Tayfun İşbilen – Gelecek ve Dijital Dönüşüm Üzerine

Tayfun İŞBİLEN
Elektrik Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Üyesi
tayfunisbilen@gmail.com

Dünya, bilindiği gibi Fransız Devrimi ile köklü bir sosyal değişim yaşamıştır ve bugün benzer bir süreci dijitalleşme ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle yaşamaktadır. Buharın üretimde kullanılmasıyla oluşan birinci sanayi devrimini, elektrikle birlikte ikinci sanayi devrimi izlemişti. Sonrasında bilgisayarların üretimde kullanılmasıyla oluşan üçüncü sanayi devriminin ardından bugün nesnelerin interneti olarak ifade edilen, yapay zeka ve üç boyutlu yazıcılar gibi yeni nesil teknolojik araçların üretimde kullanılmasıyla oluşan dördüncü sanayi devrimi ile birlikte çalışma yaşamında yeni bir döneme girilmiştir. Tüm bunlarla birlikte yaşanan gelişmelerin iş yaşamı, sosyal hayat, ekonomi ve siyasette çarpıcı değişikliklere yol açması beklenmektedir.

İçinde bulunduğumuz dijital çağda, üretimle ilgili tüm olgular da değişmekte, bu da emek piyasasını derinden etkilemektedir. Özellikle teknoloji alanındaki gelişmeler daha eğitimli, donanımlı ve vasıflı işgücünü zorunlu kılmakta, vasıf düzeyi düşük iş gücü ise her geçen gün biraz daha emek piyasası dışına itilmektedir. Buna paralel şekilde dijital teknolojiler, daha az emekle daha fazla mal ve hizmet üretilmesini sağladığından, bazı çalışanları işsizlik veya daha düşük ücret riskine maruz bırakmaktadır. Böylece, dijital teknolojiler iş gücü piyasasına dahil olarak, iş organizasyonunda değişiklere imkan verirler ve iş kalitesi ile becerilerin geliştirilmesine öncülük ederler.

Dijital sanayi ve dijital toplum

21. yüzyılda teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, teknolojik değişim ve dönüşümün yanı sıra sosyolojik ve psikolojik alanda da pek çok değişim ve dönüşüme neden olmuştur. İş gücü ve meslekler ise bu alanların başında gelmektedir. Sanayi 4.0 ve Toplum 5.0 gibi kavramlar ile özdeşleştirilen dijital dönüşümün, bugün çalışma hayatı ve meslekleri dönüştürdüğü ve önümüzdeki yıllarda ise bu dönüşümün etkilerinin daha da artarak devam edeceği öngörülmektedir. Sanayi 4.0 ile ilişkilendirilen ileri teknolojilerin, çalışma hayatını hızla dönüştürdüğü görülmektedir. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde daha da hızlanması öngörülen bu dönüşümün birtakım mesleklerin ortadan kalkmasına, pek çok yeni mesleğin de ortaya çıkmasına sebep olacağı ifade edilmektedir.

Teknoloji, günümüzde daha hızlı şekilde iş dünyasını değiştirirken, iş gücü piyasalarını yeniden şekillendirmektedir. Farklı üretim hatlarında endüstriyel robot kullanımının yayılmasının ana nedeni, üretim verimliliği ve kalitedir. Bu nedenle her yıl, bir önceki yıla göre, endüstriyel robot kullanımı belirgin düzeyde artmaktadır. Otomasyon, bir taraftan endüstriyel robotların kullanımını artırırken, diğer yandan da otomotiv alanında tüm el emeğini ortadan kaldırarak, hatasız üretim yapılması ve kalitenin artmasını sağlamıştır. Böylece, Fordist imalat üretiminin getirdiği seri montaj hattı ve yarı vasıflı ve vasıfsız emeğe olan ihtiyaç post-Fordist üretimde önemini yitirmiştir.

İmalat hattında vasıfsız ve yarı vasıflı emeğe olan ihtiyaç azalırken, aynı zamanda sosyal haklar, gelir güvencesi, sendikalaşma oranları geriye gitmektedir. Dünya Bankası’na göre (2019), buluş ve icadın hiç görülmemiş hızda üretim teknolojilerine ve hayatımıza yansıdığı bu dönemde, ülkelerin serbest piyasa ekonomisi içinde varlıklarını sürdürmesinin yegane yolu “gelişmiş beşeri sermaye”dir. Bu nedenle acımasız rekabete uyumlu, sürekli öğrenen, yenilenen, dinamik ve güçlendirilmiş beşeri sermaye, ulus ötesi şirketlerin gelişmekte olan ülkelere çekilmesinde önemli bir unsurdur. Diğer bir konu ise, otomasyon ve üretimin dijitalleşmesi nedeniyle satın alma gücü ve sosyal güvencesi azalan çalışanların yetersiz tüketim nedeniyle çekici bir pazar konumunu yitirmesidir.

