Türkiye’nin 2019 yerel seçimlerinde nasıl oy verdiğine ilişkin değerlendirmelerde birkaç boyutun altını çizmek gerekir. Birinci boyut seçimin koşullarına ilişkindir. Seçimin koşullarına bakıldığında ekonomik ve siyasal koşulların belirleyiciliği üzerinde durmak gerekir. İkinci boyut seçmen tercihlerinin oluşma ve sandığa yansıma süreçleridir. Bu konu, 2019 seçimleri örneğinde, salt seçime ilişkin yasal düzenlemeler üzerinden tartışılamayacak kadar farklı boyutlarda gerçekleşmiştir. Hem partilerin hem de seçmenlerin yeniden konumlanmaları ve karşılıklı açılan kartların belirlediği bir süreçle karşı karşıyayız. Üçüncü boyut ise, sandıktan çıkan sonuçlar ve bunların karşılaştırılmasıdır. Bu yazı,2019 sürecinin işleyişine dair bu üç boyut üzerinden çok daha kapsamlı değerlendirmelere konu olabilecek bazı özellikli noktaların vurgulanması amacıyla kaleme alınmıştır.
Siyasal koşullar
Seçimin siyasal koşullarına baktığımızda, 2019 yerel seçimleri şimdiden Türkiye’nin demokrasi ve seçim tarihinde önemli bir referans noktası olma özelliğini kazanmıştır.2002’den bu yana devam eden ve Ak Parti’nin hakim parti pozisyonunu güçlü bir şekilde koruduğu sürecin önemli bir kırılma noktası olmuştur.Öte yandan 16 Nisan 2017 referandumu sonrasında geçilen Türk tipi başkanlık sistemi içinde yapılan ilk yerel seçim olma özelliğine sahiptir. Referandum sonrasında gerçekleştirilen 24 Haziran 2018 seçimleriyle seçmen gündemine dahil olan İttifaklar 2019 yerel seçimlerinde de devam etmiştir. Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı dışında HDP, Saadet Partisi ve diğer partiler seçimlere kendi başlarına girmişlerdir.
Seçim sürecinin ekonomik koşullarına baktığımızda ise, döviz kurları ve ekonomik göstergelerin baskısı altında yapılan bir seçimle karşı karşıyayız. Hem enflasyon hem de ekonomik daralmanın yaşandığı Slumpflasyon etkisi altında yapılan 2019 yerel seçimlerinde ekonomik sorunlar Millet İttifakının ve diğer muhalefet partilerin söyleminin merkezinde iken, Cumhur İttifakının söyleminin merkezinde “beka meselesi” yer almıştır.Özellikle emekli, öğrenci ve işsizlerin -ki bu gruplara ev kadınlarını da eklemek gerekir- diğer gruplara kıyasla olumsuz ekonomik koşullardan en fazla etkilenen gruplar olduğu ve Kuru’nun deyimiyle diğer gruplara kıyasla ekonomik şartlara ve vaatlere göre son dakika oy kullanma veya kullanmama tercihinde bulunmaya daha yatkın olduklarını dikkate aldığımızda, bloklar arası oy geçişlerinin yaşanmasını kolaylaştıran koşulların oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ekonomik koşullar seçmenlerin bloklar arasında geçiş yapmasını kolaylaştırırken, iktidar partisinin “beka meselesi” üzerinden inşa ettiği ittifak stratejisiyle seçmenlerin serbest dolaşımı önünde kurmaya çalıştığı set ne ölçüde başarılı oldu?
Seçimlerin üzerinden geçen 10 günlük sürede Türkiye henüz seçim sonrasına intibak edebilmiş değildir. Przeworski’nin de belirttiği üzere (2018), demokratik sistemlerde seçimlerin temel işlevi, bizi yönetecek olanları belirlemektir. Seçim dönemlerinde partiler politikalarını ve adaylarını seçmenlerin tercihlerine sunarlar. Aksaklıklar olsa da, kurumsallaşmış demokrasilerde seçim sürecinin işleyeceği öngörülür. Türkiye’nin içinde bulunduğu süreçte yaşadığımız gelişmeler kuşkusuz, Türkiye’de demokrasinin işleyişi açısındanCumhurbaşkanlığı Hükümeti süreci ile girdiği yeni dönemde“çoğunlukçuluk” ilkesinin hakimiyeti ve liderler tarafından algılanışı uzun süre tartışılacak türdendir.
