galjrrok_(1)

Vecdi Sayar – Zor Günlerde Kültür – Sanat

vecdisayar 7 Haziran seçimi sonuçları, kısa süreli bir ferahlık yaratmasına karşın, Türkiye’nin önünü açmadı. Seçimde oy kaybına karşın, birinci parti konumunu koruyan AKP, MHP’nin işbirliği ile Meclis Başkanlığını da elde etti. Şimdi sıra koalisyon oluşumunda. Suriye’ye yönelik bir askeri harekata MHP’nin gönüllü olması, koalisyonun kurulmasını kolaylaştıracak gibi duruyor.

Elbette, uzun süreli bir koalisyondan söz etmiyorum. Hükümet, “savaş koşulları” gerekçe gösterilerek kısa sürede kurulsa bile, Barış Süreci’nin sonlanmasının yol açacağı komplikasyonlara, CHP ve HDP’nin sert muhalefetine ve toplumda artması sürpriz olmayacak huzursuzluğa dayanamayacak ve yeni bir seçim kaçınılmaz olacaktır. Tabii, “savaş hükümeti”nin, sıkıyönetim vb uygulamalarla devamında ısrarcı olunmazsa… Bir başka olasılık da, MHP’nin koalisyonu göze alamaması ve Kasım’da yeni seçime gidilmesi…

Bunlardan hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, önümüzde sıkıntılı bir dönem daha var demektir. Yeni seçimin Türkiye’yi rahatlatacak bir sonuç vermesi için, CHP’nin oy oranında ciddi bir artış olması gerekecek. Bu arada, AKP içinden Barış Süreci’nin sonlanmasından ve bir savaş hükümetinin yol açacağı sorunlardan rahatsızlık duyacak bir grubun ayrılması ve merkez sağdaki boşluğu dolduracak yeni bir oluşumun ortaya çıkması söz konusu olabilir ki bu, ilerde oluşabilecek bir koalisyon için olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir.

Kara bulutlar

Bu ortamda, kültür-sanat alanının yaşamsal sorunlarına çare bulunacağını hayal etmek, gerçekçilikten uzak bir tavır olur. Bir AKP-MHP hükümetinin, AKP Hükümeti’nin son yıllarda giderek artan baskılarını, sansürlerini ortadan kaldırmak bir yana, daha da artırması beklenmelidir. Kültür-sanat dünyamız üzerindeki kara bulutların artması, insanlarımızı umutsuzluğa ve teslimiyete varan bir duyarsızlığa itebilir. Bu tehlikeye karşı ne yapabiliriz, düşünmek gerekiyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na AKP kadroları içinde en uygun isim, eski müsteşar ve Cumhurbaşkanlığı eski Genel Sekreteri, Sakarya milletvekili Mustafa İsen olarak görünüyor. İsen, birikimi itibariyle, bu koltuğa, örneğin Ömer Çelik’ten daha uygun bir isim. Ne var ki, Sayın İsen, Müsteşarlığı sırasında hazırlanan ve sanat dünyamız için çok tehlikeli bulduğumuz TÜSAK (Türkiye Sanat Kurumu) yasa tasarısının fikir babasıdır ve bu tasarıyı Meclis’e taşıması sürpriz olmayacaktır. Bu ihtimale karşı hazırlıklı olmalıyız.

Peki, ne yapmalı derseniz… işin iki cephesi var. Birinci cephede, Meclis’te CHP’li ve HDP’li milletvekillerinin bu konuda ciddi bir direnç göstermeleri gerekiyor. İkinci cephede ise, sanatçıların kendi örgütlerini harekete geçirmeleri ve olup bitenlere duyarsız kalmamaları gerekiyor.

Özgür ve özerk sanat

CHP, seçimlerde ekonomiye öncelik veren akılcı bir politika izledi; ama, günümüz koşullarında, bu politikanın yanısıra – içte ve dışta- “Barış” ve “Özgürlük” sorunlarına ağırlık vermesi ve sivil toplumla daha yakın bir temas içinde olması gerekiyor. CHP’nin seçim bildirgesinde, “özgür ve özerk sanat” talebi dile getiriliyor. Bu alana HDP’nin yaklaşımı da farklı değil. Öyle ise, ortak bir politika güdebilirler. Ve, bu politikayı Meclis dışındaki güçlerle, sivil toplumla birlikte oluşturabilirler.

CHP’nin Kültür ve Sanat Platformu, bu konuda iyi bir örnektir diye düşünüyorum. Parti içinde kültür-sanat alanına yakınlığı ile tanınan isimlerin, bağımsız kültür-sanat insanları ile birlikte oluşturduğu bu platform genişletilerek etkin kılınabilir.

Etkin kılmakla ne kastettiğimi açıklayayım. CHP, yönetimini üstlendiği yerel yönetimlerde bu politikanın somut örneklerini ortaya koyabilir. Ne yazık ki, son yerel seçimler sonucu CHP’nin kazandığı illerin birçoğunda, eski tas-eski hamam devam etmekte. Nesnel ölçütlerin ve kamu yararının göz ardı edildiği “popülist” uygulamaların ardı arkası kesilmiyor. Birçok ilde ve ilçede, sanatçılar yerel yönetimlerden şikayetçi. Belediyelerin kültür-sanat etkinliklerinin, festivallerin, kent estetiği alanındaki uygulamaların düzeyi içler acısı. Belediye başkanlarının kişisel beğenileri ile gerçekleştirdikleri kentsel düzenlemelere bakıp da kaygılanmamak mümkün değil. Parti Genel Merkezi’nin bu konulara daha duyarlı olması gerekiyor.

