Türkiye’de seçim sonuçlarını doğru şekilde değerlendirebilmek için yaşadığımız ülkenin gerçek niteliğini ve seçim koşullarını anlamamız gerekmektedir. Dünyanın dört bir yanında, otoriter ve demokratik öğeleri aynı anda içeren hibrid rejimler ortaya çıkmıştır.
Bir sistemin demokratik olarak nitelendirilebilmesi için belli asgari koşulları sağlaması gerekir. Seçimlerin özgür, adil ve şeffaf bir şekilde yapılması, demokrasinin temel unsurlarından biridir. Örgütlenme özgürlüğü, fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi temel özgürlükler geniş bir şekilde korunmalıdır. Bireylerin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesi, medyanın bağımsızlık içinde çalışması ve toplumsal örgütlenmenin engellenmemesi, demokrasinin işleyişi için hayati öneme sahiptir.
Türkiye’de “rekabetçi otoriter rejim” egemenliği
Rekabetçi otoriter rejimlerde bu koşullar sağlanamaz. Bu tür rejimlerde demokratik kurumlar ve süreçler bulunabilir, ancak otoriter uygulamalar da aynı zamanda yer alır. Seçimler, adil ve özgür olması gereken bir demokrasi unsuru olarak görünse de, seçim süreçleri üzerinde hile, manipülasyon ve otoriter müdahaleler sıklıkla yaşanır. Seçimlerde iktidar partisine avantaj sağlayacak düzenlemeler yapılabilir, muhalefetin siyasi faaliyetleri kısıtlanabilir ve adaylar üzerinde baskı uygulanabilir. Medya üzerindeki kontrol ve sansür mekanizmalarıyla da seçim süreci etkilenir ve toplumun gerçekleri öğrenme ve farklı düşüncelere erişme özgürlüğü kısıtlanır.
Öte yandan, rekabetçi otoriter rejimlerde toplumun örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü de kısıtlanır. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, dernekler gibi toplumsal örgütlenmeler sıkı bir şekilde denetim altında tutulabilir veya engellenebilir. Bu durum, muhalefetin güçlenmesini ve farklı seslerin ortaya çıkmasını zorlaştırır.
Kısacası, hem kurumsal muhalefetin hem de toplumsal muhalefetin sindirilmesi için tüm enstrümanlar kullanılabilir.
İyi bir futbol seyircisi olduğumu söyleyebilirim. Okuyucuların daha iyi anlaması için futbol müsabakası üzerinden örneklendirme yapabilirim. Rakibiniz sahaya 11 kişi çıkıyor. Sizin takımınız ise bazı oyuncular henüz müsabaka başlamadan ceza aldıkları için sahaya 7 kişi çıkmak durumunda kalıyor. Rakip takım minyatür kale ile oyuna başlıyor. Sizin kaleniz ise olması gerekenin birkaç katı büyüklüğünde. Stadyuma yalnızca rakip takım seyircileri alınıyor. Sizin takımınızın taraftarlarının ise içeriye girmesi yasak. Tüm bu eşitsizliklerin yanı sıra müsabakanın hakemi de takdir haklarını sürekli rakibinizden yana kullanıyor. Düşünün ki rakip takımın başkanı aynı zamanda federasyon başkanı. Bu şartlar altında müsabakayı kazanmak mümkün müdür? Kesinlikle mümkündür. Doğru bir strateji ile -her şeye rağmen- kazanmak mümkündür.
Strateji, olanaklarla koşulları örtüştürme sanatıdır. Stratejiniz doğruysa taktik yanlışlar sizi kazanmaktan alıkoyamaz. Ancak stratejiniz yanlışsa yalnızca taktik doğrularla kazanamazsınız.
böyle bir ortamda, rekabetçi otoriter rejimde bir seçimi daha geride bıraktık. Tüm eşitsizliklere karşın doğru bir stratejiyle kazanmak mümkündü, ancak ne yazık ki Millet İttifakı hem Cumhurbaşkanlığını hem de Meclisi kaybetti.
SODEV’in bu dönemdeki çabaları
Sosyal Demokrasi Vakfı olarak ilk günden bu yana Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğimizi açıkça ifade ettik. Bu süreçte “Kadınların Ekonomik ve Toplumsal Yaşamdaki Sorunlarını” araştırdık. Bulgular ışığında, Türkiye’de kadınların mutsuz ve umutsuz olduklarını, kendilerini özgür ve güvende hissetmediklerini, siyasi görüşü ne olursa olsun kadınların şiddet ve tacize maruz kaldığını ve bu sorunların ancak iktidar değişikliğiyle çözülebileceğini her platformda anlattık.
