Life-After-Lockdown

Funda Lena – Pandemi Süreci ve Sonrasında Kültürel Sektörlerin Durumu

Ülke ve dünya olarak içinden geçtiğimiz bu olağanüstü süreç, tüm sektörleri olduğu gibi, kültürel sektörleri de derinden etkiledi. Hatta diyebiliriz ki, kültürel sektörler ve özellikle de gösteri sanatları alanı, zaten kırılgan olan ekonomik yapıları ve de sosyalleşmeye dayalı iş modelleri dolayısıyla, en çok etkilenen sektörlerin başında geliyor. Kalabalıklar halinde bir araya gelinmeden icra edilmesinin pek bir anlamı olmayan sanatlar, bu etkileri daha uzun süre de yaşayacağa benziyor.

“Kültür Ekonomisi” dediğimizde ne büyüklükte bir alandan bahsediyoruz?

Pandeminin etkileri konusunda detaya inmeye başlamadan önce kültür ekonomisi dediğimiz alanın -ciro, katma değer, işletme sayısı ve istihdam gibi göstergeler bakımından- büyüklüğüne değinmek isterim. Öncelikle, benim kendi yaklaşımıma göre kültür ekonomisi; kayıtlı müzik, sinema ve televizyon, yayıncılık, gösteri sanatları, görsel sanatlar ve tasarım faaliyetlerinden oluşuyor. Bu sektörlerin sadece yaratım ve prodüksiyon aşamalarını işin içine dahil ediyorum. Örneğin bu sektörlerde ürünlerin perakende satışını yapan mağazaları hesaba katmıyorum.

Kayıtlı müzik, sinema ve televizyon, yayıncılık, gösteri sanatları, görsel sanatlar ve tasarım faaliyetlerinden oluşan kültür ekonomisinin 2017 yılındaki (TÜİK’in en güncel verisi) cirosu 14,6 milyar TL, katma değeri 3,6 milyar TL. Bu alanlarda faaliyet gösteren işletme sayısı 15.394 ve çalışan sayısı ise 52.080. Öte yandan, bu sektörlerdeki kayıt dışı çalışma oranının çok yüksek olduğu göz önünde tutulursa, istihdamın çok daha yüksek olduğunu söylemek mümkün.

Yayıncılar, eğer desteklenmezler bu krize ancak 3 ay dayanabilecekler

TÜİK’in 2017 rakamlarından hareketle 20 milyar TL düzeylerinde olmasını bekleyebileceğimiz 2020 cirosu, hepimizin tahmin edebileceği gibi, çok daha düşük olacak. Sektörler bazında bir inceleme yapacak olursak, kültürel sektörler arasında görece daha az etkilenmesini beklediğimiz yayıncılık endüstrisi bile, Türkiye Yayıncılar Birliği’nin (TÜRKYAYBİR) üyeleriyle yaptığı bir anket çalışmasına göre, pandeminin başladığı ilk ay %63 daraldı. Yayıncılık sektörü, bu daralmanın ilerleyen aylarda daha düşük seviyelerde olması için birtakım önlemler almak üzere var gücüyle çalışıyor.

İnternet üzerinden kitap alımını teşvik etmek için yürütülen kampanyalar, e-kitap ve sesli kitabın daha yaygın hale gelebilmesi için yayıncılarla hizmet sağlayıcılar arasında işbirliklerinin geliştirilmesi çalışmaları, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın rutin uygulaması olan yayınevlerinden toplu kitap satın alımlarının bu yıl hızlandırılması için bakanlıkla yapılan görüşmeler TÜRKYAYBİR’in bu dönem yürüttüğü çalışmalar arasında sayılabilir.Ayrıca yayıncılık sektörü, yine TÜRKYAYBİR’in çabalarıyla, hükümetin ekonomik destek paketlerinden yararlanabilecek sektörler arasına alındı.

Kültür ekonomisi içerisinde %50’lik payla en büyük yere sahip olan film endüstrisi de şu an için durmuş durumda. Sektörün çeşitli kademelerinde çalışan profesyoneller, yapım şirketleri, sinema salonları pandeminin ilk 2 ayını önemli kayıplarla kapattı. Yine de bu sektör, birazdan bahsedeceğim gösteri sanatları alanına nazaran kısa vadede toparlanma yolunda biraz daha avantajlı sayılabilir. Çünkü sinema sanatı, doğası gereği, dijital ile daha uyumlu bir alan. Bu alanda çalışan kişiler, televizyon ve dijital platformlar için yeni iş modellerini görece kolay şekilde geliştirebilirler. Öte yandan, izleyicilerin yeniden sinema salonlarında film izlemesi için biraz daha zaman geçmesi gerekecek. Salonlara dönüş olsa bile bu dönüş sınırlı kapasiteyle olacağından, sinema sektörünün pandemi sürecinden büyük yaralar alarak çıkacağı da kesin. Sektörün geçmişte yaşadığı kriz dönemi sonrasında toparlanarak yakaladığı büyüme ivmesi, önemli ölçüde sekteye uğrayacak. Birçok sinema salonu kapanacak; birçok yapımcı uzun bir süre yeni filmlere yatırım yapmayacak. Bu olumsuzlukların önüne geçilebilmesi için bu alana özel kamu desteklerinin oluşturulması şart.

