153894

Ece Öztan – Bir Feryat ve Talep Olarak Kent Hakkı

Lefebvre, “kent hakkı bir feryat ve talep gibidir” diyor. Kanal İstanbul karşısında İstanbulluların kent haklarını savunma kararlılık ve azmi bu feryadın ifadesi. Lefebvre, mekanın metaların üretildiği bir hazne olmaktan çıkıp, mekanın meta olarak üretildiği bir döneme işaret ediyordu. Kuşkusuz Kanal İstanbul, kentsel mekanın meta olarak üretiminin de ötesinde yeni Türkiye gigantomanisinde son yıkıcı hamleyi temsil ediyor. Gigantomani özellikle Nazi Almanyası ve Stalin dönemi Sovyetler’de güce tapınması ile oransız büyüklükte binalar-anıtlar inşa etme saplantısını anlatmak için kullanılıyor[1] Kuşkusuz Kanal İstanbul’un bu azamet saplantısının son görünümlerinden biri olmasının ardında çok farklı motivasyonlar var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ( İBB) Kanal İstanbul Çalıştay’ının ilk oturumunda Çiğdem Toker’in Kanal İstanbul’un siyasi olduğu vurgusu bu anlamda bu girişime karşı çıkmanın hayati olduğu vurgusunun yanında çok önemli. İktidarın daha önce sayısız örneklerini gördüğümüz tüm bu “inşaat şehvetinin” Türkiye toplumu derinden sarsan çok temel sorunlar karşısındaki yanıtsızlığın göstergesi olarak okumak gerekli. Toplumu güç gösterisi, azamet ve korku ile yönetmenin yanı sıra iktidarın çıkar ağları ve kirli ilişkileri sürdürmenin de görkemli bir yolu bu tür bir gigantomani.  Bu güç gösterisinin ekolojik, iklimsel, ulaşım, kültürel miras alanlarındaki geri dönülmez bedellerinin yanı sıra, toplumsal maliyetleri de çok ağır. 3. Havalimanı, Şehir hastaneleri, otoyollar, köprülerin bütçeye maliyetini düşünürsek, iktidarın toplumun temel sorunlarına değil çözüm geliştirmek, sorunları görünmez kılmak için elinden geleni yaptığını anlıyoruz. Sadece son açıklanan işsizlik rakamlarına bakmak bile toplumdaki ümitsizliği görmek için yeterli.  24 yaş ve altındaki üniversite mezunu gençlerin %36’sı işsiz. Bu oran aynı grubu genç kadınlarında % 42,2’ye çıkıyor. Hiçbir dev, mega, çılgın, şok, hiper proje bu ümitsizliği, hanelerdeki acıları, kentlerdeki feryadı görünmez kılamayacak. Bu nedenledir ki ÇED Raporu’nun hazırlanmasından sonra son güne dek soğukta kuyruklar oluşturan İstanbullular bu feryadın en somut örneği.  Geçtiğimiz günlerde, İBB’nin titiz bir organizasyon ile gerçekleştirdiği Kanal İstanbul Çalıştayı da bu feryadı n ardındaki haklı gerekçeleri tek tek ortaya koydu. Çalıştay boyunca da İstanbulluların kent haklarını büyük bir kararlılık ile savunma azmi salonlardaki enerjiye yansıdı.  

Kanal İstanbul Çalıştayı

 İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kanal İstanbul Çalıştay’ı 10 Ocak’ta İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. SODEV olarak Çalıştay’ı yakından takip ettik. Birbirine paralel olarak gerçekleştirilen toplam 8 ayrı uzmanlık oturumunda Kanal İstanbul;  Ekonomi Politik, Mekansal Planlama Şehircilik ve Ulaşım, Çevresel Boyut- Su ve Ekoloji, Toplumsal Boyut ve Katılım, Hukuki Çerçeve ve Güvenlik, Afet Riski ve Depremsellik, Kültürel Miras, Çevresel Boyut: Tarım, İklim ve Ekoloji  temaları ile toplam 39 uzman ile masaya yatırıldı. Profesyonel bir organizasyon ile yürüyen Çalıştay sonrasında bir değerlendirme raporu da yayımlandı.[2]Oturumlar sonrasında tüm katılımcılara açık bir forum da düzenlendi. Ayrıca gün boyu “Kanal İstanbul Hakkında Fikrini Söyle” bölümünde görüşler toplandı. Ayrıca web üzerinden yurttaşların bir form aracılığıyla görüşlerini iletebileceği bölüm halen açık bulunuyor. https://kanal.istanbul/#fikir bağlantısı üzerinden yurttaş katılımı devam ediyor. Bunun yanı sıra oturumlar web üzerinden canlı olarak yayımlandı. Bu büyük çaplı organizasyon İBB tarafından muazzam bir emek ve örgütlenme ile tamamlandı. Tüm oturumlara ilgi büyüktü. Pek çok oturumla ilgili bilgi alma çabam nedeni ile gün boyu o oturumdan bu oturuma koşturup dururken, yoğun ilgiye bilfiil tanık oldum. Salonlarda tek boş yer yoktu. Kimi oturumları ayakta dinlemek zorunda kaldım.

