hi-obama-putin

Cenk Sidar – ABD’nin Ortadoğu Politikası

cenk sidar as

 

 

 

 

 

 

ABD’nin, Orta Doğu’daki istikrarsızlık karşısındaki başarısızlığı eşine daha önce rastlanmış bir durum değil. ABD, Orta Doğu’da olumlu sonuçlar almak için uzun zamandır uğraş veriyor. 2011 Arap ayaklanması sonrasında ortaya çıkan bölgesel trendlerin birer krize dönüşmesiyle, Amerikan dış politikası başarısızlık sinyalleri veriyor. Özellikle, Irak’ta Başbakan Nuri El-Maliki’nin son sekiz senedir Şii olmayanlara karşı takındığı tahrik edici politikalar, bölgede Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) veya yeni adıyla İslam Devleti’nin (İD) yükselmesine ve ülkenin kuzeyinde ve batısında hükümet kontrolünün kaybolmasına ortam hazırladı.

ABD Orta Doğu’da çok cephede birden

Suriye’de yaşananlar da Amerika için temel bir sorun oluşturmakta. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, uzun zamandır ABD’nin hasmı İran ve Lübnan merkezli Hizbullah’ın yardımlarıyla muhaliflerin elinde olan yerlerdeki kontrolünü arttırıyor. Diğer yandan, Amerika’nın açıkça muhatap aldığı Batı yanlısı ve laik muhalifler ise dış yardım almada başarısızlığa uğramış durumdalar. Tüm bu faktörler göz önüne alındığında, muhaliflerin, Esad’ın İran destekli güçleri ile acımasız bir örgüt olan IŞİD’e karşı askeri anlamda zorlandıkları çok açık.

Orta Doğu’daki problemler sadece bununla da sınırlı değil. Bölgenin kadim sorunu olan İsrail-Filistin sorunu da son zamanlarda artan çatışmalarla yeniden gündem yaratmış durumda. İsrailli üç gencin kaçırıldıktan sonra ölü bulunması ve bunun akabinde bir Filistinli çocuğun öldürülmesi, bölgedeki tansiyonu yeniden yükseltti. Yaşanan bu gelişmeler İsrail güçleriyle, Gazze Şeridi’ni kontrol eden Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) arasında düşük seviyeli bir savaş haline zemin hazırlamış durumda. Bu durumun, ABD Başkanı Obama ve Dışişleri Bakanı John Kerry’nin sorunu çözmeye yoğunlaştıkları bir dönemde olması da, ABD dış politikasının başarısızlığını bir kez daha ortaya koyuyor.

Bölgedeki Amerika müttefikleri bile, ABD’nin rolünü açıkça sorguluyorlar. Amerikan 5. Donanma filosuna ev sahipliği yapan Bahreyn, 7 Temmuz tarihinde ABD’li müsteşar yardımcısı Tom Malinowski’yi istenmeyen kişi ilan ederek Bahreyn’den sınır dışı etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Demokrasi, İnsan Hakları ve İşgücünden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Tom Malinowski, ülkeyi ziyareti sırasında Şii muhalefet grubu El Vifak ile görüşmüş ve bu nedenle ülkeyi yöneten El-Halife ailesi, durumdan duydukları rahatsızlığı açıkça göstererek ülkenin içişlerine karıştığı gerekçesiyle Malinowski’yi ülkeden uzaklaştırmışlardı. Bunun yanı sıra, ABD’nin uzun zamandır müttefiki olan Suudi Arabistan ise, ABD’nin Arap ayaklanmalarına karşı takındığı tavır nedeniyle rahatsızlığını açıkça belli ediyor.

