Canan ÖZTÜRK – Gözü Kara Fatma Kadından Politikada Görünmez Kadınlara

“– Adın ne?

 – Fatma. 

 – Sen silah kullanmayı bilir misin?

 – Bilirim. 

 – Ata biner misin?

 – Binerim.

 – Harpten ateşten korkar mısın? 

 – Muharebe bana düğündür Paşam. 

Atatürk bana daha başka şeyler sordu. Cevaplarımdan hoşlanmış olacak ki: 

‘Şu dakikada bütün kadınlarımız senin gibi gözü kara olsa idi Fatma’ diyerek alnımdan öptü ve işte o dakikadan itibaren adım Kara Fatma kaldı.”  Anılarında böyle anlatıyor Erzurumlu Fatma Seher. 

Kara Fatma 43 kadın ve 700 erkekle mücadele veren bir milis lideriydi. Direniş yıllarında rol alan cesur kadınlar, sadece silah tutan kadınlar değildi elbette. Demokrasi ve insan hakları mücadelesindeki  kadınlar, 1908 yılından itibaren hak temelli birçok dernek kurdular. Halide gibi yazarlar, İstiklal Savaşı sürerken, büyük mitinglerde halka hitap eden konuşmalar yaptılar. Amerikan basını gazetelerde Halide Edip’ten Türk Jan Dark’ı (Jeanne d’Arc) olarak bahsediyordu. 

Yeni ülkenin doğuşundan sadece 1 yıl sonra kadınların siyasal ve sosyal hayata katılımını savunan Türk Kadınlar Birliği kuruldu. Sadece 6 yıl sonra seçme seçilme hakkını kazanan kadınlar, 1935 yılında İstanbul Uluslararası Kadın Kongresi’ni organize ettiler. Bu büyük kongreye Japonya gibi ülkelerden salt kaynak bulamadığı için katılamayan kadınlar oldu. Bugün köylü kadınlarımız 70 yaşında bile okumayı ve yazmayı öğrenmeye devam ediyor. Mücadele bu ülkenin kadınlarının doğasında var. 

Bugün ise…

Gelelim günümüzün kadınlarına. Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) yayınladığı verilere göre, Türkiye’de araştırma, teknoloji, sağlık, mühendislik ve Ar-Ge alanlarında çalışan 7,1 milyon kadın bilim insanı ve mühendis var. %45’lik bu oran %41’lik Avrupa Birliği ortalamasının, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin de üzerinde. 

Bilimdeki bu gurur verici tablo maalesef politika alanlarına yansımıyor. Ülkemizde kadın ve erkek nüfus oranı %50-% 50. Buna rağmen yerel yönetimlerde aktif kadın sayısı bu gerçeğin çok uzağında. Politika alanı, kamusal alan olarak, doğal bir erkek alanı olarak düşünülüyor. Kadın hakları örgütleri ve siyasi partilerin bu alanda yürüttüğü çalışmalara rağmen, kadın belediye başkanı %2,8  kadın belediye meclis üyesi de %10,7 gibi oranları aşamıyor. Yine, 2019 yerel seçimleri  için  AK Parti’nin tüm adaylar içerisindeki kadın aday oranı %2,1; CHP’nin %4,9; MHP’nin %1,8. HDP ise eş başkanlık prensibini yürütmeye devam ediyor.

Her seçim döneminde olduğu gibi, bu seçimde de, en çok bahsedilen kavramlar kadınların hayatını kolaylaştıracak türden: Kreşler, parklar, bakım merkezleri, kadınların evde yaptıklarını satabilecekleri kooperatifler. Kampanya dönemi Mart’ı da içine alıyorsa, adayların en ironik seçim kampanyası videoları ise şöyle: “Emekçi Kadınlarımızın 8 Mart bayramını kutlarız. Kadınlar insandır. Biz insanoğlu. Kadına şiddete hayır.”

“Kadınlarımızın” mesajı bile üzerinde düşünülmesi gereken başarısız bir iletişim dili. Ayrıca aynı erkek egemen siyasetin yanlış politikaları yüzünden bugün o kadınların 11 milyonu işsiz.

Seçim otobüslerinden yankılanan söz: “Hanımlar başkanımız çevreye duyarlı bez alışveriş torbalarında çay dağıtıyor. Afiyetle için.”  Bir torba çay ile oturun, bir yere çıkmayın telkinleri. Diğer yandan toplumsal cinsiyet eşitliği konusuna bir türlü uyum sağlayamayan kurumlarımızdan (YÖK) Başkanı Yekta Saraç’ın “Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Tutum Belgesi” içeriğinin hakkındaki konuşmaları. Bu belgenin, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” yerine “Adalet Temelli Kadın Çalışmaları” anlayışı çerçevesinde değiştirileceğinin açıklaması. Eşitlik kelimesindeki gizemli sakınca.