Müzik sektörü, canlı müzik gelirlerine bağlılığından ötürü çok etkilenecek

Kayıtlı müzik alanı pandeminden pek fazla etkilenecek bir alan gibi görünmese de, bu alanın zaten pandemi öncesinde de sorunlu olduğunun; müzik alanında faaliyet gösteren sanatçıların, müzisyenlerin ve diğer teknik personelin gelirlerinin büyük bölümünü zaten canlı müzikten kazandığının altını çizmek gerek. Bu da, bizi, pandemiden en çok etkilendiğini düşündüğüm gösteri sanatları alanına götürüyor.

Tiyatro, konser, opera, bale gibi canlı etkinliklere dayanan ve bu etkinlikler olmadığında gelirleri sıfıra inen gösteri sanatları alanı, şu dönemde, belki de üzerinde en çok durulması gereken alan. Dolaylı ekonomik etkiler de -yani etkinlik mekanları çevresindeki kafeler, restoranlar, alış veriş merkezleri vb. işletmelerin ekonomilerine olumlu etkileri de- düşünüldüğünde, gösteri sanatları sektörünün bitmesi, ülke ekonomisi için önemli bir kriz yaratıyor. Bu krizin ne boyutlara varacağı ise normalleşme sürecinin ne kadar süreceğiyle, başka bir deyişle gösteri sanatları izleyicisinin ne zaman bu etkinliklere geri döne(bile)ceğiyle çok ilişkili.

Gösteri sanatları, doğası gereği kalabalıklar halinde sosyalleşmeyi gerektirdiği için, ülkece yaşayacağımız kademeli normalleşme sürecinden nasibini en son alabilecek sektör gibi görünüyor. Bu etkinliklerin bazılarının yapılmasına Haziran ayından itibaren -sınırlı kapasiteyle- izin verileceği konuşuluyor olsa bile, izleyicilerin kültür ve sanata eskisi gibi katılım gerçekleştirebileceği şüpheli. Nisan ayının son haftasında bu konuda yürüttüğüm anket çalışmasına katılan 570 kişinin %44’ü, “salgın bitti” dense bile bu tip etkinliklere, ancak aradan uzun bir zaman geçip hastalığın tekrar yayılmayacağına inandığı zaman tekrar katılabileceğini söylüyor. %41 ise, ancak ve ancak dezenfeksiyon ve aralıklı oturma düzeni gibi önlemleri aldığına inandığı kültür kurumlarının etkinliklerine katılabileceğini belirtiyor. Bu sonuçlara göre, büyük bir kesimi, normalleşme sürecinde de kolay kolay kültür sanat etkinliklerine çekemeyeceğimizi, çekebileceklerimiz için ise kültür kurumları tarafından önemli önlemler alınması gerektiğini söyleyebiliriz.

Gösteri sanatları alanı zaten ekonomik olarak zor dönen bir alandı. Bilet fiyatları üzerindeki ağır vergi yükü, vergilerin sektörlere yeterli düzeyde geri dönmeyişi, talep yetersizliği, esasen kamu hizmeti veren kültür kurumlarının devlet tarafından tacir statüsünde görülüp buna göre muamele görmesi gibi etkenler bu alanda hizmet veren işletmelerin belini büküyordu. Kısa vadede bu eski durumlarına bile dönemeyecek olmaları, gösteri sanatları alanı için acilen yeni iş modelleri ve özel destek paketlerinin gerekliliğine yol açıyor.

İş modeli olarak ilk akla gelen öneri, eski gösteri sanatları içeriklerinin dijital platformlara aktarılması ve/veya dijital platformlar için yeni içerikler üretilmesi; bunun karşılığında da bu içeriklerin üretilmesine katkı sunan kültür profesyonellerinin para kazanması. Bu paranın kazanılması birkaç farklı şekilde olabilir. Ya izleyici bu içerikleri belli bir ücret ödeyerek izleyebilir, ya da bu içerikler hükümet, yerel yönetimler veya sponsorlar tarafından finanse edilebilir.

