde yok gibiydiler. %95’i Kürt olan HDP seçmeni bu yapıların güçleriyle hiç de orantılı olmayan yerlerde adayları olduğunu düşünüyor, seçim çalışmalarında düşük motivasyon gösteriyorlardı. Yukarda da belirttiğim gibi HDP seçmeni adaylarını bilmek, tanımak ve kendisi belirlemek istiyor.
- Bir başka gerçek de, HDP-Yeşil Sol Parti ilçe örgütlerinin zayıflığı ve işlevsizliği. Yeşil Sol Parti ilçe örgütlerinin çoğu kağıt üzerinde kurulu olduğu için çalışmalar HDP ilçe örgütleri üzerinden yürütüldü. HDP ilçe örgütleri tahminlerimin üstünde zayıf, örgütsüz ve niteliksiz durumdaydı. Çoğu ilçe 2-3 kişinin üzerinde yürüyordu. Ancak bu insanların çoğu da deneyimsiz ve niteliksizdi. Bazı ilçelerde örgüt mekanlarını kahve gibi kullanan kişiler adeta tahakküm kurmuşlar, davranışlarıyla insanları partiden uzaklaştırmışlar. Tutuklanma, sürgüne gitme ve yeni insanlarla iletişim kuramama gibi nedenlerle ilçe yönetimlerinin niteliği düşmüş; bunlar inisiyatif bile kullanamaz hale gelmişler. Çalıştığım 9 ilçeden sadece birinde işini ciddiye alan ve kolektif çalışan bir yönetim gördüm. Bunda, il yönetiminden orada sorumlu olan arkadaşın payı da büyüktü elbet. Bir başka ilçede de çok yetkin olan ve önderlik özellikleri gelişmiş olan ilçe başkanının da başkan gibi değil, patron gibi davrandığını gözlemledim. İlçelerin acilen yeni kadrolarla takviye edilmeleri ve “bedel ödedik, değer ailesiyiz” gibi gerekçelerle örgütlülüğün önünü tıkayan unsurların ekarte edilmesi gerekiyor. İlçe yönetimleri ve partililerin düzenli parti içi eğitimden geçirilerek; program, tüzük ve parti politikalarını içselleştirmeleri zorunlu; yoksa mevcut olan bu yapılarla ciddi bir örgütlülük sürdürülemez.
- HDP 1. turda kendi Cumhurbaşkanı adayı ile çıksaydı seçmeni daha çok motive olurdu ve 2. turda destekleyeceği aday daha güçlü kılınırdı. Yasal zeminde politika yapan yapıların eli daha güçlü kılınmalı. PKK yöneticilerinin HDP’nin desteklediği cumhurbaşkanı adayını desteklediklerini açıklamaları hem adayın oylarını düşürdü, hem de iktidarın “HDP eşittir PKK” manipülasyonunu etkinleştirdi.
- Cumhurbaşkanlığı oyunun nasıl kullanılacağı HDP seçmenine iyi anlatılamadı. 14 Mayıs seçimlerinde iptal edilen 1.3 milyon oyun yarıya yakını hem Yeşil Sol Parti’ye hem CHP’ye mühür basılan pusulalardı. Biz 1 oy Yeşil Sol Parti’ye 1 oy Kılıçdaroğlu’na dedik; ama bu oyun nasıl kullanılacağını iyi anlatamadık. Keşke milletvekilliği oy pusulası gibi cumhurbaşkanlığı oy pusulasını da basıp dağıtsaydık.
- Bazı kadın arkadaşlarımızın ısrarları sonucu açılan kadın seçim büroları ve kadın çadırları karşılığını bulmadı. Çoğu yerde bu bürolar ve çadırlar -kurulmuş olmanın dışında- hiç bir işlev görmedi denilebilir. Cinsiyet eşitlikçi politikalar elbette sürdürülmeli; ama pratikte zaman ve fazladan efor harcanmasına neden olan bu tür çalışmaların en azından seçim döneminde karşılığı olmayan yerlerde yapılmasında ısrarcı olunmamalı. Bir de bazı kadın arkadaşların, kadına ilişkin söylemlerini erkeklere karşı kuşkuya dönüştürdüklerini saptadım.
