Retro black alarm clock dissolving into a little particles for time can not return and never wait anyone , Time management concept.

Canberk TÜRKEÇ – #SODEVMONİTÖR: Bir Siyasi Partinin Yaşam Döngüsü

Canberk TÜRKEÇ
Araştırma Uzmanı c.turkec@aksoyarastirma.com

Yaşam döngüsü teknoloji başta olmak üzere birçok alanda kullanılan bir kavramdır. Benzer bir döngüden siyasette de bahsetmek mümkündür. Her teknolojide olduğu gibi iktidar partileri de ortaya çıkar, yükselir, tüm halk tarafından benimsenir ve zamanın gerisinde kalarak desteğini kaybeder.

Yaşam döngüsüne teknoloji alanında verilebilecek en güzel örnek Walkman’dir. Kaset çalmak için geliştirilen bu teknoloji ortaya çıkmış, çok beğenilmiş, herkes tarafından kullanılmış ancak zamanın gerisinde kalmıştır. Türkiye siyasetinden örnek verecek olursak İsmet İnönü CHP’sinin 1960’larda Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’ne kaybetmesi buna örnektir. Çalkantılarla geçen 80’li yılların ardından konjonktür avantajıyla ortaya çıkan Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’nin, siyasi yasak sonrası yeniden sahneye çıkan Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi’nin, Bülent Ecevit’in Demokratik Sol Partisi’nin ve Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi’nin 90’lı yılların sonları ve 2000’lerin başına doğru halkın desteğini giderek kaybetmesi de buna örnektir. Benzer dönemlerde AK Parti’nin ortaya çıkışı ve kitleleri arkasından sürükleyen parti olması ise tesadüf değildir.

Aradan geçen 20 yılın sonunda hem Türkiye hem de AK Parti çok değişti. Su ve doğalgazın dışında internet de altyapı arasına eklendi. Benzinli araçların yanı sıra dizel ve hatta elektrikli araçlar da piyasaya çıkmaya başladı. Yalnızca iletişim için kullanılan telefonlar internet teknolojisiyle el televizyonlarına, el bilgisayarlarına dönüştü. Sosyal medya ve uluslararası içeriklerin izlendiği online dizi ve film yayınları sayesinde toplumun dünya farkındalığı ve dünyayla etkileşimi arttı. Yalnızca belirli işler için tercih edilen İngilizce dil hemen hemen her meslek için gerekli koşul olmaya başladı. İlk oyunu AK Parti’ye veren seçmenin yaşı nerdeyse 40’a yaklaştı. Bundan 20 yıl önce doğan bir çocuk ise yine AK Parti döneminde ilk oyunu kullandı.

Mecliste Üstünlük Millet İttifakı’na Geçiyor

AK Parti’deki değişim ise Türkiye’nin değişiminden çok farklıydı. Dün iktidar tarafında yer alanlar bugün muhalefet, dün muhalefet tarafında yer alanlar ise bugün iktidar tarafında saf tutmaya başladı. Dünün sevgili hocası bugünün terör örgütü ele başı oldu. Dünün düşmanı olan İsrail, Suudi Arabistan bugünün dostu, dünün dostu olan Suriye ise bugünün düşmanı oldu. Dünün mazlumları bugünün zalimleri oldu. Acımasız işkencelerle bilinen dünün cezaevleri yerlerini %39,7 bilinirliği ile Silivri Cezaevine bıraktı. Bitti dediğimiz siyaset-mafya-ticaret üçgeni bugün yeniden hortladı. Özgürlük, kardeşlik, barış söylemleri yerini milliyetçiliğin ve dindarlığın harmanlandığı söylemlere bıraktı. Hal böyle olunca AK Parti’nin en başarılı bulunan dönemi de %54,3 ile 2002-2007 arası dönem, en az başarılı bulunan dönemi ise %10,4 ile 2019 sonrası dönem oldu.

Oy oranlarının zaman içindeki dönüşümü AK Parti’deki değişimin de en önemli göstergesidir. Bir zamanlar oy oranı %50’lere ulaşan AK Parti’nin halkla nasıl ayrıştığını da gösterir. Son genel seçimde %42,5 oy oranıyla yeniden iktidar olan AK Parti hükümeti Şubat 2021’de %36 ile son bir buçuk yılın en yüksek oy oranını almayı başarır. Ancak halkın desteğini kademeli olarak kaybeder ve Haziran 2022’ye kadar oy oranı %30,1’e kadar geriler.