31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerin üzerinden 10 günü aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın, bu yazı kaleme alınırken henüz resmi kesin sonuçlar açıklanmamıştı. Partilerin Yüksek Seçim Kurulu (YSK)’na özellikleİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve bazı ilçe belediye başkanlıkları için yapılanitiraz başvuruları değerlendirme aşamasındaydı. Seçimden bu yana geçen 10 günlük süreçte yaşanan tartışmalar bize mevcut seçim sistemiyle ilgili üzerinde uzlaşılmış, önceden belirlenmiş kuralların işleyişi konusunda tereddütlerin yaşandığını göstermesi açısından ilginçtir. Yasal hükümler açık olmakla birlikte, bir ilde veya ilçede kaç oyla seçim kazanılacağı konusunda çeşitli makamlarca yapılan muhtelif açıklamalar, seçmenin sisteme olan güvenini zedeleyici niteliktedir.
Seçim öncesinde Cumhur İttifakının“beka meselesi” üzerinden kurguladığı kutuplaştırıcı popülist söylemin, yerel seçimlerin sonuçları üzerinden devam ettirildiğine tanıklık ediyoruz.YSK’ya yapılan itirazlar üzerinden sürdürülen tartışmalarda önemli bir noktanın altını çizmek gerekiyor “Seçim sonuçlarından memnuniyetsizlik, kolektif karar alma mekanizması olarak seçimlerden memnuniyetsizlikle aynı değildir”(Przeworski; 2018). Dolayısıyla, sonuçlara ilişkin tartışmaların seçimlerin üzerindeki “yargı” güvencesinin etkisini seçmen nezdinde azaltmadan biran önce sonuca bağlanması seçim öncesindeki kutuplaşmaların giderilmesi ve seçim sonrası normalleşme açısından önemlidir.
Tercihlerin oluşma ve sandığa yansıma süreçleri
İkinci boyut olan seçmen tercihlerinin oluşma ve sandığa yansıma süreçleri, yani seçmen davranışları açısından dikkat çeken en önemli husus, seçmenin büyükşehir belediye başkanlığı, ilçe belediye başkanlığı ve ilçe belediye meclis üyeliği açısından farklı parti tercihlerinde bulunmasıdır. 2019 yerel seçimlerinde seçmenler oyunu birden fazla partiye dağıtarak kullanmışlardır. Bu tutum, bazı illerde ve büyükşehirlerde belediye başkanlarının, çoğunluğu kendi partilerinden olmayan belediye meclis yapısıyla çalışmaları sonucunu doğurmuştur. Siyasal partilerin “İttifak” kartına karşılık seçmenin gösterdiği “farklı tercihler oylaması” kartını nasıl okumak gerekir? Belediyelerin mevcut yapılanması içinde başkanların güçlü konumu nedeniyle ortaya çıkan durum, tam olarak “aksak belediye başkanı” modelinin ortaya çıkmasına yol açmayacak gibi görünüyor. Bununla birlikte, her seçim sonrasında dillere pelesenk olan “seçmen ne mesaj verdi?” sorusu üzerinden konuya yaklaşırsak, seçmenin “uzlaşma” talebinin ve özleminin altını çizmek gerekir.
Siyasal partilerin İttifak hamlesi karşısında seçmenlerin kullandığı bir diğer kart “stratejik oy kullanma” yaklaşımıdır. Özellikle HDP’nin aday gösterme sürecindeki, HDP seçmenlerinin tercih sürecindeki “stratejik-siyasal” manevraları seçim sonuçları üzerinde belirleyici olmuştur. Daha önce Ak Parti yönetimindeki Bilecik, Bolu, Burdur, Kırşehir, Artvin, Ardahan, Antalya, Sinop, Ankara ve İstanbul belediyelerinin CHP’ye geçme sürecinde Millet İttifakının ortağı İyi Parti seçmeni ile ittifak dışındaki HDP seçmeninin stratejik/taktik oy verme davranışının etkili olduğu söylenebilir.