Açılışını İBB İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün’ün yaptığı Çalıştay’da, uzmanlık oturumlarına geçilmeden önce, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener birer konuşma yaptı.

“Kanal İstanbul’a gerçekten mecbur muyuz?”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Kanal İstanbul’u “mecbur olmadıkça hiç kimsenin asla evet demeyeceği, çok büyük ve çok riskli bir ameliyat” olarak, Çalıştay’ı ise bilim insanları ile birlikte Kanal İstanbul’un yaratacağı tüm riskleri öğrenme ve sorgulamak için bir zemin olarak tanımladı: “Bütün bu riskleri almaya değer mi? Kanal İstanbul’a gerçekten mecbur muyuz? Bize anlatılanlar doğru mu? “ Kanal İstanbul için ortaya atılan en temel argüman Boğazların güvenliği için Samsun –Ceyhan Petrol Boru hattı gibi farklı alternatifleri geliştirmemiz gerektiğini belirtti.

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Kanal İstanbul’un ertelenen yerel seçimlerde 804 bin oy farkı ile Ekrem İmamoğlu’nu belediye başkanı olarak seçen İstanbulluya ders verme çabası olduğunu belirterek Kanal ısrarının AKP açısından “siyasi” yönüne vurgu yaptı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Kanal İstanbul’u ailelerin, toplumun ve devletin önceliklerine, konu ile ilgili bilim insanları ve uzmanların görüşlerine tümüyle ters bu girişimin rant ve para hırsı ile bir kişinin dayatması olduğuna vurgu yaptı. 8 milyon 647 bin kişinin gelirinin 673 TL’nin altında olduğu; yılın ilk 9 ayında 3.365.784 hanenin elektrik borcu nedeni ile elektiriğinin kesildiği; 6.850.313 emeklinin 2 bin TL’nin altında maaş aldığı bir ülkede bu fütursuz maliyetin hiçbir şekilde toplumun öncelikleri ve bilimsel gerçeklerle örtüşmediğine değindi. 

Oturumlardan bazı notlar…

Kanal İstanbul’un Ekonomi Politiği oturumunda Çiğdem Toker, Kanal İstanbul’un çok da siyasi bir proje olduğuna değinerek, toplam bütçenin %11’ine denk düşen bir maliyet ile bu projenin büyük inşaat şirketlerini hegemonya inşasının temel aktörleri haline getiren rejimin devamı projesi olduğunu ifade etti.  Aslında içerdiği eksiklikler ve boşluklar, belirsiz maliyet hesapları, bilimsel yöntemlere dayalı detaylı analizlerin eksikliği nedeni ile Kanal İstanbul’un bir proje olarak tanımlanması dahi imkansız. Kanal İstanbul fikri var ortada sadece. Bu oturumda ayrıca, Kanal İstanbul’un fayda-maliyet analizinin yapılmadığı; tüm analiz ve projeksiyonlarının, proje döngüsünün eksik olduğu gösterilmiştir. Projeye ayrılacak maliyetler ile istihdam yaratabilecek pek çok yatırım yapılabileceği vurgulandı.

Çevresel Boyut, Su ve Ekoloji bağlamında Kanal İstanbul’u değerlendiren oturumda Prof. Dr. Cemal Saydam Boğaz sularındaki kritik oksijen seviyesine ilişkin çarpıcı rakamlar verdi. Ayrıca Karadeniz ve Marmara denizi suları arasındaki bölgeye has bazı karşıt özellikler nedeni ile Marmara’da ciddi bir kirlenme yaşanacağını ve Boğaz suyunun tüm canlılığını yitireceğini belirtti. Marmara Denizi’ndeki artan organik yük nedeni ile hem biyoçeşitlilik yok olavcak hem de insan sağlığı olumsuz yönde etkilenecektir. Bu arada Saydam’ın insan sağlığı üzerine olumsuz etkilerden verdiği örnekler gerçelten çarpıcı. Özellikle denizdeki oksijen azalması ile oluşan, kamuoyunda “çürük yumurta kokusu” olarak çokça tartışılan H2S’nin erkek fertilitesini %20-30 oranında düşürme etkisi olduğunu aktarınca, “çok çocukseverci” toplumumuz ve erkek egemen cinsiyet düzenimiz bakımından bu riskin göze alınamaz bulunacağını düşündüm. 

