Özlem ŞENDENİZ – Kesişim: Turizm, Toplumsal Muhalefet ve Siyasetin İmkanı Üzerine

Çelişkiler üzerinden algı dünyalarını kurgulamaları insanlığın büyük handikapıdır. Doğu Karadeniz de, pek tabi bu halden azade değildir. Bu yazıda Doğu Karadeniz’e, özelde ise Rize iline ilişkin, bazı çelişkilerin ana çerçevesini çizmek istiyorum. Doğu Karadeniz dediğimiz vakit, coğrafi bir işaretlemenin ötesinde, anıldığında pek çok stereotipi algılayış sürecini kolaylamak için çağıran mega paket haline gelmiş bir bölgesel tasniften söz etmekteyiz. Bu kolaylaştırıcı tasnif sadece yeşil ile mavinin buluştuğu, sarp kayalıkları, yağmurlu havası ile bir yarı romantize edilmiş alanı işaretlemez. İşin içinde çevre merkezli toplumsal hareketleri ve katı muhafazakarlığı, yükselen milliyetçiliği; turizmi ve doğa/doğallık ilişkisini; taş ocaklarını, HES’leri, Yeşil Yol projesini, tarımda ki sorunları, Çaykur’u, işsizliği ve kayıt dışı/kaçak işçileri, Sarp Sınır Kapısı’nın dönüştürdüklerini ve benzeri unsurları da katmaktayız. Yani amiyane tabirler ile Temel, Fadime, Oflu Hoca, Natasha gibi karikatürize edilmiş karakterler üzerinden fıkralaştırılarak anlatıldığı bir coğrafi imlemeden çok daha fazlasından söz etmekteyiz aslında. Ancak mizahi yönün özgül ağırlığı ne kadar fazla olursa olsun işin aslında Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmelerden uzakta ve korunaklı bir adadan söz etmiyoruz. Stereotiplere sığınmak ancak sığ anlatılar için işlevsel olacaktır. Buradan hareket ile solcu, sağcı, muhafazakar ya da çevreci gibi etiketleri dışarıda bırakarak HES ve Yeşil Yol karşıtı mücadelelerin kesiştiği ve farklılaştığı nüansların turizm ile etkileşimini belirlemek, Doğu Karadeniz’in şu gününü anlamak için önemlidir. Zira bu hat üzerinden yerelde siyasetin imkanına dair bir şeyler söylemek mümkün olacaktır.

İmar affı versus çevre mücadeleleri

Geçtiğimiz yaz, imar affı öncesinde dere yataklarında yükselen binaları ve henüz var olmayan binaların yaylalara dikilmiş gibi gösterilme çabasına dair haberler ile basında sık sık yer buldu Doğu Karadeniz. “Güzelim yaylalarda yaptıkları iş mi şimdi?”, “Sel oldu mu çöker o bina” yargı nidaları eşliğinde izlendi olan biten. Bir sene önce ise aynı yaylalardan gelen “Yeşil Yol’a dur de!” sesleri vardı kulaklarda. Üstelik bir yaz döneminde biri, diğer yaz döneminde diğeri öne çıkmıyor; eş zamanlı olarak yaşanıyordu her iki hal de. Nevi şahsına münhasır diye anabileceğimiz Doğu Karadeniz insanının çelişkiler ile birlikte anılmasının onaylandığı bir tablo çiziliyordu böylece. Peki, gerçekten o kadar büyük bir çelişki midir bu? Yoksa ülkenin geri kalanı ile aynı kapitalist sistemin uzantısının bu nevi şahsına münhasırlık üzerinde bir benzeştirme etkisi midir söz konusu olan?