Son sürat gelişen teknoloji, yaşam kalitemiz üzerinde olumlu değişimler yaratırken, hayatımıza Sanayi 4.0, karanlık fabrikalar, yapay zeka, dijital platformlar gibi yenilikler kazandırmaktadır. Sanayi 4.0 -öncekilerden farklı olarak- büyük veri, bulut teknolojileri, yapay zeka, siber sistemler, karanlık fabrikalar, veri madenciliği, otonom robotlar gibi kavramlar ile günlük yaşamımızda yer bulurken, diğer taraftan da üretim süreçlerinde emeğin önemini giderek azaltmaktadır.

Dijital emek

Emek kavramını daha iyi anlamak için Marx’dan bir alıntı ile başlayalım.

 “Sermayenin canlı emeği kendine mal edişi bu yönüyle de makinalarda dolaysız bir gerçeklik kazanır: Eskiden işçi tarafından yapılan aynı işi şimdi makinanın yapmasını mümkün kılan, bir yönüyle, mekanik ve kimya yasalarının doğrudan doğruya bilimden kaynaklanan analizi ve uygulamasıdır. Buna karşılık, makinelerin bu yoldan gelişmesi, ancak büyük sanayi bir kez ileri bir düzeye ulaştıktan ve bütün bilimler sermaye tarafından esir alındıktan sonra, var olan makinalar öbür tarafta zaten büyük kaynaklar sağlıyorken söz konusu olabilir. İcat o zaman bir meslek niteliğini kazanır ve bilimin bizzat dolaysız üretime uygulanması, onu belirleyen ve teşvik eden bir bakış açısı haline gelir.” (Karl Marx, 1857-58)

Küreselleşme ve küreselleşmenin ekonomik ayağını oluşturan neo-liberalizm emek ve emeğin kullanımının formunu yeniden değiştirmiştir. Değişim yönü, merkezi noktayı oluşturan endüstri sektöründen hizmet sektörüne ve ağlar üzerine kaymıştır. Bu emeğin değişen yeni formunun en önemli amacı, sermayenin mekan ve işçilerin pazarlık gücünden kendini kurtarma ve elini daha da güçlendirme isteğidir.

Dijital emeği meydana getiren dinamiğin özünü bilgi teknolojilerindeki gelişmeler oluşturmuştur. Web 2.0 ile kullanıcıların içerik oluşturmalarının önem kazanmaya başlamasıyla birlikte Facebook, Twitter ve Youtube gibi parlayan yeni medya platformları da, oluşturulan içerikleri paylaşmaya başlamıştır. Paylaşımlar bir taraftan bu sosyal medya platformlarını ön plana çıkartırken, diğer yandan içerik oluşturmalar da bu platformlarla birlikte daha da artmış ve zenginleşmiştir. Bu noktada içerik oluşturanlarla, platform sahipleri arasında kazanç ve sömürü bağlamında asimetrik bir ilişki oluşturmuştur. İçerik oluşturanların emeğinin sömürülmesi ile ilişkili durumlar ise dijital emek kavramın içeriğini oluşturmaktadır.

Dijital emek kavramını savunan kuramcılar, sosyal medya platform sahibi şirketlerin, içerik oluşturan kullanıcıları sömürdüklerini öne sürmektedir. Buna göre sosyal medya platform sahibi şirketler, içerik oluşturan kullanıcılar üzerinden reklam alarak tüm gelirlerini kendilerine tutmaktadır. Diğer taraftan da bu platformlar, kullanıcıların verilerini toplayarak bunlar üzerinden reklam oluşturma, kampanya yapma, profil oluşturarak piyasaları şekillendirmekte olanağı bulmaktadır.

