Migrants-on-a-ship

Marcel Rauer – Kalkınma ve Göç Arasındaki İlişki: İki Farklı Şey mi?

Marcel Rauer, Martin Luther Üniversitesi’nde (Halle-Saale) siyaset bilimi ve felsefe okudu. 2019’dan beri Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Friedrich Ebert Stiftung’un Zorunlu Göç ve Göç Yeterlilik Merkezi direktörü.

Avrupa, gerçekten Afrika’da zorunlu göçün nedenleri ile mücadele etmek istiyorsa o zaman, önce Avrupa’dan yani kendisinden kaynaklanan zorunlu göçün nedenlerinden başlamalıdır. Göç ve zorunlu göç hareketliliği, uzun yıllardır Afrika için gündelik yaşamın bir parçası olduğu halde, Avrupa’da bununla ilgi tartışma, 2015 yılında, çok sayıda göçmenin Avrupa’ya gelmesi ile başlamış oldu. O yıldan bu yana göç konusu, Avrupa medyasında çok fazla yer aldı.

Avrupa Birliği’nde yaşayan toplam nüfus içinde, Afrika’da doğanların oranı yüzde bir bile değildir. Ayrıca bu insanların büyük bölümü, Berlin Nüfus ve Kalkınma Enstitüsü’nün (Berlin – Institut für Bevölkerungund Entwicklung) verilerine göre, sömürgeci geçmişi olan Fransa, Birleşik Krallık, Belçika ve Portekiz gibi ülkelerde yaşamaktadır. Bu nedenle aslında AB’de Afrika kökenli insanların sayısı azdır bu çokça duygu yüklü tartışmanın yapılmasını haklı çıkarmamaktadır. Tam tersine bu tartışma, göçü çözülmesi gereken çok boyutlu bir sorun ve aynı zamanda sorunun çözümü olarak ele almayı gereken ayrıntılı bir tartışmanın önüne geçmektedir.

Avrupa’ya göç edenlerin sayısı, 2015’ten sonra büyük gerileme yaşasa da göç olgusu, bütün kıtada siyasetin merkezi konusu olmaya devam etmektedir. Avrupa artık ilk “kriz tepkisinden” uzaklaşmış ve oturum izni bulunmayan göçmenleri ya geldikleri ülkelere ya da üçüncü ülkelere geri gönderme politikasına yoğunlaşmıştır. Bugün Afrika ile ilgili geçerli Avrupa göç politikası, büyük oranda, kısa vadeli iç politika tarafından belirlenen sınırları kapatma stratejisine dayanır.

Göç etmeye karar veren insanlar, daha çok iyi eğitimli ve bu sorunu organize etmeyi başarabileceklerini düşünenler arasından çıkar. Eğitim düzeyi ne kadar yüksekse başka bir yerde, yeni ve başarılı bir hayat kurma olasılığı da o kadar yüksektir. Sadece dolaylı bir şekilde ve uzun vadede, göç eğilimini azaltma etkisi olan eğitimin, özellikle doğum oranının düşmesinde en önemli faktör olduğu görülür. Aynı ilişki ekonomi alanında da geçerlidir. İnsanlar refah düzeyi farklılıkları nedeniyle de göç eder. Başka ülkelere göç etme olasılığı, ülkenin ortalama yıllık kişi başı milli gelirinin, satın alma gücüne göre 2 bin Amerikan dolarının üstünde olduğunda ortaya çıkar. Bu rakama dünyanın yoksul ülkeleri ulaşamaz. İnsanların çok uzun yolculuk yaparak Avrupa’ya ulaşmaları için, kişi başı milli gelirin 3 – 10 bin dolar arasında olması gereklidir. Bu yüzden kalkınmayı destekleyerek kısa vadede “zorunlu göçün nedenlerini” ortadan kaldırma yönünde bir yaklaşımın, pek başarılı olamayacağı ortadadır. Çünkü kalkınma ve daha iyi gelir elde etme olanakları, daha fazla insanın göç etmeyi organize ve finanse etmesi anlamına gelir. Elbette bunun tersinin de doğru olacağını söyleyerek Avrupa’nın, kalkınma işbirliğini azaltması gerektiğini savunmak yanlıştır. Sadece, burada gösterilmeye çalışılan şey, kalkınma işbirliği ve göç yönetiminin birbirinden farklı şeyler olduğudur.