Achen ve Bartels’e göre (2016), seçim dönemlerinde seçmenlerin sandıktaki oy verme davranışları “zamanın doğası”, ekonomik koşullar ve çocukluktan beri süregelen siyasal toplumsallaşma sürecinde edinilen siyasal sadakatlerin etkisi altında şekillenir. Politik davranışların temel itici güçleri olan bu sadakatler, politik yaşamın ve hükümet politikasının gerçekleri değildir. Seçim sonuçları, çağdaş demokratik teorinin bakış açısına göre, büyük ölçüde rastgele olaylar olarak ortaya çıkıyor. Yani, seçimler “güçlü güçler” tarafından iyi bir şekilde belirlenir, ancak bu güçler mevcut demokrasi teorilerinin seçimlerin sonuçlarını belirlemesi gerektiğine inandıkları güçler değildir. Bu noktada 2019 yerel seçimlerinde ortaya çıkan sandık sonuçlarının tüm kesimleri şaşırtacağı aşikardır.
2019 bir yerel seçim olup, mahalli müşterek ihtiyaçların çözümü için seçmenlere kendilerini yönetecek kişileri belirleme yetkisi veren seçimlerdir. Genel seçimlerden veya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden farklı olarak “yerellik” ilkesine dayalıdır. Seçmenlerin sandıkta yaptıkları tercihler “yerel” yöneticileri ve meclisleri belirlemeye yöneliktir. Seçimlerin ertesinde kolluk güçlerinin kapı kapı dolaşarak seçmen kaydı sorgulamasının örneği başka hangi demokratik ülkede var bilmiyorum. Ancak seçim mevzuatı gereği, seçmen listelerinin doğru olup, olmadığının seçimlerin ertesinde değil, öncesindeki askı sürecinde tartışılıp sonuca bağlanması gereken konular olduğunu biliyoruz.
Sonuçlar, değerlendirmeler ve karşılaştırmalar
Seçim sonuçları açısından 31 Mart’a ilişkin yapılacak değerlendirmeler daha çetrefilli bir konudur. Partilerin aralarında kurdukları ittifaklar, bazı seçim çevrelerinde ittifak partilerinin ayrı rakipler olarak seçimlere katılması değerlendirmeleri zorlaştırmaktadır. İttifak oylarının 2018 milletvekilliği seçimlerinde partilere göre hesaplanması nispeten daha kolay iken, 2019 yerel seçimlerinde bu oyları hesaplamak ve ittifak içindeki partilerin oy oranlarını tam olarak belirleyebilmek çok mümkün görünmemektedir. Geçmiş yerel seçimlerde il genel meclisi üyeliği için kullanılan oyların parti aidiyeti ve yakınlığı gibi faktörlere göre dayalı olarak kullanıldığı ön kabulü üzerinden değerlendirme yapılır ve bir önceki genel seçimle karşılaştırma yapmak için elverişli sayılırdı. Partilerin Türkiye genelindeki gücü üzerine değerlendirme yapılırken il genel meclisi seçiminde aldıkları oylar dikkate alınırdı. Büyükşehir statüsündeki seçim çevrelerinde il genel meclislerinin kaldırılmış olması, ilçe belediye meclis üyeliklerinde ise ittifak partilerinin bazı yerlerde ortak liste çıkarmış olması, 31 Mart sonuçları için bu genel okumayı zorlaştırmaktadır. İttifak partilerince bazı seçim bölgelerinde ortak belediye meclis üye listesi çıkarılması partiler arasındaki oy geçişkenliğinin tespitini zorlaştırmaktadır. 2019 seçim sonuçlarını önceki seçimlerle karşılaştırmak için çeşitli formüller zaman içinde üretilebilir.
