Mustafa Sönmez – Eğitime Yatırım ve Okumuş İşsizliği

MUSTAFA SONMEZ ( EKONOMIST )VEDAT ARIK 03.04.2007Eğitim, bakış açısına göre değişir. Ülke egemenleri için eğitim, insan gücünün hem sermaye birikimine uygun işgücü haline getirilmesi, hem de sistemin yeniden üretimine ayak uyduran “uyumlu” bireyler olmaları için gereklidir.

Toplumcu yaklaşıma göre ise eğitim, ülke insanının potansiyel yeteneklerini geliştirmesi, toplum için çağdaş, aydınlanmış, sorgulayan ve ilerleme için çabalayan bireyler haline gelerek üretken olması için gereklidir.

Bu bakış açılarının ikisi de kendi bildikleri eğitim için fon ayırmak zorundalar. Fonu, eğitim verecek eğiticilere, okul binalarına vb. ye harcamak durumundalar. Aslında eğitim harcaması yerine, eğitime yatırım belki daha doğru bir terim olacaktır. Çünkü eğitimle insana yapılan harcama, bir yatırım gibidir ve çıktısı ile eğitilmiş işgücü sayesinde üretim sürecinde verimlilik artmakta, belki çağdaşlıkta ileri gidilmektedir.

Dini kurumlar yerine, ağırlıkla okullarda sistemli bir biçimde verilmeye başlandığı 19.yüzyıldan itibaren eğitim, kapitalist devletin anayasal bir görevi olarak adlandırıldı ve devlet bütçesinden belli kaynakların eğitime ayrılması kabul edildi. Kamusal eğitim, zamanla kadın-erkek, yoksul-zengin, tüm nüfusun erişimine açılırken, dini kurumların (özellikle kilisenin) ve özel vakıfların finanse ettiği eğitim de kamusal eğitimin yanında yol aldı.

Yeni konseptler

21. yüzyıla gelindiğinde ise, devleti küçültmeyi amaçlayan neoliberalizm, eğitimi de ticarileştirip özelleştirmeye yöneldi. Kamudan eğitime ayrılan payları azaltıp, “paran kadar oku” düzeni hakim kılınmaya başladı. Eğitim, sermayenin yatırım yapıp para kazanacağı bir sektöre dönüştürüldü. Böylece, yurttaşın ödediği vergilerle finanse edilmesi gereken eğitim, artan ölçüde hanelerin daha çok kendi ceplerinden ayrıca harcadıkları, özel okullara, dershanelere, kurslara, özel öğretmenlere para ödedikleri bir sektöre dönüştü. Kamudan ayrılan fonlar azalıp eğitimin kalitesi düştükçe, haneler için eğitim, çocuklara yapılan bir yatırım, dolayısıyla kaliteli eğitim önemli bir harcama kapısı oldu.

Küreselleşme ile ülkeler arası rekabet arttıkça, her ülke kendi işgücünden daha yüksek verimi almak için eğitimi biraz daha önemser duruma geldi. İşgücüne katılan nüfus da arttıkça, aslanın ağzındaki ekmeği kapmak için, tek tek bireyler açısından daha eğitimli olmak, daha üst diploma sahibi olmak yarışı öne çıktı. Bütün bunlar, eğitime ayrılan kaynağı, eğitimin ticarileşmesini, eğitim harcamalarının artmasını da beraberinde getirdi.

 

sonmez-grKaynak:Eurostat ve OECD veritabanları

Nitekim Eurostat ve OECD verilerine göre, günümüz dünyasında öğrenci başına hangi ülke daha çok para harcıyor ya da eğitime yatırım yapıyor diye bakıldığında, sistemin egemeni ABD’de (kamu ve özel toplamı) öğrenci başına eğitim harcamasının yıllık ortalama 11.000 doların üstünde olduğu görülmektedir. Kuzey Avrupa’da bu harcama ABD dolaylarına yaklaşırken AB(28 üye) ortalaması 7.000 dolara yaklaşmaktadır. Türkiye ise bu sıralamada yılda öğrenci başına 2.500-3.000 dolar dolayında harcama yapan bir ülke gibi görünmektedir. Türkiye’nin yakınında, Balkanlar’da Bulgaristan ve Romanya bulunmaktadır. Doğu Avrupa’da Türkiye ile yarışan Polonya ve Çekya’da bile öğrenci başına eğitim harcamaları çok daha yüksektir.