Aldatan demografi

Afrikalı göçmenlerin yüzde sekseni Afrika kıtasından ayrılmaz. Bu olgu düşünüldüğünde Avrupa, körfez ülkeleri, Asya ve Amerika’ya göç eden Afrikalı göçmen sayısının, aslında ne kadar az olduğu görülecektir. Düzenli (iç) göç menşe ülkelerin, transit ülkelerin ve hedef ülkelerin sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmalarına çok önemli katkı sağlar. Kalkınmaya katkı sağlayan bu olanağın, Afrika’da kullanılma potansiyeli hafife alınmamalıdır. Bu potansiyel, henüz çok az kullanılmıştır. Avrupalı partnerler, yürüttükleri çalışmalarla Afrika’da iç göçü (özellikle Batı Afrika Ekonomik Topluluğu bölgesinde) engelleyerek bu potansiyelin farkına varmamış gibi görünüyor. İlk bakışta karşı sezgisel gibi görünen bir çıkarım, şu şekilde özetlenebilir: Düzenli göçü teşvik etmek, uzun vadede daha az göçe yol açabilir.

Normalde yüksek nüfus artışı ile gıda, içme suyu, barınak, eğitim kurumları ve sağlık hizmeti alanında rekabet artar. İnsanlara bu hizmetlerin eksik götürülmesi sosyal çatışmalara yol açabilir ve göç etme isteğini artırır. 2030 yılı ve daha sonrasına kadar küresel nüfus artışı, ağırlıklı olarak Sahra’nın güneyinde ve kısmen de Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da gerçekleşecektir. Örneğin, bugün de Afrika’nın en büyük nüfusuna sahip olan Nijerya, tahminlere göre 2070 – 2075 yılları arasında, bugünkü Avrupa Birliği nüfusunu yakalamış olacaktır. Yine tahminlere göre Afrika, 2025 yılında 1,5 ve 2050 yılında 2,5 milyar nüfusa sahip olacaktır. Bu tahminler, nüfus artış hızının 1980 – 2015 yılları arasında yüzde 2,5 ve sonraki yıllar için yaklaşık yüzde 1,5 olacağı baz alarak yapılmıştır. Bugün Afrika kıtasında doğurganlık oranı 4,7 olmakla birlikte, ülkeler arasında çok büyük farklılıklar vardır. Yine de bu tür demografik tahminlere temkinli yaklaşılmalıdır; bunlar, belirli politik çıkarlar için istismar edilebilir. Özellikle anketlerde ileride ülkelerini terk edebileceklerini söyleyenlerin sayısı bu istismara açıktır. Çünkü genel olarak göç etme isteği olduğunu belirten iki yüz Afrikalıdan sadece biri, bir yıl içinde bu isteğini gerçekten hayata geçirmektedir. Yani nüfus artışı ile Avrupa’ya göç etme arasında doğrudan bir korelasyon yoktur.

Avrupa Birliği, Afrika sınırlarını korumak için çok para harcar ve bu paralar, çoğu kez otoriter rejimlerin güvenlik güçlerinin donatılması ve eğitilmesine aktarılır. Avrupa ülkeleri, Avrupa’ya gelen göçü kontrol edebilmek için, çok sorunlu aktörlerle işbirliği yapmaktadır. Örneğin İtalya, botların İtalya’ya doğru yola çıkmasını engellemek için, Libya sahil koruma kurumu ve dolaylı olarak da insan kaçakçıları ile bir anlaşma imzalamıştır. Avrupa Birliği, soykırım ve insanlığa karşı suç işlemekle suçlanan Sudan hükümetine, güvenlik için kaynak aktarmaktadır. Avrupa Birliği, Mart 2019 yılında, Sudan’da yasadışı göçle mücadele için finanse ettiği projeleri askıya aldı. Bu yapmak zorunda kaldı; çünkü AB tarafından desteklenen güvenlik güçlerinin, barışçıl protesto gösterilerine zor kullanarak saldırabilme olasılığı vardı.

Başkent Hartum’da bulunan bir haber merkezinin, AB tarafından yapılan finansmanı Haziran’da durduruldu. Aralık 2018’de ülke büyük gösterilerle çalkalanmış ve göstericiler, otoriter başkan Ömer El Beşir’in görevden alınmasını talep etmişti. Beşir’in Nisan’da görevden alınmasından sonra, kötü bir üne sahip Rapid Support Forces Miliz (RSF) komutanının da üyesi olduğu bir Askeri Geçiş Konsey, ülkede düzeni sağlamayı denedi. Sözü edilen RSF, Uluslararası Af Örgütü tarafından Sudan’ın Darfur bölgesinde savaş suçu işlemekle suçlanıyor. Bu milis gücü, karıştığı birçok olay ve baskı uygulamalarının yanı sıra 3 Haziran tarihinde bir katliam yaptığı ve bu katliamda 128 göstericinin öldüğü suçlaması ile de karşı karşıya. AB, milis gücü RSF’ye ne kaynak ne de teçhizat vermediğini iddia etse de gösterileri zor kullanarak bastırma suçlaması yapılan Sudan polisinin, AB projeleri dâhilinde eğitildiği tartışılmaz bir gerçektir.