Anadolu Ajansı’nın vermiş olduğu rakamlara göre, 2019 yerel seçimlerinde Türkiye genelinde Ak Parti %44,33, MHP %7,31, CHP %30,12, İyi Parti %7,45, HDP %4,24, Diğer Partiler %6,55 oy almışlardır. Bu duruma göre Cumhur İttifakı’nın toplam oyu % 51,64, Millet İttifakı’nın oy oranı %37,57’dir. 24 Haziran 2018 seçimleri ile karşılaştırdığımızda ittifak bileşenlerinden Cumhur İttifakı oylarında %53,66’dan 2,02 puan azalma, Millet İttifakı oylarında %33,9’dan 3,67 puan artış gerçekleşmiştir. HDP oyları ise %11,7’den %4,24’e gerilemiştir. HDP oylarındaki azalma seçmenin stratejik oy verme davranışı ile açıklanabilir. Bu genel değerlendirme dışında yapılacak değerlendirmeler illerin ve ilçelerin özellikli durumlarını dikkate alması gerekir. Bu yazının sınırları bu kadar kapsamlı değerlendirme yapmak için yeterli olmadığından farklı bir yöntem tercih edilecektir.
Geçmiş seçimlerle karşılaştırma dışında, ittifaklar içinde seçmen tercihlerinin dağılımına ilişkin yapılabilecek bir diğer analiz, 2018 genel seçimlerinde partilerin almış oldukları oy oranları baz alınarak kurgulanacak farklı ittifak senaryolarının sonuçlarını 31 Mart seçimleriyle karşılaştırmak olabilirdi. Meslektaşım Tanju Tosun ile birlikte geliştirdiğimiz bu senaryoların 2018 sonuçları ile anlamlı bir karşılaştırma imkanı sunduğunu düşünüyoruz. Buna göre, 24 Haziran 2018 seçimlerinde partilerin aldıkları oylar esas alınarak üç ayrı senaryo oluşturulmuş ve bu senaryolar 31 Mart sonuçlarıyla 3 ayrı düzeyde karşılaştırılmıştır. Birinci düzey Türkiye Geneli, ikinci düzey 30 büyükşehir düzeyi, üçüncü düzey ise büyükşehir dışındaki 51 ilde iller bazındaki belediye başkanlığı düzeyidir. Senaryolara veri teşkil eden 2018 genel seçimlerinde partilerin almış oldukları oy oranları hesaplanırken, ittifak içinde partilerin almış olduğu oylar, resmi hesaplama kriterine göre partilere dağıtılarak partilerin net oyları hesaplanmıştır. Buna göre oluşturulan 1. senaryo her partinin seçime tek başına, ittifaksız girmesi halinde, ikinci senaryo Cumhur (Ak Parti+MHP) ve Millet İttifakı (CHP+ İyi P.) olarak girmeleri halinde, üçüncü senaryo ise İki Blok halinde Cumhur İttifakı ve HDP destekli Millet İttifakı halindeki güçlerini göstermektedir.
Grafik 1: Senaryolara Göre Türkiye Genelinde 31 Mart Karşılaştırması
Yukarıdaki grafiğe göre, 2018 genel seçimlerindeki oy oranlarına göre büyükşehir veya il olduğuna bakılmaksızın 81 örneğinde Ak Parti tek başına, ittifaksız katılsaydı 64 ilde, ittifaklar halinde katıldığında 63 ilde, iki bloklu bir seçim olsaydı 59 ilde seçimden başarıyla çıkacaktı. 31 Mart sonuçlarına göre Ak Parti 39 ilde belediye başkanlığı koltuğu kazanmıştır. Her üç senaryoya göre de Ak Parti açısından 2018’e göre anlamlı bir gerileme yaşandığı açıktır. Yukarıdaki grafiğe göre, 31 Mart’ta yapılan ittifaklardan en kazançlı çıkan parti oyunu 11 il belediye başkanlığı kazanan MHP ve belediye başkanlığı sayısını 6’dan21’e çıkaran CHP görünmektedir.
