Toplumsal cinsiyet, sanayi toplumlarında kadın ve erkeklerin iş fırsatlarını, deneyimlerini ve kazanımlarını şekillendirir. Birçok sosyolog, kadınların ve erkeklerin ücretli işlere katılımının ve yaptıkları işlerin niteliğinin toplumsal statülerini etkilediği konusunda hemfikirdir. İş dünyasında toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak için kaydedilen önemli ilerlemeye rağmen, bu olgunun ivme kazanmasını engelleyen etkenler vardır. Gerçekten de, günümüzde kadınların kaliteli işlere erişme fırsatları halen sınırlı kalmaktadır. Genel olarak, kadınlar ücretli işte çalıştıklarında ev içi iş bölümünde üzerlerine düşen iş yükü nedeniyle erkeklerden daha fazla saat çalışırlar. Ayrıca, yarı zamanlı çalışmayı seçtikleri durumlarda kariyerlerinde yükselme fırsatlarından da yoksun kalmaktadırlar.
Geleneksel olarak, ev işlerinin birincil sorumluluğunu üstlenen kadınlar ücretli iş için ev dışında daha fazla saat harcamaya başladıkça, ev işlerini gerçekleştirmedeki kapasiteleri ve ailelerinin yaşam kalitesi bundan etkilenir. Bazı aileler, ev işlerinin icrası için başka stratejiler geliştirerek kadınların değişen iş rollerine uyum sağlayabilmiştir. Ancak araştırmalar, bu sürecin yavaş geliştiğini, günümüzde pek çok kadının “çift vardiya” çalışarak, ücretli işlerine ek olarak hala ev işlerine orantısız bir zaman ayırdıklarını göstermektedir.[1]
Covid-19’un aynasından eşitsizlikler
Son dönemde yaşanan Covid-19 salgını toplumda var olan eşitsizliklerin bir kısmını daha da görünür kılmıştır. Tüm krizler gibi, Covid-19 krizi de ilk önce toplumumuzda en az korunaklı olanları etkilemiştir. Salgın dünyayı sardıkça, piyasa ekonomisinde kriz başladı, okullar kapandı ve küresel nüfusun neredeyse yarısı evlerine hapsoldu. Okulda çocuklar, ebeveynlerinden aldıkları eğitim desteğiyle öğretmenlerden alabileceklerinin çok gerisinde kalma riskiyle karşı karşıya kaldılar. Diğer taraftan ekonomik faaliyetlerin çöküşü işsizliğin artmasına sebep oldu. Yine de milyonlarca bakım hizmeti çalışanı, çok düşük ücretler için ihtiyacı olanlara destek olmak üzere her gün dışarı çıktı. Bu bakım hizmeti çalışanlarının çoğu kadınlardır – hemşireler, toplum sağlığı çalışanları, huzurevi çalışanları, temizlik işçileri, çamaşırhane işçileri ve diğerleri – . Yaşam standardı, herkes için aynı olmadığından, bazı aileler bu dönemi daha geniş evlerde geçirirken bazı aileler daha küçük evlerde kalabalık bir nüfusla yaşamak zorunda kalmışlardır.
Ücretsiz emek olarak ev işi
Sanayi toplumlarında tanınan tek iş biçimi, “ücret karşılığı olan iş” olarak tanımlanmış olsa da, ekonomik alandan dışlanan ücretsiz olan başka bir çalışma biçimi daha vardır: ev işi. Otuz yılı aşkın bir süredir radikal feminizm, ev işlerinin kendi başına iş olduğunu açıkça göstermektedir; ancak bugün hala sosyologlar ücretli işin tek çalışma biçimi olmadığını ve yalnızca özel alanda yapılacak alan araştırması ile anlaşılabileceği gerçeğini hatırlatmak zorunda kalıyorlar.[2] Ev işleri sadece onları oluşturan hizmetlerin doğası nedeniyle değil aynı zamanda onu sağlayan insanların doğası nedeniyle -ücretsiz yemek pişiren aynı kadın olduğu için- ücretsiz olarak kabul edilmiştir.
Tarihsel süreçte kadınlar, işbölümünün ataerkil yapıdaki algılanışı nedeniyle ev işleriyle ilgilenmişlerdir. Ancak zamanla sosyal, ekonomik ve politik değişim ile işsizlik ve yoksulluk sorununu çözmede önemli bir rol oynayacağı düşüncesiyle ekonomik ve sosyal hayata katılmaları sağlanmıştır. Yine de kadınların çalışma hayatına girmesi kolay olmadı. Sosyal, psikolojik ve fiziksel sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Bu sorunlar kadınlar ve erkekler arasında eşitsizlik yaratmakta ve kadınlar üzerindeki baskıyı iki katına çıkarmaktadır.
TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de 2017’de istihdam oranı erkeklerde yüzde 65.8 iken kadınlarda ancak yüzde 29.3 ve belirli sektörlerde yoğunlaşmış durumda.[3] Kadın ve erkek istihdamları arasındaki bu uçurumun salgın sırasında evde geçirilen hayat ve olası bir ekonomik krizle daha da derinleşme riski bulunuyor. Türkiye’de salgın öncesi dönemde, kadınların işsizlik oranı yüzde 16.3 ile erkeklerden çok daha yüksek düzeyde idi. Tarım dışı sektörlerdeki kadın-erkek işsizlik oranlarındaki fark ise daha da yüksek: Erkeklerde yüzde 14, kadınlarda ise yüzde 19.5[4]. Bu işsizlik oranlarıyla karşı karşıya olan kadınlar korona salgını döneminde ve sonrasında düşen emek talebi karşısında erkeklere göre çok daha riskli konumdalar. Kadınlar uzun süre işsiz kaldıktan sonra iş bulma umutları düşüyor ve iş yaşamından çekiliyorlar.
İkinci mesai
Oakley[5] sanayileşme ve erkeğin ücretli işgücüne yoğun katılımıyla “ev işi” nin giderek nasıl görünmez hale geldiğine odaklanır. Erkeklerin gün içinde evden uzak kalmaları ve ücretli işe katılmaları ev işi faaliyetlerinin iş dışında bir faaliyet olarak görülmesini sağlamıştır. Böylece ev işi sadece gün boyunca evde olanlar için görünür hele gelir. 20. yüzyılda kadınların kitlesel olarak işgücüne girmesine rağmen, “ikinci mesai” çalışan kadınların hayatının bir gerçeği. Dünya genelinde, ücretli çalışanlar da dâhil olmak üzere, kadınlar aynı evde yaşadıkları eşlerine oranla daha çok ev işi yapmakta ve daha az boş zaman kullanmaktadırlar.
Geçerli sosyal normlar altında, kadınlar ve kız çocuklar evin bakımından sorumludur ve aile üyelerine bakarlar. Covid-19 salgını süresince okulların kapanması, yaşlıların izolasyonu ve evde artan hasta sayısı nedeniyle bu görevlerin yükünün arttığı görülüyor. Bu durumun, özellikle uzaktan çalışmanın mümkün olmadığı durumlarda, kadınların işgücü piyasasına katılımı üzerinde kalıcı olumsuz etkileri olmuş ve işlerini bırakmak zorunda kalmışlardır. Deniz Kandiyoti yaşanan salgın ile ortaya çıkan eşitsizliği değerlendirirken şehirli kadınların artan iş yüküne dikkat çeker “Hayatın normal akışı içinde aileye destek faaliyetlerinin neredeyse tamamının koordinatörü kadınlardı. Salgınla birlikte koordinasyon fonksiyonuna icra fonksiyonu eklendi.”[6]
Ev işleri, evin genel bakımı, ailenin gelir veya servetinin yönetimi, çocukların eğitimi, özellikle yaşlılar, engelliler olmak üzere, bağımlı olanların bakımı veya aile içinde geçirilen zamanın organizasyonu dahil olmak üzere çok çeşitli etkinlikleri içerir. Ancak, kadın ve erkek arasındaki evsel görevlerin ve işlevlerin bölünmesi, her iki eşin de tam zamanlı çalıştığı çiftlerde bile, bir nesil önce feminist eleştirilerle işaret edilenlerle aynı eşitsiz özellikleri bugün de sunmaya devam etmektedir. Ev işlerinin cinsiyete dayalı olarak bölünmesi hala erkekler ve kadınlar arasındaki eşitsizliğin önemli bir göstergesidir. Çağdaş çiftin aktörleri, ev işlerinin cinsiyete dayalı bölünmesinin ortadan kaldırılması lehine savunulan bir eşitlik talebiyle tamamen bu eşitsiz bölünmenin yeniden üretimine dayanan kişisel kimlikleri arasında sıkışmışlardır.
