6768.indd

Özcan Işıklar: “Birazcık Akılla Yeryüzü Cenneti Mümkün”

DSC_0004 Bu sayıda ele aldığımız sosyal demokrat yerel yönetim birimi, Silivri Belediyesi. Arkadaşımız İnan Dağdelen Silivri Belediyesi Tarımsal Üretim ve Araştırma Markezi’ndeki (TÜRAM) Lavanta Festivali’ne katıldı ve öncesinde Silviri Belediye Başkanı Özcan Işıklar ile bir söyleşi yaptı.

Merhaba Sayın Başkan; Silivri, İstanbul’un hem içinde hem dışında bir yer. Öncelikle genel olarak Silivri’den bahsedebilir miyiz?

Silivri, İstanbul’un yüz ölçümü en büyük ikinci ilçesi. 900 km2’lik bir alan. 2009’dan sonra 8 tane belediyenin birleşmesiyle devasa bir büyüklüğü ulaştı. 430 km2’si tarım, 42’si sahil şeridi; İstanbul kuş uçuşu 144 km, bunun yaklaşık üçte biri sahili Silivri’de. İstanbul’un yüz ölçümünün altıda biri Silivri’de. Bu yüz ölçümünün yarısı da tarım alanı ve kıyı balıkçılığı için kentle denizin birleştiği alanlar. Sosyal yaşamının deniz kültürüyle birleşmesi gereken bir yer.

Bu özellikleriyle bakarsanız ikinci konut alanı, daha çok iç turizm ile duran, daha çok şehrin yanı başında duran bir banliyösü haline dönüştü. “Burada yaşanılır, İstanbul’da çalışılır” gibi bir anlayış oluştu. Biz de destekliyoruz aslında bunu; çünkü Silivri’nin konumu böyle. Bir bölü yüz binlik plana baktığımız zaman tarım alanları çok çok fazla, yerleşim alanları çok az. Yani tarım alanları, korunması gereken, köy yerleşik alanları içinde ETA dediğimiz Ekolojik Tarım Alanları. Bir başka fonksiyonu da var Silivri’nin; İleri Teknoloji Alanı, Eğitim Bilişim Teknoloji Alanı, Fuar Alanı, Tarım Teknoloji Parkı, Lojistik ve Liman. Yani “100.000’lik plan” şunu tarif ediyor: Aslında Silivri inovatif sektörleri, bilişim teknolojileriyle insani gelişim merkezi. Çok büyük tarım alanları olduğu için de ABD’nin, İsrail’in, Hollanda’nın, Almanya’nın, İtalya’nın öncülük ettiği gıda teknolojilerinin üretildiği, yaşatılacağı bir zemini var Silivri’nin. Silivri’nin SWOT analizini yaptığınızda güçlü yanları ne derseniz, güçlü yanları bunlar.

Silivri’yi bir İnsani Gelişim Merkezi’ne dönüştürebiliriz. Bizim 7 yıldır yapmak istediğimiz şey bu. Bir kentin kalkınma politikasını ve yapılaşmasını, mevcut verilerine ve potansiyeline bakarak yaparsınız. Bizim potansiyelimiz de bunlar. Tamamen somut araştırmalara, fiziki gerçekliğine dayalı kalkınma projesi geliştirmemiz gerekti. Hangi sektörlerin gelişeceğini tespit ettik. Bizim bakış açımıza göre zenginliği, refahı, rantı sadece bir kesime değil toplumun tamamına aktarmak gerekiyor. Özgürlük, eşitlik, adalet gibi kavramlar, ancak varlık ve refah varsa vardır. Yerel yönetimlerin görevi, kent değeri yaratmak ve bunu dağıtmaktır. Bizim kentimizde de deniz, tarım ve kültür sektörlerinin geliştirilmesine müsait bir alan var. Biz de bunun üzerine giderek kent ve kent çevresi tarım –bu dünyada gelişmekte olan bir tanım- üzerine giderek sürdürülebilir ve temiz gıda alanına yöneldik. Kentler aslında kaotiktir. Bu, birçok çelişkiyi bir arada taşıyan, ancak birbirini ötelemeyen bir ilişki biçimidir. Kaos, o kentin sürdürülebilme biçimidir. Hedefimiz; sanayi, hizmet, tarım ve turizm sektörlerini birbirinin yerini almayacak şekilde bütünlüklü olarak geliştirmek. Silivri, Türkiye’de bu dört sektörün birbiriyle çelişmeden gelişeceği ender bölgelerden biridir. Şimdi bu veriler, bir kent envanteri elinizde olmadan bir yerel kalkınma planı oluşturamazsınız. Bize düşen görev, bu rant baskısı altında yağma derecesine varan konutlaşmaya karşı kentimizi korumak. Bu 430 km2 birinci derece tarım arazisi son derece değerli bir varlık. Önümüzdeki dönemde enerji savaşları yerlerini gıda savaşlarına bırakacak.