“Türkiye’de Beyin Göçü ve Tersine Beyin Göçü” üzerine raporlar hazırladık. Siyasi tercihi ne olursa olsun katılımcıların önemli bir kısmının imkanı olsa yurtdışına gitmeyi düşündüğünü, iktidar değişikliği halinde ise tersine beyin göçünün mümkün olabileceğini topluma anlatmaya çalıştık.
Yoksullaşma konusunda önemli bir çalışma gerçekleştirdik. Orta ve üst sosyoekonomik gruba mensup kişilerin ekonomik koşullardan ötürü en temel ihtiyaçlarını karşılamada zorlandığını, tedavi ihtiyaçlarını dahi ertelemek durumunda kaldıklarını, ev ya da araba sahibi olmaya ise hayal olarak baktıklarını gördük ve tüm bu çarpıcı bulguları kamuoyu ile paylaştık. Bu süreçteki tüm çalışmalarımız medyada büyük yankı uyandırdı, günlerce tartışıldı. Ayrıca politika yapıcılar için değerli bir kaynak haline geldi. Fikirlerimizi yüzbinlerce seçmene ulaştırdık. Bir düşünce kuruluşu olarak sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi düşünüyorum. Peki ya Millet İttifakı? Ne yazık ki üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremedi.
Millet İttifakı’nın hataları
Tüm açıklığıyla ifade etmek gerekir ki bu sonuç bir hezimettir. Sebeplerini kendi bakış açımla anlatmaya çalışayım. Millet İttifakı’nın seçimi ilk turda kazanmak üzerine kurduğu strateji yanlıştı. Yazımın başında da ifade ettiğim üzere, strateji yanlış olduğu için taktik doğrular bir anlam ifade etmedi.
Pozitif kampanya, yankı odasına sıkışmış seçmenlere keyif verse de toplumda karşılık bulmadı. İçi doldurulamayacak vaatler inandırıcılıktan uzaktı. Yedi Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağının ilan edilmesi, seçmende yönetebilme kabiliyetine ilişkin şüphe uyandırdı. Altı parti arasındaki koordinasyonsuzluk seçmeni tedirgin etti. Seçim öncesinde Millet İttifakının bileşeni olan siyasi partilerin yöneticileri televizyon ekranlarından birbirlerini yalanlayan açıklamalar yapmaya başladılar. Haliyle bu çoklu yapının, iktidar olması halinde çığ gibi büyüyen sorunların altından kalkamayacağı, son derece yaşamsal meselelerde hızlı ve doğru karar üretemeyeceği fikri oluştu.
İttifak partilerinin kampanya performansı çok zayıftı. Partilerin bazıları sahaya bile inmedi. CHP listelerinde seçilebilecek sıraların ittifak partilerine açılması, parti örgütü içinde küskünlük yarattı. Terör örgütleriyle işbirliği iddialarına ikna edici bir yanıt verilememesi, seçmenin güvenini zedeledi ve tercihini etkiledi. Deprem bölgesi başta olmak üzere çeşitli bölgeler için özel çalışmalar planlanmaması eksiklikti.
Bana göre en önemlisi ise AKP’nin yoksulluğa mahkum ettiği ve sosyal yardım bağladığı milyonlarca seçmenin oyunu yeniden almayı başarmasıydı. Çarenin ancak kendi iktidarının sürmesinde olduğuna insanları ikna etti. Buna karşılık Kılıçdaroğlu, yolsuzlukların üzerine gideceğini ve haksız kazançları hazineye geri getireceğini söyledi; ancak bu vaat yoksulluğa mahkum edilmiş insanların ihtiyaçlarını kısa vadede karşılamaktan uzaktı.
Son olarak öğrendiğimize göre de sandık güvenliği sağlanamadı. Dünyanın en eski siyasi partilerinden olan ve kurumsallaşmasını çoktan tamamlamış CHP, çok sayıda siyasi parti ve sivil inisiyatifin desteğine rağmen sandık güvenliğini sağlayamadı. En azından bu konudaki soru ve eleştirilere tatmin edici yanıtlar veremedi.