Grafik 2: Senaryolara Göre 30 Büyükşehir Düzeyinde 31 Mart Karşılaştırması
Partilerin 2018 genel seçimlerinde aldığı oylara dayalı olarak kurduğumuz 3 senaryonun 30 büyükşehir örneğinde 31 Mart seçimleriyle karşılaştırmasını içeren yukarıdaki grafiği dikkate aldığımızda, tek başına ittifaksız girseydi 2018 sonuçlarına göre 30 büyükşehir belediye başkanlığının 23’ünü Ak Parti, 4’ünü CHP, 3’ünü HDP alacaktı. Cumhur ve Millet İttifakı olarak girilseydi 2018 oylarına göre 22 büyükşehirde Ak Parti, 5’inde CHP, 3’ünde HDP seçimi kazanacaktı. İki Bloklu yapı ile 19 Ak Parti, 8 CHP, 3 HDP olacaktı. Peki, 31 Mart sonucu ne olmuş diye baktığımızda, Ak Parti’nin 15, CHP’nin 11, MHP’nin 1, HDP’nin 3 büyükşehir belediye başkanlığı kazandığını görmekteyiz. Dolayısıyla bu sonuçlara göre de 2018 seçimlerine göre, Ak Parti’nin büyükşehirlerdeki başarı düzeyinin düştüğü söylenebilir.
Grafik 3: Senaryolara Göre 51 İl Düzeyinde 31 Mart Karşılaştırması
Partilerin, ittifakların ve blokların 2018 oyları ile 31 Mart sonuçlarını 30 büyükşehir dışındaki 51 il belediye başkanlığı sonuçları ile karşılaştırmalı gösteren yukarıdaki grafiğe göre, 2018 oyları veri alındığında, Ak Parti tek başına 41 il, CHP 2 il, HDP 8 il belediye başkanlığı alacaktı. Cumhur ve Millet İttifakı oyları toplamıyla bakıldığında, Ak Parti 41, CHP 4, HDP 6 il alacaktı. İki blok halinde düşünüldüğünde ise, Ak Parti 40, CHP 4, HDP 7 il belediye başkanlığını alacaktı. 31 Mart sonuçlarına baktığımızda ise Kırklareli’nde kazanan bağımsız aday Mehmet Siyam Kesimoğlu ve Tunceli’de kazanan TKP adayı Fatih Mehmet Maçoğlu bir yana bırakıldığında, geriye kalan 49 belediye başkanlığından sadece 24’ünü Ak Parti, 10’unu CHP, 10’unu MHP ve 5’ini HDP’nin kazanmış olduğunu görmekteyiz. İl bazındaki sonuçları 2018 baz alınarak kurgulanmış her üç senaryo ile de karşılaştırdığımızda, Ak Parti’nin gerilemesi karşısında, CHP ve MHP’nin başarısı dikkat çekicidir.
AKP gerilemesinin coğrafi görünümü
Sandık sonuçlarını dikkate aldığımızda ve 2018 oylarını temel alarak 3 farklı senaryo temelinde 31 Mart sonuçlarını karşılaştırdığımızda Ak Parti açısından hem Türkiye, hem 30 büyükşehir hem de iller düzeyinde bir gerilemenin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bu gerileme aşağıda yer alan 31 Mart 2019 sonuç haritasından da açıkça izlenmektedir. Yazının başında da belirttiğimiz üzere, her il açısından ayrı bir değerlendirme yapılması, her ile özgü koşulların ve dinamiklerin analiz edilmesi gerekiyor.