Bir başka OECD verisi, ülkelerin öğrenci başına yıllık eğitim harcamalarının, ülke kişi başına gelirinin neresinde kaldığını ölçmektedir. Buna göre, Japonya, ABD, Danimarka, hatta İngiltere gibi ülkelerde öğrenci başına eğitim harcamaları, ülkedeki kişi başına gelirin %30’unu bulmaktadır. Bu oran, AB ortalaması olarak %27’yi bulurken Türkiye için %19 olarak belirlenmiştir. Yani Türkiye, kişi başına gelirinin daha azını eğitime ayırmaktadır.

Eğitimde, Batı dünyası ile Türkiye arasındaki farkı ortaya koyan bir başka bulgu da şudur: 2014 yılı verilerine göre yetişkin nüfusta (25-64 yaş) ortaöğretim ve daha üst seviyede eğitim düzeyine sahip olanların oranı Türkiye’de %36 iken bu oran OECD ortalamasında %76’dır. Ortaöğretimin zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ve yüksek öğretime erişim için kalitesiz üniversite zorlamalarına rağmen, fark çarpıcıdır.

Türkiye’de harcamalar

En son 2011-2014 döneminin eğitim harcamalarını yayımlayan TÜİK, 2014 yılında hem devletin hem de ailelerin ceplerinden eğitime yaptığı harcamaların toplamının 114 milyar TL’ye ulaştığını belirtmektedir. Bu, o yılın milli gelirinin %6,5’una denk gelmekle beraber, OECD ortalamalarının gerisindedir.

Veriler, devletin, eğitime yaptığı harcamaların, toplam harcamalar içindeki payının %77 olduğunu ortaya koymaktadır. Bu da eğitim harcamalarının dörtte birine yakınının hanelerce yerine getirildiğini göstermektedir.

2011-2014 Döneminde Eğitim Harcamaları,Milyon TL  
  2011 2012 2013 2014
Toplam Eğit.Hrc. 73.592 88.313 100.340 113.571
Devletin.Eğ.Hrc 58.363 67.763 78.648 88.291
Öğrenci Sayısı:  bin 19.269 19.953 20.223 21.020
Öğrenci Baş.Hrc; TL 3.819 4.426 4.962 5.403
Öğrenci Baş Hrc:.$ 2.278 2.456 2.606 2.471
Öğrenci Baş.Dev Hrc:.TL 3.029 3.396 3.889 4.200
Eğ hrc/GSYİH% 5,7 6,2 6,4 6,5

 Kaynak:TÜİK

Eğitim harcamaları verilerine göre, sayıları 2014’te 21 milyona ulaşan öğrencilerin her biri için  yıllık harcama 2.500 dolara yaklaşmıştır.

2014 verilerine göre, öğrenci sayısı (örgün) 21 milyonu bulurken, bunlar arasında öğrenci başına harcama en fazla yükseköğrenim öğrencileri için yapılmaktadır. İlköğrenim ve ortaöğrenim için yılda 4.000 TL dolayında olan öğrenci başına harcama, yükseköğrenim öğrencileri için 13.000 lirayı bulmaktadır.

