Demokrasinin En Küçük Kalesi: Mahalle
Mahalle, sözlükte bir yere inmek, konmak, yerleşmek anlamında “hall” kökünden türetilmiş bir mekan ismidir. Geçici ya da devamlı ikamet etmek üzere kurulan küçük yerleşim birimini ifade eder. İdari yapılanmamız içinde en küçük idari yapı olan köyler de birkaç mahalleden oluşabilir. Öyleyse “mahalle en küçük sosyal yerleşim alanıdır” diyebiliriz.
Mahalleler, dünyanın değişik köşelerinde, farklı inanç, kültür, sosyolojik yapılardan; aynı aileden, aynı kabileden, aynı sülaleden, aynı aşiretten olsun ya da olmasın, insanların bir arada yaşadıkları sosyal bir birim olarak da tanımlanabilir.
Aradaki ilişki her ne olursa olsun, esas bağ “komşuluk” ilişkisidir. Ortak alanda birlikte yaşayan insanlar arasında komşuluk hukuku en belirleyici unsurdur. Sanayinin gelişmesi şehirleri ve onları çevreleyen mahalleleri de geliştirmiştir. Türdeşlik giderek azalırken, modern toplumlarda, yüzlerce insanın tek bir binada yaşadığı mahalleler oluşmaya başlamıştır. Komşuluk hukukunun azalmasıyla birlikte, ortak yaşamın vazgeçilmez bileşeni demokrasi haline gelmiştir.
Günümüzde, teknolojinin gelişmesine paralel, giderek artan iletişim, ulaşım olanakları ile birlikte “küreselleşme”yi hızla yaymakta, etkisini arttırmaktadır. Bu etki ulusal sınırları da zorlamaktadır. Ulus devletlerin otoritesi giderek zayıflarken, “yerellik” çok daha fazla önem kazanmaktadır. Küreselleşme genişledikçe bir başkalaşım oluşturarak yerelleşmeyi, yereli, giderek yerel demokrasiyi daha ön plana çıkarmaktadır.
Yerel demokrasi güçlendirilmeli
Ulusal parlamentoların, temsili demokrasilerin, insanların, bireysel ve toplumsal gereksinimlerine yeterince cevap veremedikleri, sorunlarına yeterli çareleri üretemedikleri uzun zamandır bilinmektedir. Bu bağlamda yerel demokrasinin güçlendirilmesi, etkisinin arttırılması bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Doğrudan demokrasinin uygulamadaki zaman ve mekan anlamındaki fiziki yetersizlikleri, giderek kalabalıklaşan bir dünyada bunun imkansızlığı, demokrasinin geliştirilmesi ve topluma yaygınlaştırılması çabasında bizi, insanlara daha fazla nasıl danışırız; insanları süreçlere nasıl daha fazla katarız noktasına getirmektedir.
“Gündem 21”, 1992 Birleşmiş Milletler Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda benimsenmiştir. Gündem 21’in 28. bölümünde, dünyanın tüm ülkelerindeki yerel yönetimlere, “kendi toplulukları ile danışma sürecine girmek ve Yerel Gündem 21 üzerinde uzlaşmaya varmak” konusunda küresel çağrı yapılmıştır. Bu çağrının amacı, yerel sürdürülebilir gelişme sorunlarının çözümüne dair plan ve stratejilerin oluşturularak, yerel demokrasinin geliştirilmesi hedefine ulaşmaktır.
Yerel Gündem 21 kavramının kanatları altında yerel eylem planlaması sürecinin aynı zamanda bir demokratikleşme projesi olduğu açıktır. “Küresel ortaklık” kavramı dünyanın, en küçük sosyal alanda yaşayan tüm insanların ortak yaşam alanı olduğu gerçeğini vurgulamaktadır.
Devletlerin tek tek kendi sınırları, anayasa ve kanunları, egemenlik hakları vardır; ama gök kubbe altında yaşayan her bireyin demokratik hakları, bu haklarla ilgili söyleyecek sözü vardır!
Cumhuriyet öncesi mahalle yapılanması
Türkiye’de, Cumhuriyet öncesi mahalle yapılanmasında kanaat prensibi üzerine kurulu, dayanışmacı bir toplum yapısı görmekteyiz. Osmanlı zamanında Müslüman ve gayrimüslim mahalleler olduğu gibi karışık mahalleler de bulunmaktaydı.
Mahallelerde yönetsel örgütlenmenin başında imamlar, gayrimüslim mahallelerde papazlar, hahamlar gibi din adamları vardı. Mahallenin ortak sorunları, varsa ortak mal, mülklerinde mahalle halkı topyekun sorumluluk sahibiydi. Mahallelerin yönetim merkezi, yine mescit, cami, kilise, havra türü ibadethanelerdi.
