Tezcan KARAKUŞ CANDAN – TMMOB Her Hal ve Şart Altında Kendisini Yeniden Üretecek Potansiyele, Birikime ve Köklü Bir Geleneğe Sahiptir

1954 yılında kurulan ve 1961 Anayasası ile “kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü” olarak tanımlanan TMMOB ve bağlı odaları, 1973 yılından bu yana iktidarların hedefinde. Kamuda çalışanların odaya üye olma zorunluluklarının kaldırılması, yabancı mühendis ve mimarların Türkiye’de çalışma koşullarının odalar tarafından denetiminin ortadan kaldırılması, odaların politika yapmalarının önünün kesilmesi önermeleri 1970’li yıllarda TMMOB ve odaların toplum hizmetinde mücadele anlayışlarının bir sonucu olarak, güçlü yapıların ortadan kaldırılması hedefi ile gündem gelmiştir. TBMM tarafından kabul edilmiş ancak o dönemde ikili bir parlamento yapısı olduğu için  cumhuriyet senatosu tarafından reddedilerek yasalaşması engellenmiştir.

12 Eylül askeri darbesi ve arkasından gelen 1982 Anayasası ile TMMOB ve bağlı odaların Anayasanın 135. Maddesine göre kamu kurumunda niteliğinde meslek örgütü tanımı korunurken, kamu kurumlarında çalışan mühendis ve mimarların Odalara üye olma zorunluluğu kaldırılarak, örgütlenmenin daraltılması hedeflenmiştir. Anayasanın 135. Maddesinde değişiklik yapan 23.07.1995 yılında kabul edilen ve 26.07.1995 tarihli resmi gazete yayınlanan 4121 sayılı kanun[1] ile birlikte Odalar üzerinde devletin idari ve mali denetim yetkisi ve mahkeme kararıyla yöneticilerini görevden uzaklaştırılması yasalaşmıştır.  

2000’li yıllar ve rant sistemi

12 Eylül askeri darbesi ile uygulamaya konulan 24 Ocak kararları ve neoliberal politikaların birinci kuşak yapılanması, Turgut Özal dönemi ile hayata geçirilmişti. Birinci kuşak ekonomik dönüşümler -özelleştirme ve küreselleşme vb,- neoliberal politikaların ikinci kuşak yapılanmasına -eğitim, sağlık, konut-kent, sosyal güvenlik- altlık hazırlamıştır. Neoliberal politikaların ikinci kuşak yapısal dönüşümlerinin uygulayıcısı olarak 2002 yılında iktidara gelen AKP, neoliberal politikaları siyasal islam ideolojisi ile hayata geçirmeye başlamıştır. Kentsel yaşamın ve hizmetlerin, doğal ve kültürel varlıkların, sermaye birikimi aracı olarak görülmesi, yapı düzeni, toprak düzeni ve imar düzenini değiştiren, üretim odaklı değil, tüketim odaklı bir sermaye birikimi sağlayan iktidar, ilk olarak 2003 yılında TOKİ kanunu değiştirmiştir. TOKİ denetimsiz  devlet destekli bir müteahhit firma haline getirilmiştir. TOKİ konut üretimi ile birlikte, bir yandan ev hayali olan yurttaşları borçlandırarak sermaye birikimi sağlama, öte yandan demografik yapının değiştirilmesi ve kentsel planlama süreçlerine siyasal islam bakışı getirmesiyle, bir taşla çok kuş vurdu. Arkasından torba kanunları, İmar Kanunu, Kıyı Kanunu, Orman Kanunu, 2B Kanunu, Toprak Kanunu, Kentsel Dönüşüm Afet Yasası, İhale Kanunu, mekansal planlama ve ilgili tüm kanunlarda düzenlemeler yaparak yeni bir rant sistemi oluşturdu. 2011 yılında Cumhuriyetin kuruluşunda, Cumhuriyet ideolojisinin mekansal imarından sorumlu olarak kurulan Bayındırlık Bakanlığı’nın yapısını değiştirdi.