Yükselen küresel güçlerin boy ölçüştüğü bölge

Küresel sistemin yükselen güçleri ise, ABD’nin bölgede yaşadığı başarısızlığı yakından takip ediyor. Çin’in bir küresel güç olarak yükselmesi ve Rusya’nın agresif uluslararası politikası, bu iki ülkeyi
ABD’nin Orta Doğu’daki doğal rakipleri yapmış durumda. Çin’in artan enerji ihtiyacı, ülkeyi giderek Irak’a bağımlı hale getirerek Çin firmalarının, Irak’ta daha fazla petrolü kontrol altında tutmalarına
ortam hazırladı. Öte yandan, Orta Doğu’ya olan ilgisi Sovyet döneminden beri belirgin olan Rusya ise, Suriye’de Esad rejimini destekleyerek bölgeye geri döndü. Esad’ın son dönemde muhaliflere
karşı cephelerde kazandığı zaferler, Esad’ın elini kuvvetlendirirken, Rusya’ da bu durumdan kazanç sağlamışa benziyor. Amerikalılar diktatörlerin ve acımasız şiddetin, bölgede demokrasi ve insan hakları ümitlerini nasıl alıp götürdüğünü izliyor. Uzmanlar, özellikle Suriye konusunda harekete geçmeyen ve Irak’ta Maliki hükümetini destekleyerek Amerikan çıkarlarını gözetmeyen Obama yönetimini çoktan ağır bir şekilde eleştirmeye başladı. ABD dış politikasına karşı genel görüş, 2011 Arap ayaklanmalarından sonra tutarlı bir dış politika izlenmemesinin bugün daha büyük sorunları körüklediği yönünde. ABD dış politikası ve ya onun yetersizliğinden daha çok, Amerika’nın karşılaştığı sınırlamalar da denklemin önemli bir parçası. Bu sınırlamaların birçoğu Amerikan politikalarının sonucu iken, diğerleri ise Orta Doğu’nun siyasi dinamiklerinden kaynaklanıyor.
Irak: en önemli eleştiri alanı

ABD politikalarının eleştirildiği başlıca nokta Irak. 2003 işgalisonrası yapılan onca yatırıma rağmen Irak’ta değişen bir şey olmadığıgörülüyor. Maliki yönetimi, başarısızlığın nedeni olarak Irak’taki iç tehditleri ele alırken, Sünni gruplar kendilerini ötekileştirerek IŞİD’in kollarına iten Maliki’yi sorumlu tutuyor. Ancak, unutulmamalı ki; 2006 seçimlerinde bölücü ve mezhepçi politikalarına rağmen Maliki’yi destekleyen ve Maliki’yle Güçler Statüsü Anlaşması (SOFA) imzalayan da yine ABD’ydi. Maliki’yi kontrol etmek için yapılacaklar konusunda Amerikan politikalarının sınırlı olduğunu da söylemek gerek. Amerikan birlikleri artık Irak’ta bulunmadığından, ABD’nin ülkeyi etkilemek için güçlü bir enstrümanı artık bulunmamakta. ABD birliklerinin yetkilerini genişletecek SOFA antlaşmasının Irak Hükümeti tarafından reddedilmesi sonrasında, ABD güçlerinin Irak’ta bulunmaları imkansızdı. Amerika, ülkedeki Şiilerle Sünniler arasında siyasi bir çözüm bulmak için haftalarca uğraşmış ve Maliki’nin yerine daha uzlaşmacı bir adayın getirilmesine çalışmıştı. Ancak Maliki’nin, ülkenin bölünmesini dahi göze alarak başbakanlığı bırakmaması, Amerika’nın kontrolünde olan bir değişken değildi.

İslam Devleti’nin (İD) ortaya çıkışı ise, Amerika’nın karşı karşıya kaldığı sınırlamaların bir sonucu. Irak’ın hava kuvvetleri olmaması, militanlara karşı çabuk bir saldırı ihtimalini azaltıyor. Bu nedenle, ABD’nin hava kuvvetlerini kullanmak, şu noktada en mantıklı çözüm olarak göze çarpıyor. Ancak, Amerikalı yetkililer, sorunun kaynağı olarak gördükleri Maliki başbakanlık koltuğundan inmeden bu tür bir saldırıyı gerçekleştirmek istemiyorlar. Zira bu tür bir saldırının olası bir siyasi çözüm olasılığını azaltacağı aşikar.

