Barış Tınay – Son Kurultayın Düşündürdükleri

Barış Tınay

 

 

 

 

 

 

5-6 Eylül tarihinde gerçekleştirilen 18. Olağanüstü Kurultay beklenildiği gibi sonuç vermiş ve herhangi bir sürpriz yaşanmamıştır. Öncelikle CHP’nin iki adaylı bir seçim süreci yaşaması ve seçim sonrasında verilen birlik, beraberlik mesajları; ülkemiz demokrasisi açısından oldukça önem taşımaktadır. Her ne kadar CHP’nin parti içi demokrasisi yeterli ve de istenilen düzeyde olmasa da; CHP, halen Türkiye’nin en demokratik siyasal partisi olma özelliğini korumaktadır.

Neredeyse ideolojik tartışmaların hiç ele alınmadığı, örgütsel sorunların da hiç dile getirilmediği bir kurultay süreci yaşanmıştır. Halbuki yaşanılan yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçim hezimetleri, kurultayın en önemli gündemini teşkil etmeliydi. Kurultay da, zaten bu hezimetler sonrası yaşanılan parti içi tartışmalar üzerine toplanmıştır. Partinin en yüksek organı olan kurultay, seçim hezimetlerini değerlendirmeli, hesap sormalı ve gelecek seçimler için de sağlam bir vizyon ortaya koyabilmeliydi. Lakin bu konular Genel Merkez tarafından, “ulusalcılar paranoyası” adı altında sürüncemede bırakılmış, unutturulmuş ve sonunda da kurultay gündeminden düşürülmüştür.

“Paralel devlet – Cemaat” söylemleri, CHP içerisinde “Ulusalcılar” söylemi ile
hayat bulmaktadır.

2010 yılından beri girilen her seçimde yaşanan hezimet, haklı olarak hesap sorulmasını gerektirmektedir. AKP’nin yolsuzluklarını gündemden düşürmek ve kendilerince aklanmak için ağızlarından düşürmedikleri “Paralel Devlet – Cemaat” söylemleri, CHP içerisinde “Komplocu Ulusalcılar” söylemleri ile hayat bulmaktadır. Seçim başarısızlıkları; sürekli kumpas peşinde koştuğu, çalışmadığı ve hatta parti aleyhine çalıştığı iddia edilen ulusalcıların üzerine yıkılmaktadır. Kurultay sürecinde de bu tarz söylemlere sıkça şahit olunmuştur. Dolayısıyla bu tarz maksatlı söylemler, ne yazık ki odak noktasının; seçim yenilgilerinden, yanlış politik kararlardan, siyasal İslamcı aday dayatmalarından, sığ bir genel başkanlık seçimine kaymasına yol açmıştır. “Dersimli Kemal – Devrimci Kemal” gibi popülist söylemler ile CHP’nin misyonu yansıtılamaz

Diğer taraftan, Genel Başkan adaylarının konuşmaları da kurultayın toplanma sebeplerine göre yeterli içerikten oldukça uzak kalmıştır. CHP gibi, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeyi etkileyebilecek güce sahip bir partinin, sadece parti içi mesajlar ile bir kurultay sürecini geçirmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Esir diplomatlarımıza, bölgemizde yaşanan güvenlik sorunlarına, çözüm süreci altında yürütülen gizli pazarlıklara, eğitimde yaşanan imam hatipleşmeye, yeni anayasa sürecine değinmeden; sadece anı kurtarmak adına delegelere yönelik söylemler partinin iktidar olma hedefinden ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Özellikle Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na ilişkin olarak sadece kurultay süreçlerinde dile gelen “Dersimli Kemal – Devrimci Kemal” gibi popülist söylemler ile CHP’nin tarihsel birikimini, misyonunu yansıtabilmek, halka tekrardan güven ve umut verebilmek mümkün gözükmemektedir.

Yine kurultay sürecinin kısa bir takvim içerisine sıkıştırılması ve de küçük bir salonda gerçekleştirilmesi, köklü bir partinin demokrasi kültürüne yakışmayan tercihler olmuştur. Siyaset içerisinde “baskın kurultay” olarak tabir edilen ve rakip adaya hazırlanma fırsatı tanımayan antidemokratik anlayışın, halen bir yöntem olarak tercih edilmesi, feodal unsurların demokrasi sürecindeki olumsuz etkilerini net bir şekilde göstermektedir. Nitekim bu feodal unsurlara bağlı olarak, delegelere yöneltilen baskıların yoğunluğu, adaylık için toplanan imzalar ile alınan oyların arasındaki fark yoluyla rahat bir şekilde görülebilmektedir. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun 944 adaylık imzasına karşın 704 oy alması ve yine buna karşılık Muharrem İnce’nin 177 adaylık imzasına karşın neredeyse üç katına yakın 415 oy alması, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