Diğer konuşmacılar da deniz suyunda artacak Nitrat ve Fosfat miktarına, kanalın açıldığı yerleşim bölgelerinde yok olacak orman ve tarım alanlarına, Terkos gülü, Sazlıköy Barajı üzerindeki son derece olumsuz etkilerine, su kaynaklarına vurulacak ölümcül darbeye dikkat çekilmiştir. Bu ise ciddi bir kirlenme, susuzluk tehlikesi demektir İstanbullu için.  Oturumda ÇED raporundaki vahim eksiklikler, ilgili alanlarda okuyan 1. Sınıf öğrencilerin dahi yapmayacağı eksik hesaplamalar yapıldığı vurgulandı. Bu oturum açıkçası, Akşener’in Kanal İstanbul, İstanbullu için bir ceza olduğunu vurgulayan konuşmasındaki cezanın ne olduğunu ortaya koymaktaydı.

Maalesef toplumsal boyut ve katılım oturumuna katılamadım. Ancak Çalıştay özet raporundan bu oturumda Kanal İstanbul girişiminde toplumsal boyutun tümüyle göz ardı edildiği vurgulanmış. Tarımsal istihdamdın yok olması, çiftçiler, balıkçılar ve kadınlar gibi kırılgan grupların projeden en olumsuz etkilenecek gruplar olması, kent yoksulluğunu arttıracak, istihdam yaratmayan büyük bir maliyet ve bu maliyetin ağır toplumsal bedelleri üzerinde durulan bu oturumun raporu hazırlanınca detayları da öğrenme fırsatı  bulacağız.

Hukuki Çerçeve ve Güvenlik adı altında düzenlenen oturumda Boğazlarda ad-hoc bir geçiş rejimini güvence altına alan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki haklarını güvence altına alan önemli bir geçiş rejimi olduğu vurgulandı. Hukukçular, Montrö’nün içerdiği ve Türkiye’ye Boğazların güvenliğini sağlamak bakımından Türkiye’yi avantajlı kılan bu rejimi incelikli bir şekilde analiz etti. Kanal İstanbul’un Montrö ile kurulan rejimi tartışmaya açma riskine değindi. Askeri, siyasi ve stratejik açıdan içerdiği riskler düşünüldüğünde Kanal İstanbul, herhangi bir soruna çözüm getirmeyen; çözüm bir yana kenti, ülkemizi ve İstanbulluları onlarca büyük sorunla, geri dönüşsüz ekolojik tahribat ile baş başa bırakacak olan bir yıkım girişimidir.

İBB Çalıştay’ında dinleme olanağı elde edemediğim pek çok bilim insanı oldu. Kapsamlı rapor yayımlandığında, Kanal İstanbul’un vahametini tüm yönleri ile bir araya toplayan önemli bir belge olacaktır. Bizler de adına proje bile denilemeyecek olan bu çöküş vesikası ile kentimizi ve ülkemizi savunmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Kanal İstanbul yıllar sonra birden yeni bir inat girişimi olarak önümüze bırakıldığında Sosyal Demokrat Dergi’nin 109-110. Sayının hazırlıklarına başlamıştık. Dolayısıyla bu sayımızda Kanal İstanbul ile ilgili kapsamlı bir dosya hazırlamak mümkün olamadı. Ama yine de kısa zaman içerisinde konu ile ilgili 4 farklı disiplinden uzmanın görüşlerini dergiye yansıtma fırsatı bulduk.  Bu kadar ağır ve hayati gündemin birbiri arkasına eklendiği bir ortamda, iki ayda bir yayımlanan bir dergide dosya konularını hazırlamak çok da kolay olmuyor. Bu nedenle planlamamızda olmayan bir Kanal İstanbul eklemesi yapmak ihtiyacı duyduk. En azından önemli bazı görüşleri aktarmaya çalıştık. 

*Ece ÖZTAN
Dr., Siyaset Bilimi
ece.oztan@sodev.org.tr



[1] Tanıl Bora(2011) “Türk Muhafazakarlığı ve İnşaat Şehveti- Büyük Olsun Bizim Olsun”, Birikim, 270 (Ekim)

[2] https://kanal.istanbul/wp-content/uploads/2020/01/DEgERLENDiRME-SUNUMU-14-01-2020.pdf