Denilecektir ki, o kadar çok sorun var ki, sıra sanata gelmiyor. Oysa, toplumun yolsuzluklara karşı duyarsız kalmasının ve popülist söylemlere kapılmasının temelinde, kültürel yapıdaki boşluklar, sanat kültüründeki yetersizlikler yatıyor. Sosyal demokrat bir toplumun inşasında en önemli önceliklerden biri kültürdür. Avrupa fikrinin babası Jean Monnet, bir konuşmasında “Şimdi başlasam, kültürden başlardım” diyerek bu gerçeği dile getirmiştir.

CHP’nin ve HDP’nin kendi yerel yönetimlerinde somut uygulamalarla yeni bir politikanın öncülüğünü yapmaları, hiç kuşkusuz ülkede toplumsal muhalefetin gücünü artıracaktır. Ama bu da yetmez. İki partinin kültür-sanat politikalarını netleştirmeleri, kültür-sanat alanlarının aktörleriyle ciddi çalışmalar yapmaları gerekiyor. Yeni bir seçime giderken, ihmal edilmemesi gereken çalışmalardan biridir bu.

Tıpkı, ekonomi alanında olduğu gibi, kamunun kültür kurumlarının geleceğine ve bağımsız sanat alanlarına sağlanacak desteklerin yöntemine ilişkin somut önermeler bekliyoruz CHP’den. Örneğin; devletin sanat kurumları için nasıl bir düzenleme öngörülüyor? Hala kendi yasası olmayan Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi kurumların yasaları çıkartılacak mı? Özerk bir Sanat Kurumu’nun oluşumu nasıl gerçekleşecek? Şehir Tiyatroları’nın yaygınlaşması nasıl sağlanacak? TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi, Dil Kurumu, Tarih Kurumu, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların yönetimindeki değişikliklerle yetinmeyip, bu kurumları gerçekten özerk bir yapıya kavuşturmak isteniyor mu? Müzelerin özerk bir yapıya kavuşturulması düşünülüyor mu? Tasarım Kurumu, Yaratıcı Endüstriler Araştırma-Uygulama Merkezi, Düşünce Hakları (Telif Hakları) Kurumu gibi yeni kurumlaşmalar düşünülemez mi?

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ikiye ayrılması, CHP seçim bildirgesinde yer alan olumlu bir husus. Peki, Avrupa’da kaç ülkede Turizm Bakanlığı var? Turizm sektörünün kendi kararlarını oluşturduğu, siyasetin gölgesinden, rant hesaplarından uzak çalışacak özerk bir Turizm Kurumu düşünülemez mi? Batı ülkelerine gönderilen Turizm müşavirlerine ve ataşelerine bu ülkelerin diplomatik statü vermediği, çünkü bu alanın ticari bir alan olarak kabul edildiği bilinmiyor mu?

Kültür ve iletişim

Bütün bu konular, “Hele bir iktidara gelelim, sonra düşünürüz” diye ertelenemez. Kültür-sanat insanlarının desteği sağlanmadan çıkılacak bir iktidar yolculuğu, önemli bir dayanaktan yoksun kalacaktır. Kültür-sanat insanlarının, toplumsal muhalefetin öncüleri olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli. Önümüzdeki günlerde, toplumsal muhalefetin yükseleceğini, toplumsal taleplerin meydanlara taşınacağını öngörmek zor değil. Sanatçılara önemli bir sorumluluk düşüyor bu koşullarda. Sanat insanlarının dinamizmini ve kitlelerle bağ kurmaktaki gücünü değerlendirmek de siyasetçilere düşüyor.

Elbette, kültür-sanattan söz ederken, iletişim alanını da ihmal etmemek gerekiyor. RTÜK, TRT, Anadolu Ajansı, Basın İlan Kurumu gibi kurumların gerçek bir özerkliğe kavuşmaları, belki de bir Özerk Medya Kurumu bünyesinde örgütlenmeleri düşünülemez mi? Avrupa’da kültür-sanat alanındaki uygulamalarıyla örnek olan Fransa’da, ilgili bakanlığın adının Kültür ve İletişim Bakanlığı olması, bir ipucu vermiyor mu?

Evet, önümüzde yapılacak çok iş var. Sonuç alınamayan bir seçimden, yeni bir seçime doğru yol alırken, “halkımız bizi neden anlamıyor” diye yakınacağımıza, toplumu dönüştürecek bir kültür politikası oluşturmak ve bunu ilk aşamada yerel yönetimlerimizde uygulamak gerekiyor.

Altını çizmekte yarar gördüğüm bir husus da; zor günlerde insanımızın umutsuzluğa düşmemesinin, moralini sağlam tutmasının önemi… Unutmayalım, uygar ülkeler savaş sırasında bile sanat etkinliklerine ara vermediler…

*Vecdi Sayar,
Sinema Eleştirmeni,
vecdisayar@yahoo.com