tuerkei-internet-zensur-wahlen-bild

İnternet Çağında Demokrasi

Politika paranın ve büyük holdinglerin boyunduruğu altında oldukça, yeni iletişim kanallarının şeffaflık ve toplumsal katılım ile ilgili vaadi sonuçsuz olacaktır. Oysa internet devrimi demokrasinin yenilenmesi adına büyük bir potansiyele sahip: Herkesin katılabildiği, bir otoritenin olmadığı ve akılcı bir biçimde tartışma olanağı gerçek anlamda internet yolu ile sağlanabiliyor. Kamunun hâkim medya yolu ile sadece tek tipleşmiş haberlere ulaştığı çağın sonu artık geldi.

hillebrand_neu Bir günde 2,5 milyar internet bağlantısı, 1,2 milyar akıllı telefon, 700 milyon Facebook kullanıcısı, 400 milyon tweet: Online bir dünya. Bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki bu devrimin, politik gücün demokratik kullanımı açısından ne anlama geldiği henüz oldukça belirsiz. İnternet çağından politik anlamdaki ilk beklentiler iyimser, iddiasız ve daha az devrimciydi. E-devlet sloganından sonra daha etkili bir yönetim ve özgür tartışma alanları yaratarak halk ile devletin yakınlaşması ve toplumsal katılım olanaklarının çoğalması gibi beklentiler oluşmuştu. Sonra Arap baharı yaşandı, batıda siyasette ve kamuoyunda yaşanan kötü olaylar zinciri için kullanılan “shitstorm” kelimesi literatüre geçti. İnternetin insanlar için bir tür sanal görüşme saati olmasının ötesinde politik bir alan olduğu ortaya çıktı.

Aynı zamanda parlamenter demokrasinin siyaset bilimi ve kamuoyu araştırmaları tarafından tespit edilmiş olan gizli krizi, elektronik ağların kitleselleştiği çağda hiçbir şekilde küçülmedi, tersine büyüdü. Bu gelişme ilk bakışta şaşırtıyor olmalı. Çünkü bu yeni iletişim tekniklerinin, politikanın etkisini yükseltmek ve halk ile yakınlaşmayı sağlaması bakımından sahip oldukları potansiyel açık bir şekilde ortada. Demokrasinin bütün temel fonksiyonlarının –toplumsal katılım, temsiliyet, kapsama– yanı sıra yeni bilgi teknolojileri birçok olanak sunuyor. Ve kesinlikle politikanın, küresel anlamda bu potansiyelin hayata geçirilmesi konusunda kayıtsız kalması söz konusu olamaz. Bu tespit hem idari alanda hem de parlamento, partiler ve yönetim bürokrasisi için geçerlidir. Birçok ülkede e-dilekçe ya da kitle kaynak (crowdsourcing) ile ilgili adımlar atılmıştır. Bugün politikanın ve yönetimin halktan eskiden olduğundan daha kopuk olduğunu iddia etmek manasızdır. Batı dünyasında geniş anlamda politika ve yönetim hiçbir zaman bu kadar açık ve ulaşılabilir olmamıştır.

Aynı zamanda internetin sunduğu sonsuz bilgi kaynağı toplumun gelişimini anlamak ve yorumlamak adına siyasete tamamen yeni yollar ve olanaklar sağlıyor. Aranan kelimelerin, Twitter girdilerinin ve diğer bilgilerin analizi toplumsal ve politik trendler ile ilgili gerçek zamanlı bir değerlendirme imkânı sunuyor. Bu imkân sayesinde politika ve yönetim yeni hareket ve reaksiyon olanaklarına sahip oluyor. Grip salgınları ve toplumsal olayların yanı sıra iş piyasası ile ilgili bilgiler de bu sayede önceden öğrenilebiliyor. “Shitstorm”lara rağmen internetin geribildirim kanalları ve mobil iletişim fonksiyonu sayesinde siyaset ve yönetim ile ilgili problemler, siyasetin ve yönetimin etkililiği ve etkinliği, bu konuların halk tarafından nasıl algılandığı ile ilgili sonsuz bilgi sağlanabiliyor.