AK Parti’de oy kaybının bu kadar derinleşmesinin birçok nedeni vardır. Seçmenin %83’ü karşı çıkmasına rağmen, iktidarın pandemi kurallarını hiçe sayarak mitingler organize etmesi. Seçmenin %63,2’si tarafından başarısız bulunan Berat Albayrak’ın uzun süre görevde tutulması. Seçmenin %57,9’u tarafından olumsuz karşılamasına rağmen, ısrarla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması. Seçmenin %66,7’si 128 milyar dolara ne olduğunun cevabını sorarken, bu afişlerin Cumhurbaşkanı’na hakaret sayılması. Tam kapanma döneminde turistlere tanınan serbestliğin %86,7 tarafından olumsuz karşılanması. Ruhsar Pekcan’ın kendi şirketinden görevde bulunduğu bakanlığa fahiş fiyatla dezenfektan satmasını %87,2’nin araştırmak istemesi, ancak iktidarın kulaklarını kapatması. İktidar hakkında ortaya atılan siyaset-mafya-ticaret iddialarının %59,1 ile gerçekçi bulunması. İktidar doğal afet olarak tanımlamasına rağmen, %80,7’nin yeterli önlemlerin alınmamasından kaynaklı olduğunu bildiği müsilaj sorunu. Suriyelilerin bitmeyen misafirliği, orman yangınları, sel felaketi, Afgan göçü ve Eylül 2021 itibariyle gelen ve gitmeyen hayat pahalılığı.

Türkiye Monitörü gündeminde yer alan son bir buçuk yıllık araştırmaların tümünde seçmen ne diyorsa iktidar tam tersini yaptı ve yapmaya da devam ediyor. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” sloganı terk edildi, seçmenle birlikte söylemleri giderek seçmene rağmen söylemlerine dönüştü. Kanal İstanbul ve ekonomiye dair söylemler bu dönüşümün en önemli örnekleri oldu. Bu inatlaşma ise partide kapanmayacak yaralara yol açtı. Halkın partisi söylemiyle yola çıkan AK Parti git gide halktan uzaklaştı.

AK Parti’den vazgeçen seçmenin ilk tercihi 2019 yılı yerel seçimlerinin kazananı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oldu. “Metal Yorgunluğu” çıkışıyla Kadir Topbaş ve Melih Gökçek gibi kritik isimleri görevden alan AK Parti, yerlerine Binali Yıldırım ve Mehmet Özhaseki gibi yorgunluğu devam eden isimleri sürmüştü. Eskiyen kadrolarını yenileyemeyen AK Parti adaylarına karşı CHP Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Tunç Soyer gibi siyaset sahnesinde yeni öne çıkan isimleri çıkarmış ve üç büyük şehrin yönetimine talip olmuştu. Geçen üç yılın sonunda CHP yönetme becerisi olduğunu ispatladı. AK Parti’nin altyapı ve ulaşım belediyeciliği yerini CHP’nin sosyal demokrat belediyeciliğine bıraktı. Şehirlerin temel ihtiyaçlarının yanı sıra üreticinin desteklenmesi, çocukların, gençlerin, annelerin ve yaşlıların başta olmak üzere toplumun ihtiyaçlı her kesiminin elinden tutulması yeni belediyecilik anlayışının yapı taşlarıydı.

Yerel yönetimlerde gösterilen başarılı performansın sonuçları çok geçmeden genel oy oranına da yansıdı. Son genel seçimi %25,3 oy oranıyla tamamlayan CHP’nin oy oranı Mart 2021 itibariyle yükselişe geçti ve Haziran 2022’de %29,2’ye ulaştı. AK Parti’yle arasındaki puan farkı 0,9 ile en düşük seviyesine geldi.

Bu dönemde halkın desteğini kaybeden yalnızca AK Parti değil, aynı zamanda MHP de oldu. En yüksek oy oranını %10,2 ile Şubat 2021’de yakalayan MHP, Haziran 2022’de %7,5’e kadar geriledi. Cumhur İttifakı’nın oyu ise %37,6’ya düştü. İktidar halkın desteğini kaybederken başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere yeni kurulan diğer muhalefet partileri desteğini artırmayı başardı.

