3378_433476156722816_2055766108_n

Kazım Genç – Eğitim Dindarlaştırılıyor

kazım genc

 

 

 

 

 

 

12 Eylül Askeri Darbesi generallerinin, 1983 Anayasa oylamasında, gerici güçlerin oyunu almak için getirip 12 Eylül Askeri Darbesi Anayasası’nın 24. maddesine yerleştirmiş olduğu, “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” düzenlemesi; üzerinden geçen uzun yıllara, hem ulusal yargı ve hem de AİHM kararlarına rağmen yerini korumaya devam etmektedir.

Zorunlu Din Dersi eğitimine yönelik, ülkemizde açılan ve AİHM’ne taşınan ilk dava olması nedeni ile Türkiye kamuoyu tarafından artık bilinen ZENGİN/Türkiye davasının karara çıkıp kesinleşmesinin üzerinden altı yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına; yapılan şikayet başvurusuna rağmen, bu güne kadar; ne Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden ne de TC Hükümeti’nden olumlu bir yanıt çıkmadı.

TC Hükümeti, AİHM ve AİHS’yi umursamıyor

TC Hükümetinden olumlu bir yanıt çıkmadı, ama AİHM’nin “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır.” düzenlemesinin, AİHS’nin ek 1 no.lu Protokolünün 2. Maddesindeki “Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir” bu düzenlemeye aykırı olduğu yönündeki kararı gereğince, olumlu adımlar atılmasını beklenirken; Zorunlu Din Dersi eğitimine haftalık ders saati birden ikiye çıkarılarak devam edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş, ayrıca Zorunlu Din Dersi Eğitimini destekler nitelikte seçmeli yeni dini dersler;

a) Kuran-ı Kerim (haftada 2 saat)
b) Hz. Muhammed’in Hayatı (haftada 2 saat)
c) Temel Dini Bilgiler, (haftada 2 saat)

ilköğretim ders müfredatına konulmuştur.

Sadece bu derslerde dini bilgiler verildiği sanılmasın. Temel dersler niteliğinde olan Hayat Bilgisi ve Türkçe derslerinin yanında Fen ve Sosyal içerikli derslerde de dine vurgu yapılan bir eğitim yapılmaktadır.

Bu durum geçmiş iktidarlar döneminde de vardı, ama AKP iktidarı döneminde eğitim tamamen dinsel ağırlıklı olarak verilmeye başlanmıştır. Nerede ise her gün öğrenci velilerinden Alevi örgütlerine, kamu kurumlarından ve okullardan Alevilere yönelik nefret söylemi taşıyan söz ve söylemlere ilişkin şikâyetler gelmektedir.

2008 yılında kesinleşmiş olan “Zengin/Türkiye” kararından 6 yıl sonra AİHM, verdiği yeni bir karar üzerine gene ülkede gündeme geldi.

AİHM 2005 yılında Türkiye’ye karşı yapılmış olan bir başvuruyu karara bağlamış ve Zorunlu Din Dersi eğitiminin AİHS’nin ek 1 no.lu protokolünün eğitim hakkını düzenleyen 2. Maddesine aykırılığını bir daha tespit etmiştir.

Tespit etmiştir de ne olmuştur? 2007 yılında da aynı tespiti yapmış; karar kesinleşmiş; davalı konumdaki Türkiye Cumhuriyeti kararı uygulamamıştır. AİHM kararını uygulamayan Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne 2008 yılının Ağustos ayında şikâyet edilmiş, ancak bu güne kadar Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik hiçbir işlem yapmamıştır. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, 2014 yılında verilmiş olan bu kararla ilgili olarak da olumlu her hangi bir adım atmayacağı çok açıktır.

Din kültürü ve ahlak bilgisi mi, İslamiyet dersi mi?

AİHM kararı sonrası Başbakan Sayın Davutoğlu’nun; “Türkiye’de din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bütün dinleri anlatacak şekilde veriliyor. …Bu uygulamaları göz ardı edip de Türkiye’de bunu bir dini baskı aracı gibi yansıtma çalışmalarını kabul etmemiz mümkün değil. Doğru ve sağlam bir dini bilgi, eğitim müesseselerimiz aracılığıyla verilmezse işte çevremizdeki radikalleşme eğilimlerinin kaynağını teşkil eden düzensiz ve sağlıksız dini bilgiyi denetleme imkanı vermez. Bu şiddete bu teröre ülkeyi teslim edemeyiz.” diyerek, zorunlu din dersi verilmezse terörizmin gelişeceğiniz söylemiştir.

Oysa ki günümüzde, Ortadoğuda El Kaide, El Nusra ve IŞİD olarak şeriatçı terörü hakim kılan örgütlere Türkiye’den gitmiş olanların önemli bir çoğunluğunun ve belki de tamamının İmam Hatip mezunu olduğu, her kes tarafından bilinen bir gerçekliktir.

Başbakan’ın, din kültürü ve ahlak eğitiminin tüm dinleri anlatacak şekilde verildiği yönündeki görüşü de doğru değildir. Çok iyi biliyoruz ki, ilköğretim okullarında, beş temel din ile ilgili bilgi 3-5’er sayfa kısa bir anlatım ve 2-3 resimle çok az bilgi verilerek geçiştirilmekte, İslamiyet ise beş ders kitabında ve uygulamalı olarak beş yıl boyunca anlatılmakta ve öğretilmektedir.