- Bir seçim manifestomuz olmasına rağmen, program, tüzük ve diğer parti politika belgeleri gibi bu bildirgenin de adaylar tarafından okunup içselleştirilmediğini; dolayısıyla ortaklaşılan bir seçim dili ve söyleminin oluşmadığını düşünüyorum. Seçim süreçlerine girmeden en azından yönetici ve adayların bu tür belgeler üzerinden bir eğitime tabi tutulmalarında yarar bulunduğu kesindir.
CHP’de durum nedir?
Yukarıda Yeşil Sol Parti ve HDP için yaptığım değerlendirmelerin önemli bir kısmının CHP için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şunları da belirtmekte yarar var.
Uzun zamandır sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, 1930’lu yılların 6 oklu Kemalist söylemiyle %20-25 bandından sıyrılıp iktidar olamaz. Belki biraz karikatürize etmiş olacağım; ama, Mustafa Kemal sağ olsaydı, 100 yıl önceki söylemlerle bugün ülkenin yönetilemeyeceğini söylerdi diye düşünmüyor değilim. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, iddiasını sosyal demokrasinin temel ilkeleri olan eşitlik, özgürlük, demokrasi, emekten yana bir bölüşüm, insan hakları gibi ilkelerinin içini doldurup rotasını buna göre belirlemeli. Örneğin ana dilde eğitim, düşünce özgürlüğü, yerinden yönetim, doğrudan demokrasi gibi politikaları parti politikaları haline getirmeli.
Demokratikleşmenin yolunun -son seçimde yaptığı gibi- İYİ parti, SP, Gelecek Partisi ve DP gibi yer yer faşizan söylemlere sahip partilerle ittifak cepheleri kurarak olamayacağını görmeli ve yüzünü sola dönmeli. Bunun için de HDP, sol-sosyalist partiler, marjinal ve hak gaspına uğrayan kesimler, emek örgütleri ve sendikalar, kadın hareketleri ve ekolojist çevreler ile ilişkilerini geliştirmelidir. Bu bağlamda kurulabilecek bir ittifak veya cephe kendini iyi anlatırsa, ilk seçimde iktidar olup ülkede demokrasinin taşlarını örmemesi için hiç bir neden yok.
Sonuç olarak
Tek adam rejimine karşı çıkıp demokrasi getirme iddiasında olan yapılanmalar, öncelikle kendi içlerinde demokratik bir yapı oluşturmalı ve kendi içlerindeki tek adam veya ekiplerini tasfiye etmeliler.
Sol siyasi yapılanmalar -Batı’nın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi- doğrudan demokrasi ile işleyen yapılanmalar oluşturmalı. Gerek parti içi yönetimlerini, gerek dışa dönük adaylarını, bütün üyelerinin katıldığı seçimlerle belirlemeli. Örneğin HDP tüzüğünde olan 2 dönem için seçilme kuralını tavizsiz uygulamalı, kimseye ayrıcalık tanımamalı. CHP de, 30 yaşında parlamenter olup 70 yaşına kadar bu işi sürdürmeyi olanaklı kılan yapısından sıyrılmalı. Kimse bulunmaz Hint kumaşı değildir. Aşağıdan yukarıya değişim ve yenileşme sağlayamayacak bir durumdaysanız, siyasi iddianızı da sürdüremezsiniz. Sol partilerin üye profilinin gittikçe yaşlanıyor olmasının temel nedeni de, esas olarak bu yaşlı ve eski kuşağın gençliğin önünü tıkıyor olmasındandır.
- Parti politikalarını halka anlatıp özümseten kadrolar yetiştirilmeli ve seçimden seçime değil, bir seçim bitince sonraki için çalışma başlatan yapılar oluşturulmalı. Bunun sağlanması içinde düzenli ve sürekli olan parti içi eğitim programları hayata geçirilmeli.
- Son olarak politik yapılanmalar, hamasi nutuklar ve klişeleşmiş söylemlerin halkta bir karşılık bulamadığını görmeli; her konuda ancak ancak somut düşünce ve çözümlerin gerçek hayatta karşılık bulacağını bilmeli.