1654961903138-t-24

Tuğba DÖNMEZ – Telefonunu Çıkar Çocuğum!

Tuğba DÖNMEZ
İBB Ataşehir Meclis Üyesi
tugbadonmez88@gmail.com

“Kendim için ya da başkaları için tartışılmaz değeri olan genel bir yöntem oluşturmuyorum. Ne yapılması gerektiğini söyleyen şeyler yazmıyorum ne kendim için ne de başkaları için. Yazdıklarım olsa olsa yardımcılık, aracılık edebilir; hayal etmeye, düşlemeye yöneltebilir.”

Michel Foucalt

Sosyal Demokrat Dergi benden bir yazı istediğinde o kadar heyecanlandım ki kabul etmek için çok düşündüm, yazmak için daha çok düşündüm. Söylemek istediğim o kadar çok şey var ki neresinden tutup yazmaya başlarım, bu yazıyı okuyacak kişilere verebileceğim bir şeyler olabilir mi diye? Dört tarafımız adaletsizlik, haksızlık ve eşitsizlikle donatılmışken kendimize ait bir sayfadan kelimelerimizi umuda sarıp sarmalayabilir miyiz?

27 yaşımda iken Yunanistan’a bir Avrupa Gönüllülük projesi için kabul almıştım. Kendimi sivil toplum alanında güçlendirip farklı toplumsal projeler üretmek istiyordum. Gitmemize sadece 15 gün kala Yunanistan, Türkiye ile olan bütün projelerini askıya aldı. İddiaya göre 2 Yunan askeri Türkiye sınırlarına kötü hava şartlarından kaynaklı yanlışlıkla girmiş ve tutuklanmışlardı. Bu süreci olumsuz karşılayan Yunanistan Devleti bizleri de bir gençlik projesi için ülkelerinde kabul etmek istememişlerdi. Hepimiz çok şaşkındık, Atina’daki proje yöneticisi telefonla bizi aradı, devletler arasındaki siyasetin bizim projemizi bu oranda nasıl etkileyebileceğini anlamadığını belirtti. Ona siyaset gündelik hayatımızın akışını belirler demiştim. O anda aklıma gelen ilk şey şu olmuştu; birisi en tepede koltuğuna oturuyor, kendi mezhebince belli kararlar alıyor, hiçbirimizi tanımıyor, nasıl çalışıp çabaladığımızı, kendimizi geliştirmek için nelere katlandığımızdan bihaber dudağından sadece iki kelime dökülüyor ve hayatlarımızın akışı değişiyor. İşte bu haberi aldığımızda ilk hissettiğim şey dev bir hapishanede yaşadığımız gerçekliğiydi. Bizler hayatlarımızın ne kadarlık bir kısmına etki edebiliyoruz, karar verdiğimizi zannettiğimizde dahi aslında buna sürükleniyor muyuz? Yaşadığım bu küçük olay siyasetin ve coğrafik sınırların üzerimizde oluşturduğu görünmez devasa tabakasını derinden görmeme ve hissetmeme neden oldu. O günden sonra geleceğimle ilgili hiçbir plan yapmadım, bizim adımıza oluşturulan bu devasa hapishaneden çıkmaya da hiç çalışmadım. Bütünüyle çevrelendiğimiz görünmez olan hapishane duvarlarını nasıl görünür kıldıktan sonra yok edebileceğimiz üzerinde çalıştım ve mücadele ettim. Bu yüzden Türkiye’de genç olmanın sınırları üzerinde yazmaya karar verdim.

Gençleri nerede görüyorsunuz?

TUİK verilerine göre; 2021 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin toplam nüfusunun %15,3’ünü 15-24 yaş grubundaki genç nüfus oluşturuyor. 12 milyon 971 bin 289 kişi bu ülkenin gençlik dediğimiz nüfusunu oluşturuyor. Birçok Avrupa ülkesine göre gençleşen bir ülke olduğumuz rahatlıkla söylenebilir.