2013’te Sosyal Demokrat Belediyeler Fuarı’nda standınızı ziyaret etmiştim. Tarımsal Üretim ve Araştırma Merkezi (TÜRAM) dikkatimi çekmişti. Çok iddialı bir proje. Şu anda ne aşamada?

Türkiye bilinçli bir şekilde 1980’den sonra özellikle tarımın dışına itildi. Ecevit’le tütünden başlayan anlayış Marmara Birlik, Fisko Birlik, Tariş, Antkoop, bütün üretici birlikleri, tarım kredi kooperatifleri, Toprak Mahsülleri Ofisi’ni kapsadı. Tarım dışına itilmek demek üretimin dışına itilmek demek. Zaten nüfusunun %50’sinden fazlası tarım toplumu olan bir ülkede tarımsal üretimi durdurursanız bu ne anlama gelir? Gıdada dışa bağımlı olmanız anlamına gelir ki, öyle oldu. İsrail’den yılda 1,5 milyar dolarlık fide alıyoruz. Bunlar, kendini tekrar etmeyen ve meyvesi tohum vermeyen ürünler. En büyük darbeyi tarımdan yedik. Bizim Silivri’mizin konumundan dolayı böyle bir avantajı var. İnovatif tarım sanayiinin gelişeceği bir alan burası. Bizim en önemli önceliğimiz 4 üniversiteyi Silivri’ye kurmamız, plana işletmemiz. İleri teknoloji alanlarının alt yapısını oluşturmamız.

Biz Türkiye’de ilk defa 7 yıl önce TÜRAM’ı kurduk. İnovatif tarım teknolojilerinin uygulandığı, kent ve kent çevresi; bu tanım çok önemli. Bunu Çukurova’da ya da GAP’ın yanı başında yapamazsınız. Teknolojiyle, bilgiyle, lojistikle bir ağ oluşması için tarım anlayışının kent ve kent çevresinde oluşması gerekiyor. Tarımsal güç potansiyeli açısından Türkiye’nin hatta daha ileri gideyim Rumeli ve Balkanlar’ın en verimli yeri Sliivri. Burası; ulaşım, lojistik, pazara yakınlık ve verimli tarım arazileri bakımından hepsinin bir arada olduğu ender yerlerden biri. Biz bunun farkındayız. TÜRAM’ı kurmamızın sebebi de bu. 7 sene önce seçimi kazandıktan sonra 14 gün içerisinde TÜRAM’ı kurduk. Kabuller tebrikler sırasında yaptık bunu.