Kapanma-kapatılma
Covid-19 salgınının insan sermayesini erkekler ve kadınlar için nasıl farklı şekilde etkilediğine bakıldığında erkeklerin bu virüsten ölme riskinin kadınlardan daha yüksek olduğu görülür. Bu farkın nedenleri henüz tam olarak anlaşılamamıştır, ancak uzmanlar biyolojik ve davranışsal faktörlerin bir kombinasyonuna işaret etmektedir. Bununla birlikte, her ne kadar ciddi bir “erkek kırılganlığı” na rastlansa da, belirli tehditler kadın ve kız çocuklarına daha çok etki etmektedir. Hem evde hem de ev dışında bakıcı rolleri nedeniyle, kadınlar orantısız olarak virüse maruz kalırlar. Küresel olarak, bakıcıların% 88’i ve sağlık çalışanlarının % 69’u kadındır. Bu işlerde çalışanlar ön safhada oldukları için hastayla teması içerir ve uzaktan yapılamazlar. İspanya’da, örneğin, efekte olan sağlık çalışanlarının% 71,8’i kadındır[7].
Diğer yandan “Evde kal ” mutlaka “güvende kal” anlamına gelmez. Sağlık krizinin başlamasından bu yana kamusal alan riskli olarak sunuldu, halka evde kalmak için çağrıda bulunuldu ve ev, kişinin güvenli olacağı bir alan olarak tanımlandı. Sosyal medya tarafından başlatılan ve viral olan “Evde Kal” etiketi, kalple çevrili bir evi gösteriyor. Ancak bazı durumlarda, evli çiftin yaşadığı ev güvenli bir alandan çok uzaktır. İzolasyonun ilk olarak aile içi şiddet için bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bu durum şiddete maruz kalan kadınları evde erkeklerle çok daha fazla zaman geçirmeye zorlar ve ev dışında yardım aramasını zorlaştırır.
Dolayısıyla, bu krizin kadınların karar verme ve eylem kapasitesi üzerinde zararlı etkileri olması muhtemeldir. Kadınlara karşı şiddet bunun göze çarpan bir örneğidir. Ataerkil gelenekler, ekonomik belirsizlik ve stres, sınırlama önlemleri ve birçok hizmetin sınırlandırılması ile birlikte, salgından etkilenen ülkelerde aile içi şiddette rahatsız edici bir artışa neden olmuştur.
Sonuç
Kadınların bu krizde var olma çabaları onları bir yandan her yerde görünür kılarken diğer yandan bazı alanlardan tamamen dışlamıştır. Sürekli olarak medyada haberlerde gösterilen kadınlar dikiş makinesinin önünde gönüllü olarak “alternatif” maskeler yapıyorlar; süpürge ile hastane ve dükkânların temizliğinde çalışıyorlar; hastaların yataklarında yaşanabilir bir yaşam sürmelerini sağlıyorlar, alışveriş kasalarında fatura kesiyorlar. Ancak salgın boyunca televizyon kanallarında erkeklerin çoğunlukla konuşmacı oldukları covid-19 krizinin etkilerini tartışan programlar çoğunluktaydı. Entelektüel alanda, erkekler tartışma programlarının büyük çoğunluğunu oluşturuyor ve uzmanlığın tekelini sergileyen bu yaygın konuşma biçimi, kadınların çalışmasının desteklendiği bir dünyada erkek egemenliğinin sürekli bir hatırlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor.
Kapatılma kadınlar için özellikle zor bir dönemdir, beden yorgunluğunun yanında zihinsel yükleri artar. Evden çalışma, çocuk yetiştirme, yemek pişirme, temizlik, evinin refahını sağlamak duygusal bir yük olarak kadınları ereklere oranla karantina döneminde daha çok ezmiştir.
Özgürleşmelerine katkıda bulunan günlük bakım hizmetlerinin Covid-19 nedeniyle sınırlandırılması onları erkeklerden çok daha fazla cezalandırıyor çünkü çoğu zaman çocukların eğitiminden, yaşlıların bakımından ve evin düzeninin sağlanmasından sorumlu olanlar onlar.
*Sosyoloji, Doç. Dr.
feyzaak@gsu.edu.tr
[1] Sarah Fenstermaker Berk (1985). The gender factory: The apportionment of work in American households. New York, Plenum. Arlie Russell Hochschild (1989). The Second Shift: Working Families and the Revolution at Home. New York, N.Y: Viking.
[2] Christine Delphy (1998). L’Ennemi Principal. 1/Economie Politique du Patriarcat. Paris : Editions Syllepse
[3] TUİK (2017) İşgücü İstatistikleri, 2017, http://www.tuik.gov.tr/
[4] TUİK (2020) İşgücü İstatistikleri, Ocak 2020, http://www.tuik.gov.tr/
[5] Ann Oakley (1974) The Sociology of Housework. Pantheon Books, New York.
[6] https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/04/30/deniz-kandiyoti-salgin-modern-kadinin-yasadigi-illuzyonu-yikti-gecti
[7] https://www2.deloitte.com/us/en/insights/economy/issues-by-the-numbers/covid-19-impact-on-income-inequality.html