Elbette onlarca sebep daha sayılabilir. Sonuç olarak tarihin en gerici, sağcı ve dinci iktidarına karşı hep birlikte kaybettik. Sebeplerini daha uzun zaman tartışacağız ve bedelini hep birlikte ödeyeceğiz.
Seçim sonrası CHP içi tartışmalar
Seçimin hemen ardından CHP içinde tartışmalar başladı. Sosyal demokratları diğerlerinden ayıran budur. Bu süreçteki tartışmalar son derece önemlidir. Bu tartışmalar, eleştiri ve özeleştiri mekanizmalarının çalışmasını ve gerekli
derslerin çıkarılmasını sağlamalıdır. Partinin yenilenmesi ve yerel seçimlere hazırlanması için gerekli zeminin bir an evvel oluşturulması hayati önem taşımaktadır.
CHP’nin programatik bir değişime ihtiyacı vardır. Cumhuriyetçi, solcu ve kamucu değerler üzerinden yeni bir program oluşturulmalı ve bu programı hayata geçirecek kadrolar göreve gelmelidir. Salt liderler üzerinden yürüyen tartışmalar yeterli olmayacaktır. Türkiye’nin sosyal demokrat bir alternatife ihtiyacı vardır ve CHP, toplumun önüne sosyal demokrat bir vizyon koymalıdır. Bu dönüşüm sürecinde parti içi demokrasi güçlendirilmeli, üyelerin aktif katılımı teşvik edilmeli, üyelerin fikirlerini özgürce ifade edebileceği bir ortam sağlamalı ve toplumsal katılımı artırmak için çeşitli tartışma platformları oluşturulmalıdır.
Parti içerisinde eşit ve adil temsil ilkesi benimsenmeli; kadınlar, gençler ve diğer toplumsal kesimlerin temsili için çaba gösterilmelidir. CHP, toplumun ihtiyaçlarını yansıtan, çözüm odaklı ve yenilikçi politikalar geliştirmelidir. Uzmanlar ve sivil toplumun katılımını sağlayarak politika oluşturma sürecini zenginleştirmelidir. Ayrıca üyeleriyle, seçmenleriyle ve kamuoyuyla sürekli ve etkili iletişim kurmalıdır.
Sonuç olarak, CHP’nin sosyal demokrat dönüşümü, Türkiye’nin demokratik, adil ve ilerici bir geleceğe doğru ilerlemesine katkı sağlayacaktır. Sosyal adalet, eşitlik, özgürlük ve demokrasi ilkelerine dayanan bir politika çizgisiyle CHP, toplumun geniş kesimlerini kucaklayan bir siyasi hareket haline gelebilir. Ya CHP bir an evvel tüzük, program ve kadro ekseninde gereken yapısal değişiklikleri gerçekleştirip Türkiye’de kurumsal ve toplumsal muhalefetin birleştirici ve sürükleyici gücü rolünü üstlenmeyi başaracak ya da yerel seçimlerde bir kez daha hezimete uğrayacağız. Ben birinci seçeneğe inanıyorum.
Yazımı Çetin Altan’ı anarak ve ondan alıntı ile bitirmek istiyorum.
“Bir ömür sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır. Yaralı bir devi ayaklarının üstüne koyabilmek için kuşak kuşak o devi sırtımızda taşıdık. Yaralarının iyileşeceğine, o devin ayaklarının üstünde duracağına olan inancımı hiç kaybetmedim. Bir gün bu ülke ayaklarının üstünde duracak. O zaman da masaldaki gibi “sihirli kedinin çizmelerini” giyerek amacına doğru uçup gidecek. Biz torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakamıyoruz. Ama uğraşırsanız, mücadeleden vazgeçmezseniz, dünyadan ayrılırken “torunlarımıza istediğimiz ülkeyi bırakıyoruz” deme mutluluğunu siz tadabilirsiniz. Hayallerinizden, ümitlerinizden, mücadelenizden asla vazgeçmeyin. Amacınıza ulaşamasanız da, bu amacı gelecek kuşaklara devretseniz de kozmosla son hesaplaşmanızda, “daha iyi bir dünya için biz de fena mücadele etmedik” diyebilirsiniz. Bu da az şey değildir. Buruk da olsa gözlerinizde bir tebessüm yaratır. O tebessümlerin çoğalması da elbet bir gün kurtarır bu ülkeyi. Enseyi karartmayın.”
Enseyi karartmayalım. Bu ülkeye demokrasi getirmek için mücadele etmeye devam edelim.