Mahallenin şehir yönetimleri içinde demokratik katılım ve etkinlik açısından değerlendirilmesi, alternatif modeller içinde tanımlanması ve hayata geçirilmesi dünyada 1900’lu yıllarda başlamıştır.
Anglo Sakson ülkelerdeki topluluk aksiyonları ve Kara Avrupası’ndaki kentsel toplumsal hareketler çerçevesinde, mahalle geniş anlamda, yerel taleplerin dile getirilmesi, karar alma ve yürütme fonksiyonlarına katılım anlamında uygun ve güvenli bir toplumsal bileşen olarak ortaya konmuştur.
Muhtarlık kurumu, Osmanlı İmparatorluğu’nda, 1829 yılında oluşturulmuştur. 1864 Vilayet Kanunu ile ihtiyar heyeti oluşturulması, ilk kez muhtarın yanında bir meclis fikrini ortaya koymuştur. 1913’te yayınlanan “İdare-i Umumiye-i Vilayet” Kanunu’nun 148. maddesi ile mahalle örgütü hukuken ortadan kaldırılmıştır. Ancak sorumlu oldukları görevler hakkında yeni bir düzenleme getirilmediği için, hükümet izniyle 1 Ocak 1934’e kadar fiilen işlevlerini sürdürmüşlerdir.
1933 tarih, 2295 sayılı yasa ve 15436 sayılı karar ile yayınlanan tüzük uyarınca mahalle yönetimlerine verilen görevler belediye ve merkez idareler arasında pay edilmiştir. 1963 tarih, 287 sayılı yasa ve 4541 sayılı temel yasa ile mahalle muhtar ve ihtiyar heyetlerinin seçimi yeniden düzenlenmiştir. Günümüzde geçerli olan 2005 tarih, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda 9. madde şu şekildedir: “Mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir.”
Belediyeleri halkla bütünleştiren kavram: Yönetişim
Belediyeler yerel seçimlerle iş başına gelen, kentin temizlik, su, elektrik, aydınlatma, ulaşım gibi temel hizmetleri veren kurumlardır. Bu klasik hizmetlerin yanı sıra günümüz belediyeleri, sosyal belediyecilik anlamında, yardım ve hizmetleri o bölge halkına ulaştırmaktadırlar. Ancak esas olan, belediyenin tüm bu hizmetleri yerine getirirken, halk ile ne kadar ve nasıl bütünleştiği, halkın belediyelerin karar ve eylemlerine ne kadar etki yaptığı, nasıl denetlediğidir.
Çağdaş yerel yönetim anlayışında halkın karar ve uygulamalara dahil olması; geleceğe dönük gelişime, sürdürülebilir kalkınmaya olan katkısı nedeniyle önemlidir. Bu kapsamda yerel yönetimin kolaylaştırıcı ve destekleyici katkısı ile desteklenen; belde halkının gücüne dayanan; yerel yapılar, ilgi grupları, eşit ortaklıklarla birlikte katılıma teşvik eden, demokratik bir anlayışın yerleşmesi gereklidir.
“Yönetişim”, yani karşılıklı iletişimle yönetim anlayışı yerelden yükselen yeni demokrasi arayışlarında yöntem olarak görülmektedir. Açıklık, adillik, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, sorumluluk ve katılımcılık Yönetişimin temel ilkeleridir. Bunlar en basit şekilde demokratik olmanın yapı taşlarıdır. Tüm dünyada yükselen demokrasi talebi, yerel yönetimler nezdinde kendine yer bulmaktadır. İnsanlar bireysel hak ve taleplerinin yanı sıra toplumsal demokratik egemenlik isteklerini de dile getirmektedirler.
Türkiye’de Rio Konferansı’na paralel çalışmaların sonucunda, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesine atfen yapılan düzenleme, 2006 tarihli Kent Konseyleri Yönetmeliğidir. 76. maddede, “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır” denilmektedir.
İyi niyetli olarak sayılabilecek bu girişimlerin, adı geçen Kent Konseylerinin etkili olabilmesi için, kenti oluşturan mahallelerin katkısı çok önemlidir. Kent Konseyinin en zayıf yönü, idari yönden o bölgedeki en yüksek mülki erkana, mali yönden denetlemek durumunda olduğu belediyeye bağlı olmasıdır. Esasen mahallelerin sivil sesi ve sözü önemlidir.
Mahalle meclisleri
Mahallelerde yaşayan sakinler, kendi yaşadıkları yerin sorun ve eksiklerini en iyi bilen, bu konuda en etkin çözümler de önerebilecek durumda olan kişilerdir. Bu sakinlerden oluşacak “Mahalle Meclisleri” yerelden, genele; en aşağıdan en yukarıya ulaşacak demokrasi rüzgarının ilk nefesidir.