Fakat ilginç bir şekilde, bu açılıma rağmen sistemler ile ilgili memnuniyet artmıyor: İnternet çağı demokrasisinin asıl paradoksunu bu durum teşkil ediyor. Palo Alto Kaliforniya’da bu fenomeni konu alan bir konferans gerçekleştirildi. “Teknolojik olarak güçlenmiş dünyada demokratik yönetim” başlığı tabii ki tesadüfen seçilmemişti. Katılımcıların çoğunluğu iletişim teknolojilerini var olan demokratik siyaseti güçlendirecek bir araç olarak değil, daha çok demokratik siyaset açısından bir problem olarak değerlendiriyor. Halk, politikacıların 19. yüzyıldan kalma kurumlar vasıtasıyla 20. yüzyıldan kalma cevaplar verdiği, 21. yüzyıla ait sorular soruyorlar. Teknolojik olarak güçlenmiş halkın, politik sistemin etkililiği, kontrol edilebilirliği ve verimliliği ile ilgili beklentileri gittikçe çoğalıyor. Bu beklentiler de iletişim teknolojilerinin gelişmesi sonucu oluşuyor. Aynı zamanda siyasi sistemlerin problem çözme yetenekleri gittikçe azalıyor. Demokratik siyaset bugün geçmişte olduğundan daha zayıf bir noktada: Finansal kaynakların zayıflaması, örgütlü grupların veto hakları, küresel holdinglerin artan gücü ve halkın otoriter yönetimlere karşı olan toleransının azalması politikanın biçimlendirme yeteneğini oldukça sekteye uğratıyor. Amerikan eski başkan yardımcısı Al Gore’un bu konferansta dile getirdiği gibi demokratik kapitalizm bugün iki katmanlı bir sınıra dayanmış durumda. Çoğalan eşitsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsiz durum, sistemin ekonomik ve sosyal vaatlerini boşa çıkartıyor; Politikanın para ve holdinglerin boyunduruğu altına girmesi, halkın kendi kararını verme olanağını ortadan kaldırıyor. Halkın oy verme şansı var ama politikayı onlar belirleyemiyorlar. Fakat bu şartlar altında yeni iletişim kanallarının şeffaflık ve toplumsal katılım vaatleri de boşa çıkmış oluyor. Halkın geribildirimlerine karşılık finansal olarak kan kaybetmiş yönetimler birkaç tatlı sözden başka bir şey sunamıyorlar. Buna rağmen internet ve sosyal ağlar bu deneyimleri münferit olaylar olmaktan çıkarıp kitlesel karakterlerini ortaya koyuyorlar. Politik açıklığın bu yeni formu ile halkın kendilik algısı ve kendi örgütlenmesi için yeni bir alan oluşuyor. Birinci değil, üçüncü dünya ülkeleri, halkın SMS veya e-mail yolu ile resmi dairelerdeki memurların yolsuzluklarını gerçek zamanlı olarak bildirebildikleri web siteler yolu ile bu teknolojilerin nasıl özgürleştirici bir potansiyele sahip olduğunu, Silikon Vadisi konferanslarında gösterdi. Bu sitelerin yöneticileri Google harita uygulaması üzerinden “yolsuzluk haritaları” çıkartıyor. Bu sayede ilgili yönetimlerin, hangi resmi dairede, emniyet müdürlüğünde ya da hangi kamu kurumunda insanların kötü muameleye maruz kaldığı ve onlardan rüşvet alındığının bilgisine sahip olmadıklarına dair geçerli bir mazereti kalmıyor.

