Suitcase on luggage conveyor belt at baggage claim at airport. Lines of people waiting for their baggage; Shutterstock ID 534992524; Purchase Order: -

Gökçe GÖKÇEN – Gençler İçin Adalet: Beyin Göçü Sorununu Nasıl Aşacağız?

Gökçe GÖKÇEN
Cumhuriyet Halk Partisi
Gençlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
gokce.gokcen@chp.org.tr

“Ben eskisi gibi olsaydı Türkiye’de kalmayı tercih ederdim. İnsanlar ‘git, kendini kurtar’ dese ve herkesin aklında oralarda hayatın kolay olduğuna dair bir fikir olsa da aslında gerçeklik böyle değil.”

“Evet Türkiye’yi terk ettim, bunu kendim istedim. Ama bu demek değil ki orayı, oradaki insanları umursamıyorum. Ailem orada, arkadaşlarımın bir kısmı yurt dışına yerleşmiş olsa da bir kısmı hala orada. Özellikle pandemi döneminde her an yanlarında olamayacak olmak beni çok zorladı.”

“Buraya yerleştiğimden beri Türkiye gündemini daha fazla takip ediyorum. Belki uzaktayım diye öyle bir ihtiyaç hissediyorum, belki de buraya daha tam olarak alışamadım diye.”

Bunlar Türkiye’den yakın zamanda ayrılmış olan gençlerin sözleri. Tabii ki şunu kabul ediyorum, Türkiye’den ayrıldığı için mutlu olanlar ve gittikleri ülkeye tamamen adapte olabilenler de var. Fakat böyle bir yolculuğun dışarıdan göründüğü kadar kolay olmadığını, sorunun da rakamlardan ibaret olmadığını ifade etmek istiyorum.

Yurt dışına yerleşen ya da yerleşmeyi düşünen gençlerle çeşitli toplantı ve çalıştaylar düzenleyerek Türkiye’den neden gittiklerini, bu zor kararı nasıl verdiklerini dinledik, onlara nasıl bir Türkiye olursa geri dönebileceklerini sorduk. Raporunu 2021 sonlarında yayımladığımız bu çalışmadan bazı çıkarımlarımızı paylaşacağım.

Terör saldırıları, 15 Temmuz, Olağanüstü Hal ve iktidarın tutumu

7 Haziran 2015 seçimlerinde TBMM’de çoğunluğu kaybeden Erdoğan, seçim sonuçlarına saygı duymamış ve meclisi feshetmişti. 1 Kasım seçimlerine kadar olan süreçte birçok terör saldırısı meydana gelmiş, toplum korku ve belirsizliğin getirdiği tedirginlik içinde ikinci seçimlere gitmişti. Terörle etkin bir mücadele yerine sonuçlarından faydalanmayı tercih eden iktidar, 15 Temmuz darbe girişimine yol açan etmenlerle de mücadele etmek yerine bunu “Allah’ın bir lütfu” olarak görmüştü.

Olağanüstü hal ve devamında Türkiye’nin ifade ve toplanma özgürlüğü ile hukuk güvenliği açısından geriye gidişi, gençlerde başka bir etki daha yarattı. 2017 referandumuyla kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılması ve olağanüstü halin kalıcılaşması, çocukluğumuzdan beri bize anlatılan korkunç darbe dönemlerini hatırlatıyordu. Ve artık kimse bizim kuşağımıza “siz zorluk yaşamadınız” diyemeyecekti. Türkiye’den taşınan bir genç, 2015’te terör saldırısında arkadaşını kaybettikten sonra bu kararı aldığını anlattı bize.

Bu yüzden Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin ve güvenliğin gerçek anlamda tesisi; gençlerin kalmak isteyeceği bir ülke inşa etmek için elzem.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshi

Yıldan yıla artan kadın cinayetlerinin yanında önemsenmeyen, siyasetin yeterince konuşmadığı bir konu; genç kadınların her gün gündeminde: Taciz.

Türkiye’yi terk eden genç kadınlar şunu söylüyor: “Buraya gelirken çok da farkında değildim. Ama ben Türkiye’de sabah evden çıkarken, gün boyunca ve akşam; her an tetikteymişim. Sürekli ‘taciz edilir miyim’ tedirginliğiyle yaşıyormuşum. Ne giyeceğim, nasıl yaşayacağım, nasıl davranacağım derken yarın öldürülmeyeceğimin bile garantisi yoktu.” İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle birlikte iktidarın faillerden yana net bir tercih yaptığını düşünen genç kadınlar, yalnızca şiddetin yaygınlaşmasından değil, cezasızlıktan da şikayetçi. Bir arkadaşımız, yaşadığı ülkede başına bir şey gelirse polisin ve yargı organlarının adalet için çaba göstereceğini düşündüğünü, Türkiye’de ise bu süreçlerin kadına ikinci bir mağduriyet yarattığını söylüyor.