Doğal, kendiliğinden oluşacak mahalle meclisleri; katılımcı, açık, demokratik yapılarıyla insanların dilek ve isteklerini, şikayet ve taleplerini dile getirerek, yerel yönetimin karar, uygulama ve planlarıyla ilgili halkın doğrudan katkısını oluştururlar.
Belediyelerin hazırlamakla yükümlü oldukları stratejik planlarda halkın katkısı çok önemlidir. Kendi sorunlarına ve çözümlerine hakim bilinçli, ilgili mahalleler, kitlesel dayanışma içinde demokratik egemenlik haklarını en iyi şekilde koruyabilirler. Demokrasinin seçimli bir oyun olmadığı gerçeği, mahalle meclislerinde ete kemiğe bürünür. İnsanlar verdikleri oylara sonrasında da sahip çıkarlar, tüm karar, uygulama ve plan aşamalarında seslerini çıkarırlar, sözlerini söylerler; belediyeyi, yerel ölçekte resmi kurumları denetlerler.
Mahallede oturan ve çalışan herkes mahalle meclisinin doğal üyesidir. Mahallede ibadethanelerdeki din adamları, okul aile birliklerinin, varsa vakıf ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, mahalle hekimi benzeri görevliler de, bu yapının içinde yer bulurlar.
Bugüne ve yarına dair tüm kararlar üst kurul olan ve hazirunla toplanan Genel Kurulda alınır. En uygun şekliyle Genel Kurul ayda bir kez toplanır. Tamamen gönüllülük esaslı mecliste dileyen mahalle sakinleri, ilgilendikleri, istedikleri konularda çalışma grupları oluştururlar. Bu gruplar kendi içlerinde, kendi aldıkları kararlara göre toplanırlar ve çalışırlar. Bu çalışma gruplarının çalışmalarını koordine etmek, Genel Kurulun gündemini belirlemek ve yönetmek, mahallenin konularını muhtar, belediye ve bağlı bulunan mülki idare yapısına iletmek üzere bir Yürütme Kurulu oluşturulur. Bu kurul bir yönetim ya da denetim işlevi üstlenmez. Bu yolla Mahalle sakinleri arasındaki ilişkiler en açık, katılımcı ve demokratik şekilde kurulmuş olur.
Mahalle meclisinin Kent Konseyinde ve diğer alanlarda temsili açısından gerekli hallerde sözcü, sekreter, delege benzeri kişiler yine Genel Kurul vasıtasıyla seçilir. Seçimler en yalın, açık haliyle ve demokratik yollarla yapılır. Yürütme Kurulunda olan ya da sözcü, sekreter, delege şeklinde görevlendirilmiş olan kişiler senede en az iki kez yenilenir. Bir kişi kurullarda üst üste en fazla iki kez görev alabilir. Bu yolla da daha fazla kişinin mahallede etkin ve işlevsel olmasının önü açılır.
Muhtarlar sürece katılmalı
Burada kritik konu mahalle muhtarlarını sürece katmaktır. İdari yapı içindeki geleneksel rolünü kaptırmak istemeyen muhtarların, mahallede kendilerine mahalle meclisini rakip bir yapı gibi görmemeleri için onları da meclis yapısı içinde bir bileşen olarak almak çok önemlidir. Bu anlamda muhtar Yürütme Kurulunun doğal üyesi olabilir. Bu iletişim ve eşgüdüm açısından kolaylık da sağlar.
Ancak demokratik mahalle meclisi yapılanması içinde bir başkanlık mekanizması olmadığı için muhtarın yeri doğru tanımlanmalıdır. Uygulamadaki zorluklar mahalle meclisi fikrini zedelememeli, bu demokratik açılım için her yol denenmelidir.
Mahalle meclisleri ya da benzer yapılar özellikle 70’li yıllardan itibaren başta Avrupa olmak üzere dünya üzerinde çeşitli yerlerde deneyimlenmiştir. Bu deneyim tamamen bir demokrasi arayışının sonucudur. Başta İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde, özellikle sosyalist ve sosyal demokrat partilerin iktidarda olduğu yerel yönetimlerde gündeme gelmişlerdir.
Doğal olarak değişik ülkelerin; kültürel, sosyal, tarihsel, demografik değişiklikler arz eden şehirlerinde farklı uygulamalar, denemeler dikkatimizi çekiyor. Zaten aslolan da budur. Her yerelin kendi gerçekliğinden hareketle, kendi sorunlarını tespit etmesi, çözüm için kendi formüllerini ve yapılarını geliştirmesi gerekir. Ortaklık, yerelden yükselen bir demokrasi talebi, yerelin en küçük sosyal alanı mahallelerden başlayarak süreçlere katılım, özgürlük, eşitlik ve dayanışmadır.
*Mustafa Akın ÖZERDEM
SODEV YK Üyesi
mozerdem63@gmail.com