Siyaset beklemede

Siyasi sistemin bu değişiklikler karşısında nasıl bir şekil alacağı daha neredeyse hiç konuşulmadı. Bunun nedeni yeni başlayan bu yoğun “bağlantı” çağının politik ve toplumsal sonuçlarının daha yeni yeni ortaya çıkıyor olmasıdır. Siyaset, tartışma ve iletişim kanallarını açıyor ama karar mekanizmaları ile ilgili doğrudan demokratik açılım yoluna gitmek niyetinde değil ve meseleyi bu şekilde sürüncemede bırakıyor. Böylece kendi başına kalmayı ve halk tarafından her zaman şüphe ile yaklaşılan durumlarda hep daha az yapılandırabiliyor ve değiştirebiliyor olmayı göze almış oluyor. Buna karşın yükselişte olan bilgi bankası sektörü, bu durumu idari yönetimlere yüksek seviyede bilgi ve verimlilik artışları vaadini satma fırsatı olarak değerlendiriyor. Daha çabuk elde edilen daha çok bilgi, daha iyi geribildirim kanalları ve halk ile yönetim arasındaki ara yüzün otomatikleşmesi ve dijitalleşmesi yoluyla yönetimin müdahalelerinin daha etkili ve sonuç odaklı olması, hatta öngörülebilirliğin sağlanması bekleniyor.

Muhtemelen iki adım da –açılım ve verim artışı– temsili demokrasi ile ilgili gizli krizin hafifletilmesi adına gerçekten bir potansiyele sahip. Fakat bu potansiyel kullanılarak herhalde kriz nihai olarak çözülemeyecek. Krizin çözülmemesinin altında gittikçe daha eğitimli olan, haberdar olan, örgütlenme ve ifade yeteneği gittikçe gelişen halkın talepleri ile siyasi sistemin sunabildikleri arasındaki uyuşmazlığın oldukça büyük olması yatıyor. Çünkü bilgi ve iletişim teknolojisinin asıl devrimci karakteri angaje bireyler için daha iyi toplumsal katılım olanakları değil. Bu karakter, daha çok politik görüş ve taleplerin oluşturulduğu koşulların değiştirilmesi olarak tanımlanabilir. Marx’a atıfta bulunmak gerekirse; teknik değişiklikler sadece meta üretimi alanına etki etmez, ayrıca politik ve sosyal üstyapıyı da etkiler. İnternet ve mobil iletişim, yurttaşların görüş ve taleplerini oluşturdukları iletişim koşullarını değiştiriyor. Herkesin akılcı ve otoritesiz bir ortamda tartışması internet dünyasında mümkün hale geliyor; Kitle iletişim araçlarının tek yönlü olduğu çağın sonu geliyor. Bu değişim muazzam bir toplumsal özgürleştirici potansiyele sahip ve bu potansiyeli değerlendirerek hayata geçirmek siyasal solun görevi ve borcudur.

Bunun yanında internet, politik sorular ve kararlar ile ilgili daha iyi bir online danışman olarak sahip olduğu güç ile daimi olarak yetinmeyecektir. Aktif olarak politikada yer alma talebi ile var olan parlamenter temsili sistemin pratik olarak sunduğu seçenek arasındaki mesafe gittikçe çoğalıyor. İletişim teknolojileri sadece egemen güçlerden bağımsız bir şekilde yurttaşlar için bir görüş oluşturma imkânı açısından değil, ayrıca halkın kendi politik kararını kendisi vermesi açısından da büyük bir potansiyele sahip.

Yurttaş kaynaklı bir yönetimde demokratik katılım için –kanun metinlerinin kitle kaynakları, e-dilekçeler, elektronik oylamalar– oldukça büyük bir hareket alanı bulunmakta. Politikanın ve sistemin işlev mekanizmalarında da değişen toplumsal üretim koşullarını dikkate almadan hareket edilemeyecek. Bu sistemin merkezi aktörleri olarak partiler eğer gerekli olan değişiklikler hakkında kafa yormaya başlarlarsa iyi ederler. 19. ve 20. yüzyılın kurumları ile 21. yüzyıl toplumlarını yönetmek mümkün olmayacak.

*Bu yazı SODEV ve Kalkedon Yayınları ortaklığında yayımlanan “Dünyada Sosyal Demokrasi” (2015) kitabından alınmıştır.

*Ernst Hillebrand,
Friedrich Ebert Vakfı Uluslararası Politik Analiz Kurulu Yöneticisi,
ernst.hillebrandt@fes.de