2007 yılında verilmiş olan, AİHM’nin Zengin/Türkiye kararında din kültürü ve ahlak bilgisi dersi verilirken, dinler arasında eşitlik, objektiflik ve nesnellik ilkelerine uygun davranılması gerektiğinin altını çizilmiş olmasına rağmen; Türkiye’de bu ilkelerin hiç birisine uyulmadan Zorunlu Din Dersi eğitimi yapılmaktadır. Başbakan’ın söyledikleri ile somut durum taban tabana zıt konumdadır.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın söyledikleri Başbakan’dan farklı değil ve hatta daha da ötesindedir:
“Bu karar yanlış bir karar. Batıda bunun uygulaması yok, böyle bir şey olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik dersinin tartışma konusu olduğunu göremezsiniz. Ne hikmetse zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi tartışma konusu olur. Eğer olsun mu olmasın mı diye tartışılacaksa uyuşturucu bağımlılığından, terörden, şiddetten neden şikayet ediliyor? Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersini tartışmaya açarsanız tabii uyuşturucu gelir, şiddet gelir, ırkçılık gelir onun yerini doldurur.”

Görüldüğü üzere, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, Dünyanın hiçbir yerinde zorunlu fizik, kimya, matematik tartışma konusu değil diyerek, açıkça eğitim ve öğretimin sadece ve sadece din üzerine yapılan eğitim olması gerektiğini savunmaktadır. Devamında ise, din eğitiminin olmaması durumunda aynen Başbakan gibi, şiddet, ırkçılık, uyuşturucu vb sorunların geleceğini dile getirmektedir.

Gerek Başbakan ve gerekse de Cumhurbaşkanı -bu yaklaşımları ile- yargı kararlarının kendileri için bir önemi olmadığını da ifade etmiş bulunmaktadırlar. Bu durum aslında

Eğitim ve öğretimle sürekli oynanıyor

Türkiye kamuoyu tarafından bilinen bir gerçeğin, somut bir şekilde tekrar kamuoyuna yansımasından başka bir şey değildir. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın geçmişteki söylemlerinden yargı kararları işine geldiğinde, en üst perdeden yargıya saygı duyulması gerektiğini ifade ettiği, ama yargı kararları işine gelmediğinde de gene en üst perdeden yargının yerildiği ve yok sayıldığı bilinmektedir.

Hiçbir dönemde, AKP dönemindeki kadar milli eğitim ve öğretimle bu kadar olumsuz anlamda oynanmamış ve kökten değişikliklere gidilmemiş ve eğitim/öğretim bu kadar sık olarak zıt politikalarla yönetilmemiştir. Eğitim ticarileştirilmiş, parası olana parası kadar eğitim politikaları temel politika halini almıştır.

Eğitim sınav merkezli hale getirilmiş ve öğrenciler, öğrenci olmaktan çıkarılarak, sınavdan sınava koşan yarış atına dönüştürülmüş durumdadırlar. Bunun doğal sonucu olarak ta yaşamın her alanı, sınavdan geçilmez hale gelmiş bulunmaktadır (ÜDS, OKS, SBS, ÖSS, YGS, LYS, KPSS ve en son da TEOG gibi). Son dönemdeki, liselere öğrenci yerleştirme sistemi olan TEOG sınavı ve sonrası ortaya çıkan karmakarışık durum bunun somut örneğidir.

Milli eğitimin dinselleştirilmesi temel politikasının yanında, ücretsiz ders kitapları ile yandaşlara rant yaratılmış, ücretsiz tablet dağıtma politikası olan Fatih projesi ile de rant dağıtılmaya devam edilmiştir. Atanamayan öğretmenler olgusu olarak kamuoyuna yansıyan öğretmen açığı da halen devam etmektedir. 4+4+4= 12 yıllık kesintili zorunlu eğitim ile aslında hakim kılınmak istenen, dinsel eğitimi kademeli olarak sürekli kılmaktan başka bir şey değildir.

Birçok ilk ve ortaöğretim kurumu imam hatip okuluna dönüştürülmektedir. Son dönemlerde AKP’nin Milli eğitimdeki temel politikası; “Dindar bir eğitim için, tüm okulların imam hatipleştirilmesidir.”

“AKP, 4+4+4 kesintili eğitim sistemi ile birlikte gerek zorunlu seçmeli din dersleri, gerekse imam hatip okullarının yaygınlaştırılması sonucu olarak eğitimin her kademesini imam hatipleştirdiği bir dönemi başlatmıştır. Seçmeli din derslerinin fiilen zorunlu kılınması sonucunda, bir öğrencinin ilkokulun başından lisenin bitimine kadar en fazla 144 saat Felsefe, 72 saat Sosyoloji dersi, 1476 saat din dersi görebilmesi mümkün kılınmıştır. Son iki yılda imam hatip okullarına giden öğrenci sayısı on kat artarken, imam hatip lisesi sayısı % 73’lük artışla en fazla okullaşmanın olduğu lise türü olmuştur.*”

AKP’nin, gericiliği temel politika olarak alan eğitim politikalarına gereği gibi karşı durulmaz ve mücadele edilmezse, gelecekte imam hatip dışında çocuklarımızın gideceği okulların kalmayacağını söylemek müneccimlik olmaz.

*Kazım Genç,
PSAKD Eski Genel Başkanı,
genchukukbur@mynet.com