CHP, özgüvenini
kaybetmemeli; AKP’nin oyun sahasından çıkmalıdır

CHP, tabanını ve halkı etkileyebilecek politikalar üretmekten uzaktır. Parti tabanının, iktidar olabilme umudu, inancı kalmamıştır. Halk muhafazakar, Türkiye’nin %70’i sağcı gibi uyduruk paradigmalar ile tabanın çalışma azmi kırılmıştır. CHP yönetimi de bu yanlışa, iyi niyet sınırlarını zorlayan bir şekilde eşlik etmektedir. Halk muhafazakar diye, siyasal İslamcı kişileri tabanın üstüne koymak, halka din üzerinden mesaj verir gibi sunmak ciddi bir örgütsel zaafiyet doğurmaktadır. Bu konuda CHP yönetimi, parti programı ve ilkeleri doğrultusunda, Altı Ok’a ve sosyal demokrasinin özüne uygun adaylar belirlemeli, halkın önüne kendi değerlerini, dünya görüşünü sunmalıdır. Halka umut verebilecek, farklı bir seçenek gösterilmelidir.

Partinin sağa kaydığı ve sağcılaştırıldığı eleştirilerini kabul etmeyen Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, ekonomik ve sosyal olarak sağa kayılmadığı, sosyal adalet düşüncesinden uzaklaşılmadığını dile getirmiştir. Ancak esas eleştiri konusu, her seçim dönemi parti tabanına siyasal İslamcı adayların dayatılmasıdır. Türkiye’nin %70’inin sağcı olduğu gibi geçersiz bir kurgudan hareket eden genel merkez yönetimi, bu politikaları ile –istemeden- AKP’nin yayılmacı politikalarına da geniş bir alan açmaktadır. Bu da kaçınılmaz olarak seçim yenilgilerini getirmektedir.

Sağcılaşmanın varacağı yer, Cumhuriyet’in yıkımıdır.

AKP’nin kurallarını belirlediği bir alanda politika yapmak; çağdaş değerlere sahip çıkan, Atatürk ilke ve devrimlerini benimsemiş kitleleri hızlı bir şekilde partiden uzaklaştırmaktadır. CHP’nin kendi değerlerine sahip çıkmadığını gören seçmen, farklı alternatifler aramaktadır. Bir siyasi parti kendi değerleri üzerinden yükselmek; halkı ikna etmek; kendi programını, ilkelerini, dünya görüşünü anlatmak, benimsetmek ile yükümlüdür. Siyasi partiler, bunun için vardır.

CHP’nin AKP’ye benzemeye çalışarak, AKP’lileşerek bir iktidar alternatifi haline gelebileceğini düşünmek, bir tür yanılsamadır. CHP’nin sağa açılımları, sağcılaşma hevesleri, toplumun daha hızlı sağcılaşmasına yol açmaktadır. İktidar hayalleri altında, İkinci Cumhuriyetçiler eliyle yaratılan bu algı, toplumun sağcılaştırılmasının CHP üzerinden gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Toplumun sağcılaşma süreci, CHP sağa kaydıkça ivme kazanmaktadır. Sağcılaşmanın varacağı yer de, Cumhuriyet’in yıkımıdır.

Çözüm, Altı Ok’u yeniden yorumlamak değil; Altı Ok’a sahip çıkmaktır.

“Altı Ok”un yeniden yorumlanması, CHP’yi kimliksizleştirme, geçmişinden, özünden kopartma çabası içermektedir. Bugün yapılması gereken, AKP’nin siyasal İslam hegemonyasına karşı, kendi ilkelerimize sıkı sıkıya sarılmak ve bu ilkelere sonuna kadar sahip çıkmak ve sahip çıkabilecek kadroları yaratmaktır.

Altı Ok, bugün yaşadığımız her türlü toplumsal sorun için, imkan ve bakış açısı sunmaktadır. Altı Ok; bizleri biz yapan ilkeler bütünüdür. CHP, kendisi olmalı günün siyasi dengelerine göre savrulmamalıdır. İlkelerini savunmalı, ilkeleri çerçevesinde üreteceği politikalar ile halka güven verecek, umut verecek tutarlılığı ve güvenilirliği sağlamalıdır.

*Barış Tınay,
CHP Beyoğlu İlçe Başk. Yard.
baristinay@gmail.com

Bir cevap yazın