Çevre versus kapitalizm; peki ya turizm

Kent ile kırsalın arasının henüz sert biçimde açılmadığı Doğu Karadeniz’de doğaya dokunmak –hem temas etmek hem de dönüştürmek- oldukça kolaydır insan için. Ancak kapitalist sistemin içerisinde varlığını sürdüren insanın çevreye, doğaya ilişkin bakışı haliyle metalaşma süreçlerinin etkisindedir. Doğaya, üretim sürecine katılabilir bir hammadde olarak bakmak, doğayı koruma güdüsü ve ihtiyacı – belki bir parça da yükselen trendi- ile birlikte ele alındığında küçük çaplı bir çatışma ortamını gözler önüne serer. Bu çatışmanın ortasında turizm bir sektör olarak yer almaktadır. Özellikle doğa turizmi olarak görebileceğimiz Doğu Karadeniz turizmi doğaya dair bu çatışmayı da bünyesine alan ikircikli bir tutum içerisindedir. Turizmin yöredeki etkisini aktarabilmek için sahada küçük bir gözlem yapmanız dahi yeterli olacaktır. Ayrıca, sözgelimi TUİK’in 2017 yıllı verilerine göre, Türkiye’de genç işsizlik oranının en düşük olduğu bölge Doğu Karadeniz’dir. Bu, elbette bu haliyle yönlendirmeye açık bir veridir. Zira bölgede genç nüfusun iş bulmak için yoğunlukla göç etmiş olmasının oranları etkilediği göz ardı edilmemelidir. Yoğun bir sanayi istihdamı oranının olmamasına rağmen ortaya çıkan bu tabloyu çay tarımı ve turizm sektörleri ile birlikte anmak daha anlaşılır kılacaktır. Doğu Karadeniz’de turizm, gençler arasında özellikle yaygınlaşan bir ekonomik girdi haline gelmektedir.

Turizmin doğaya ilişkin ikircikli tavrının yanı sıra kapitalizmin ve neoliberal politikaların da doğaya bakışında çevre eksenli toplumsal hareketleri tetikleyen bir nobranlık vardır. Yakın dönemde Doğu Karadeniz’de çevre sorunları; Sahil yolu -D10-, HES’ler, taş ocakları, Yeşil Yol, maden arama projeleri ile birlikte toplumu müdahil ve muhalif olmaya, doğayı korumaya sevk eden bir nitelik kazanmıştır. Bu koruma güdüsü, öncellikle farkındalık temellidir ve bünyesinde değişkenliği barındırmaktadır.

Zira çevre eksenli toplumsal hareketler, etrafında birleşilen konu ne olursa olsun bir farkındalık yaratmaktadır. Değişkenlik ise, kapitalist sistemin içerisinde var olan bireyin bir aktör olarak ilkeleri çıkarları doğrultusunda yeniden ve yeniden yorumlamayı öğrenmiş tavrını barındırır. Bu yeniden yorumlamayı, turizm ve doğa ilişkisinde bir kez daha görmek mümkündür. Sonuçta, birbiri ile kesişim halinde olan bir protestolar zinciri ilk bakışta öne çıkmaktadır. Bunu da yazımız açısından bir evrensel küme içindeki iki kümelenmeye benzetebiliriz. Sözgelimi, vadisinde HES istemeyen bir kişinin ideal düzlemde aynı zamanda komşu vadisindeki Yeşil Yol projesini de istememesi, siyanürle aranan madene de karşı çıkması beklenir. Çevre eksenli toplumsal hareketler alanında yer alması beklenen bu kişinin diğer unsurlar ile bağını ele almadan bakmaktayız fotoğrafa. Ancak her durumda diğer unsurlar vardırlar. Bireyin çevreye bakışında da turizm, diğer bir unsur olarak oldukça etkin bir dönüştürücüdür.

Küme metaforundan devam ettiğimizde turizm ve doğa arasındaki ideal düzlemi bir kesişim olarak görebiliriz. Bu kümenin içerisinde sadece çevrecilerin değil bazı sorunlara daha öncelik tanıyan oldukça geniş ve asla homojen olmayan bir kitlenin de dahil olduğunu söylemek mümkündür. Doğu Karadeniz’de -özelde Rize’de- çevre eksenli toplumsal hareketleri anlamak için daha önemli olan kısım ise bu kesişimin dışında kalanlardır. Sözgelimi yol yapımını medeniyet olarak gören hükümet politikalarına yakın duranlar ya da taş ocaklarının iş kapısı olabileceğini düşünenler ya da HES yapımı konusunda kararsız olanlar gibi… Bu büyük kümenin içinde yer alan insanların konumlarını değiştiren güdü ise çoğu zaman kar ve ranttır. Tekrar turizm unsuruna döndüğümüzde özellikle Yeşil Yol projesi ve HES direnişi arasında bir farklılaşma gözlemlenmektedir. Yayla turizmi ile ilişkili bir ekonomik ilişki ağında bulunan kişilerden bazılarının Yeşil Yol’a karşı görece olumlu yaklaştığı ve de turizm gelirlerini artırma potansiyeli olduğunu söylemelerine karşın HES’lere dair bakışlarının çok daha olumsuz olması bu farkın bir gösterenidir. Çünkü HES’lerin ardından bozulacak olan doğa en çok doğa turizmini etkileyecektir.