  Eğitim Harcamalarının Dağılımı: 2014      
    Toplam Okulöncesi İlkokul Ortaokul Ortaöğretim Yükseköğretim
Toplam devlet(Milyon TL)      88.291 834 18.251 17.708 18.788 32.709
Toplam Hrc(Milyon TL) 113.571 2.041 21.504 21.958 18.788 43.178
Öğrenci Sayısı (Bin) 21.020 1.157 5.434 5.478 5.691 3.260
Öğrenci başı harcama (TL)                 5.403 1.764 3.957 4.008 4.373 13.246
Öğrenci başına  harcama ($)     2.471 807 1.809 1.833 2.000 6.057
Öğrenci Başına devletten TL 4.200 721 3.359 3.232 3.301 10.034

Kaynak:TÜİK veritaban

Eğitim harcamaları verileri ortaya koymaktadır ki, eğitimin kalitesi bir yana, yıldan yıla artış eğilimi içinde görünse de Türkiye, hem kamu hem de özel harcamalar itibariyle eğitime, OECD ve AB üyelerinin altında bir bütçe ayırabilmektedir. Bu, kendi başına, eğitim harcamaları ve insana yatırımda geriden gidildiğinin bir göstergesidir.

Kalite sorunu

Eğitim harcamalarının iç bileşimi, erişim şansı, bölgesel dağılımı ile ilgili detay göstergeler ise yeni eşitsizlikleri ve çarpıklıkları sergilemekte, eğitimde kalite sorununu gündeme taşımaktadır.

Eğitime erişimde hala ciddi sorunlar vardır. Okul öncesi eğitimde (4-5 yaş) okula alınabilmiş nüfus, yani okullaşma oranı henüz %50’yi bile bulmamıştır. Bu yaş grubundaki 2,5 milyon çocuğun yarısından çoğu eğitime erişememiştir.

Mesleki ve teknik eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrencilerin ortaöğretim içindeki payı son on yılda %36,2’den %48,9’a ulaşmış; bu oran 2014-2015 yılı öğretim dönemindeki yeni kayıtlar itibarıyla %61’e ulaşmıştır. Ama bu oranın yüksekliği, imam hatipleştirmekten, seküler eğitimden uzaklaşmaktan kaynaklanmaktadır.

Okullaşma oranları açısından bölgesel eşitsizlikler de önemini korumaya devam etmektedir. 2014-2015 öğretim yılı verilerine göre, brüt okullaşma oranının en düşük olduğu il %69,7 ile Ağrı’dır.

Eğitimin kalitesine etki eden öğretmen sayısı da bir sorun olmaya devam etmektedir. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, eğitimin tüm kademelerinde OECD ve AB ülke ortalamalarına göre yüksektir. Ülke genelinde ilkokullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 18, ortaokullarda 17’dir. İlkokullarda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en yüksek olduğu Şırnak’ta bu sayı 31, ortaokullarda öğretmen başına öğrenci sayısının en yüksek olduğu Şanlıurfa’da ise 23’tür. Ayrıca öğretmenlerin ülke geneline dağılımında bölgeler arası farklar ve öğretmenlerin yer değiştirme sıklığı önemini korumaktadır.

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ve eğitime başlama yaşının erkene çekilmesiyle başta ortaöğretim kademesinde olmak üzere okullaşan öğrenci sayısında ve dolayısıyla derslik ihtiyacında artış yaşanmıştır. Türkiye genelinde ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 27’ye düşmekle birlikte, özellikle göç alan büyük şehirler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illerin çoğunda bu sayının yüksek olduğu görülmektedir. Söz konusu sorun, bu illerin kent merkezlerinde daha belirgindir.

Türkiye genelinde mesleki ve teknik eğitimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 29’u buluyor. Bu sayının en yüksek olduğu il, 46’yla Hakkâri’dir.

Yükseköğrenim karambolü

Eğitimde kalite sorunu özellikle yükseköğrenimde ortaya serilmektedir.

Üniversite sayısındaki hızlı artışa ve öğrenci sayısındaki patlamaya karşın, kalite yerlerde sürünmektedir. 2006 yılından itibaren 2015 sonuna kadar 56 devlet üniversitesi ve 52 vakıf üniversitesi kurulmuştur. Böylece, üniversiteler güya bütün illere yaygınlaştırılmış ve 109’u devlet ve 76’sı vakıf olmak üzere toplam üniversite sayısı 185’e ulaşmıştır. Diğer eğilim ise, örgün yükseköğretim kontenjanında meydana gelen artıştır. Buna göre, 2006 yılında 423.882 olan örgün yükseköğretim kontenjanı %94 oranında artarak 2015 yılında 823.739’a çıkarılmıştır. Yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı kabaca 5,7 milyon olarak telaffuz edilirken, eğitim harcamalarında dikkate alınan sayı 3,3 milyon dolayındadır.