Öncelikle izleyicilerin belli bir ücret karşılığı dijital platformlarda tiyatro, konser vb. izleme eğilimlerinin ne olacağına değinelim. Yukarıda sözünü ettiğim anket çalışmasında bununla ilgili soruya izleyicilerin verdiği cevaplar şöyle: Katılımcıların %32’si gösteri sanatlarının ancak canlı izlendiğinde keyif verdiği ve bu nedenle de dijital platformlarda bu tip içerikler olmasının anlamlı olmayacağı görüşünde. %43’lük bir kesim, sadece pandemi döneminde bu etkinlikleri dijitalden izleyebileceğini söylüyor ve bunların da yalnızca yarısı bunun için makul bir ücret ödeyebileceğini beyan ediyor. Geri kalan %15 ise, hem pandemi döneminde hem de sonrasında gösteri sanatları etkinliklerini dijital platformlardan izlemeyi isteyeceğini söylerken, bunların ancak yarısı bu içeriklere para ödemeye gönüllü. Sonuç olarak; hele de şu an onlarca ücretsiz içeriğin bombardımanına tutulduğumuz bu günlerde, küçük tiyatro topluluklarının veya müzik gruplarının dijitalden parayla içerik satabilmesi çok da olanaklı görünmüyor. Böyle bir şeyin ancak izleyicide bir “sanata destek” bakış açısı yaratılarak mümkün olabileceğine inanıyorum.

Bu noktada Tiyatro Kooperatifi’nin başlattığı “Bizde Yerin Ayrı” kampanyasına değinmek istiyorum. Kooperatife üye olan tiyatrolara, bunların 2021 sezonundaki oyunlarında kullanılmak üzere önceden bilet satın alarak, izleyiciler tarafından destek sağlanabiliyor. Bu ve benzeri kampanyalar kültürel sektörlerin sürdürülebilirliği açısından önemli örnekler.

Öte yandan, sanatın ücretsiz tüketilen bir şey olduğu algısının yerleşmesini her ne kadar tehlikeli bulurum. Ancak içinde bulunduğumuz dönemde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve de yerel yönetimlerin dijital tiyatro ve konser etkinliklerine fon ayırması ve bu fonun tüm sektör bileşenleri arasında adil bir biçimde dağıtılması, kısa vadede gerekli bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor. Kültür Bakanlığının tiyatro oyunlarını kapsayan dijital kütüphane çalışması sektörün istediği şekilde bir proje olabilirse, bu anlamda iyi bir model oluşturabilir. Bunun yanı sıra, kültür sanat alanında faaliyet gösteren meslek birliklerinin belediyelerden talep ettikleri dijital etkinlikler/festivaller gerçekleştirilirse; bunlar da, kültürel sektörler için önemli bir kaynak yaratacaktır.

Son dönemde çeşitli şirketlerin sponsorluğunda gerçekleştirilen dijital konserlere de değinmek istiyorum. Bunlar, şu ana kadar, daha ziyade sadece solistin desteklendiği ev konserleri şeklinde gerçekleşti. Bu konserler, tüm sektör çalışanlarının -üretime dahil edilerek- finansal açıdan destekleneceği modellere dönüşürse, sektör açısından daha adil bir mekanizma yaratacaktır.

Kamu destekleri tüm kültürel sektörleri ve sektörlerin tüm bileşenlerini kapsamalı

Meslek birlikleri, pandemi döneminin başında kredi garanti fonu (KGF), kısa çalışma ödeneği, vergi erteleme gibi desteklerden yararlanabilecek sektörler arasında açıklanmayan kültürel sektörlerin de teşvik kapsamına dahil edilmesi için hükümetle iletişime geçti. Bu diyalog, kültür sanat sektörü için yalnızca kısmi bir karşılık buldu. Oysaki kültürel sektörlerin tamamı, değer zincirlerinin her aşamasıyla zarar gördü ve görüyor. Bu nedenle, tüm kültürel sektörler -tüm bileşenleriyle birlikte- söz konusu desteklerin kapsamına dahil edilmeli. Bunun yanı sıra, destekler, sadece kurum düzeyinde de olmamalı. Kültürel sektörler, yapıları gereği çok fazla sayıda bağımsız sanatçıyı ve profesyoneli bünyesinde barındırıyor. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye’de de bağımsız kültür sanat profesyonellerine özel destek paketleri açıklanmalı. Ancak bu şekilde, normal zamanda ülke ekonomisi için önemli bir katma değer oluşturan kültür-sanat alanı ayakta kalabilir ve pandemi dönemi atlatıldıktan sonra katkılarına kaldığı yerden devam edebilir.

*Funda LENA
Kültür Ekonomisi ve
Kültür Politikaları Uzmanı Dr.,
fundalena@yahoo.com