Türkiye’de Ulusal Kalkınma Ajansı, bölgesel kalkınma ajanslar var; ama 5393 sayılı Yerel Yönetimler Kanunu’nda “Yerel Kalkınma Ajansları” tanımlanmamış. Sivil yapılara, dışarıdan desteklenecek üretici sivil yapılara ihtiyacımız var. Aslında ‘3. sektör’ derken sivil toplum örgütleri, platformlar, dernekler vs akla geliyor. Ama, sermayeyi tabana yaydığınız üretim birlikleri, üretici anlamında kooperatifleşme gerekiyor. Yani “birazcık akılla yeryüzü cenneti mümkün” derseniz aslında Silivri’de yaptığımız bu. Akılla, bölgenin değerleri, öncelikleri, jeopolitik, jeostratejik bütün yapısıyla ortaya bir projeksiyon koyuyoruz. Yerel yönetimin bir hikayesi olmalı. Bizim hikayemiz, İstanbul’un yanıbaşında kent ve kent çevresi tanımını önceleyen, bilişim teknolojilerinin merkezi, özellikle tarım teknolojilerinin gelişeceği yer olma. Tarım Teknolojileri Parkı da bizim burada; bunu, tarımın “Silikon Vadisi” haline getirirseniz iki yüze yakın iş kolunda üretim yapan, gıdasını üreten teknolojiler geliştirirsiniz. Endüstriyel değeri yüksek inovatif tarım ürünleri geliştirirsiniz. Bunu yapmak için Bezm-i Alem ve Namık Kemal üniversiteleriyle birlikte TÜRAM’ı kurduk. Tarım teknolojilerinin geliştirilmesi, üreticinin eğitilmesi ve alım garantisinin verilerek katma değeri yüksek tarımsal ürünlerin üretilmesini amaçladık. Bu teknolojik gelişme ile üretim, hem bölgesel kalkınmaya hem de istihdama büyük katkı sunacaktır. Tarımdaki bu ilerlemeyle bir dönüm alanda buğdaydan aldığınız verim 20 kat -bazı yerlerde 100 kat- artacaktır. Bu politika; toprağı, yaşam biçimini ve yurttaşı korur ve demokrasiyi geliştirir. Ülkemizin içinde bulunduğu karamsar gidişi, üreterek aşma imkanı var. Demokrasiyi buralarda geliştirirsiniz.

Biz Silivri’de senelerdir meydan kültürü yaratmaya çalışıyoruz. Binaları, hatta cami duvarlarını yıkıp meydanlar yaratıyoruz. Agora, bilimin aklın tartışıldığı yer demek. Kolektif yaşamın diyalogun oluştuğu yer demek. Belediyenin görevi, bölgesel kalkınma araçlarıyla kent rantını bütün kesimlere yaymaktır. Biz TÜRAM’la bunu başarmak istiyoruz.

Uzun süreden beri Silivri’de üniversiteler açmak için girişimleriniz var. Bir de “Tarım ve Yaşam Bilimleri Lisesi (Koleji) kuruyorsunuz…

6768.indd Eğitim alanında da nihai hedefimiz bir “Silivri Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi”. Dünyada çok örneği var. En son Hollanda’da iki tanesini ziyaret ettim. Bir de “Veri Üniversitesi” var ki, bu, Türkiye’de çok duyulmuş bir şey değil. Maalesef eğitimin çağdışılaştığı günümüzde böyle bir şeyi duymuyoruz. Tarım Üniversitesi derken de ziraat fakültesinin üniversiteleşmesini kastetmiyorum. Üretimden pazarlamaya işin tam ortasında tematik bir üniversite. Tabii biliyorsunuz, bunun birçok zorluğu var. Ancak imkansız değil. Göreve geldikten sonra 4 tane üniversite alanı ilan ettik. Yoğun göç baskısını kontrol altına alabilmek ve topraklarımızı herkese açmak için kamusal bir görev verdik. Biz de üniversite alanları yaptık. Tarım teknoloji alanları, ileri teknoloji alanları ve bunun üzerinden planladığımız kalkınma planının, üniversite ile tamamlanabileceğini düşündük. TÜRAM bugün doktora çalışmalarına ev sahipliği yapabilecek bir düzeyde. Aslında TÜRAM buradaki akademileşmenin bir ön adımı. Üniversite dediğimiz gibi zamana yayılan bir süreç olduğu için biz bu adımı önce TÜRAM’la attık. Bunun yanında bir Tarım ve Yaşam Bilimleri Lisesi (Koleji) kuruyoruz. Şu an kuruluş işlemleri devam ediyor. Yetiştirebilirsek seneye öğrenci almaya başlayacağız. Tamamen belediyenin imkanlarıyla. Bu, Türkiye’de bir ilk. 255 dönümlük üretim arazisinin yanına bir de böyle bir liseyi kurduğumuzda Hasan Ali Yücel’lerin Köy Enstitüleri gibi bir şey yapmış oluyorsunuz.