Bununla birlikte, yukarıdaki haritayı genel olarak değerlendirdiğimizde özellikle MHP’nin İç Ege ve Anadolu içine doğru yayılan varlığı dikkat çekmektedir. Ak Parti ile MHP’nin ittifak yapmadan, rakip partiler olarak seçimlere girdiği 30 il örneğinde, özellikle Ege bölgesinde Afyon ve Kütahya, İç Anadolu bölgesinde Aksaray, Doğu Anadolu bölgesinde Elazığ ve Erzincan, Karadeniz bölgesinde Kastamonu ve Tokat bu rekabetin MHP lehine, Ak Parti aleyhine oy artışlarının yaşandığı iller olarak daha ayrıntılı irdelenmeye değerdir. CHP’nin seçim haritası açısından kıyılara tutunmuş eski görünümün yerini, İstanbul ve Ankara ile gücünü pekiştirmiş ve Ege’den İç Anadolu bölgesine uzanan ve yer yer Karadeniz bölgesinde (Sinop, Artvin, Ardahan) mevzilenen yeni bir görünüm almıştır. Haritada HDP’nin geleneksel bölgesel tabanının önceki seçimlere göre kayıplar yaşadığı açıktır. Şırnak, Diyarbakır ve Hakkari’deki oransal oy kayıplarına karşılık, özellikle Ankara ve İstanbul’daki HDP seçmeninin stratejik oy kullanma eğilimi Ak Parti karşısında CHP’nin belediye başkanlıklarını kazanmasının önünü açmıştır.
Sonuç olarak 2002’den bu yana devam eden süreçte Türkiye’nin seçim haritasında yeni bir kırılmanın yaşandığını söylemek mümkündür. Seçim haritasındaki kırılmalar ve partilerin coğrafi yeniden mevzilenmelerine eşlik eden tartışmalar, seçimin ortaya koyduğu yeni haritanın yorumlanmasından daha büyük önem arz etmektedir.2019 yerel seçimleri sonrasında en fazla tartışılacak veya tartışılması gereken konular demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmesinin koşulları olacaktır. Przeworski’nin (2018) de dikkat çektiği üzere, aşırı çoğunlukçu yaklaşımların beraberinde getirebileceği kamu bürokrasisinin araçsallaştırılması, medya ortamının tekilleştirilmesi, muhalif oy kullanmaya veya muhalif tavırlara dair toleransın düşmesi gibi uygulamalar Türkiye’de seçilenlerin önündeki kritik sınavlar olacaktır. Seçimlerin gerçekten özgür olabilmesinin koşulu seçimlerin yargı güvencesi altında ve mevcut siyasal iktidardan özerk yapılabilmesidir. Bu aynı zamanda siyasal hakların hakim olduğu bir ortamda, seçimlerin yürütmeden bağımsız organlar tarafından yönetilmesi ve denetlenmesini içerir (Dahl; 1971). Bu koşulları sağlayabildiğimiz ölçüde yurttaşların siyasete duydukları güvensizlik ve şüphelerin önüne geçerek, “demokratik geri kayma” yani demokrasiden uzaklaşma eğilimini durdurabiliriz. Sürekli patinaj yapan kurumların konsolidasyonu sonuçta demokratik konsolidasyonu sağlayacaktır. Dolayısıyla seçim süreçleri seçmenlerin sandık başına giderek iradelerini ortaya koydukları otomatik bir süreç olmanın ötesinde, ardında bir dizi kurumsal yapının varlığı ve güvencesi ile anlam kazanır.
*Gülgün TOSUN
Siyaset Bilimci, Prof. Dr.,
gulgun.tosun.erdogan@ege.edu.tr
Kaynaklar:
Achen, Christopher H. &Bartels, Larry M.; Democracy For Realists: Why Elections Do Not Produce Responsive Government?, Princeton UniversityPress, Princeton, 2016.
Dahl, Robert; Polyarchy: Participation and Opposition, Yale University Press, New Haven, 1971.
Kuru, Nezih Onur; “Ekonomi, Partizanlık, Adaylar Üçgeninde 31 Mart Yerel Seçimleri”, İnternet adresi: https://daktilo1984.com/2019/03/30/ekonomi-partizanlık-adaylar-ucgeninde-31-mart-yerel-secimleri, Erişim Tarihi 30 Mart 2019.
Przeworski, Adam; Why Bother With Elections?, Polity Press, Cambridge, 2018.