Yerel versus ulusal: Siyasetin imkanı

Özde turizm ve çevre eksenli toplumsal hareketler arasındaki geçişliliğin gösterdiği şey, malumun ilamı, yörenin kapitalist sistemin çarklarının içinde olduğudur. Vahşi ve plansız bir biçimde turizme açılan Doğu Karadeniz’in yakın gelecekte önemli imar ve çevre sorunları ile karşılaşacağını öngörebiliriz. Karamsar bir tablo değildir lakin bu kümelenme. Aktörlerin aldıkları kararlar üzerinde ne tür faktörlerin ve beklentilerin etkili olduğunu bilmek, bu yoğunluğun içerisinde bile kesişimin ve doğa yanlısı bir bakışın mümkün olduğunu görmek önemlidir. Sonuçta, yerelde sorunlar etrafında farklılaşmakla birlikte örgütlü sayılabilecek, sürekli ve ısrarlı çevre eksenli toplumsal hareketler de aynı topraklarda varlıklarını sürdürmektedirler. Bu iki faklı kümenin kesişimlerinin genişlemesi yerelde daha büyük mücadele alanlarına kapıları açacaktır. Aslında bu dar kesişimde dahi kapılar aralıktır. Sözgelimi kadınların öne çıktığı çevre sorunları temelli protesto gösterileri yerel siyasette kadınların temsili üzerinde olumlu bir etki yaratma eğilimi göstermektedir.[1] Ayrıca çevreye ilişkin yaklaşımda “yere çöp atılması” meselesinden daha komplike bir bütünsellik olduğu farkındalığının yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri gelişmelerin ışığında filizlenen toplumsal muhalefetin yereli dönüştürücü etkisi olduğunu ve yerelde siyaset yapmanın imkanını da geliştirdiğini söyleyebiliriz. Yerel siyasetin kanıksanmış ve tortulaşmış duvarlarını çatlatan ve başka bir dünyanın ışığını içeriye alan toplumsal hareketleri yok saymadan ve fakat sadece orada biriken enerjiye odaklanmadan bakabilmek, yereli -yazımızın özelinde Doğu Karadeniz’i- anlamak için işlek olacak bir yol açacaktır.

İdeal bir dünyada yaşamıyoruz. Çelişkilerin arasında parlayan en basit ve kesin olan ilkeler dahi yeniden ve yeniden yorumlanmakta ve insanlar bu yorumların etrafında sürekli olarak yeniden konumlanmaktalar. Bu yüzden araştırmacılar, aktivistler, sivil toplum etrafında toplanan aktörler de siyasetin imkanını sürekli olarak yeniden ve yeniden ölçmek ve elden geldiğince geliştirmek zorundalar. Bunu yapmak için tek merkeze değil, çok merkeze, en çok da yerele ihtiyaç var. Doğu Karadeniz, yakın dönemde geçirdiği dönüşümler ve barındırdığı toplumsal muhalefet nüvesi ile bu merkezlerden biri olmaya adaydır.

Kaynak

https://www.bloomberght.com/haberler/haber/2134918-tuik-verilerine-gore-en-az-issizlik-dogu-karadeniz-de (Erişim Tarihi 11 Ekim 2018).

[1] Bu çıkarımın kaynağı TSBD15’te sunduğum “Temsiliyetler ve Teslimiyetler Sarkacı Arasında Salınan Kadın: Rize İli Örneği” bildirisidir.

*Özlem ŞENDENİZ
A.Ü. Siyaset Bilimi Ana Bilim Dalı Doktora Öğrencisi
ozlemsendeniz@gmail.com

Bir cevap yazın