Silivri’de 6 tane kalkınma kooperatifi kurdurduk. Bu sayıda kalkınma kooperatifi olan tek belediye biziz. Bir üretici birliğimiz var. Belediye olarak buradaki konumumuz ve işlevimiz, kolaylaştırıcılık ve yol göstericiliktir; bu kurumları işler ve verimli hale getirmektir. “Çekici katarı” gibiyiz. Ticaret yapmıyoruz; ilçemizin refahı için sosyal politika uyguluyoruz.

Yakında Organize Tarım Bölgesi (OTB) ve Tarım Sit Alanları diye bir şeyler duyacaksınız. Şu anda bunlarla ilgili yasa teklifleri üzerinde çalışıyoruz. Belediyenin işi sadece yol asfalt fen işleri değildir. Sosyal politika uygulamaları, refahın artırılması ve adil bölüşümü de belediyenin görevidir.

Yunanistan’dan Ortodokslar Silivri’yi ziyaret etmeye başlamış. Ortodoksların Silivri’ye ilgisinin nedeni nedir?

Silivri’miz bir tarım kenti olmanın yanı sıra bir din ve kültür turizmi merkezi. Dünya’nın gözünün üzerinde olduğu bir yer. Ortodoks mezhebinin ilan edilmiş son iki azizinin doğum yeri. 7000 yıllık bir kent. Aziz Nektaryus’un doğumyeridir. Bir Ortodoksun hacı olması için buraya gelmesi gerekiyor. Düşünün; dünyada 450 milyon Ortodoks var ve bu 7000 yıllık tarihi 7 yıl öncesine kadar biz tanıtamamışız. Bizim, bu tarihi ayağa kaldırmak, yeniden canlandırmak ve geleceğe taşımak için arkeolojik çalışmalarımız ve restorasyon faaliyetlerimiz var. Silivri Açık Hava Müzesi projemiz var; Dünya’nın en büyük 3. suru, en büyük 3. yeraltı şehri Silivri’de. Bunlar çok büyük eserler; ancak markalaşmaları gerekiyor. Silivri, nüfus ve yüzölçümü bakımından 81 ilin 60’ından büyük. Bu ölçekteki bir kentin dünya markaları yaratması gerekiyor.

Güney Kore’ninki gibi bir teknolojik atılımı biz yakalayamadık, ama tarımdaki teknolojik gelişme ve üretimdeki verim bakımından şans bizde. En pahalı akıllı telefonun 1 kilosu 12 bin lira; bizim ürettiğimiz safranın kilosu 15 bin lira! Bu telefonu üreten şirketin değeri 485 milyar dolar, benim şirketimin değeri 50 bin dolar! Üstelik bu telefonlar taklit edilebilir, ama Silivri safranı edilemez. Bu toprak, bu güneş, bu rüzgar sadece bize ait. Sadece Silivri’ye ait 40 tane marka sayabilirim size. Silivri kekiği, Silivri nanesi, Silivri karpuzu, Silivri yoğurdu…

