IMG_9166

Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz’le Kartal’ı Konuştuk; Kartallı Kazım, NeyzenTevfik, Haseki Sultan ve Laleler…

IMG_9166 Bu sayıda ele aldığımız sosyal demokrat yerel yönetim birimi Kartal Belediyesi. Kartal’ı daha iyi tanıtmak ve Kartal’ı yöneten anlayışı okurun dikkatine sunmak amacıyla, arkadaşımız İnan Dağdelen Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz ile söyleşi yaptı.

-Kartal’da 6 yıl öncesine göre bugün nasıl bir tablo var?

Kartal yaşamayan bir kentti şimdi yaşayan kent haline dönüştü. Mesela ilk yıl, Nisan ayında göreve geldik; Temmuz ayında 43 gün süren festival yaptık. 15 yıldır Kartal Meydanı’na inmeyen halkı Kartal Meydanı’na indirdik. Kartal Meydanı karanlık, güvensiz bir yerdi. Orayı aydınlattık ve halka açtık. 2009 Ekim’den itibaren halkla toplantılar yapmaya başladık. Kentsel dönüşümün alt yapısını hazırladık. 2009 yerel seçimlerinde seçim bildirgemize “dönüşüm kapsamında evini yıkıp yeniden yapacak olanlardan imar ruhsat harcı alınmayacaktır” diye madde koyduk ve bunu uyguladık. Mevcut evlerinin deprem gibi afetlere dayanıksız olduğunu, ruhsatsız evlerinin kredi karşılığı alınıp satılamadığını ve mülkiyet haklarını kullanamadıklarını onlara anlattık. Mülk sahipliği konusundaki sıkıntıların evlerin alınıp satılmasında sorun olduğunu, ruhsatlı sağlıklı binalarda oturmaları gerektiğini anlattık. Dolayısıyla hem sosyal alanda hem de deprem dönüşümü alanında bir mesafe katettik.

Kartal 1949’da sanayi bölgesi ilan edildiğinde iş gücü ihtiyacı karşılansın diye buraya Anadolu’dan gelen vatandaşlar için devlet gecekondulaşmayı, çarpık kentleşmeyi teşvik etti. Malum; o dönemde Kartal’da sosyal demokrat bir belediye yoktu ve parseller oluşturulmamıştı. Bu sürede hazine arazileri siyasetçiler ve arazi komisyoncuları tarafından peşkeş çekildi. Bu çarpık kentleşme, daha sonra gecekondu afları ve imar ıslah kanunlarıyla devam etti. İstanbul’un burada özel bir durumu var. Ankara’da da gecekondulaşma oldu; ancak Ankara’daki gecekondular tek katlı, İstanbul’dakiler ise çok katlı. Ankara’daki bu yapılar ihtiyaca yönelikken İstanbul’dakilerin ranta dönük olduğunu görüyoruz. Bu aşamada bizler planları yaptık; Kartal için bir dönüşüm planı oluşturduk. Belediye ve kadro olarak dönüşüme kendimizi hazırladık. Dönüşüm Müdürlüğü hazır hale ulaşıp yatırımcı da gelince ve halk da bunu isteyince, Kartal gelişiyor ve dönüşüyor.

Örneğin bugün itibariyle 25.651 kişinin depreme dayanıksız evleri yıkılıp yerlerine yenileri yapılmış/yapılmaya başlamış. Buradaki vatandaş bu süreçte tabii kiraya çıktı. Bu, Kartal’da emlak alanında ikinci bir etki yaratarak kiraları da arttırdı. Tabii kira konusunda devlet ve müteahhit desteği de var. Halk, hem cebinden para harcamadan dönüşümden faydalanıyor hem de yine cebinden para çıkmadan Kartal’da kiralarda bir değer artışına, bir hareketliliğe yol açıyor. Örneğin 2012’de %2.1 olan A grubu insan oranı 2014’te %4.8’e çıktı; %10.6 olan B grubu insan sınıfı, yani beyaz yakalı Kartallı oranı %16.3’e çıktı; C1 grubu yükseldi; C2, D ve E grubu sınıfın yüzdesi azaldı.* (*Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel içerikli araştırmalarda kullanılan A,B,C1,C2,D,E grupları, eğitim ve gelir düzeyi itibariyle üstten alta doğru sıralanır.) Bu ne demek? Kartal’da insanların ekonomik düzeyi artmaya başladı. Bu, Türkiye’nin geneline ilişkin indeksin tam tersi bir gidişi gösterir. Onun için hep söylüyoruz: Dönüşüm, Türkiye’de dursa Kartal’da durmaz; Kartal’ın buna ihtiyacı var.

