991

Nilden Bayazıt Postalcı – Menüdeki Tercih – Kadınlar

nilden Siyaseti kadının özgürleşmesi açısından önemli bir araç kabul ettiğimden Elizabeth Warren’ı seviyorum. Dahası, onun ileride önemli bir siyasi figür olacağına inanıyorum. Dobra ve net, bir siyasetçiden beklenmeyecek kadar, -daha doğrusu Türkiye’de siyaset yapan bir kadının bilemeyeceği kadar- yumuşak üslupla doğru ortamları kollayarak, neyin nerede ne zaman ve ne tonda söyleneceğini bilerek yapıyor bunları hem de.

Bu hoş, alımlı Amerikan Demokrat Partili milletvekili kadın Amerikalıların “cynic” dediği, benimse çok sevdiğim metaforlarla konuşmayı seviyor. Bir ara adı Demokrat Parti Başkan adayı olarak geçti; ama, sanırım o şimdilik siyasetin değişmez kuralını uyguluyor: ”doğru zaman ve doğru yer gelene kadar pusuda beklemek”.

Kadın siyasetten uzak tutulageldi…

Konumuza dönersek, siyaseti “kadınlaştırmak, “kadınlaştırabilmek” bu topraklarda kolay iş değil. Hiçbir zaman da olmamış. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri kadınların siyasileşmesinin önü nedense hep kesilip durmuş. Cumhuriyet’in, laikliğin “yılmaz savunucuları” bile kadın konusunda hep geride durmayı, yol kesmeyi çok da yanlış bulmamışlar; kazayla sivrilen kadınları gözünün yaşına bakmadan kovuvermişler siyaset sahnesinden.

Bunun en güzel örneği Cumhuriyet Gazetesi’nin sahibi, meşhur cumhuriyetçi Yunus Nadi. Kendisinin milletvekili olduğu yıllarda kadınlara seçilme hakkı kazandırmak için boyundan büyük işlere kalkışan Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe Muhiddin hakkında gazetesi Cumhuriyet’e yazdıklarını hatırlamak kadınları konumlandırdıkları yeri görmek açısından yeterli. Nadi, o dönemki yazılarında siyasete özenen bu kadınlarla alay etmekten ve onları hedef göstermekten çekinmemiş: “Siyasi hukuku bu hanımlara mı vereceğiz? Kadın, cemiyet için doğrudan faydalı olmayı bilmedikçe hak sahibi olamaz” gibi cümleleri rahatça kurabilmişti. Hatta Nezihe Muhiddin’in usulsüzlük yaptığının açıklandığı gün “çok şükür kurtulduk” başlıklı bir yazı kaleme almıştı.

Şükür mü değil mi bilmem; ama, kurtuldular gerçekten. O günlerden bugünlere, AKP iktidarına kadar kadının siyasette ön planda olmasını gerektirecek çok fazla da olanak çıkmadı. Ancak son dönemde dehşet içinde saptadık ki, AKP‘nin bu toprakları muhafazakarlaşmasından, kimlik siyaseti yapmasından en büyük zararı yine kadınlar gördü. Gösteri hakkını kullanan genç bir kadına “kadın mıdır kız mıdır ?” şeklinde hitap etmekten çekinmeyen bir Başbakan’ın yönettiği ülkede günlük dile kadar inebildi cinsiyetçi söylemler. İktidar partisi yöneticisi “kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak” diyebildi mesela. Ya da en büyük spor kulüplerinden birinin başkanı “öleceksek adam gibi öleceğiz, kadın gibi yaşamayacağız” cümlesini rahatça, çekinmeden kurdu.
Ancak her şey bir yana en vahim artış kadına yönelik şiddette oldu. Son 10 senede kadın cinayetlerindeki artış oranı %1500. Ancak daha da vahimi, bu kadınları korumayan devletin kadın katillerine uyguladığı tahrik indirimleri.