Bölgede sorun çok…

Öte yandan Suriye’de ise, farklı sorunlar mevcut. Başkan Obama, Suriye’deki kimyasal silahların imhasıyla ilgili olarak askeri müdahale ihtimalini göz önünde bulundururken bu ihtimal, son dakikada Rusya ile sağlanan anlaşmayla ortadan kalktı. Yine de, Esad’ın kimyasal silahları kolayca saklayabilecek olması ihtimali, olası bir askeri müdahalenin amaca ulaşıp ulaşmayacağını şüpheli kılıyor. Eski diplomat Robert Ford’un da belirttiği gibi, Amerika’nın Suriye’yle ilgili potansiyel seçimlerinin hepsi kötü. Bugünün muhaliflerinin yarın anti-Amerikancı cihatçılar olabileceği ihtimali, Amerika’yı bir tarafı desteklerken korkutuyor. Sonuç olarak; Suriye’deki sorunun nasıl çözümleneceği, ABD’nin kontrolü dışında. Suriye’deki sınırlamaların yanı sıra, ABD güçlerinin ve yardımların yerel sınırlamalara takılması, ABD’nin Suriye’deki etkisini azaltıyor.

Amerika’yı en çok sıkıştıran konu ise şüphesiz İsrail-Filistin sorunu. Kerry, barış görüşmelerinden çekilmişe benziyor. Ancak, bu sorunda da ABD’nin egemen olamadığı birçok parametre var. Özellikle İsrail’deki iç politika gelişmeleri sorunun büyümesinde ciddi rol oynarken, ABD bu durumu değiştirmede yetersiz kaldı. Netanyahu, özellikle koalisyonun desteklemesi nedeniyle yerleşke politikalarından vazgeçmezken; ABD’nin, yerleşke politikalarının durdurulması yönündeki talebi her defasında Netanyahu tarafından reddedildi. Bu konu çözüme bağlanmadıkça hiçbir barış görüşmesi başarıya ulaşamayacaktır. Filistin tarafında ise, siyasi anlamda bir kırılganlık hakim. Hamas ile Batı Şeria yönetimini elinde bulunduran El Fetih arasındaki uzlaşıya rağmen, Filistin’deki kırılganlık halen geçmiş değil. İki taraftaki aşırı uçlar, sonuç getirmeyecek şiddet eksenli kısır döngü içerisinde ilerlemeye devam ediyor.

Bölgedeki diğer güçlere baktığımızda, Rusya ve Çin’in göründükleri kadar güçlü olmadıkları görülüyor. Çin’in bölgedeki asıl önceliğinin enerji olduğu göz önüne alınırsa, bu durumun Çin’in siyasi ve askeri etkisini sınırlandırdığı çok açık. Rusya’nın etkisi ise zaten sınırlı. Rusya’nın Suriye’ye yaptığı silah yardımı, İran’ın yardımı kadar etkili olmadı. Öte yandan, Rusya’nın Esad’ı desteklemesi, bölgedeki milyonlarca insanı tedirgin ettiğinden, bundan sonraki süreçte Rusya’nın Suriye dışında bir etkisinin olması zor görünüyor.

Uzun zamandır istikrarsızlığıyla küresel siyasetin gündeminden inmeyen Orta Doğu, 2011 sonrasında daha da farklı bir hale büründü. ABD, müdahalesine çok sıcak yaklaşmayan ve kendi içerisinde birçok iç ve dış sınırlamaları bulunan dünyanın bu bölgesinden kendisini uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu mantalitenin ürünü olarak ortaya çıkan Amerikan politikası birçok başarısızlıkla karşı karşıya kaldı. Yine de, sorunların küresel etkilerinin olduğu bu bölgeden, ABD’nin uzaklaşması mümkün görünmüyor. ABD’nin bundan sonraki dönemde ortaya çıkacak yeni sorunları nasıl ele alacağı konusu, Amerikalı liderleri düşündürmeye devam edecek.

*Cenk Sidar, Sidar Global Advisors (SGA) Kurucu&Yönetici,
cenk@sidarglobal.com