-2 büyük meydan ve 1 huzurevi projeleriniz bulunduğunu biliyoruz. Buralarda son durum nedir?

Deminden beri ne dedik? Değişen ve gelişen Kartal. 1949’da Sanayi kenti; 1992’de plan değişikliği oluyor ve Kartal kültür-sanat-turizm şehri ilan ediliyor. Bu durumda bizim de planlarımızı öncelikle kültür-sanat üzerine yoğunlaştırmamız lazım. Kültür ve sanat aktivitelerinin sağlanacağı, halkın kültür sanattan etkileneceği alanlara ihtiyacımız var. Bu alanlar meydanlardır; insanlar meydanlarda buluşur. Türk kültüründe meydan nedir peki? Köydeki köy meydanıdır. Köy meydanındaki köy odasıdır, çeşme başıdır. Bizler de bununun modern şekli olan meydanları oluşturuyoruz: Uğur Mumcu Meydanı ve Cevizli Meydanı.

Tabii nüfus da yaşlanıyor. Bir huzurevine ihtiyacımız var. Çünkü yerel yönetimler doğumdan ölüme kadar hizmet sunmak zorunda. Bunun için bir huzurevi satın aldık. Onu da akıllı bina haline getiriyoruz ve daha sonra açacağız. Öte yandan, sosyal demokrat belediyecilik kapsamında sadece yaşlılara değil ağır engelli olanlara da bakmak istiyoruz. Ağır engelli anne veya babası olan insanlar ister istemez eve bağlanır. Bizler, eğer engelli yurttaşımızın bakımını üstlenirsek, o aileyi de sosyal hayatın içine katmış oluruz.

– Kartal Belediyesi, Çevre Etki Değerlemesi (ÇED) yanında bir de Sosyal Etki Değerlemesi (SED) yaptı. Bundan bahseder misiniz?

3500 dönümlük sanayi çöküntü alanına yeni bir fonksiyon veriliyor. Orada 9000 civarında insan var, küçük-orta ölçekte işyeri var, çalışan var, işveren var. Tornacı, tesviyeci, oto tamirci, kaynakçı var. Bunlar ne olacak? Gelecekten ne bekliyorlar? Projeden nasıl etkilenecekler? Yerel yönetimler olarak üzerimize düşenler neler? “Bunu araştıralım da ona göre plan yapalım” dedik. Dolayısıyla bir proje yapıldığında çevre nasıl etkileniyor; yağmurundan, rüzgarından, sıcağından… Bunlar araştırılıp nasıl ÇED raporu yapılıyorsa, biz de, sosyal varlık olarak insanın bundan nasıl etkileneceğini araştıran “Sosyal Etki Değerleme Raporu”nu yaptık; bunun kitabını da çıkardık. Bu, Türkiye’de ilk!

-Özellikle kadınlar için ne gibi faaliyetleriniz var?

2009’da, göreve geldiğimizde, 1 kreşimiz vardı; şu an 12 kreşimiz var. Yakında 2-3 tane daha açacağız. Buradaki hedefimiz şu: 1- çalışan anneleri rahatlatalım; 2- kursa giden, üretime yönelen annelerin çocuklarına biz bakalım, onlar işlerine gitsinler. Okuma yazma kursu olabilir, meslek kursu olabilir, Kadın Emeğini Değerlendirme Pazarı’nda yerini alabilir. Bir de yeni bir şey daha yapıyoruz; artık çocuklara saatlik de bakacağız. Yani evde soba yanıyor; çocuğumu, güvende olması için kreşe bırakayım; çarşı pazara gideyim; sonra dönüp çocuğumu güvenli bir şekilde alayım. Ayrıca, kadınlarımız sinemaya, arkadaşına, eşine dostuna gitmek; onlarla buluşmak isteyebilir. Bu gibi durumlarda çocuğunu gönül rahatlığıyla Kartal Belediyesi’nin kreşlerine bırakacak ve işi bittiğinde çocuğunu geri alabilecek. Biz burada kadının sosyal hayata daha çok katılması için çabalıyoruz. Bir başka sorun şu: haberlerde izliyoruz; kadın pazara çıkıyor, evde soba yanıyor ama kimseye bırakamadığı çocuğunun üstüne kapıyı kilitliyor… Ardından bir sürü acı olay duyuyoruz. Artık Türkiye’de böyle şeyleri duymak ve görmek istemiyoruz. Bunların olması hepimiz için bir zuldür. Böyle şeyler artık tekrarlanmayacaksa, bunun yolu saatlik bakımı da uygulamaya koymaktır. Biz, 2009’da, seçim bildirgemizde de söyledik. Her mahalleye bir kreş yapacağız diye; hatta iş öyle bir noktaya geldi ki, artık her mahalleye iki kreş ister hale geldik. Şu an 570 tane çocuğumuz var; öğretmenler aldık. Kuşkusuz ki bunun belediyeye ekonomik yükü var. Ama iyi bir hizmet olması önemli. Mesela bir Kadın Danışma Merkezi’miz var; ödül aldı. Ruhsatlı Kadın Sığınma Evi’miz var. Bunlar davulla zurnayla açılacak yerler değil; gizli kalması gereken yerler… Dolayısıyla bu tür hizmetlerde öncüyüz diyebiliriz.