Acele kamulaştırmalar[2], riskli alan ilanları, kanunlar ve genelgelerle, ülkenin tüm doğal ve tarihi varlıkları, toprakları, ormanları, yaylaları, meraları, denizleri, yer altı ve yüzey suları, rüzgarı, güneşi,  kentleri, bu rant sisteminin hizmetine sunuldu. Yen kurulan bu rant sistemi ile mülkiyete ve kamusal varlıklara el koyma süreci iktidar eli ile gerçekleştirildi. Mülkiyet değişimleri hızlandı. Yurttaşların hak arma süreçlerini engellendiği, haklarını arayamayacakları bir fiili hukuk düzeni kuruldu. TMMOB ve bağlı odaların, 1970’li yıllardaki arazi spekülatörleri, gecekondu mafyasına karşı yürüttükleri mücadele, 2000’li yıllarda kanun ve yönetmeliklerle ve zorun gücünü kullanarak el koyma sürecinin aktörü olan iktidara karşı önemli bir bilimsel ve kamusal mücadele cephesi oluşturdu.

Kentsel alanlar ve ağır tahribat

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında kentleşme oranı yüzde 65 iken 2021 yılında nüfusun %93’ü kentlerde yaşıyor. Kır ve kent arasındaki fark ortadan kalktı. Uygulanan dışa bağımlı tarım politikaları ile kırsalda üretme ve barınma ortamı kalmadı. Bir gecede köyler mahalle oldu. AKP İktidarı döneminde kentleşme oranı %28 artarak, sanal bir kentleşme yaşandı. Bugün aslında AKP iktidarının sürekliliğini sağlayan yapının, kentsel yaşam kültürü ile bütünleşemeyen kesimle,  bu aşırı kentleşme sürecinden zenginleşen kesimlerin menfaatlerini olduğu da açıktır.    

TMMOB ve bağlı odalarının anayasadan aldığı güçle, kamu yararını savunması, denetimsiz bir süreç oluşturan iktidarın uygulamalarını denetleyen politikaları ile bilim ve tekniği halkın hizmetine sunma kararlılığı ve mücadelesi  meslek odalarını, dikensiz gül bahçesi isteyen iktidarın hedefi haline getirdi. Atatürk Orman Çiftliği talanı ile Cumhuriyetin kamusal ve mekansal birikimleri siyasal islam bakış açısıyla cumhuriyetle hesaplaşma alanına dönüşürken; azgın kentleşme, kişiye özel imar uygulamaları, kupon araziler, ülke topraklarının peşkeş çekilmesi ve neoliberal politikaların sermaye birikimini sağlayan kentsel rant ilişikleri ile ülke siyasal islam kıskacında kaldı. Bu süreçte meslek odalarının yürüttüğü hukuksal mücadele; yaşam alanlarına, doğasına, kentine coğrafyasına, suyuna rüzgarına ve değerlerine sahip çıkan yurttaşların mücadelesi ile buluştu. 

Tüm bu rant politikalarını hayata geçirmek isterken, muhalefeti dizayn etme yaklaşımı ile sendikasızlaştırma yandaş örgütlenmeler kurma, medyanın tasfiyesi ve tekelleşme ile tek sesli bir toplum yaratma hayali, anayasa değişikliği ile getirilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile her şeyin tek elden yürütüldüğü bir otoriter yapıya dönüştü.

Köklü bir Cumhuriyet kurumu olarak TMMOB

2009 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlatılan Meslek Odalarına yönelik rapor ile başlayan TMMOB kanunun değiştirilmesi süreci; AKP iktidarında, 2011, 2012, 2013, 2015, 2016, 2017, 2018 yıllarında gündeme getirildi. TMMOB kanundaki değişiklik çoklu baro kanunun ardından, 2020 yılında yeniden gündeme getirildi.  Ancak her gündeme getirilme sürecinde, sayısı 600 bine ulaşan mühendis mimar örgütlenmesi, toplumcu bakış açısıyla örgütten gelen gücünü kullanarak mücadele kararlılığını gösterdi. “Mühendislik ve mimarlık mesleği mensuplarının müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplinini ve ahlakını korumak için gerekli gördüğü bütün teşebbüs ve faaliyetlerde bulunmak”[3] amacıyla 1954 yılında kurulan, 1961 Anayasası ile kamu kurumu niteliği kazanan ve 1973 yılından bu yana iktidarların hedefi haline gelen TMMOB örgütlenmesi sadece bir birlik değildir. 24 Oda, Odaların Şubeleri, temsilcilikleri ve Oda temsilcileri ile birlikte ülkenin her yanına nüfuz etmiş yaygın bir örgütlenmedir. Uluslararası temsiliyetleri, Milli Prodüktivite Merkezi (MPM), Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, Internet Üst Kurulu, KOSGEB, Reklam Kurulu, Karayolu Trafik Güvenliği Kurulu, Türk Loydu Vakfı, Türk Akreditasyon Kurumu(TÜRKAK), Tüketici Konseyi, Ateşleyici Yeterlilik Belgesi Sınav Komisyonu, Ulusal Bor Enstitüsü (BOREN), Uygunluk Değerlendirme Kurulu temsiliyetleri ile bağlı odaların uluslararası temsiliyetleri ile her yere nüfus eden yaklaşımı ve bilgi birikimiyle köklü bir cumhuriyet kurumudur.

