Ercan Karakaş – Başkanlık, Parlamenter Sistem ve Sosyal Demokrasi

karakasÜlkemiz son derece kritik bir süreçten geçiyor. AKP, parlamenter demokrasi yerine bir başkanlık sistemine doğru adım adım yol alıyor. Tek adama dayalı otoriter bir rejimi hukukileştirmeye çalışıyor. Tüm siyaset stratejilerini bu hedefe ulaşmak üzerine kuruyor: Kutuplaştırma siyaseti, Davutoğlu’nun gönderilip Erdoğan ile daha da uyumlu yeni bir başbakanın seçimi, toplumsal barış konusundaki çelişkili tutumlar, milliyetçilik söylemi, MHP kongresinde devreye girmesi, dokunulmazlıkla ilgili anayasaya ve hukukun evrensel ilkelerine aykırı zorlamalar, yeni anayasa söylemi vb. Bunların hepsi başkanlık sistemine ulaşmanın araçları olarak ortaya sürülüyor.

AKP’nin başkanlık ve/veya partili başkanlık sistemini hukukileştirme yönündeki zorlamaları ve baskıları, ülkemizin ve toplumumuzun çözüm bekleyen demokratikleşme, işsizlik, yoksulluk, toplumsal barış, çağdaş dünya ile bütünleşme gibi temel meselelerinin gölgelenmesine de neden oluyor.

Anayasaya aykırı dokunulmazlık oylaması sonuçları, AKP’nin başkanlık sistemini parlamentodan geçirmesinin zor olacağını gösterdi. AKP, bu konuda yapılacak bir referandumdan da sonuç almasının kolay olmadığını görüyor. Bu ihtimalden çekinen AKP bir erken baskın seçim gidebilir. MHP’yi ve parlamentodan dışlanan HDP’yi baraj altında bırakmaya yönelik bir strateji ile sonuç almayı deneyebilir. O nedenle, parlamenter sistemin eksikliklerinin giderilerek, ülkemizde evrensel standartlarda bir demokrasiyi savunan tüm güçlerin bir araya gelip birlikte etkili bir direniş göstermeleri gerekir.

Sivil toplum girişimleri

Geçtiğimiz günlerde bu konuda bazı inisiyatifler oluştu; “Önce Demokrasi” talebiyle çalışmalar başlatıldı. SODEV’in de içerisinde yer aldığı “Önce Demokrasi” inisiyatifi, AKP’nin yeni anayasa girişiminin başkanlık sistemini dayatmakla ilgili olduğuna vurgu yaparak anayasadan önce “yol temizliği” yapılmasını savundu. “İfade, basın ve örgütlenme üzerindeki baskılar kaldırılmadan bu ortamda oldubitti ve dayatma yoluyla anayasa yapma çabasını gayrimeşru buluyoruz” denildi. İmzaya açılan metinde öncelikle antidemokratik yasaların ayıklanması, kuvvetler ayrılığının güvence altına alınması, nefret söyleminden vazgeçilmesi, toplumsal barışın sağlanması gerektiğine vurgu yapıldı. “Parlamenter rejime karşı fiili durum yaratarak keyfi bir yönetim kuran, erkler ayrılığını yok eden, hak ve özgürlükleri ihlal eden, dokunulmazlıkları kaldırarak yasamayı doğrudan yürütmenin tahakkümü altına almaya yeltenen zihniyetin karşısındayız” denildi. “Önce Demokrasi Forumları” ve “Anayasa Kürsüleri” oluşturulması çağrısında bulunuldu.

Rıza Türmen, “Bir demokrasi cephesine gereksinim var” başlıklı yazısında, toplumsal muhalefetin etkili olması için, “bütün demokratik sol grupları, sendikaların, meslek kuruluşlarının, STK’ların, platformların bir kurultay toplaması” çağrısında bulundu. Burada amacın; “AKP’nin hegemonik düzenine karşı ortak bir mücadele verecek yeni bir güç merkezi yaratmak” olması gerektiğini belirten Türmen, kitleleri harekete geçirebilmesi halinde bu oluşumun başarılı olacağına vurgu yaptı.  Diğer yandan KESK, 9 ilde “laiklik, iş güvencesi ve demokrasi” mitingleri düzenleme kararı aldı. Laik, demokratik, sosyal hukuk devletini ve toplumsal barışı savunan demokratların bu girişimlere katılmaları, tek adama bağlı otoriter sistem baskısını durdurmanın yolunu açacaktır. Zaman, karamsarlık ve umutsuzluk yerine demokrasi güçlerinin harekete geçmesi zamanıdır.