-Kültür Sanat alanındaki faaliyetlerinizi biraz daha açabilir misiniz?

Kartal Meydanı’nda 15.000 kişiye klasik batı müziği konseri verdik: Cihat Aşkın, Cana Gürmen. Türkiye’nin en önemli sopranolarından, beyin kanaması sonucu kaybettiğimiz Zehra Yıldız’ı her yıl Aralık ayında biz anarız. Çocuk tiyatrolarımız, yaşam merkezlerimizdeki ve kültür merkezlerimizdeki etkinliklerimiz çok fazladır. Arkeolojik kazı yapan ilk ilçe belediyesiyiz. Geç Roma erken Bizans dönemine, 4. ve 6. yüzyıla ait eserler bulduk. Heykel sempozyumları yapıyoruz. Sempozyuma gelen heykellerin bir kısmını meydanlara bir kısmını da arkeolojik parka bırakıyoruz. “Aşkın Metafiziği” başlıklı bir felsefe kongresi yaptık. Dünyaca ünlü Alain Badiou, Slavoj Zizek ve Judith Balso katıldı. İlk gün 800 kişi ikinci gün 1.300 kişi geldi.

– Kartal, 1949’dan beri bir dönüşüm içerisinde. Kent çağdaşlaşırken bir yandan da hafıza biriktiriyor. Kartal’ın, hafızasını ve onu nasıl koruduğunu anlatır mısınız?

IMG_9126 Kentler hafızalarıyla yaşar. Mesela bizde bir Soğanlık Mahallesi var. Soğanlık, adını lale soğanından alır. İBB İstanbul’da bir lale festivali yapıyor, bizim grup arkadaşımız da bunu eleştiriyordu. Oysa Haseki Sultan, 18. yüzyılın sonlarına doğru hastalanıyor ve buraya, Soğanlık Gümüşpınar Mahallesi’ne geliyor. Orada, Gümüşpınar’da; ev, çeşme, cami, hamam yaptırıyor ve tedavi için burada kalıyor. Saraya dönerken de etrafındaki lale soğanlarından götürüyor. Dolayısıyla buranın adı hem “soğanlık” oluyor hem de Saray’a lale buradan gidiyor. Ondan sonra 1708-1720’de İstanbul’da Lale Devri başlıyor. Hollandalı bir profesör geliyor; bu lale soğanlarından alıp Hollanda’ya götürüyor. Bugün Soğanlık’tan çıkan laleyi bütün dünya Hollanda lalesi olarak biliyor. Oysa “lale”nin çıkış yeri, Kartal Soğanlık’tır. Bizim buna sahip çıkmamız lazım. Bunu İBB Başkanı Kadir Bey’e de anlattım. Şimdi Lale’nin İslam dininde özel bir yeri var; bütün camilerde lale motifi vardır. Laledeki o çizgiler Allah yazısına benzer. Bu, İslam ile ilgili olan tarafı. Bir de ekolojik tarafı var. Ekolojik tarafı şu; hayat bulduğu yer İstanbul, İstanbul’da hayat bulduğu yer ise Kartal Soğanlık. Maliyetiyle ilgili eleştiri yapılır, ama laleyle ilgili eleştiri yapmak bilgisizlikle eşanlamlıdır. Lale festivali yapıyoruz; Soğanlık semtinin aydınlatma lambaları lale şeklindedir.