Türkiye’ye geri dönmeyi düşünüp düşünmediğini sorduğumuz genç kadınlar, yalnızca İstanbul Sözleşmesi’nin tekrar imzalanmasıyla değil, ancak siyasette ve toplumda eşitlik fikrinin yerleşmesiyle dönebileceklerini ifade ediyorlar. Eşcinsel bir genç de duyduğu şiddet hikayelerini ve kendi yaşadığı ayrımcılıkları anlatarak Türkiye’de kendini güvende ve eşit hissetmediğini açıklıyor. Bu yüzden soruna bir başka çözüm: kadına yönelik şiddetle mücadele ve toplumsal cinsiyet eşitliğini yaşamın her alanında hayata geçirmek; kimsenin kimliği, kökeni, inancı, yaşam tarzı, cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı bir gelecek tasarlamak.

Güvencesizlik, ekonomik buhran ve hayat pahalılığı

Genç işsizliği her ne kadar TÜİK tarafından %24-25 seviyelerinde açıklansa da neredeyse her iki gençten birinin işsiz olduğu, eğitimde ve istihdamda olmayan yaklaşık 6 milyon gencin 2/3’ünü kadınların oluşturduğu, iş bulabilen gençlerin de uzun saatler ve zor koşullarda çalışmak zorunda bırakıldığını biliyoruz. Bu sorun; eğitim, sağlık, barınma gibi temel ihtiyaçların erişilemez hale gelmesiyle birleşiyor. Ailesinin maddi durumu iyi olmayan bir gencin iyi bir eğitim alarak ‘sınıf atlaması’, iyi bir networke erişmesi, ona düzgün bir hayat standardı sağlayacak bir iş bulması neredeyse imkansız hale geldi.

Adına Y veya Z kuşağı deyin, bu yeni kuşak ya da kuşakların öncekilerden en temel farklarından biri bu: Bizler, önceki kuşağa göre daha pahalı, yorucu ve zorlayıcı bir eğitim sürecinden geçiyoruz. Bizden özgeçmişimizi dolduracak diller bilmemiz ve sosyal faaliyetler yapmamız, yaşıtlarımızla korkunç bir rekabet içinde olmamız bekleniyor. Bununla birlikte maaşlarımız önceki kuşağa göre çok daha düşük, hayat daha pahalı. Üstelik gelişmiş ülkelerdeki akranlarımızın yaşam standardıyla bizimki arasında bir uçurum var ve Türk Lirası’nın değer kaybetmesiyle birlikte buralara gezmek için bile gitmek artık pek de mümkün değil.

Eğitim, sağlık gibi sosyal haklara erişimin tamamen ücretsiz olduğu, çalışma ve dinlenme hakkının sağlandığı, bunun için sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırıldığı bir düzeni kurmak zorundayız. Ekonomik buhranla mücadelede bilimsel yöntemleri reddeden değil, dünyayı gören bir anlayışla ve Türkiye’de genç işsizliğinin acil çözüm bekleyen bir ihtiyaç olduğunu kabul ederek gençlerin burada kalmak istemesini sağlayabiliriz.

Vizyonsuzluk ve torpil

Hangi gençle konuşursak konuşalım bize en çok iletilen şikayet bu. Bir yakını olanın, iktidar partisinin yöneticisiyle bağlantısı olanın, iyi yerlerde tanıdığı olanın güçlü olduğu bu sistem Türkiye’nin geleceğine olan inancı ciddi bir şekilde sarsıyor. Ancak tek sorun bu değil. Biraz daha derine indiğimizde eğitimli insanı, dünyayı takip ederek yeni alanlara yatırım yapmak isteyeni, kendini geliştirerek etik davranmaya özen göstereni dışlayan anlayışın çok yaygınlaştığı görülüyor. Türkiye yalnızca geçmişi konuşan, geleceğe dair bir vaadi olmayan, yeniliklere kapalı, eğitime saygı duymayan ve yalnızca günü kurtarmaya çalışan bir anlayışla yönetiliyor. Türkiye vasatlığın kabul gördüğü bir ülke haline geldiği için de gençler burayı terk ediyor.

Gençler nasıl bir yaşam istiyor? Aslında çok basit. Gençler zengin olmasa da iyi bir eğitim alabilmek, insanca muamele gördüğü bir işte çalışmak, sağlıklı olmak, sosyalleşebilmek, belki evlenmek, bir genç anne/baba olarak çocuğunu bu ülkede güvenle büyütebilmek, temiz havada yürümek ve emeğinin karşılığını alabilmek istiyor. Birilerinin “telefonunu çıkar” diye hesap sorduğu gençlerin istekleri ne lüks, ne fazla, ne de bir şımarıklık: yalnızca insanca bir yaşam.

Gençlerin hayal kurabilecekleri bir Türkiye’yi inşa etmek ise hayal değil. Örgütlenerek, kararlılıkla çalışarak; yeni kadrolarla, yeni kurallarla ve yeni kurumlarla bunu başarmak en önemli önceliğimiz. Gençlerle birlikte yapacağız.