Öğretim üye ve elemanlarının üniversiteler ve bölgeler arasında dengesiz dağılımı, yükseköğretimin bir diğer sorunudur. 2014-2015 eğitim-öğretim döneminde örgün öğretimdeki öğrencilerin %7,3’ü vakıf üniversitelerinde öğrenim görmekteyken öğretim elemanlarının %14,4’ü, öğretim üyelerinin ise %16,2’si bu üniversitelerde görev yapmaktadır.

Lisans ve ön lisans programlarına kayıtlı örgün eğitimdeki öğrencilerin %28,7’si üç büyük ilde yer alırken öğretim üyelerinin %42,5’i bu illerde görev yapmaktadır. Bunun sonucunda, ülke genelinde öğretim üyesi başına 41,2 öğrenci düşerken üç büyük ilde bu sayı 27,6’dır.

Eğitimli işsizlik

Eğitime yalan-yanlış ayrılmış kamu kaynaklarına, ailelerin yemekten-içmekten kesip eğitim için ayırdıkları kaynaklara rağmen, işsiz sayısı ve onun içinde okumuş işsiz sayısı hızla artıyor.

Lise diplomalı, meslek lisesi diplomalı işsizlerden bile çok yüksek öğrenim diplomalı işsiz var.

Eğitim durumuna Göre İşgücü ve İşsizler (Tem 2016)        
  Okur-yazar olmayanlar,Bin
I
Lise altı eğitimliler                                                               Lise                                                                                Mesleki veya teknik lise                                        Yüksek-öğretim                                                          Toplam
İşgücü 1 054 16 449 3 281 3 204 6 973   30 961
İstihdam 1 009 14 844 2 867 2 868 6 049   27 637
İşsiz  45 1 605  414 336 925   3 325
İşsizlik oranı,% 4,3 9,8 12,6 10,5 13,3   10,7

Kaynak:TÜİK

Toplamı 3,3 milyonu aşan resmi işsizlerin içinde en geniş kitleyi lise altı eğitimli nüfus tutuyor. Her 100 işsizin 50’ye yakını bu kategoride. Liseliler %13, meslek liseliler %10 dolayında pay sahibiler.

Daha önemlisi yükseköğrenim diplomalı işsiz nüfus. Resmi olarak 2016 Temmuz ayında 3.3 milyonu bulan işsizlerin içinde yükseköğrenim diplomalı işsizlerin toplamdaki payının %28’e yaklaşmış ve sayı olarak da 925.000 bulmuş olması alarm vericidir. Oysa 2014 yılında yüksek öğrenimli işsizlerin sayıları 606.000 ve oranları da %21 dolayındaydı. İki yıl içinde sayının bu kadar artması, ilerideki yıllarda da artacağının işaretidir.

Yüksek öğrenimli kesimde işsizlik oranı, %13,3 ile en yüksek noktadadır. Sonra lise mezunları gelmekte ve bu kesimde işsizlik oranı %10,5’u bulmaktadır.

Yüksek öğrenimli işsizlikte tırmanış süreceğe benzemektedir. Çünkü üniversite diye yutturulan yerlerin çoğu, genç insanların gazlarını alma, oyalama merkezleri gibi. Açık öğretim, ikinci eğitim, uzaktan eğitim vb; bunlar, “üniversiteli” 5,5-6 milyon nüfusun neredeyse %60’ının kayıtlı olduğu yerler…Buralardan diploma almak bile anlamlı değil. Kimi hali vakti yerinde olan gençler, aileyi ikna edip ikinci bir üniversite için sınavlara girerek ya da bir de lisansüstü yapayım diyerek, acı gerçekle yüzleşmeyi birkaç yıl daha ertelemiş oluyorlar; o kadar…

*Mustafa SÖNMEZ
Ekonomist
mustafasnmz@hotmail.com

Bir cevap yazın