Benzer şekilde, Avrupa Birliği’nin Nijer’e yaklaşımı da felaket bir durumdadır. Dünyanın bu en yoksul ülkesi, göçmen hareketliliğini azaltma isteği ve kapasitesine bağlı olarak kalkınma yardımı almaktadır. Bu yaklaşımın, uzun vadede yıkıcı etkilerinin olacağını Avrupa anlamak zorundadır. Uzun vadede, Afrika içi göçmen hareketliliğinin engellenmesi değil, bu hareketliliğin teşvik edilmesi istikrar sağlayabilir.

Sözü edilen faaliyetler, sadece insan haklarını tehlikeye atmakla kalmayıp demokrasinin altını oyarak siyasi istikrarsızlık tehlikesini de artırmaktadır. Politik bıkkınlık, göçün önemli bir motivasyon nedenidir. Sorunlu otoriter rejimlerin desteklenmesi, uzun vadede halkın bıkkınlığını ve göçün gerçek nedenlerini artırabilir. Düzensiz göç, yüksek işsizlik ve politik bıkkınlık ile karşı karşıya kalan giderek artan sayıda genç nüfus için, bir supap görevi görmektedir. Avrupa eğer Afrika’da gerçekten zorunlu göçün nedenleri ile mücadele etmek istiyorsa o zaman, ilk önce, Avrupa’nın kendisinden kaynaklanan nedenleri ortadan kaldırmalıdır.

Avrupa’nın Afrika ile ilgili 2015 yılından önceki göç planları, göçmenlere daha çok yasal vize koridorlarının açılmasını öngörmekteydi. Bilindiği gibi yasal imkânların artırılması, yasadışı göçün azalması ve güçlü yaptırım uygulamaları ile birleştirildiğinde, doğru göç yönetimi oluşturulmasında etkili bir yöntemdir. Bu yasal ve kontrol edilebilen göç hareketliliği yaklaşımı, yeniden ve daha çok dikkate alınmalıdır.

Kişilerin serbest dolaşımı Avrupalıların ayrıcalığı mı?

Afrika Birliği ve Avrupa Birliği arasında kişilerin serbest dolaşımı ve göç konusu ile ilgili tartışmalarda görüş farklılığı vardır. AB bugün göçü etkili bir şekilde azaltmaya çalışırken Afrika Birliği, AB’nin bu yaklaşımını tek taraflı olarak eleştirmektedir. Afrika Birliği aynı zamanda bir Afrika göç yönetimi oluşturmaya ve böylece kıtada hareketliliği ve serbest dolaşımı artırmaya çalışmaktadır.

Afrika Birliği’nin en önemli projelerinden biri, kıtada serbest ticaret bölgesi oluşturarak mal, hizmet, yatırım ve insanların serbest dolaşımını sağlamak yönündedir. Serbest ticaret bölgesi oluşturma projesinin amacı, bir Afrika ortak pazarının kurulmasıdır. Bu ortak pazar sayesinde Afrika kıtasında ticaretin teşvik edilmesi, bölgesel ve kıtayı kapsayan bütünleşmenin genişletilmesi ve Afrika ekonomisinde sanayi ve imalat sektörünün geliştirilmesi hedeflenmektedir.

Afrika pazarı oluşturulduğunda kıta, bir milyardan fazla insan ve 2.2 – 3 trilyon dolardan fazla milli gelire sahip olacaktır. Bunun dışında başka hiç bir ticaret anlaşması bu kadar fazla ülkeyi kapsamamaktadır.

Avrupa Birliği’ndeki karar alıcılar, Avrupa’da kişilerin serbest dolaşımı ve serbest ticaretin avantajlarını överken nedense Afrika kıtasında, kişilerin serbest dolaşımının kısıtlanmasının daha iyi bir göç yönetimine yol açacağını düşünmektedir. Bu yaklaşım, Afrika kıtasında yaşanan göç hareketliliğinin birçok olumlu yönünü görmezden gelmek demektir. Mevsimsel işgücü göçü ile para transferi, belirleyici ve istikrar sağlayıcı bir faktördür. 2018 yılında Sahraaltı Afrika ülkelerine yapılan para transferi, toplamda 46 milyar dolar olmuştur. Avrupa’da düzensiz göçmenlerin yüzde 78’i Afrika’daki memleketlerine para göndermektedir. Burada göz önünde bulundurulması gereken şey, aynı paranın geldikleri ülkede ancak ortalama olarak kırk yılda kazanılabileceğidir.

Bu anlatılan nedenlerden dolayı; Afrika içi göç hareketliliğinin olumlu etkilerini dikkate alarak onu desteklemek, Afrikalı partnerlerimizin kıtada kişilerin serbest dolaşımı ile ilgili çalışmalarını engellememek ve vize sisteminde kolaylaştırmaları tekrar düşünmeye başlamak gereklidir.

Almancadan Türkçeye çeviri
Tamer İlbuğa