Cumhur İttifakı Başkanlığı da Kaybediyor

Türkiye, özellikle Türkiye ekonomisi için senaryonun bu kadar vahim olduğu bir ortamda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yarışını önde götürdüğünü söylemek yanlış olur. Yalnızca Türkiye Monitörü değil, diğer araştırma şirketlerinin sonuçları da incelenirse benzer sonuca varılır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görev yapış tarzını onaylamayanların oranı yaklaşık bir yıldır %50’nin üzerindedir. Olası cumhurbaşkanlığı yarışında Erdoğan’a verilen destek de görev onayına paraleldir. Ocak 2021’de minimum %37,7, maksimum %40 oy alan Erdoğan’ın Haziran 2022’ye gelindiğinde aldığı minimum oy oranı %33,1, maksimum ise %36,8’dir. Bu demek oluyor ki, tüm farklı senaryolar, kombinasyonlar çalışıldığında Erdoğan’ın 2023 seçimlerinde cumhurbaşkanlığını kazanması mümkün değildir.

Seçim Senaryoları ve Erken Seçim Beklentisi

Ekonomideki gidişat değişmedikçe gerek milletvekili gerekse cumhurbaşkanlığı seçiminde yukarıdaki tablonun tersi yaşanmayacaktır. İktidarın seçim stratejisiyle ilgili bu aşamada farklı senaryolar konuşulmaktadır. En bilinen senaryo, muhalefet tarafından gündeme getirilen erken seçim senaryosudur. Kışın getireceği yakıt ve temel ihtiyaçların maliyetleri tüketiciye yansımadan Ekim, Kasım ayı gibi erken seçime gidilmesi bu senaryonun en beklenen sonucudur.

Türkiye Monitörü sonuçlarına göre Mayıs 2021’den itibaren seçmenin %50’den fazlası Türkiye’nin erken seçime ihtiyacı olduğunu konusunda hem fikirdir. Buna karşın, toplumun erken seçim beklentisi %30 seviyesinde kalır. Küresel ekonominin lokomotifi olan FED’in başta olmak üzere tüm gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının enflasyona karşı faiz yükselttiği, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bölgesel riskleri artırdığı, içeride %80’lere varan ve hatta Ekim, Kasım aylarına kadar daha da artacağı öngörülen enflasyonist, Afgan ve Suriyeli sığınmacılarla ilgili sorunların derinleştiği bir ortamda iktidarın erken yapılacak bir seçimi kazanması inandırıcı değildir. Tüm bu olası tehditlerin göz ardı edildiğini düşünerek erken seçim senaryosunun uygulanması bize yukarıdakilerden farklı bir sonuç vermeyecektir.

İkincisi iktidarın seçimlerin zamanında gerçekleşeceğini dile getirdiği 2023 senaryosudur. Bu senaryo ise kendi içerisinde üç farklı senaryo barındırır. Bunlardan ilki ulusal ve uluslararası ekonomik ve politik gelişmelerin daha da kötüleşeceğini öngören ve yaygın olarak dile getirilen senaryodur. Kötüleşme senaryosu iktidarın oy kaybının derinleşmesiyle; milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığının açık ara kaybedilmesiyle sonuçlanacaktır.

Ulusal ve uluslararası ekonomik ve politik gelişmelerin olumluya döneceğini öngören senaryo ise iyileşme senaryosudur. Bir yıldan az bir zaman kalan seçime kadar başta gelişmiş ülkeler olmak üzere hayat pahalılığı sorun olmaktan çıkacak, Rusya-Ukrayna Savaşı sona erecek, enerji maliyetleri düşecek, Türk lirası değer kazanacak, enflasyon normal seviyelerine geri dönecek ve orta gelirli alım gücünü geri kazanarak zenginleşecek. Beklenildiği gibi iyileşme senaryosunda Cumhur İttifakı hem mecliste hem de cumhurbaşkanlığında çoğunluğu yakalayarak iktidarına devam edecektir.

Üçüncüsü iyileşme ve kötüleşme arasında kalan toparlanma senaryosudur. Ulusal ve uluslararası koşulların çok iyileşmeyeceği ancak toparlanacağı senaryoda Cumhur İttifakı’nın mı yoksa Millet İttifakı’nın mı kazanacağı doğal olarak belirsizdir.

Tüm bu senaryolar içerisinde Cumhur İttifakı’nın kazanma olasılığı en yüksek olanlar İyileşme ve Toparlanma senaryolarıdır. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oy oranının %30’ların altına gerilememesinin temel sebebi de seçmeninin iyileşme veya toparlanma beklentisinin yüksek olmasıdır. Türkiye için hangi senaryonun gerçekleşeceğini bize gösterecek tek unsur zaman olacaktır.