Artık farklı bir tutum almak gerekiyor

Bu trajikomik durumlardan örneklerden yola çıkarak bu noktada genel bir tavır olarak siyasi partileri eleştirmek yerine suçu iki tarafa pay etmek istiyorum. Kadınların ülke yönetiminde ve her türlü karar mekanizmasında yer almaması sorunu, tek nedenle açıklanması mümkün bir durum değil. Ama kadınlar cesaretlerini bir anda mı yitirdiler yoksa ülke politikaları mı durumu bu hale getirdi; asıl mesele bu! Burada kadınların kendilerini erkeklerin isteklerine göre şekillendirmeleri ve bu uyumu aslında kendi doğalarıymış gibi kabul etmeleri  ciddi bir tehlike. Siyasette erkek egemenliğinin doğal olduğunu kabul eden kadınlar sadece erkek adayları makamlara taşımak için sokaklarda broşür dağıtma rolünü kabul ediyorlar. Yine de, 2 oyla seçimleri kazanan Muhtar Meryem Öztürk gibi kadınların başarısı hepimiz için umut oluyor.

Kadınlar maalesef siyasette ikna ve ispat etmek zorunda kalan kişiler. Diğer yandan seçmenler kadın adaylardan, erkek adaylardan daha fazlasını bekliyorlar. Belediye başkanı kadınların en çok şikayet ettiği konu, onlara gelen sorular. Birincisi, başkan seçilirseniz çocuklara kim bakacak, ikincisi eşiniz ne iş yapıyor? Öncelikle kendini ikna edebilmekle başlıyor süreç. Kendisini bu göre layık olduğuna ikna edememişse başlamıyor bile. Hatta çoğunlukla kadın adaylar yerel yönetimlerde, taleplerini “muhtarlık” ya da “meclis üyeliği” adaylığı ile sınırlandırıyor. Özellikle üniversite mezunu değilse, meclis üyeliği de dahil, sonraki aşamalar için kendinde cesaret bulması zaman alıyor. Gözlemlerime göre, erkek adaylar için durum böyle değil. Burada aşılması gereken ilk basamak, içten içe yaşanan “benimle ilgili ne düşünürler” kaygısını yok etmek. Bu korkudan kurtulmuş bir kadın mükemmel bir yönetici olma yolunda güçlü bir adaydır. Çünkü araştırmalar kadınların duygusal zekalarının erkeklerden daha yüksek olduğunu gösteriyor. Ayrıca iyi bir yerel yöneticinin bu yönünün kuvvetli olması çok önemli. Çünkü yerel yönetimler en çok kadınları ilgilendirir. Parklara, sokak  aydınlatmalarına, bakım merkezlerine kadar her hizmet en çok kadın yaşamını etkiler. Onu ya eve hapseder ya sosyal hayatta özgürleştirir. 

O yüzden iyi bir yerel yönetici, bir mahallenin ilçenin ilin başına gelebilecek en güzel şeydir. Ülkemizde -yöre derneklerini hesaba katmazsak- sivil toplum örgütlerinde çalışan, toplumun sorunlarını çözen kadın sayısı  erkeklerden kat ve kat fazla. Bu sorunları gönüllü olarak çözmekte deneyim kazanmış kadınların üst karar mekanizmalarında yer almakta daha kararlı, baskıcı olmaları gerekiyor. Tartışılan konular artık 14 Şubat’ı protesto etmek, 8 Mart’ta evde grev yapmak, belediye başkan adaylarından toplumsal cinsiyet eşitliği talep etmek olmamalı. Bunlar, “devrimci” görünümlü muhafazakar ezberler maalesef. Bence daha fazlasını yapacak gücümüz var!

Yine de toplumsal cinsiyet eşitliği dersleri için mücadele, WEPs global compact, HeForShe gibi toplumsal cinsiyet eşitliği kampanyalarının yaygınlaşması umut verici. Dijital dönüşüm, kadınların siyasi hayatını da dönüştürecek gibi görünüyor. O yüzden, şimdi her kadının Karafatma gibi yürekli ve gözü kara olması için en uygun zaman. Belli ki yarını şekillendirmeye cesaret göstermeli…

*Canan ÖZTÜRK
Siyasal İletişim
canan@argemonproje.com