Türkiye’de yaşadığımız, bu üretimden uzaklaşma ve darbe dönemleri gibi karanlıktan kurtulma yolu tarımsal üretimdir. Bizim böyle bir fırsatımız var. Ukrayna ve Türkiye’nin tarımsal arazileri tüm Avrupa’daki tarımsal arazilerin toplamının iki katı. Ukrayna ve Türkiye’nin başına gelenleri ben bundan bağımsız görmüyorum. Silivri istisnai bir bölge, ancak bu kaos ortamında bunlar konuşulmuyor. Zaten bunlar konuşulmasın diye yaşanıyor bütün bu kötülükler.  Tarım arazilerini korumak, rantı toplumun her kesimiyle paylaşmak adına 7 sene boyunca ne bir AVM ne de bir rezidans yaptırdık Silivri’ye. Onca tehdit ve baskı altında bunlara dayanmak o kadar kolay değil. Ama direndik, direneceğiz.

Silivri’deki projelerimiz, eserlerimiz ulusal ölçekte uygulanabilir işler. Kulakları çınlasın, Sayın Korel Göymen hocamız da gelip yerinde inceledi; yeni kitabında yerel yönetimlerde Silivri modelini işleyecek. Yerel Kalkınma Ajansı’nı, Tarım ve Yaşam Bilimleri Lisesi’ni, Gıda Bankası’nı TÜRAM gibi bir merkezi kuran ilk belediyeyiz. İstihdam Merkezi’miz 11.000 kişiyi eğitip işe yerleştirdi. Biz, işi sosyalizasyon olan bir belediyeyiz.

Kentin bir hikayesi olmalı! Ayrıca oranın yöneticilerinin de kenti iyi tanıması ve ona uygun projeleri geliştirmesi gerekiyor. Başkanların kentleri tanıması bilmesi lazım. Karış karış sokaklarını, inceden inceye geçmişini bilmesi lazım. Yerel yönetici öyle tepeden atanmaz.

İnancı ne olursa olsun bütün vatandaşlarımıza eşit hizmet götürüyoruz. İlçemizde 80 tane cami var. Bütün ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Isınmayı, suyu geçirmeyen özel seccadeleri vatandaşlara her yıl dağıtıyoruz. Sadece Cem Evi için 4500 m2 bir alan ayırdık. Cem yeri, toplantı salonları ve yurt olacak. Göreve başladığımızda oyumuz %29’du, şimdi %50’yi geçti. Burada olan Türkiye’de de olabilir. Fakirlikte ve yoklukta eşitliği, özgürlüğü, adaleti sağlayamazsınız.

Son olarak “Bedenimi ve Ruhumu Koruyorum Projesi”nden bahseder misiniz? Bu projeyi ilçedeki hemen hemen bütün sivil toplum örgütleri ve merkezi idareyle gerçekleştirdiniz…

Belediye olarak” çocuk istismarı” ile ilgili bir proje yaptık. Belediyenin görevi bütün kurumlarla dost olup onlarla işbirliği halinde bu ortak sorunların çözümüne yönelik adım atmaktır. Biz kaymakamlık, baro, müftülük, ilçe Milli Eğitim yani merkezi idareyi ve STK’ları -diğer projelerimizde olduğu gibi- bu projede de bir araya getirdik. Hepimizin derdi insan. İşbirliği içinde katılımcı bir yöntemle çalışıyoruz. İlk defa Yerel Gündem 21’i kurduk. Silivri’de ortak iş yapma kültürü var. Bunda en büyük pay, buradaki kurumların. Belediyenin yaptığı, sadece kolaylaştırıcı olmak.

Mesela bir Esnaf Odamız var, enstitü gibi; içinde dil ve meslek kursları ve spor merkezi var. Talep geldi, biz de buna uygun bir bina inşa ettik.

Belediyecilik, bilmek ve yönetmektir. Bilmediğiniz şeyi yönetemezsiniz. Sokaktaki kediyi, köpeği, bankı, elektrik direğini geleni geçeni saymanız lazım. Sağlam bir veri tabanınız olması lazım. Bilmediğiniz kenti yönetemezsiniz.