Gençlik oranının Türkiye’de yüksek olduğunu gündelik hayatımızın hemen her alanında fark edememiş olmamız neredeyse imkansız. Bir mekana oturduğumuzda zorunlu gülümsemesi ile bizlere çay getirenler gençler, bir çöp konteynırının yanında geri dönüşüm emekçilerine baktığımızda gördüğümüz çoğunlukla gençler, herhangi bir siyasi partinin mitingine gittiğimizde en önde gördüğümüz, siyasi parti bayraklarını taşıyanlar gençler, bir metro istasyonundan geçerken duyduğumuz, bir an olsun hızımızı yavaşlatan, bizi duraklatan ses gençlere ait, bir inşaat şantiyesinin önünden geçtiğimizde sarı baretiyle canını ortaya koyarak çalışan gençler, merdiven altı bir tekstil atölyesinde yazın sıcağında bir yandan ütüyü kullanan bir yandan radyoda çalan Ahmet Kaya şarkısına eşlik eden gençler.

Gezi’de bir ağaca sıkı sıkı sarılan ve birbirlerine kenetlenen dayanışmayı ve birlikteliği örgütleyen gençlerdi, Suruç’a barışı örgütlemek için kocaman gülümsemeleriyle hayatlarını ortaya koyarak giden gençlerdi, 10 Ekim Ankara Garı Katliamı’nda “Barış, Hemen Şimdi” diyerek halaylarla, zılgıtlarla ve de büyük bir inançla giden gençlerdi. Bugünü ve geleceği için söylemini her gün yeniden güçlendiren, gerektiğinde bu uğurda vücut bütünlüğü bozulan, bombalara hedef olan, bizlere sadece gülümsemelerini ve inançlarını miras bırakan bu gençlerin arkasından adalet ve hakikat arayışımız son bulmadı.

Gençleri nerede göremiyoruz?

Gençleri hemen her yerde anlattığım örnekleri çoğaltarak görmeye devam edebilirsiniz. Gördüğümüz alanları anlatmaya çalışırken, bütün bir ağırlığı ile nerede göremiyoruz sorusu geliyor mu aklınıza? Gençleri hangi alanda en az görüyoruz sorusunun cevabı önümüze devasa bir tartışma ve siyasette reorganizasyonu zorunlu kılmıyor mu? Merkezi ve yerel siyasetin hemen hemen aldığı her karardan doğrudan etkilenecek gençleri en az siyasi mekanizmalarda söz sahibi olabilecek konumlarda görebiliyoruz. Gençler gündelik hayatlarında çoğunlukla yaşa ve hiyerarşiye dayanan bir sistemin ön engeliyle zaten karşılaşıyor, bu engellerin çok daha büyükleri ile siyasi mekanizmalarda karşılaşıyorlar. Özne olmak için yürüttükleri çalışmaların çoğu baskılanıyor, göz ardı ediliyor, siyasi kotalara takılıyor. Gençlerin yaratıcı ve pratik çözümlemelerden uzaklaşmasına sebebiyet veren siyasi mekanizmalar değişmek ve dönüşmek zorundadır. Gençliği birçok eşitsizlikle birlikte yaşamak zorunda bırakan, geleceğe olan umudunu ve hayal gücünü baskılayan siyasi mekanizmaların değişimi zaruridir. Toplumsal mücadele alanlarının öznesi olan gençlerin, siyasete ve geleceğe yön verebilen ortak bir akıl ve adalet anlayışı içerisinde özne olmaları mümkündür. Gençlerin sözünü ve taleplerini en üst mekanizmalarda dile getirenler ve bunun için mücadele edenler gençler olduğunda ülkemizde dönüşümün yakalandığına inanabiliriz. Nasıl ki kadınların sıkıntılarını dile getirenler erk akıl olduğunda bunu kabul etmiyor ve özümsemiyorsak gençler adına politika üreten erk akıl olduğunda da aynı duyguyu hissediyoruz. Gençler adına söz kuran değil, gençlerin söz kurabilmeleri için hak ettikleri kürsülerde onlara yerini verenler gelecekte ayakta durabilecek yapılar olacaktır. Türkiye gençliğin karar mekanizmalarında yer almasının yoğunluğu incelendiğindi gerontokrasinin hakim olduğu net bir şekilde görülmektedir. Elbet deneyimi hiçleştiren bir bakış açısı da yönetimsel açıdan yeterli olmayacaktır, fakat gençler için gerekli çalışmaları tespit edecek ve buna dair çözüm önerilerini ortaya koyabilecek yapının tamamıyla gerontokrasinin hakim olduğu siyasi mekanizmalardan beklenilmesi büyük bir yanlıştır. Gençlerin yönetim mekanizmalarında yer almaları kendilerine dair sorun ve çözüm önerilerini yaşamsallaştırmayı hızlandıracaktır.

