Kadınların yemesine – içmesine, gülüp gülmemesine, kaç çocuk doğurması gerektiğine karışılan, çalışırsa kocayı ihmal edeceği için aldatılmaya zemin hazırlamış olacağı belirtilen –çok acayip- günlerden geçiyoruz. Geçiyor muyuz yoksa kalıcı olarak mı bu duruma, herkesin ama özellikle devlet ricalinden erkeklerin “kadınlık” tarifine mahkum ediliyoruz; belli değil! Batılı dünya kadın erkek eşitliğini nasıl geliştiririz diye kafa patlatıp özel şirketlerin yönetim kurullarına bile cinsiyet kotası konması için büyük şirketlerle kavgayı göze alırken (Norveç ve Almanya’da mesela), biz Türkiye’deki kadınlar, eşitlik yerine hakkaniyetten söz eden bir Cumhurbaşkanını dinlemek zorunda kalıyoruz!
Dünya nerede, Cumhurbaşkanı nerede!
Kadın ile erkeğin toplumsal yaşamın hak ve nimetlerinden faydalanırken eşit bireyler olarak mı ele alınacağı yoksa bu paylaşımın hakkaniyete göre mi yapılacağı tartışması (equality or equity) Birleşmiş Milletlerin Kadın On Yılı ilan ettiği 1975-1985 arasında çokça yapılmış, en son 1995 yılında Pekin’de toplandığı için Pekin Deklarasyonu adıyla anılan ve 189 ülkeden 17.000 küsur delegeyle yapılan 4.Dünya Kadın Konferansı’nın Eylem Planı’nda kıstas hakkaniyet değil, eşitlik olarak kabul edilmiştir! Ama ne gam, aradan 20 yıl geçse de, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kadın örgütü olduğu iddia edilen ve kızı Sümeyye Erdoğan’ın kurucusu olduğu Kadın ve Demokrasi Derneği – KADEM’in konferansında “kadın erkek eşit olamaz, kadınların fıtratı farklı, eşitlik değil hakkaniyet lazım” diyerek aynı tartışmayı ısıtıp önümüze koyabiliyor!
Devletin en tepesinden gelen bu ses, kadınları “terbiye edilmesi” gereken canlılar olarak gören bazı gerici zihniyetlere de cesaret veriyor. Bu cesaretle mesela, “çalışan kadın fuhşa hazırlık yapar” diyen falanca vakfın onursal başkanı bir fetvacı hoca medyada kendine yer bulabiliyor! 1926 tarihli, 2002 revizyonlu Medeni Yasa’nın kadınlara tanıdığı hakların bile gerisine düşüyoruz. İktidar veya muhalefet fark etmiyor, seyrediyorlar! Sadece sivil toplumdan kadınların itirazlarını duyuyoruz. Çünkü ne acıdır ki sadece sivil toplumdan aktivist kadınlar “uslu kadınların nadiren tarih yazdığını”, hakları elde etmek ve kullanmak için çoğu zaman “uslu olmamak” gerektiğini biliyorlar!
Her gün 3-4 kadının öldürüldüğü bir ülkede yaşadığımız gerçeği de kadınların her gün biraz daha daraltılan alanına katlanmayı çok ama çok zorlaştırıyor!
Basit ve temel bir gerçeği hatırlamakta yarar var: Kadınların sistematik olarak yok sayıldığı bir ortamda, karar verici pozisyonlarda, siyaset yapılan yerlerde olmadığı bir ülkede kadınları ilgilendiren hiçbir konuda sağlıklı kararlar alınamaz; kadınlara dair politikalar uygulanamaz; kadınlar özgür ve mutlu olamaz.
Kadınların özgür ve mutlu olmadığı bir ülkede de, özgürlükten ve mutluluktan söz edilemez. Erkeklerin kendi kendilerine mutlu mesut yaşadıkları bir ülke daha kurulmadı. Aslında biran önce kurulsa da, toplumsal alanı kadınlarla paylaşmaya tahammülü olmayan erkekler oraya gitse ne iyi olur. Ama bu olana kadar, maalesef birlikte yaşamak ve bu tahammülsüzlükle mücadele etmek zorundayız. Ve biz kadınlar kadar, kendine demokrat diyen erkekler de eşitlik mücadelesinde yerini almalı ve gerici erkeklere karşı kadınlarla dayanışmalı. Yoksa anneleri, eşleri, kızları, ailelerinin kadın kısmı şiddete de kurban gidecek; erken ve zorla da evlendirilebilecek; eğitim, çalışma ve siyaset yapma haklarından da yoksun kalacak!
Genel seçim için öneriler
2015 Haziran ayında yapılacak genel seçime 6 ay kaldı. Tabii seçim zamanında yapılır, öne alınmazsa. Böylece, çok değil 4-5 ay sonra, milletvekili aday listeleri yavaş yavaş belirmeye başladığında hangi erkekler demokratmış, eşitlikten yanaymış hangileri değilmiş göreceğiz. Demokrasi ve kadın meselesini erkekleri odak alarak tartışmak farklı bir vahameti gösterse de, ne yazık ki durum bu. Partilerin yönetici, karar verici pozisyonlarında neredeyse hiç kadın yok! Seçim kanununda da cinsiyet kotası uygulaması yok. Bu durumda kadınları aday listelerinde olması gerektiği sayıda ve seçilebilir yerlerde görmemiz, sadece erkeklerin inisiyatifinde! Partili kadınların öncelikle bundan utanç duymaları gerekiyor.