Temsil ettiği disiplinler; mimarlıktan planlamaya, peyzajdan, makineye, inşattan jeolojiye, elektrikten bilgisayara, ormandan ziraata, gıdadan meteorolojiye, fizikten kimyaya, gemiden gemi makineye; ülkenin tüm üretim gücünü eline bulunduran, topluma hizmet eden, kamu yararını önceleyen 108 meslek disiplinini içerisinde barındırmaktadır.

Anayasal hukuk sisteminin yok olduğu bir süreçte, TMMOB’nin hedef alınması yeni bir durum değildir; iktidarların, yönetme krizi içerisinde olduğu her dönemde gündeme getirilmiştir. Ne yaparlarsa yapsınlar, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olma niteliğimizi değiştiremeyecekler. Kamuda çalışan üyelerin odaya üye olma zorunluluğunu kaldırarak örgütlenmemizi bölmeye çalıştılar, ancak üyelerimiz ile köklü bir güven ilişkisi içerisinde olduğu için bunu büyük ölçüde gerçekleştiremediler. Siyaset yapmaya yasağı, politika yapmayın söylemleri ile bizi susturmak istediler, hegemonya altına almaya çalıştılar başaramadılar.

“Aynı zamanda bir demokrasi okulu olan TMMOB büyük bir öğretidir. Yasama organı, yürütme organı, denetim organı var. Devletten hiçbir maddi destek almayan, bağımsız bir bütçesi var. Bu yapısı ile demokrasi ve özgürlük okullarıdır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bütün yaşama ve hükmetme ve yönetme sistemi olduğu için, bu demokrasi geleneğinden de rahatsız. Kamu adına denetim yaparken zülfü yâre dokunuyoruz, yolsuzlukları gündeme getiriyoruz, yönetim erkini kullanırken yöneticilerin, toplumsallaşmadan yana yaptığı tercih sermayede büyük bir rahatsızlık yarattı. Bu nedenle hedef olmaya devam edecektir.” [4]

TMMOB örgütlenmesinin hedef alınması aynı zamanda toplumun hedef alınarak susturulması demektir. Cumhuriyet rejimi ile hesaplaşan bir iktidarın cumhuriyet kurumlarını ve demokrasi adacıklarını yok etme yaklaşımıyla kendisine tebaa oluşturma arzusu başarılı olamayacaktır.

Dar bir meslek grubunun çıkarlarını değil de, esasen kamunun çıkarlarını korumakla görevli olan, verdiğimiz mücadele ile tarihsel bir olgu ve bir mücadele ekolu olan örgütlenmelerimiz; Cumhuriyet değerlerini, bilim ve tekniği kamu yararına savunmaya devam edecektir. TMMOB her hal ve şart altında kendisini yeniden üretecek potansiyele, birikime ve köklü bir geleneğe sahiptir. 

*Tezcan KARAKUŞ CANDAN TMMOB Mimarlar Odası
Ankara Şube Başkanı
tezcan70@gmail.com


[1] https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/22355.pdf MADD E 13.- 7.11.1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 135 inci maddesinin üç, dört, beş, altı, yedi ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar. Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasi partiler aday gösteremezler. Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir. Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir. Ancak, milli güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içerisinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idari karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.

[2] Sadece savaş hali ve olağanüstü koşullarda uygulanması gereken acele kamulaştırma Türkiye’de 1978 yılından AKP Hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılına kadar 14 kez acele kamulaştırma kararı verilmiştir. 2002 yılından günümüze ise bu sayı yaklaşık olarak 2000’i geçmiştir.

[3] http://www.tmmob.org.tr/hukuk/yasal-cerceve/6235-sayili-turk-muhendis-ve-mimar-odalari-birligi-kanunu

[4] Yavuz Önen, Meslek Odaları Yasa Tasarısı Değerlendirmesi(Yayınlanmamış Konuşma), Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Haziran 2020,Ankara