Dijital ekonomi

Emeğin dijitalleşmesi noktasında en önemli husus ise gelişen gig ekonomidir. Gig ekonomi, normal mesai saatleri dışında çalışmaya imkan veren, bir uzaktan esnek çalışma biçimidir. Geleneksel işçinin sahip olduğu tam zamanlı işyerinde çalışma ile sağlık, sosyal güvenlik, yasal tatil izni, lojman, servis, yemek gibi sosyal hakların herhangi birine sahip olmayan gig işgücü, boş zamanlarında para kazanma şansına sahipken; işveren yüksek vasıflı iş gücünü düşük maliyetli bir şekilde çalıştırabilme olanağına sahip olmaktadır. Özellikle Kovid-19 salgını ile küresel teknoloji şirketleri, tamamen ya da kısmen uzaktan çalışmayı uygulamaya koymuşlardır. Zira şirketlerin sabit giderlerini azaltan uzaktan çalışma, aynı zamanda başka ülkelerden beyin göçüne -yer değişimi gerekmeksizin- izin vermektedir. Bu durum, ulus ötesi şirketlerin -enformasyon teknolojilerinin sağladığı olanaklar sayesinde- ucuz iş gücü için başka bir ülkede yatırım yapmayı sorgulayarak, üretimi kendi ülkelerine taşıma kararını ya da satın alma gücü yüksek pazarlara yönelmesini tetikleyebilir.

Bir diğer konu ise emeğin dijital dönüşümüdür. Örneğin, bilgisayarların ofis çalışmalarına uygulanması dosyalama, defter tutma ve yazma gibi görevleri yerine getirirken, bilgi üretme ve işleme konusunda insan emeğine olan ihtiyacı büyük ölçüde azaltmaktadır. Aynı zamanda hayatımıza hızlı bir giriş yapan yapay zeka, Amazon marketleri gibi perakende sektöründe, iletişim ve enformasyon teknoloji şirketlerinde -sesli asistan olarak- yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Otomasyon ve yapay zekanın kullanımı dışında istihdamı tehdit eden bir diğer unsur ise, ulus ötesi şirketlerin kendi ülkelerine ya da nihai pazarlara yakın yere taşınma riskidir. Yatırım yaptıkları ülkede, istihdama ve ekonomik büyümeye katkı sağlayan ulus ötesi işletmeler için ucuz iş gücü bolluğu artık cezbedici bir durum olmaktan çıkmaktadır. Bu şirketlerin büyük çoğunluğu özel bir ulusal kimliğe sahip, ulus ötesi bir yönetim kadrosu olmayan bir görünüm sergilemektedir.

Dijital vatandaş

Dijital dönüşüm bizi zorunlu olarak dijital vatandaşlık kavramına doğru götürmektedir; zira tüm bu gelişmeler sayesinde artık insanlar bilgiye her yerden sınırlar olmaksızın ulaşılabilmekte,  küreselleşen dünyada her birey farklı bir coğrafyadaki bireyler ile resmi sınırlar olmaksızın iletişim kurabilmektedir. Bu da bize klasik anlamdaki ‘vatandaş’ tanımının yanında yeni bir tanıma ve içeriğe sahip daha güncel bir ‘vatandaş’ tanımı getirmektedir. Buna göre ‘dijital vatandaş’, teknolojiyi ve teknolojiyle beraber hayatımıza giren dijital araçları doğru kullanmasını bilen, etik kurallara ve kişilik haklarına saygı duyan ve bu araçları güvenlik ve sorumluluk bilinciyle kullanmasını bilen kişidir. Dünyanın birçok noktasından dijital teknolojilerin kullanılabiliyor olması, bütün dünya vatandaşlarının eşit hak ve sorumluluklara sahip birer dijital vatandaş olabileceğine işaret etmektedir.

Son söz

Böylece devletler, emek yerine geçen teknolojiler nedeniyle azalan orta vasıflı işler ile rutin olmayan ancak düşük ücretli az vasıflı işler arasında kalmaktadır. Bunların eğitim ve iş gücü piyasası politikasını gözden geçirerek, dijital ekonomi ve iş gücü piyasası modelini destekleyecek ve ilerletecek önlemler geliştirmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda mesleki eğitimi daha fazla geliştirmek, kapsamlı bir ileri eğitim politikası tasarlamak ve sosyal güvenlik ve kurumsal esnekliği organize etmek önemli anahtarlardır.

İçinde yaşadığımız çağın, siyasal politikaların ve küreselleşen dünyanın bir sonucu olarak karşılaştığımız tüm yeni sorunlar, toplumun dijitalleşmesi ile çözülebilir görünmektedir. Ancak toplumun dijital dönüşümünün en önemli ayağının ‘kamuda dijital dönüşüm’ olduğu unutulmamalıdır. Zira ancak bu şekilde insanlara eşit, hızlı ve güvenilir hizmet sunmak mümkün olabilecektir. Bunun için ise, kamu teknoloji yatırımlarının hiç vakit kaybetmeden hızlandırılması ve daha verimli hale getirilmesi gerekmektedir.