Hedef, parlamenter demokrasiyi derinleştirmek olmalı

CHP’nin, sosyal demokrat değerleri benimseyen bir parti olarak, AKP hegemonyasını ve otoriter sistem zorlamasını püskürtmek için bu konuda çalışma yapan tüm girişimlere destek vermesi, öncülük etmesi doğal görevidir. Sosyal demokrasi tüm dünyada özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin kurulmasına ve gelişmesine öncülük etmiştir. Demokrasinin gerçek bir yaşam biçimine dönüşmesi için “demokrasinin de her daim demokratikleştirilmesini” savunmuştur / savunmaktadır.

Çünkü sosyal demokrasi açısından demokrasinin nihai bir aşaması yoktur. Sosyal demokrasi, demokrasiyi -değişen dünya ve toplum koşullarına uygun olarak- sosyal ve ekonomik alanı da kapsayacak şekilde “hep” daha derinleştirmek, daha katılımcı ve daha doğrudan, daha kapsayıcı hale getirmek gerektiğine savunur.

Küreselleşmenin bu denli yoğunlaştığı ve denetimsiz bir biçimde hakimiyet kurduğu günümüzde, halka dayalı demokrasiyi derinleştirmek ve etkin kılmak bir gerekliliktir. Dünyadaki gelişmelerin büyük sermaye grupları yerine demokratik siyaset tarafından belirlenmesi için demokrasinin ve demokratik devletlerin etkili ve güçlü olmaları gerekmektedir.
Devletin AKP’nin yapmak istediği gibi tek elden yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru demokratik biçimde yenilenmesi; diğer yandan yetkilerin, topluma en yakın yönetim birimleri ile paylaşılması hedeflenmelidir. Bireylerin ve halkların, yerel ve ulusal olmanın ötesinde, uluslararası düzeyde de söz söylemeleri ve kararlara katılmaları için yeni demokratik mekanizmalar yaratılması tartışmaları da, demokrasinin eksiksiz hale gelmesi bakımından önemlidir.

Sonuç olarak, başkanlık sistemi Türkiye için tehlikeli bir maceradır. Başkanlık, ABD gibi birkaç ülke dışında genelde otoriterliğe yol açan bir sistemdir. Üstelik AKP, “Türk tipi başkanlık” diyerek daha baştan seçilmiş padişahlık sistemini getirme niyetini açığa vurmuştur. Türkiye’nin, böyle bir yola girmek yerine, 150 yılı bulan deneyimlerden de yararlanarak parlamenter sistemin eksikliklerini tamamlamaya yönelmesi gerekir. Uluslararası sözleşmelere uygun biçimde eksiklikleri giderilen bir parlamenter demokrasi, Türkiye’yi huzur, barış, güven ve istikrara ulaştırabilecek en sağlıklı yoldur.
AKP’nin dayatma çabasında olduğu başkanlık sistemi, Türkiye’yi daha geriye götürecek bir çıkmazdır. Otoriter bir sistemin nerede duracağı bilinmez. Unutmayalım; Mussolini de Hitler de seçimle işbaşına geldiler. Sonra totaliter rejimlerini –Faşizmi- kurmak için bir plan dahilinde işe koyuldular. Önce ifade ve basın özgürlüğünü yok ettiler, devlet TV ve radyolarını parti yayın organına dönüştürdüler, daha sonra muhalifleri tutuklamaya başladılar ve partileri yasakladılar ve de hukuk devleti ilkesini yürürlükten kaldırdılar. Sonuçta 50 milyon insanın yaşamına mal olan ikinci dünya savaşına neden oldular.

Ercan KARAKAŞ
SODEV Onursal Başkanı
ercan.karakas@hotmail.com

Bir cevap yazın