KADINA ŞİDDET VE İŞSİZLİK

Leyla YILMAZ*

 

Özgür ve eşit olarak doğan insanların sonradan cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle mağdur edilmesi ve temel hak ve özgürlüklerinin tehdit altına alınması doğal hukukun özüne aykırıdır. Demokrasi eşit haklarla olur. Sorunları yok saymak, onların varlığını ortadan kaldırmaz.

Aile içi şiddet çoğunlukla şu nedenlerden kaynaklanıyor: aile içi şiddet ve sevgisizlik ortamında büyüme, eğitimsizlik veya düşük düzeyde eğitim, sorunlarla başa çıkabilme yetisinden yoksunluk, yetersiz ekonomik durum, borçlanma, işsizlik, yoksulluk, kötü alışkanlıklar, ruh hastalığı vb.
Tarım ve hayvancılık bırakılıp -mesleki eğitim de almadan- iş bulma ümidiyle, kırsal bölgelerden büyük  kentlere göçle birlikte sorunlar daha da çoğalarak büyümekte.  İşsizlik var; iş bulan da düşük ücretle ve sosyal güvencesi olmadan çalışıyor. Yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriliyor; barınma, korunma sorunlarıyla boğuşuluyor. Sosyal ve kültürel farklılıklar nedeniyle çözülemeyen sorunların üzerine, bir de göç, göç üstüne yaşanarak -akrabalar, kardeşler vb arasında- aile içi vahim sorunlar ortaya çıkabiliyor.

Kadına yönelik şiddet ülkemizin en önemli toplumsal sorunlarından biri. Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet sayısı -Adalet Bakanlığı verilerine göre- 2002 yılında 66 iken, 2009’un ilk yedi ayında bu sayı 953’e çıkıyor. Bir başka deyişle, son yedi yılda %1400 artış göze çarpıyor..
Öte yandan, 2012’nin  ilk altı ayında 93 kadın öldürüldü; ayrıca birçok kadın katline de intihar süsü verilmekte. Öldürülen  kadın sayısındaki hızlı artış gerçekten kaygı verici.

Cinayetler, intiharlar buzdağının ancak suyun üzerinde kalıp gözle görülen kısmı. Ülkemizde on binlerce kadın fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik anlamda aile içi şiddet görüyor; ancak evlerini terk edemiyor. Kadın resmen birey olarak görülmüyor. Bugün kız çocukları 13-14 yaşında evlendiriliyor; oyun yaşında çocuk kendini koruyamıyor, hem törenin, hem paranın mağduru oluyor. Türkiye’de son 4 yılda, adli sicil kayıtlarına göre, 181 bin çocuk gelin var. Hacettepe Üniversitesi’nin 2011 araştırmasına göre 5,5 milyon dini nikahlı gelin var; nüfusa kayıtlı olmayan binlerce kız çocuğu…

Kadınlarımız eğitimden yoksun. Buna paralel olarak kadın istihdamı düşük; kadının ekonomik özgürlüğü yok; karar verici konuma sahip değil. Yoksulluk, işsizlik ve gelir eşitsizliği, sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal önlemlerle giderilmiyor. Bütün bu sorunlar çığ gibi büyüyor ve bu çığın altında en çok kadınlar ve çocuklar eziliyor. Ülkemizde kadınlarımız korunamıyor; en az 5-6 bin sığınma evi olması gerekirken sadece 54 sığınma evi var.

Siyaset, kadın ve çocuk hakları açısından ikiyüzlü politika güdüyor. Kadın siyasette aktif rol alamıyor. Eşit temsil çok önemli; oysa kabinede tek kadın bakan olması, kadının ve  sorunlarının ciddiye alınmaması demektir. Türkiye, OECD ülkeleri içinde çalışan kadın sayısının en düşük olduğu ülke. Eğitimde erkek- kadın farkı azalmıyor. Yönetici mevkilerde görev alan kadın sayısı da artış yerine düşüş gösteriyor. Gerçi “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2012-2015” var, ama mevcut yasalar tam anlamıyla uygulanmıyor.
Tüm bunlar, yüzyıla yakın bir “cumhuriyet” deneyimi olan ülkede bir ayıptır; insan hakları ihlalidir; insan onuruna yönelik suçtur.

2012 yılını bitirirken kadının sırtındaki yük, yüzündeki gülümsemeden hep daha mı belirgin olmalıdır? Az aş solgun yüzüdür çocukların; işsiz erkeğin öfkesi sırtında yüküdür kadınların.

*Leyla Yılmaz, CHP Başakşehir Kadın Kolları Eski Başkanı, leylaylmz@yahoo.com

Tekrar içindekiler sayfasına dönmek için tıklayınız

Bir cevap yazın