Uçurumların derinliği

Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız bugün etkisinin halen sürdüğü pandemi dönemi önümüze çözdüğümüzü zannettiğimiz problemleri yeniden çıkartmıştır. Anayasamızın 42.maddesinde “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ifadesi yer almaktadır. Yaşadığımız süreç bu anayasa maddesini çoğu alanlarda uygulanamaz hale getirdi. Pandemi dönemi eğitimde fırsat eşitsizliğinin giderilemediği, her çocuğun eşit olarak doğmadığı gibi gerçeklikleri yüzümüze çarpmıştır. Uzaktan eğitim olanaklarının yoksullaşma oranının yüksek olduğu hanelere yansımadığı çok açıkça görülmüştür. TÜİK verilerinde gördüğümüz üzere, 2021 yılında hanelerin %16,8’inde masaüstü bilgisayar, %38,3’ünde taşınabilir bilgisayar, %26,3’ünde ise tablet bilgisayar bulunmaktadır. Aynı hanede birden fazla bilişim teknolojisinin bulunması ise eşitsizliğin var olan verilerden daha yüksek bir durumda olduğuna işaret etmektedir. Yerel yönetimler kısmen de olsa bu eşitsizliği gidermek için belli çalışmalar yürütmüş fakat bu çalışmaların yeterli olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda yerel yönetimlerin genç bakış açısıyla güçlendirilmesi önemli ve elzemdir. Eşit, adil ve kapsayıcı eğitim hakkını en üst perdeden savunamadığımız ve fırsat eşitliğini her haneye yansıtamadığımız sürece tarihin kirli çöplüğünde bizler de kaybolacağız.

Eğitim fırsat eşitsizliğini gidermek adına her yerde AVM şeklinde sürekli yeni üniversitelerin açılması bugün net bir şekilde anladığımız şekilde üniversite eğitiminin içini boşaltmış ve üniversite mezunu işsizlik oranlarını yükseltmekten öte gidememiştir.  2002 yılında 76 olan üniversite sayısı günümüzde 203 üniversite ve 4 Meslek Yüksek Okulu (MYO) olmak üzere 207’ye ulaşmıştır. Günümüzde üniversite öğrencisi sayısı ise 8,2 milyon civarına ulaşmıştır. Merkezi hükümetin bilimsel ve teknik açıdan donanımsal olarak yeterli olmadan açtığı üniversiteler genç işsizlik oranlarını düşürmekten ve açıldıkları yerlerdeki şehir ekonomisini yükseltmekten öteye gidememiştir. Bilimsel açıdan yeterli olmayan eğitim ile donatılan gençliğin omuzlarına taşıyamayacağı yükler bırakılmış, kalkınma planlamasının tamamen devre dışı bırakılmasıyla da ihtiyaca yönelik eğitim alanları net olarak belirlenememiş, mezun olan üniversite öğrencileri işsizlik problemleri ile baş başa bırakılmıştır[1].

“Barınamıyoruz,
geçinemiyoruz!”