İki gün sonra Neyzen Tevfik’i anacağız. Neyzen Tevfik, biz göreve başlayana kadar, buralarda sarhoş, küfürbaz biri olarak tanınıyordu; şimdi onun felsefi yanı ön plana çıkıyor. Mezarını ziyaret eden insan profili bile değişti. Neyzen Tevfik’in mezarı Kartal’dadır. Dolayısıyla biz sahip çıkıyoruz. Hem mezarı başında anıyoruz hem de akşamları Neyzen’in felsefi tarafına bakıyoruz. Neyzen hem dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ney çalanıdır hem de Alevi, Bektaşi ve Mevlevi’dir. Felsefi yanı da vardır. Dolayısıyla her iki yönünü de ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bir de Kuva-i Milliyeci Kartal’lı Kazım’ımız var. O da bizim bir değerimiz. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun odasına girdiğinizde sol tarafta Kartal’lı Kazım’ın resmini görürsünüz. Burada benim odamda da aynı resmin fotokopisi var. Dolayısıyla ilçemizde bir de Kartal’lı Kazım Meydanı yaptık. Onu da her sene 1 Kasım’da mezarı başında anıyoruz. Geçmişle geleceği birleştiriyoruz.

-Sanırım bir “yüksek öğrenim öğrenci yurdu” yapıyorsunuz?

Evet; Şahkulu Vakfı’na tahsis ettiğimiz bir arazimiz var. Orada kız öğrenci yurdu yapılıyor. Biz de yapan vakfa yardımcı olmaya çalışıyoruz. CHP’li belediyeler de karınca kararınca yapıyorlar. Adı da güzel; Türkiye’de eğitim birliğini sağlayan, muallim mekteplerini açan, karma eğitim sistemine geçişi sağlayan büyük eğitim devrimcisi Mustafa Necati’nin adını koyuyoruz.

– Belediyelerde genel olarak mimarların, yerel yöneticilerin, şehir plancılarının bulunduğunu biliyoruz. Bir tıp doktoru olarak bunun avantajlarını ya da dezavantajlarını yaşadınız mı?

Onlara göre daha avantajlıyım. Çünkü benim asıl hizmet alanım insan. Belediyelerin de işi insanla. Kimileri neye hizmet etti? Binaya. Onlar müşteri ilişkisi kurdular. Projelerinde bina çiziyorlar, biz insanı ameliyat ediyoruz. Dolayısıyla ben onlardan daha avantajlıyım. İnsanın ne istediğini ben daha iyi biliyorum. “Yatak odası veya yemek odası nerede olacak?” diye değil “insan nerede nasıl rahat edecek?” diye bakıyorum. Dolayısıyla şuna inanıyorum: Hekimler, insanla ilişkilerinden dolayı, daha başarılı olurlar. İyi bir hekim olmanın yolu, önce teşhisini doğru koymaktan daha sonra da tedaviyi doğru yapmaktan geçer. İnsanı, yanlış doktor candan yanlış hoca dinden eder.

Çocuklarımız enerjilerini bir şekilde harcamalılar. Onlara ya top oynayarak vb enerjilerini harcayacakları alanlar açacaksınız ya da onları suç örgütlerinin kucağına atacaksınız. Olay bu. Onun için biz, 2009-2014 arasında, 144.000 m2 yeşil alanı 300.000 m2’ye çıkardık. Şimdi daha büyüklerini yapıyoruz. Ama her yaptığımız pafta, küçük olsun büyük olsun, kapısı devamlı açık ve çim. Suni değil hakiki çim. Çim bozulduğunda toprakta oynasın istiyoruz. Yeter ki çocuğun elektriği bir şekilde boşalsın. Kartal’da üç mahallede uyuşturucu kullanımı yüksektir; o üç mahallenin orta özelliği ise çocukların enerjilerini harcayabilecekleri spor alanlarına sahip olmamasıdır. Buralara özel bir ilgimiz var. Bu kadar net; önce teşhis, arkası tedavi.

-Son bir soru. Bu yoğunluktan aile hayatınız nasıl etkileniyor?

İnsanların öncelikleri vardır; benim önceliklerim, başta kızım daha sonra karım ve Galatasaray’dır. Bu önceliklerimi gözettikten sonra işimi de hakkıyla yapmaya çalışıyorum.