Oysa muhalefet partileri, özellikle “eşit yurttaşlık” ve “eşit özgürlükler” üzerinden siyaset dili geliştiren siyasi partiler geçtiğimiz beş-altı sene içinde çok ciddi kadın örgütlenmelerinin oluştuğunu görmezden gelmeyi tercih ettiler. Gerçekten de bu dönem, farklı ve hiç olmadığı kadar dinamik kadın örgütlenmelerini görüp de tüm bu örgütlenmelerin siyasileşeceğini bilememek önemli bir siyasi hata. Aslında kadın sivil toplum kuruluşları (STK) çok haklı nedenlerle ve farklı gerekçelerle kadın hareketleri başlattılar. Sadece barış konusuna yoğunlaşıp Doğu’daki kadınla barış inisiyatifleri oluşturan örgütlerden kadın cinayetlerini çıkış noktası alanlara, en değerli ve en tanınan “kadın hareketi” olan – ve aslında kadın hareketi olmanın çok ötesine giden “cumartesi annelerinden” azınlık hakları kapsamına giren LGBT savunucularına, kadının insan hakları gruplarına ve hatta sadece görsel sanatlar alanında kadının doğru temsili konusunda çalışanına kadar bir çok kadın STK, başta metropoller olmak üzere tüm büyük şehirlerde sıkı örgütlenmeler oluşturdu. Üstelik çoğu da bir siyasi bileşen olmaya açık olarak.

Boyun eğmeyen kadın değişimin motoru olacaktır

Tuhaftır, ideoloji ve siyasetlerinde uçurumlar olan partiler, iş kadın örgütlenmesi ve kadın konumlandırmasına gelince neredeyse ilkesel birlik gösteriyorlar. Neticede toplumun tamı tamına yarısını oluşturan kadının temsil ve “hak” durumu da diğer bir çok insan hakları konusu gibi popülizme yem edilip her seçim öncesi müşteri avlamaya çalışan kurnaz esnaf hesabı seçim kampanyalarının mezesi olmanın dışına çıkamıyor.

Oysa CHP gibi özgürleşme konusunda küçük ama cesur adımlar atmayı hedefleyen bir parti bu içselleştirmeyi ilk önce kendi tabanından başlatmayı neden istemez? Nasıl olur da kadın konusuna samimiyetle yüklenmez? Değişimin bir parçası olmak kadın sorununu seçimden seçime aklına getireceği bir seçim malzemesi olarak görmekten “samimiyetle” vazgeçmeyi neden tercih etmez? Eğer çalışma şeklini değiştirmek istiyorsa ve buna “gerçekten” niyeti varsa, buna kadın konusunda özeleştiri yaparak başlayabilmeli. Kadın kazanımını, canı istediğİ zaman erkek lehine kullanabileceği “cinsiyet” kotaları koyarak değil, belki kotaları tümden kaldırarak veya belirlenen kotayı “en altı sınır” belirleyerek başlayabilir mesela. Sözgelimi kadın çalışma grupları, tüm kadın STK’larla çalıştaylar düzenlemeyi başlatabilir. Gerçekten “eşit yurttaşlık “konusunda samimiyse, buna tümüyle siyasileşen kadın sorunlarının çözümünde öncülük ederek başlayabilir. O zaman, Anadolu’da kapılı kapıların ardında ağlaşan kadınları da dışarı çıkartır, ülkede barış isteyenleri de arkasına alır.

Çünkü göreceksiniz barış hareketleri önemli hareketlerdir; susturursunuz, bastırırsınız, ama sonra başka bir yerden gelir can damarınızı keser. Kadın hareketi de önümüzdeki 10 seneye damgasını vuracak en önemli hareket olacak. Demokratikleşme konusunda hassasiyet gösteren her siyasi kuruluş ilk önce kendi içinde kadın örgütlenmelerini, kadın hareketleri çalışma gruplarını yaratacak ve daha çok kadının siyasette kadın politikaları oluşturması için çabalayacak.

Değişim, gittikçe örgütlenen, hızla büyüyen kadın oluşumlarından gelecek. Çünkü bu ülkede siyaset yapacaksanız, bunu artık seçmeninizi kandırarak, kendinizi “başkası gibi göstererek” yapamayacaksınız. Çünkü kadınlar “değişime devam edeceğini” açıklayan partilerin içinde susmaya devam etseler de dışarıda çok örgütlü çalışıyorlar ve siyasete -erkekler istemese de- sıkı sıkı hazırlanıyorlar. Çünkü biliyorlar; susarak ya yok olacaklar, ya da başta andığım Elizabeth Warren’ın dediği gibi: “menüde bir tercih “.

*Nilden Bayazıt Postalcı,
İletişimci,
bilgi@nildenpostalci.com