2021-2022 öğretim yılının başında üniversite öğrencilerinin “Barınamıyoruz, Geçinemiyoruz” sözlerinin eylemlere dönüştüğünü gördük. Üniversite eğitimini herhangi bir plan yapmadan gelişigüzel istediği gibi, istediği yerde konumlandıran hükümet elbette bu kadar öğrencinin barınma problemi üzerinde herhangi bir çözüm geliştirmemişti. Kredi Yurtlar Kurumu’nun on yıllardır yetersiz gelen kontenjanları artan öğrenci sayısına oranla çok daha etkisiz hale gelmiştir. Bu yurtlar teknolojik açıdan da öğrencilerin çalışma olanaklarını karşılamakta yeterli değildir. Öğrenciler cemaat, tarikat yurtlarına ya da ailelerinin gelir oranından fazla maliyetler talep eden özel yurtlara mahkum edilmiştir. Türkiye’nin yönetimine ortak olmak isteyen siyasi partilerin gençlerin barınma sorununu çözeceği garantisini verebilmeleri çok önemli bir vaat olacaktır. Geçtiğimiz haftalarda geri ödemeli KYK borç faizleri silindi. Bu önemli bir gelişme olarak ele alındı, fakat biz gençler için yeterli mi, değil! Hepimizin bildiği gibi KYK faiz oranı birkaç büyük şirketin silinen borç faiz oranlarından yüksek değildi. Üniversite eğitimi alırken eğitimine ve geleceğine odaklanacak olan gençlerin hayata borçlu başlamaları çok önemli bir sorundur. Muhalefet partileri bu sorunu net bir şekilde ele alınmalı, üniversite öğrencilerinin eğitimi süresince geri ödememesiz şekilde ekonomik olarak desteklenmesini sağlamalıdır. Buna uygun çalışma planlarını yapmalı ve bu kararlarını gençlerle birlikte gençliğe aktarmalıdır.

Bütün bu yaratılan sorunlarla mücadele eden gençlik yetmezmiş gibi mikrofonu her bulan, çizgili tişört giyen amcanın “Çıkar telefonunu çocuğum” sözüyle sınanmaya devam etmektedir. Neyse ki buna geçtiğimiz aylarda en güzel cevabı gene genç bir arkadaşımız telefonunu amcaya buyur “telefonumu yiyebilirsin” diyerek bir lokma ekmek şeklinde sundu.

Umudu yeniden örgütleyeceğiz. Bizler değiştireceğiz!

“Gençler hiçbir şey beğenmiyor, çalışmak istemiyor, iş beğenmiyor” diyenlere cevabımız nettir. Gençlerin ve çocukların eşitsiz ve adil olmayan bir toplumda yaşamasının sebebi sizlersiniz. Bizlere katılımcı, demokratik ve eşitlikçi bir ortam sağlamadınız. Çalışsak da ekonomik olarak sürüneceğimiz, özgüvenli olsak da eşit olacağımızı düşünmediğimiz, her türlü sınav sisteminden iş görüşmesine kadar adil değerlendirilmediğimiz bu ortamı bizlere siz bıraktınız. Bizler değiştireceğiz. Umudu yeniden örgütleyeceğiz, karar mekanizmalarında bir kişi olarak değil gençlik olarak var olacağız. Siyasete içinde bulunduğumuz oranda yön verebilecek ve destekleyeceğiz. Gençler söz sahibi olamayacağı mekanizmaların gölgesinde yaşamayı kabul etmeyecekler. Uzunca bir süredir her türlü garabetle, tehditle ve tek adamla yönetildiğimiz bir süreci yaşadığımız doğru, tüm bu kötülükler karşısında haklılığımız her gün yeniden kendisini kanıtlıyor. Yerel mekanizmaların aşağıdan yukarıya en doğru şekilde örgütleneceği, söz sahibi olacağı ve demokrasiyi yeniden kurgulayacağı yönetim şekillerini desteklemek ve güçlendirmek için gençler her alanda çalışmaya devam edecektir. Yaşadığı kente, ekolojiye, çevreye ve geleceğe karşı sorumluluk hisseden bizler sözümüzü kurmak ve bunu örgütlemekten geri durmayacağız. Zincirin bir halkası olmadığımız hiçbir sistemin yürütücüsü olmayacağız.


[1] Verileri daha detaylı görmek için bkz. https://sodev.org.tr/gencligin-krizleri-calistay-raporu/