Mehmet Şakir Örs – 31 Mart ve 23 Haziran Sonrası Türkiye

31 Mart yerel seçimleri ve ardından yapılan 23 Haziran İstanbul seçimi, doğrusu ülkemizin siyasal tarihinde derin izler bırakacak ölçüde önemli dönüm noktaları oldu. Öyle görünüyor ki, bu seçimlerin sonuçları ve etkileri, siyasal süreçte büyük kırılmaların yaşanmasına ve yepyeni siyasal-toplumsal gelişmelerin ortaya çıkmasına neden olacak.

Öncelikle, seçimler sonrasında beliren ilk heyecan dalgalarını ve duygusallıkları geride bırakıp, yeni oluşan durumu sakin ve soğukkanlı biçimde analiz etmek gerekiyor. Tabii buna koşut olarak, yeni politikalar ve yol haritaları üstüne de düşünmek, çalışmak ve hazırlanmak… Biz bu makalemizde, işte bu konular üstüne tartışmak ve ortaya çıkan yeni durumu irdelemek istiyoruz.

Siyasette otoriterleşme, ekonomide küçülme, dış politikada İhvan’laşma

Aslında Türkiye’yi 31 Mart’a ve 23 Haziran’a taşıyan koşulları kısaca tanımlamak gerekirse; siyasette otoriterleşme-totaliterleşme, ekonomide kriz-küçülme, dış politikada da İhvan’laşma olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Ülke, 17 yıldır iktidarda bulunanlar tarafından, adı ne olursa olsun aslında ‘tek adamlık’ olarak tanımlanabilecek bir yönetim sistemine sürüklenmiştir. Böylece, 150 yıllık bir geçmişi ve geleneği olan parlamenter sistem terk edilmiş ve 82 milyonluk ülke yeni belirsizliklere ve maceralara sürüklenmiştir. Hukuk ve siyaset alanlarında, kamu yönetiminde, otoriter-totaliter eğilimler adeta tavan yapmıştır.

Siyasetteki bu yönelişlerin ekonomiye yansımaları da olumsuz olmuş ve var olan sorunları artırıp kangren haline getirmiştir. Ekonomik kriz tetiklenmiş ve ekonomideki daralma, küçülme artmıştır. Geniş halk kesimleri için yaşam daha da zorlaşmış ve iyice çekilmez hale gelmiştir. Yoksulluk, hayat pahalılığı ve işsizlik tırmanmıştır. Dış politikadaki yanlış adımlar ülkemizi tümden yalnızlaştırmıştır. Uluslararası alanda ve özellikle de Ortadoğu’da, İhvancı anlayış, din ve mezhep temelli yaklaşım ve politikalar egemen olmuştur.

Türkiye siyasetinde yeni dönem

Aslında günümüzde, ülkeyi 31 Mart’a ve 23 Haziran’a taşıyan koşullarda, daha doğrusu iktidarın politikalarında önemli bir değişiklik olduğunu söylemek mümkün değildir. Tam aksine, siyasal iktidar 31 Mart ve 23 Haziran’da seçmen tarafından verilen mesajları almamakta direnmektedir. Daha da ötesi, 31 Mart’ın ve 23 Haziran’ın etkilerini azaltmak ve gündemi değiştirmek üzere yeni hamlelere, maceralara hazırlanmaktadır

Bu nedenle de yukarıda çizmeye çalıştığımız ekonomik-politik ortam, daha da ağırlaşarak bugün de sürmektedir. Böylesi bir siyasal ortamda, siyaset kurumunun, siyasal partilerin ve çevrelerin, toplumsal muhalefetin, ortaya çıkan yeni durumu tüm yönleriyle değerlendirmesi ve yeni politikalar üretmesi gerekiyor.