Sivil toplum, aktivist kadınlar ve HDP gibi bir örnek, yıllardır özellikle siyasette kadın temsili için yapılması gerekenleri söylüyor, anlatıyor, hatta yapıyor. Ama nedense ders alan yok. Göstermelik cinsiyet kotaları, “ama biz kotayı filan pozisyon için değil falan pozisyon için koymuştuk” uydurmacaları, “parti merkezi aday göstermesin, emek veren listeye girsin” temennileri ve “kadınlar birbirini çekemez, en iyisi yönetim kademesinden güçlü bir erkek bulup onu ikna edeyim” çırpınışları arasında kadınlar yine siyasetin kaybedeni olacaklar.
Böyle olmaması için, bir kez daha ve yine yapılabileceğine inanarak, bir yerlerde aklı başında kadınlar ve erkekler olduğunu bilerek ve önerilere sahip çıkacaklarını umarak yapılabilecekleri sıralayalım:
Listelerde fermuar sistemi: Önseçim de yapılsa, adaylar parti içi seçime kadın listesi-erkek listesi şeklinde düzenlenmiş iki ayrı liste ile girerler. Alınan oylara göre, ana liste bir kadın-bir erkek şeklinde (tıpkı bir fermuarın dişleri gibi) sıralanır. Genel merkez aday listesi yaparken, kendi kontenjan adaylarını yerleştirirken, il ve ilçe teşkilatlarından gelen bu fermuar listeleri temel alır ve nihai listeyi yine fermuar şeklinde düzenler.
Kadın kollarının örgütlenmesi:
Kadın kolları, partinin kendini seçimde şanslı gördüğü yerleri temel alarak o illerde bir çalışma yürütür. Örgütten veya dışarıdan milletvekili olabilecek kadınları belirler. Kadınları parti üyesi yapar. Tüm kadınlarla ortak toplantılar yaparak beklentileri ve siyaseti belirler. Genel Merkez nezdinde baskı yaratarak kendi belirlediği adayların listelerde yer alması için çalışır. Pazarlık sonucu en az %33’e razı olabilir. Güncel sayılar, bugün Türkiye’deki partilerin kadın üye oranının erkeklerin üçte biri olduğunu gösteriyor. Bu nedenle partinin güçlü olduğu seçim çevrelerini esas almak ve partilerin kadın üye oranını artırmak stratejik önem taşıyor.
Partili kadınların siyaset sahibi olması: Siyasetle uğraşan kadınlar, bir meseleyi ele alarak onu kendi siyasi hedefleri haline getirirler. Sorunun çözüm yolları konusunda öneriler geliştirir ve bunların savunusunu yaparlar. Parti yöneticilerini, bu meselenin çözümü için birlikte çalışmaya davet ederler. Aday oldukları ve seçildikleri takdirde sorunu çözebilecekleri konusunda partiyi ve kamuoyunu ikna ederler. Bu tür bir çalışma, kadın adayın görünürlüğünü ve şansını artırır.
Sivil toplum ile diyalog: Partili kadın ve erkekler, sivil toplum ile ilişki kurarak nerede nasıl çalışmalar yapıldığı hakkında bilgi sahibi olurlar. Sadece seçim öncesinde değil, sadece oy istemek için değil, şimdiden ve öğrenme isteğiyle sivil toplum örgütlerini ziyaret ederler. Başta kadın sorunları olmak üzere hak savunuculuğu temelli sorunlar hakkında bilgi ve fikir sahibi olurlar. Sivil toplumun talep ve beklentilerini öğrenirler. Bu bilgileri parti programına taşır, siyasetleri haline getirir ve seçim vaatlerini daha gerçekçi hale getirirler. Sivil toplumdan gelen, milletvekili adaylığına uygun kadınlara teklif götürürler.
Kadın adaylara destek: Siyasi partiler, kadın adaylardan başvuru ücreti almazlar. Kadın adaylar için bir destek havuzu oluşturur ve adaylık/seçim harcamalarının bu havuzdan yapılmasını sağlarlar. Partiye destek olmak isteyen ama ayni yardım yapabilen firmalarla kadın adaylara destek konusunda anlaşma yaparlar.
Tüm bunlar farklı ülkelerde uygulanmış yöntemler. Olumlu sonuçlar vermiş, siyasette kadın temsilini artırmış yöntemler. “Bizde olmaz!”, “Burası Türkiye!” demeden, umudu kaybetmeden, demokrasinin kadınsız olmayacağını bilerek uğraşacaklar için yol gösterici olması umuduyla…
*Çiğdem Aydın,
Avukat
caydin007@yahoo.com