31 Mart ve 23 Haziran, ülkemizin ekonomi-politiğindeki sınıflar mevzilenmesini, güçler dengesini değiştirmiştir. Yeni sınıfsal konumlanmalar ortaya çıkmıştır. Ülke ekonomisinde söz sahibi olan büyük kentlerin yerel yönetiminin muhalefete geçişi ve özellikle de genç, eğitimli yeni seçmenlerin ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adaylarını tercih etmiş olması, yakın geleceğimiz adına önemli işaretler vermiştir. Bizce çok kıymetli olan bu sonuç, ülke siyasetinde orta sınıfların özellikle de iyi yetişmiş “beyaz yakalılar”ın etkinliğini artırmıştır. Günümüzde, emek kesimiyle yeni gelişen bu toplumsal sınıfların ittifakı, birlikteliği daha da önemli hale gelmiştir. Önümüzdeki dönemde, siyasal muhalefetin temel dayanağı işte bu kesimler olacaktır.

İktidarı geriletmek, muhalefet blokunu daha da genişletmek

31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde, toplumsal muhalefetin öncelediği “iktidarı geriletmek ve muhalefeti güçlendirmek” politikası tutmuş ve başarıya ulaşmıştır. Biz, şimdi yapılması gerekenin, iktidarın hareket ve etki alanını daraltmak, muhalefet blokunu daha da genişletmek olduğunu düşünüyoruz.

Seçim sonuçları, iktidar çevrelerinde ve ona destek veren güçlerde önemli kırılmalar yaratmıştır. Önümüzdeki süreçte bu yarılmanın daha da artacağını ve yeni siyasal oluşumların gündeme geleceğini düşünüyoruz. Ancak, bu gelişmeyi önemli bulduğumuzun ve dikkatle izlememiz gerektiğinin altını çizmekle birlikte; ortaya çıkan ve şimdilerde adı geçen isimlerin, çevrelerin, halkın derdine derman olmasının mümkün olmadığını da vurgulamak istiyoruz. İşte bu nedenle, ortaya çıkacak yeni sınıfsal konumlanmaların, siyasal güç odaklarının ve partileşmelerin şimdiden teşhir edilmesinin de gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Unutulmamalıdır ki, ülkemizin yakın siyasal geleceği, başta ana muhalefet CHP olmak üzere, muhalefet ve özellikle de toplumsal muhalefet tarafından belirlenecektir. Muhalefet kendisini bu hedefe odaklamalı, bu göreve hazırlamalı ve halkımızı da bu gerçeğe inandırmalıdır.

Çağdaş parlamenter sistem ve demokratik anayasa

Öyle görünüyor ki, önümüzdeki yeni dönemin temel belirleyeni ve ayracı, sistem sorunu ve yeni anayasa konusu olacaktır. Büyük olasılıkla, kırılma noktaları da sistem tartışmaları üzerine gelişecektir. Bu tartışmalar çevreninde yeni ayrışmalar, farklı yakınlaşmalar ve buluşmalar yaşanacaktır.

Ana muhalefet CHP, 31 Mart’ta ve 23 Haziran’da izlediği başarılı politikaların devamı olarak, hem bu sürecin temel tetikleyicisi ve hem de ana katalizörü olmak durumundadır. CHP, tüm kademeleriyle, kurumsal yapılarıyla ve politikalarıyla, kendini bu sürece hazırlamalıdır. Sistem ve yeni anayasa tartışmalarını bu siyasal zeminde yürütmek ve böylesi bir hedefle buluşturmak gerekiyor.

21. yüzyılda, 150 yıllık parlamenter geleneğe sahip olan ülkemizin ve 82 milyon insanımızın, içinde bulunduğumuz ve halen yaşadığımız kaosu, karmaşayı, hak etmediğini düşünüyoruz. Şimdi yapılması gereken, tüm muhalefet çevrelerinin ve halkın en geniş kesimlerinin, cumhuriyet ve demokrasi değerleri temelinde birleştirilip, çağdaş parlamenter sistem ve büyük uzlaşıyla hazırlanacak demokratik bir anayasa hedefinde buluşturulmasıdır.

* Mehmet Şakir ÖRS
Gazeteci -Yazar
mehmetsakirors@hotmail.com